web analytics

Bu hafta sonbahar fotoğrafları çekmek üzere Kastamonu il sınırları içerisinde bulunan Küre ve Ilgaz karma ormanlarını keşfetmeye gidiyoruz. Küre ve Ilgaz Dağları’nın derin vadilerini, kanyonlarını ve akarsularını sonbahar renkleriyle fotoğraflayacağız. Köroğlu Dağlarının da sonbahar renkleriyle muhteşem manzaralar meydana getirdiğini geçtiğimiz yıllardan biliyorum. Fakat bu yıl daha çok Küre ve Ilgaz sıradağları bölgelerine bakacağız.  Bu bölge arkeoloji açısından pek fazla ilgi görmüş denemez. Oysa çok eski tarihlerden bu yana yerleşim görmüş bir coğrafya.

Eski bir yerleşim alanı olduğu bilinen “Paflagonia” yöresi Grek tarihçilere göre MÖ.18.yy.da Gas’ların yurdu olmuş, zamanla Hititler, Firigler, Kimmerler, Lidyalı’lar, Pers’ler, Pontuslular, Romalılar ve Bizanslıların daha sonra da Osmanlılar’ın  yönetimine geçmiştir. Bugünkü yöresel  söyleyişiyle “Gastamonu” “Gas” ların ülkesi anlamına geliyor olabilir mi?

 Konuşulan dil tarihsel bir  sembol olarak bu bilgiyi uzun yıllar boyunca taşımış olabilir mi? İspatı çok zor bir varsayım. “K” sesinin Anadolu’da “g” sesi olarak  telaffuz edildiğini de unutmayalım.   

Romalıların bu yörede kurduğu Paflagonia isimli eyaletin merkezi olan “Pompei-polis” höyüğünün  bugünkü Taşköprü ilçesinde bulunduğu araştırdığım bazı kaynaklarda ileri sürülmektedir. Höyüğün kazıldığını ise hiç duymadım. Kasabanın antik çağda Romalı komutan Pompei’yi onurlandırmak için isim değiştirdiği de bir gerçek.  

Roma eyaleti olmadan önce Pontus Krallığı toprakları olan Paflagonia, Pontus kralı  Mithridates  Eupator ile zoraki bir ilişki içindeydi. Güçlünün güçsüzü köleleştirdiği ve her şeyini elinden aldığı ilkçağda oyunun kuralı buydu. Sadece güçlünün dayattığı kurallar vardı. Güçsüzlerin ölmekten başka kurtuluşu yoktu.

Paphlagonia Bölgesi’nde bulunan belli başlı dağları araştırmacı Gülcan Şaroğlu’nun  yüksek lisans tezinden tanımaya çalışıyoruz:[1]

 “ Güneyden kuzeye doğru, Küre, Ilgaz ve Köroğlu dağları üç sıra halinde uzanıyor. Küre Dağları, Halys ile Parthenios nehirleri arasında, kıyıya paralel şekilde ve geniş bir yay çizerek ortalama yükselir. Rakımı 1000 m.’yi bulur. Aynı kolun üzerinde yükselen Yaralıgöz Dağı (2019 m.), Zindan Dağı (1717 m.) ve Çangal Dağı (1584 m.) silsilenin en yüksek noktalarını oluşturur.  Bölgedeki ikinci dağ sırası volkanik hareketlerle oluşmuş Ilgaz Dağı’dır (Olgassys). 2600 m. rakıma kadar yükselip 1775 m. rakımda kuzeyden güneye geçiş imkanı veren bu dağ Paphlagonia’yı kuzeyden ve güneyden böler. Dağ çevresinde yarıkların oluşturduğu çukurluklar bulunmaktadır. İç sıraları birbirinden ayıran bu çukur alana Bolu-Tosya oluğu genel adı verilmektedir. Tektonik bakımdan çok faal olan bu oluk sık sık depremlerle karşılaşır. . Ilgaz Dağı çevresinde Bithynia  Bölgesi’nde olduğu gibi geniş ovalar uzanmaz. Fakat sahile paralel çizgiler boyunca nehirler meydana gelir.

 Ilgaz Dağı’nın güneyindeki Devrez Çayı doğudaki Halys’e, Çerkes Çayı ise batıda Gerede Çayı’na doğru akar. Gerede Çayı’yla aynı çizgide bulunan ve daha küçük olan Çerkes Çayı, Ilgaz Dağı nedeniyle yön değiştirir. Bu çay Filyos Çayı gibi Tium kenti civarında denize dökülür. Amnias Nehri (Gökırmak) Ilgaz Dağı’nın kuzey yamaçlarından doğar; Kastamonu, Taşköprü, Boyabat, Durağan’dan geçerek Kızılırmak’a ulaşır. Bu iki vadi karşılıklı uzanmaz. Sahil kısmında dik yamaçlar az olduğu için bu iki vadi arasında geçiş imkanı kuzey- güney istikametinde mümkündür. Göksu Nehri’nin bulunduğu dirsekte doğu-batı yönlü bir fay hattı fark edilir. Bu hat sahilde Sinop’a kadar uzanır.

 Halys ve Sakarya nehirleri arasında da sahile doğru uzanan dağlar bulunur. Ereğli’den (Herakleia) Cide’ye kadar olan kısımda dağlar denize paralel uzanır. Çatı ve Filyos Çayı’nın aşağı çığırı  arasında kıyı dağları tamamen ortadan kalkar. Yukarı Kretase’de marn ve şistlerin yaygın olduğu tepelik bir alan ortaya çıkar. Bolu-Ilgaz Dağları’ndan birtakım havza ve depresyonlarla ayrılan Köroğlu Dağları, üçüncü dağ sırasını meydana getirir.

Köroğlu Dağları batıda Sakarya Vadisi’nden başlayarak doğuda Halys Nehri’ne kadar uzanır. Batıda (Bithynia’da) yaklaşık 1300 m. rakımdan iç kısımda 2000 m.; doğuda (Paphlagonia’da) 1500 m. rakıma alçalır . İç kesimde uzanan dağ Antik Dönem’de büyük bir ihtimalle Orminus adını taşıyordu. Yükseltisi 1500-1000 m. arasında değişen Köroğlu Dağları’nın 2000 metreyi geçen zirveleri de vardır: Aladağ (2499 m.), Işık Dağı (2015 m.). Bölgenin jeomorfolojinde depresyonlarda sıradağ oluşumları kadar önemli yer tutmaktadır. Bu depresyonlar sıradağlar arasına yayılarak onlara paralel olarak uzanırlar “

Paphlagonia doğuda Pontos, güneyde Phrygia ve Galatia, batıda Bithynia ve Mariandynoi, kuzeydeyse Pontos Euksenios ile sınırlanır. Bölgenin Pontos’la olan doğu sınırını Halys Nehri, Galatia olan sınırı Olympos Dağı, Bythnia ile sınırı ise batıda Parthenios Irmağı teşkil eder.

MÖ 2. Bininci yılda Hitit egemenliği altında olan bölge MÖ 14. yüzyılda Gaşkalar, ardından Phyrigler ve daha sonra MÖ 7. yy’da Kimmerler tarafından işgal edilmiştir. Antik kaynaklar ise Paphlagonia’nın en eski halkı olarak Enetler’i işaret etmektedir. Strabon bu bölgenin halkları arasında ayrıca Kaukon’lar ile Mariandyn’leri de saymaktadır . Lydia kralı Alyattes tarafından Kimmer tehlikesine son verildikten sonra Kroissos döneminde bölge Lydia hâkimiyetine girdi.

Lydia Krallığı’nın Pers kralı Kyros’un orduları   tarafından yıkılmasının ardından da Persler’in eline geçti. Dareios’un kurmuş olduğu satraplık teşkilatında üçüncü Nomos’un sınırları içerisinde bulunan Paphlagonia Büyük Krala her yıl üç yüz altmış talant vergi veriyordu. Kserkses’in Hellas Seferi için de Pers ordusuna asker göndermiştir. Ksenophon’un (On binlerin Dönüşü) anlatımına göre Paphlagonia’lılar yerli şefler idaresinde Perslerle müttefik gibi görünüyorlardı. Ancak zaman zaman çıkarları doğrultusunda Yunanların tarafını tuttukları da oluyordu. Paralı askerlerin sadık oldukları tek şey para idi. İskender, Persler üzerine sefere çıktıktan sonra Paphlagonia elçileri İskender’in yanına gelip ona boyun eğdiklerini bildirdiler. İskender, Paphlagonia’lıları Phrygia satrabı Kalas’ın hükmü altına vermiştir. İskender’in ölümünün ardından bölge haleflerinden Eumenes’in hâkimiyetine geçmiştir. Diadokhlar arasındaki savaşlar esnasında Mithridates  Ktistes, Antigonos Monophtalmos’tan kaçarak Paphlagonia’daki Olgassys Dağı eteklerinde devletinin temellerini atmıştır. Onun ardılları devletin sınırlarını genişletmek uğruna yayılmacı politika izlemişlerdir. Pontos krallarından Pharnakes, Paphlagonia bölgesinin önemli ticaret merkezi Sinope’u ele geçirmiştir. Ardından bu kentin kolonileri olan Kotyora ve Kerasos kentlerini almıştır. Pharnakes’in bu yayılmacı politikasına karşı koyan Eumenes ve müttefikleri, Bithynia Kralı Prusias ile Kappadokia Kralı Ariarathes  karşısında hezimete uğrayarak elde ettiği toprakları geri vermeye, ayrıca yüklü miktarda savaş tazminatı ödemeye mecbur kılınmıştır . Pontos Kralı Mithridates  Eupator Dönemi’nde bölge Bithynia Kralı Nikomedes  Euergetes tarafından işgal edilmiş; ancak daha sonra Roma’nın müdahalesiyle eski statüsüne tekrar geri kavuşturulmuştur. Mithridates Eupator ve Roma arasındaki savaşlar son bulduktan sonra MÖ 63 yılında Bithynia ve Pontus Eyaleti kurulmuştur ve Paphlagonia’daki Pompeiopolis ile Neapolis kentleri Bithynia-Pontus Eyaleti’nin sınırları içerisinde yer alırken öte yandan Paphlagonia’nın diğer kısımları Pylaimenes’in soyundan gelen Attalos adında yerel bir hanedanın egemenliğine bırakılmıştır.

 Bütün bu tarihi gelişmelerden anladığımız kısaca savaşların ve güç mücadelelerinin bitmek tükenmek bilmeyen bir döngüyü de beraberinde getirdiğidir. Her dönem kendi dinamiği ve kültürel kalıbı içinde farklı yöntemlerle incelendiği taktirde çok daha sağlam bilgilere ulaşmamız mümkün olabilir. Şimdi Kastamonu kentine bir tepeden bakarken gördüğüm tek gerçek çirkin ve yanlış yapılaşmadan ibaret. Doğaya uygun olmayan betonlaşma mimari açıdan ne kadar zavallı bir dönemi yaşadığımızı da gösteriyor. Tepelere gelişigüzel yerleştirilen görgüsüz yeni zengin villaları göze batıyor. Kentin tam ortasında bulunan bir fabrikanın tüten bacasından yayılan beyaz duman tüm vadiyi kaplıyor. Acaba bu beyaz duman ne kadar zehirli? Bilmiyoruz. Günümüzde doğru bilgiye ulaşmak mümkün mü acaba? Hiç sanmıyorum. O kadar çok yalan söyleniyor ki artık binlerce yıldır söylenen yalanlar katmanlar halinde birikmiş durumda. Tabaka tabaka yalan üst üste.

Antik çağda Paflagonia Pontos olarak adlandırılan bu bölgenin  Karadeniz yani Pontos Euxenios kıyılarında yer aldığını ve tarih boyunca farklı kültürlerin geçiş yolu üzerinde olduğu, farklı inanca sahip olan Pers, Grek, Roma ve Osmanlı dönemlerinde burada yaşayan halkların bir kültürel senteze uğradıkları tarihi bir gerçektir. Bunların da ötesinde bu coğrafyada bir süreklilik söz konusu değildir. Her yüz yılda bir değişim rüzgarları esmeye başlamış, yeni gelen  bir önceki medeniyetin mirasına konmuş ama isim ve yer değişikliği yaparak kendi tarafına gönderme yapmıştır. Buralar kısaca işgal edilen topraklardır. Yerel halk kendini istilacılardan koruyamamış, teslim olmuştur. MÖ. 547 yılına kadar esas itibariyle ticaret kolonileri olarak var olan yerel prenslikler zamanla kent devletlerine dönüşmüştür. Sarp dağlar ve sık ormanlarla kaplı bu coğrafyada ulaşım ırmaklar ve onların döküldüğü Pontos Euxenios  üzerinden yapılabiliyordu.

 İyon  ticaret kolonileri Anadolu’nun doğal zenginliklerini gemilerle farklı kıyılara taşıyarak çok geniş bir ticaret ağı kurmuştu. Tüm Karadeniz, Marmara ve Ege denizi kıyıları İyon  ticaret kolonileriyle zenginleşiyordu. Hal böyle olunca “haydut” kabileler zengin kentlere saldırarak kıyasıya savaştılar. İlkçağ tarihi boyunca hemen hemen her yerde görülen bu “zenginden zorla al” siyaseti çoğu zaman saldırganın lehine neticeleniyordu. Haydutlardan korunmak zorunda olan kent devletleri ittifaklar kurdular.

Doğuda Med krallığı yıkılıyor onun yerine savaşçı dağ kabilelerinin çoğunlukta olduğu Pers krallığı kuruluyordu. Pers kralı Kyros ilk iş olarak ordularını komuta eden Harpagos’a Anadolu’yu fetih emrini verdi. Büyük bir orduyla yürüyen  Harpagos MÖ. 547 yılında zengin Paflagonia kent devletlerini haraca bağladı, Pers  satraplıkları kurdu. Her Satraplığın  idaresini de Pers soylu bir aileye krala bağlılık yemini ettirdikten sonra görev olarak verdi.  Paflagonialılar Perslere direnmediler. İşgali kabullendiler. Pers askerlerle Paflagonişalı kadınları evlendirdiler. Zaman içerisinde her satraplıkta Kyros’a bağlılık yemini eden kişiler çoğaldı. Artık Persleri Paflagonialılar Lydialıların saldırılarından korunmak için mi çağırdılar yoksa daha farklı bir neden mi olduğunu öğrenmemiz için elde yeterli belge yok. Bölgedeki Pers hakimiyeti 214 yıl sürdü. Bu zaman zarfında İyon ticaret kolonileri faaliyetlerini daha rahat yürüttüler. Satraplığa vergi ödeyerek ticaret alanlarını genişlettiler. Tüccarların arayıp ta bulamadığı güvenlik ortamını sağlayan Pers ordularının hakimiyeti İskender’in Anadolu kampanyasıyla sona erdi.

Makedonyalı İskender’in Anadoluyu işgali MÖ:333 yılında Gyranikos savaşından sonra hızlandı. Kısa süre içinde tüm Anadolu Pers hakimiyetinden Grek hakimiyetine geçti. Helenizasyon dönemi adı verilen bu dönemde Paflagonia, Pers ve Grek kültürleri  birbirine karıştı.

Elde edilen sınırlı sayıdaki arkeolojik verilerden anlaşıldığı kadarıyla bölgede Pers-Grek kültlere tapınım belirgindir. Afrodit, Apollon, tapınımları nümizmatik eserlerde rastlanmıştır.

Bölgeye sonbahar fotoğrafları çekmek üzere dört günlük bir seyahat planladık. Daha önce bir doğa grubu ile gittiğim Pınarbaşı kasabası yerine doğuya doğru Ilgaz Dağı’nı da keşfetmek üzere bu kez Kastamonu’da kalmaya karar veriyoruz. Dağlık bir bölgede kurulmuş bir şehir Kastamonu. Nedense geçmişten ders almayan yerel idareler yapılaşmanın daha kolay ve ucuz olduğu dere yataklarını tercih etmişler. Tüm kamu binaları ve Toki evleri dere yataklarına yapılmış. Bu yıl yaz sonunda bölgede şiddetli yağışlar çok ciddi sel hasarları meydana getirdi. Kastamonu ve kasabaları özellikle Bozkurt ve Ulus çok ağır hasar gördü. Karadeniz bölgesinde değişmeyen iki gerçek var. Erkek egemen hamaset ve muhafazakarlık. Hangi bölgeye giderseniz gidin İnebolu’dan Hopa’ya kadar yani eski adlarıyla Paflagonia, Pontos, Kolhis bu iki hastalıkla sarmaş dolaş olmuş durumda. Medeniyetin ilerlemenin daha doğrusu Cumhuriyet aydınlanmasının başladığı Kastamonu bugün maalesef yerinde saymaya mahkum.

Bölgede sonbahar renkleri çok az. Genel ağaç örtüsü sarıçam, karaçam ve köknar olduğu için yeşil renk hakim. Bizim aradığımız sarı ve turuncu renkler yok. Titrek kavaklar yer yer kırsal yerleşim alanlarında görülüyor ama sonbahar renkleri için biraz geç kalmışız. Titrek kavakların çoğu yapraklarını dökmüş. Bizim aradığımız, kayın ve akçaağaç türleri bu bölgede bulunmuyormuş. Onun için Paflagonia’nın denize bakan yamaçlarına yani Pınarbaşı üzerinden Küre dağlarına ulaşmamız gerekiyor. Fotoğraf severlerden aldığımız bilgilere göre bu yıl bölgede sonbahar renkleri sönükmüş. Eski parlaklığını kaybetmiş. Bunu çok sık duymaya başladık. Geçen yıl da öyleydi ondan önceki yıl da. Bolu Yedigöller tüm fotoğrafçıların hemfikir olduğu  sonbahar renklerinin en güzel ve güçlü olduğu yer; orada bile renkler artık her yıl daha da azalıyor, canlılığını sürekli yitiriyor. Her yıl gidip inatla fotoğraf çektiğim üç yerden biri olan Bolu Yedigöller iklim krizinin ve çevre kirliliğinin aşındırdığı muhteşem bir doğa harikası. İklim krizi olarak tarif ettiğimiz canavar bir çok alanda doğa katliamına sebep oluyor; bitkileri ve hayvanları ciddi biçimde etkiliyor. Artık doğa katliamlarını saymaktan ve anlatmaktan neredeyse usandım. İnsan ayağı basmayan yüksek dağlara gitmek gerekiyor. Kastamonu’ya da bu yüzden bu yıl sonbahar fotoğrafları için geldim. Belki Küre Dağları’nda  sonbahar renklerini fotoğraflayacağım yeni bir yer bulurum umuduyla yola çıktım. Gördüğüm kadarıyla bu bölgedeki bitki örtüsü sonbahar renklerinden çok kış fotoğrafları için daha uygun.    


[1] Şaroğlu, Gülcan, KAPPADOKIA, PONTOS, PAPHLAGONIA VE KILIKIA BÖLGELERİ’NİN DAĞLARI, Akdeniz Üniversitesi, Antalya 2020.

Paflagonia Seyahatleri

Post navigation