Sonbahar renklerini arayışımızı Kastamonu il sınırları içinde olan Daday, Pınarbaşı ve Horma kanyonu civarında sürdürmeye karar veriyoruz. Bölgede fotoğraf çeken tanıdıklara göre Pınarbaşı karma orman yapısıyla sonbahar renklerinin en iyi olduğu yermiş. Sabah erkenden ezanla uyanıyoruz. Gün doğmadan. Buraların havası o kadar farklı ki çok fazla uykuya gerek kalmıyor. Zaten gece yarısına kadar süren müzik bizi pek de uyutmadı. Pencereden Kastamonu’ya çukurdaki kente bakıyorum. Geceden kalma kırağı her yeri beyaza boyamış. Ağaç dalları, çalılar, eğrelti otları, su birikintileri donmuş. Vadiler arasında yer yer sis oluşmuş. Bazı kentlerde kış mevsiminde görülen odun ve kömür dumanı burada görünmüyor. Doğal gaz kullanılıyor olmalı.
Böyle şehir gürültüsünden uzak bir tepede olan otelde daha rahat uyunacağı düşünülebilir. Gece otelde çok rahat uyuduğumuzu söyleyemeyeceğim. Kaldığımız otel şehrin en gözde yerlerinden biri. Çünkü restoranında alkol servis edilen nadir yerlerden biri imiş. Anadolu şehirlerinde son yıllarda giderek sıkılaşan alkol lisansı meselesi mevcut lisansların da sudan sebeplerle iptalinden sonra tam bir muammaya dönüşmüş durumda. Oysa bu yasaklar alkol tüketimini azaltmıyor, tersine çoğaltıyor. Türkiye’de en fazla alkollü içki tüketilen şehirlerin başında Konya sonra da Erzurum geliyor. Büyük bir olasılıkla Kastamonu da öyledir.
Restoranın müşterileri erkeklerden oluşuyor. Üçlü dörtlü gruplar halinde gelip yüksek sesle çalınan meyhane müziği eşliğinde kafaları çekiyorlar. Restorandaki fiyatlar azımsanacak gibi değil. Adam başı yemekle birlikte en az 300- 400 TL ödemek gerekiyor. Maddi durumu iyi olanların geldikleri bir yer. Son yirmi yılda ihalelerle zenginleşen “yeni Türkiye insanları” hızla çoğalıyorlar. En lüks restoranlarda, en lüks araçlar ve kıyafetlerle boy gösteriyorlar. Oysa bu grup eğitimsiz, toplum içinde nasıl davranacaklarını bilmiyorlar, davranış bozukluğu emareleri belirgin, tepkileri çok keskin. Akşam otelin restoranında yemek yerken yan masalarda telefonda bağırarak konuşan, kötü bakışlı bir kitlenin ticari işlerinin detaylarını dinlemek zorunda kalıyoruz. Meyhane müziği baygın baygın volümü yüksek hoparlörlerden kulaklarımızı tırmalıyor.
Her şey standart dışı. Neyin standardı diye bir soru soran varsa eğer uygar ülkelerin otellerinde kalsınlar ve içkili restoranlarına gidip otursunlar farkı göreceklerdir. Son yıllarda dekadansın açtığı yaralardan biri de bu her yere salgın bir hastalık gibi yayılan kahreden varoş kültürüdür.
Nasıl oldu da Anadolu bu kara cehaletin ve ağdalı “Emevi varyantı taassubun”[1]nun etkisine girdi? Frenk seyyahların Anadolu’ya ilk ayak bastıkları günlerden (16. Yüzyıl) bu yana kitaplarında detaylı olarak anlattıkları Osmanlı halkı günümüz insanlarını çok şaşırtıyor. Frenk seyyahlar 16. Yüzyıldan itibaren gezdikleri bölgelerdeki yerli ahaliyi “ fukara ve karacahil” olarak tarif ediyorlar. Bu hazmetmesi çok zor bir tanım. Sinir uçlarımıza dokunuyor. Aslında çizimlerde ve fotoğraflarda görülen ahaliyi tarif et deseler daha farklı tarif etmek de zor. Bu ahali bugünkü ahali değil. Daha çok Ortadoğulu kabilelere benziyorlar. Afgan, İran, ya da Pakistan halkı giyimine benzer görünümleriyle bugünkü Türkiye insanından çok farklı. Halkın çoğunluğunun fakir ve cahil kalmasının sebebi de kimine göre batılı ülkeler, kimine göre de Osmanlı İmparatorluğu’nun yüzyıllar boyunca sürdürdüğü ortaçağ siyaseti.
Yepyeni bir Sünni İslam dini ve Yeni Osmanlı hayalleri üzerinden siyaset yaparak kitlelere erişen bugünkü siyasi kadrolar ve yandaşları çok farklı bir tarih yazma niyetiyle dizi filmler finanse ediyorlar. Kuruluş, Diriliş, Alpaslan, Barbaros vb. gibi TV dizileri halka geçmişiyle alakalı kurgulanmış koyu İslam dini mesajları veriyorlar.
Anadolu’yu ziyaret eden Frenk seyyahların eserlerinin çoğunu okudum. Her biri sözlü tarih belgesi niteliğinde. Batılı gözle bakılıp çekilen fotoğraflar, çizimler ve anlatılarla dolu ilginç kitaplar. Bu eserlerin çok azı Türkçeye çevrildi. Sinir uçlarına dokunduğu için bazılarının bu dönemde çevrilmesi de zor. Meraklı okuyucu internet üzerinden aşağıdaki Frenk seyyahların eserlerini bulup okuyabilir:
R. Pococke, R. Chandler, W. Pars, J.C. Hobhuse, W. Turner, A. von Prokesh, F.V.J. Arundell, L. De Laborde, C.M. Farlene, J. Amerson, J.F. Michaud ve J.J.F. Poujoulat, C. Texier, C.B. Elliott, C. Fellows, P.L. Bas, E. Landron, L. van Ross, H. Cristmas, A.S. Noroff, J. Seiff, E.J. Davis, E. Curtius, E. Petersen, F. von Luschan, A. Warsbera ve daha yüzlerce seyyahın isimlerini ve eserlerini saymak gerekir.[2]
Bu seyyahlara “Tezkere” yani izin veren yönetim bir ölçüde tarihi eserlerin yurtdışına kaçırılmasına bilerek ya da bilmeyerek de göz yummuştur. Bu konuda çok farklı görüşler mevcuttur. Burada konumuz olmadığı için kaçırılan eserlere ilişkin bir kaynak vererek noktalayacağız.[3]
İnebolu limanı ile kurtuluş savaşına çok ciddi katkılarda bulunan Kastamonu yıllar içinde gelişmesi duraklayan iller arasında sayılabilir. Coğrafyanın orman ve dağlık yapısı tarım alanında kısıtlı imkanların ana nedeni denebilir. Orman ve orman ürünlerinden sağlanan gelirle geçimini sağlamaya çalışan halkın büyük bir bölümü yıllar içinde büyük şehirlere göç etmek zorunda kalmıştır. Bu arada gerek tek parti yönetiminde gerekse de sonra yerli sermaye birikimi sağlanamamış, sanayi yatırımları yapılamamış bir il burası. Yıllar içinde hiçbir iktidar tutarlı bir orman stratejisi geliştirememiştir. Ülkenin orman varlıkları liyakatsiz idarecilerin emirleriyle tahrip edilmiştir. Son elli yılda İngilizcede “wild fire” olarak tanımlanan ama bu coğrafyada insan eliyle kasıtlı olarak çıkarılan yangınlarda tahrip olan ormanların miktarı dudak uçuklatacak cinsten. Merak eden okuyucu Tarım ve Orman Bakanlığı web sitesinde verilen sayılara göz gezdirsin.[4]
Ormanlarda bulunan ağaç cinslerinin dağılışı iklim koşullarına göre değişiyor. Örneğin bu sonbahar mevsiminde yaprak döken ağaçları aradığımız için onların bulunabileceği coğrafyalarda keşif yapıyoruz. Ama Anadolu ağaçlarını ne kadar tanıyoruz? Kaç tür ağaç biliyoruz? Bu konuda yeterli kaynak bulmak da zor. Nedense batılı ülkelerde çok uzun yıllar önce kaydı tutulan bitkiler ve ağaçlar Anadolu’da insanların ilgisini çekmemiş. Ağacı kereste ve odun olarak gören bir zihniyet yüzyıllar içinden yuvarlana yuvarlana günümüze kadar ulaşmış. Doğayı koruma göreviyle devletin kaynaklarını idare eden yöneticiler eğer tahribata yol açan kararlar verirlerse buna başka bir izahı da olamaz.
Ben meraklı olduğum için her gittiğim yerde gördüğüm bitkileri tanımak ve isimlerini öğrenmek istiyorum. Ağaçları seviyorum. Onları yakanları ve kesenleri ise anlamakta zorluk çekiyorum. Bir insan nasıl bu kadar kötücül olabilir diye düşünüyorum. Ağaçlara kereste olarak bakanlarla aramızda uçurumlar var.
Geçen yıl üç botanik uzmanı tarafından hazırlanan bir “doğa rehberi” satın almıştım.[5] Türkiye’deki bitki taksonlarının 1258 adedini fotoğraflarıyla tanıtan muhteşem bir referans kitabı. Bu kitapta ilk sayfalarda Anadolu’nun ormanları özetle inceleniyor. Bölgesel iklim koşulları, tür ve dağılım konusunda çok değerli bilgiler var. Ormanlarda bulunan ağaç türlerinin bir bölümünü ben listeledim; Türkçe, Latince ve İngilizce adlarıyla Anadolu’da orman oluşturan ağaçlar şöyle sıralanıyor:
- Toros Köknarı, (Abies Cilicia), Fir.
- Karaçam, (Pinus Nigra), larch
- Sedir, (Cedrus Libani), cedar
- Kızılçam, (Pinus Brutia),red pine
- Fıstık Çamı, (Pinus Pinea), pine pine
- Porsuk, (Taxus Baccata), badger
- Sığla Ağacı, (Liquidamber orientalis), sweetgum tree
- Kayın, (Fagus Orientalis), beech
- Kermes Meşesi, (Quercus coccifaraei), kermes oak
- Kasnak Meşesi,(Quercus pubescens), hoop oak
- Ceviz, (Juglans regia), Walnut
- Akçaağaç, (Acer), maple
- Dişbudak, (Fraxinus), ash tree
- Sandal Ağacı, (Arbatur), sandal wood
- Kızılağaç, (Alnus), alder
- Alıç, (Crataequs),hawthorn
- Ahlat,(Pyrus), wild pear
- Göknar,(Abies nordmanniana), fir
- Ladin, (Picea orientalis),spruce
- Sarıçam, (Pinus silvestris), yellow pine
- Fındık, (Corylus maxima), hazelnut
- Kestane, (Cestanca saliva), chestnut
- Ihlamur, (Tilia), linden
- Trabzon Hurması, (Diospyrus kaki), Persimmon
- Karayemiş, (Lauroserasus officisalis), black berry
- Doğu Kayını, (Fagus Sylvatica), beech
- Gürgen, (Carpinus Orientalis Betulus), hornbeam
- İstiriç, ( Carpinus), hornbeam
- Boz Ardıç, (Juniperus exelca), juniper
- Badem, (Amygdalus), almond
- Yabani Erik,(Prunus), prunes
- Karaçak, (Palirus),
- Huş, (Betula Pendusa), birch
- Fırat Kavağı, (Populus euruhratica), poplar
- Kartli, (Cistus Salviopolus),
- Çınar, (Platanus orientalis), plane
- Söğüt, ( Saliz), willow
- Kavak, (Populus), poplar
Bu ağaçların her biri ayrı ayrı incelendiğinde ortaya bazı gerçekler çıkıyor. Ağacı kereste veya yakacak olarak gören zihniyetin ötesinde ürettiği oksijen miktarı, tıp alanında hangi tedavilerde kullanıldığı, endüstri alanında hangi alanlarda kullanıldığı, vb. gibi bir dizi fayda temelli analiz, ağaçlara bakış açısını değiştirebilir. Bu da Tarım ve Orman Bakanlığı başta olmak üzere kamu kuruluşlarının eğitim ve uygulama çalışmalarıyla mümkün olabilecektir.
Ormanlar sadece ağaçlarla sınırlı değil. Çalılar, otlar, çiçekler, mantarlar, böcekler, hayvanlar, kuşlar ve diğer canlılar da var. Eğitimli insanlar için doğada yürümek aslında kütüphane rafları arasında yürümeye benziyor; eğitimsiz insanlar için ise bir kereste deposunda.
Kaldığımız otelde anladığımız kadarı ile çok sayıda uzak doğulu işadamı gördük.[6] Bunların son yıllarda bölgede siyasi talimatla yabancılara verilen kereste, maden ve taş ocağı işletmecilerinin elemanları olduğunu tahmin ediyorum. Abartılı sosyalleşme diye adlandırabileceğim bir davranış sergiliyorlar. Kırık dökük İngilizce konuşuyor, araya Türkçe kelimeler, jestler ve mimikler sıkıştırarak anlaşmaya çalışıyorlar. Birlikte rakı içtikleri siyasi ve özel Kastamonulular da “kim olursan ol, yine gel” uyumluluğuyla sürekli “yes” ve “ok” sesleri çıkararak bardaklarından iri yudumlar alıyorlar. Hoparlörlerden duyulan “arabesk” inlemelerle restoran batılı restoran tarifinden çıkıp “salaş meyhane” tanımına geçiş yapıyordu. İşin ilginç yanı tüm masalar hınca hınç dolu ve ortamdan tek rahatsız olan da biziz. Alel acele yemeğimizi bitirip kalkıyoruz. Ama müzik peşimizi bırakmıyor. Otel odamızda müziği duymaya devam ediyoruz. Restoranın balkonlarında bulunan hoparlörlerden yankılanan müzik bize ulaşıyor. Oysa balkonlardaki masalarda kimse oturmuyor. O soğukta (eksi 2) balkonda kim oturur? Türkiye’de çağdaş mantığa uygun bir tablo bulmak için çok gezmek gerek. Bunu da sineye çekip yatıyoruz. Kastamonu’nun en mutena otelinde yönetim kısa vadeli müşteri odaklı değil, para odaklı bir strateji izliyor. Empati katsayısı da zamanla düştüğü için otel müşterisinin rahatsız olabileceği konular gündemine girmiyor. Aynı mantığı birkaç yerde daha görmüştüm. Maşukiye’de kaldığımız “butik otel” de balkonda rakı içen bir çift sabah saatlerine kadar yüksek sesle münakaşa etmiş, bizi uyutmamıştı. Şikayetimizi sosyal medyada yazınca otel sahibi bizi arayıp şikayet ettiğimiz için bizi azarlamıştı. Nasıl olur da bir müessese sahibi bir esnaf hem servis sektöründe çalışıp hem de eleştirilere tahammül edemez? Bu işte son yıllarda toplumda yaratılan “her şey mubah” havasıyla alakalı. Dekadans işte böyle bir şey. Değer yargılarını kökten değiştirip normsuz, liyakatsiz kalıplar oluşturuyor. Gerçeklerle olan bağlar koparılıp yalan dolu bir dünyaya yolculuk başlıyor. Peki bunu kim yapıyor? Herhangi bir konuda yetkili ve etkili olan kişilerin beceriksiz yönetiminin yarattığı anomaliler desek acaba açıklayıcı olur mu? Sanırım olmaz. Her şeye ve her rezalete rağmen gerçekleri görmemekte ısrar eden bir kitle var. Onların psikolojisini anlamak hiç te kolay değil.
Sabah erkenden uyanıp Horma Kanyonu için hazırlanıyoruz. Kanyon denince bazılarının özellikle de AVM gençliğinin aklına İstanbul Levent’deki alışveriş merkezi geliyor. Kanyonlara büyük bir ilgimin olduğunu küçük yaşlarda keşfettim. Beni kanyonlarda çeken şey nedir diye de defalarca sorguladığım olmuştur. Dar ve dik yamaçlı sarp vadiler göz alabildiğince uzar gider. Kanyonun kıyısında durup derinlerde akan dereyi görmeye çalışırsınız. Bazı kanyonlar öylesine derindir ki içiniz ürperir.
Kanyon Türkçeye yabancı dillerden transfer olmuştur. İngilizce “canyon”, İspanyolca “cañon” “büyük su borusu, boğaz, su kanalı” anlamını taşır. Bu da etimolojik olarak İspanyolca “caña” “kamış, Latince “canna” sözcüğünden türetilmiştir. Yaklaşık 100 kanyonun bulunduğu Anadolu’da kanyonlara yöresel olarak ne ad verildiği de ayrı bir araştırma konusudur. Örneğin Aladağlar’da “Cımbar Boğazı” adı verilen kanyon “boğaz” olarak tanımlanıyor. “Cımbar” da Yörük dilinde kumaşları sıkıştıran kasnak olarak biliniyor. Araştırmak gerek. Kanyonların bulunduğu yerlerde yaşayan yerli halkla konuşmak gerek. Belki bir gün onu da yaparım. Genellikle kanyonların fotoğrafını çekmeye gidiyorum. Yerel halkla karşılaşma imkanı da olmuyor.
Kanyon ve doğa sporları konusunda uzmanlaşmış kurumların verilerine göre Türkiye’de 44 ilde 104 kanyon olduğunu öğreniyoruz. Kastamonu bölgesinde ise 7 adet kanyon bulunduğu bilgisi var. Kanyonların oluşumu dünyanın jeolojik dönemleriyle kıyaslanabilir. Dünya üzerinde bazı kanyonların 100- 200 milyon yaşında olduğu tespit edilmiş durumda. Tibet’te bulunan Yarlung Tsangpo Grand Kanyon (5,500 m) dünyanın en derin kanyonu olarak düşünülmektedir. Bununla birlikte Nepal’de bulunan Kali Gandaki Boğazı’nın, nehir seviyesinden çevresindeki tepeler arasında 6400 m derinlik olduğu bilinmektedir. ABD’de bulunan Arizona Büyük Kanyonunun 70 milyon yılda oluştuğu ve 1600 m derinliğinde olduğu söyleniyor. Meraklı okuyucu Anadolu’daki kanyonların listesini ekte bulabilir.
Horma Kanyonunu birkaç yıl önce bir doğa grubuyla milli park Pınarbaşı Horma girişinden itibaren yürümüştüm.
Kanyon Ilıca Köyü sınırlarında. İsmini sonradan öğrendiğim Zara Çayı üzerinde kireç taşlarının aşınması sonucu oluşmuş. Oysa Ilıca köyü, Ilıca şelalesi ama Horma kanyonu ve Zara Çayı. Bir tutarsızlık mı var, yoksa yine isim kargaşası mı bilemedim. Kanyon uzunluğu 4 km ile kısa sayılır. Ahşap yürüyüş yolları ile artık şelaleye kadar yürünebildiği söyleniyor. Yaklaşık 3 km. lik bir yürüyüşle Ilıca Şelalesi’ne ulaşılıyormuş. Kanyon ancak sulu kanyon geçiş eğitimi almış olanlar tarafından geçilmeli esasında. Kanyon boyunca derin kazanlar ve kuyular olması sebebiyle eğitimsiz olanlar için hayati tehlike olabilir. Su kazanlarının ne kadar derin olduğu belli değil. Kim ne derse desin her sulu kanyon geçişi tehlikeli. Her şeyden önce kayaların kayganlığının yaratacağı sorunlar var. Kanyon geçişlerinin mutlaka yerel rehber eşliğinde yapılması tavsiye ediliyor.
Biz fotoğraf çekeceğimiz için kanyona girmeyip doğrudan şelaleye yöneldik. Köyden (Ilıca Köyü) şelalenin bulunduğu yere yürümek gerekiyor. Kısa bir yürüyüş. Bir gece önce yağmur yağdığı için patika zemini çamurlu idi. Girişte büfe işleten bir esnaf taksisiyle Pınarbaşı’ndan şelaleye yürüyen grupları ücret karşılığı geri götürdüğünü söyledi. Birkaç yıl önce bu imkan yoktu. Geçiş yasaktı. Şimdi ahşap yoldan yürünerek şelaleye kadar geliniyor, Aslında araçla geri dönmek yerine tekrar geriye 3 km yürünerek toplam 6-7 km lik güzel bir etkinlik yapılabilir. Bu da kondisyona ve tercihe bağlı tabii. Biz büfeci esnaftan biraz bilgi aldıktan sonra şelale yoluna girdik. Patika çok çamurlu. Köyün köpekleri arasında “çakır göz” olarak bilinen melez bir köpek var. Sanırım Belçika kurdu ile akraba bir köpek. Bir gözü mavi diğeri kahverengi. Çok sempatik ve uyumlu. Bizimle birlikte şelaleye kadar yürüdü. Doğa yürüyüşlerinin vazgeçilmezidir köpekler. Kumanyanızı paylaşırsanız sizden ayrılmaz. Sizi koruma görevini üstlenir. Tehlikeli yerlerde sizi ikaz eder.
Şelalede bizden başka ziyaretçi olmaması fotoğraf çekimi açısından çok olumlu idi. Rahat rahat fotoğraf çektim. Bazı yerlere ulaşmak kayalar yağmurla ıslanmış olduğu için biraz tehlikeli idi. Şelalenin suyu ciddi biçimde azalmış. İklim krizi buraları da etkilemiş. Sular çekildiği için büyük kayalar ortaya çıkmış. Geçiş daha da zorlaşmış. Her yerimiz çamur içinde kalıyor. Yine de tam olarak sonbahar renklerini bulduğum söylenemez. Geriye yürüyerek aracımız bıraktığımız yere dönüyoruz. Köy çeşmesinde çamurlarımızı temizliyoruz.
Aldığım notlara bakıyorum. Kastamonu kanyon zengini bir il. Not almışım:
- Horma, Pınarbaşı, uzunluk: 4 km. Derinlik:100 m.
- Ersizlerdere-Karacehennem, Küre, uzunluk 3 km Derinlik :850 m.
- Şehriban (Aydos), Şenpazar, uzunluk 4 km, derinlik 600
- Valla Pınarbaşı uzunluk 12 km Derinlik 800 m
- Hacıveli Abana 3 km
- Malyas Cide 2 km-
- Gömeran- Cide 1 km derinlik 350 m
Türkiye’de Tespit Edilen Kanyonlar
- 1-Adaca Tepebaşı/Eskişehir İç Anadolu Sportif Geçiş
- 2 Ağsu Göksun/Kahramanmaraş İç Anadolu –
- 3 Ahmetler Manavgat/Antalya Akdeniz Sportif Geçiş
- 4 Akçapınar Muğla Ege –
- 5 Akçasu Safranbolu/Karabük Batı Karadeniz –
- 6 Akdağ Sandıklı/Afyon Ege –
- 7 Aksu Yaka Aksu/Isparta Akdeniz –
- 8 Ansızca Kemalpaşa/İzmir Ege –
- 9 Avurga Ermenek/Karaman İç Anadolu Sportif Geçiş
- 10 Aydos Şenpazar/Kastamonu Batı Karadeniz Sportif Geçiş
- 11 Baldıran Osmancık/Çorum İç Anadolu Sportif Geçiş
- 12 Ballıkayalar Gebze/Kocaeli Marmara –
- 13 Beşkayalar Yuvacık/Kocaeli Marmara –
- 14 Beşören Küre/Kastamonu Batı Karadeniz –
- 15 Binmağaralı Durağan/Sinop Batı Karadeniz –
- 16 Boğazdere Acıpayam/Denizli Ege –
- 17 Boğazpınar Tarsus/Mersin Akdeniz –
- 18 Bulak Safranbolu/Karabük Batı Karadeniz –
- 19 Cehennem Deresi Ardanuç/Artvin Doğu Karadeniz –
- 20 Cennet Yenişehir/Bursa Marmara –
- 21 Cihanbeğendi Gaziemir/İzmir Ege –
- 22 Cımbar Demirkazık/Niğde İç Anadolu –
- 23 Çakıt Pozantı/Adana Akdeniz –
- 24 Çal Kısık Çal/Denizli Ege –
- 25 Çatak Azdavay/Kastamonu Batı Karadeniz Sportif Geçiş
- 26 Çivril Kıbrıscık/Bolu Batı Karadeniz –
- 27 Değirmendere Merkez/Muğla Ege –
- 28 Değirmenözü Manavgat/Antalya Akdeniz –
- 29 Demirkapı Torul/Gümüşhane Doğu Karadeniz –
- 30 Deredop Alpu/Eskişehir İç Anadolu Sportif Geçiş
- 31 Derinöz (Ümmetderesi) Suluova/Amasya Doğu Karadeniz –
- 32 Dirgen Kaş/Antalya Akdeniz –
- 33 Diyadin Diyadin/Ağrı Doğu Anadolu –
- 34 Düzce (Kirpe) Safranbolu/Karabük Batı Karadeniz –
- 35 Ersizlerdere Küre/Kastamonu Batı Karadeniz Sportif Geçiş
- 36 EşenÇayı Akdağlar/Antalya Akdeniz –
- 37 Fevziye İnegöl/Bursa Marmara –
- 38 Geyik Ula/Muğla Ege –
- 39 Gezendere Gülnar/Mersin Akdeniz –
- 40 Gökbük Finike/Antalya Akdeniz –
- 41 Gökçay Muğla Ege –
- 42 Gökdere İzmir Ege –
- 43 Göksu Silifke/Mersin Akdeniz –
- 44 Göynük Kemer/Antalya Akdeniz –
- 45 Gürlek İzmir Ege –
- 46 Gürleyik Mihalıççık/Eskişehir İç Anadolu –
- 47 Güver Döşemealtı/Antalya Akdeniz –
- 48 Haciobası Manavgat/Antalya Akdeniz –
- 49 Hacıveli Abana/Kastamonu Batı Karadeniz –
- 50 Hamidiye-Kamışlı Pozantı/Adana Akdeniz –
- 51 Hasan Kayası Köyceğiz/Muğla Ege Sportif Geçiş
- 52 Hisarcık (Derebahçe) Kayseri İç Anadolu –
- 53 Horma Pınarbaşı/Kastamonu Batı Karadeniz Sportif Geçiş
- 54 Ihlara Vadisi Kanyonu Aksaray/Güzelyurt İç Anadolu –
- 55 İnceğiz (Arapapıştı) Kale/Denizli Ege –
- 56 İncebel Osmaniye/Adana Akdeniz –
- 57 İncekaya Safranbolu/Karabük Batı Karadeniz –
- 58 İncesu Ortaköy/Çorum İç Anadolu –
- 59 Kalinse Osmancık/Çorum İç Anadolu Sportif Geçiş
- 60 Kanara Saray/Tekirdağ Marmara –
- 61 Kapız Uşak Ege –
- 62 Kaputaş Kaş/Antalya Akdeniz Sportif Geçiş
- 63 Kapuz Pozanti/Adana Akdeniz –
- 64 Karabağlar Karacasu/Aydın Ege –
- 65 Karacehennem Boğazı Küre/Kastamonu Batı Karadeniz –
- 66 Karaçam Köyceğiz/Muğla Ege –
- 67 Karanlık Kemaliye/Erzincan Doğu Anadolu –
- 68 Karanlıkiçi (Ören) Fethiye/Muğla Ege –
- 69 Kasımlar Sütçüler/Isparta Akdeniz Sportif Geçiş
- 70 Kayakapı (Kapıkaya) Karaisalı/Adana Akdeniz –
- 71 Kayalıdere (Güneşli) Ereğli/Zonguldak Batı Karadeniz –
- 72 Kazankaya Aydıncık/Yozgat İç Anadolu –
- 73 Kestel Mut/Mersin Akdeniz Sportif Geçiş
- 74 Kıbrıs Kaş/Antalya Akdeniz Sportif Geçiş
- 75 Kınıkçı Seben/Bolu Batı Karadeniz –
- 76 Kırkurgan Ula/Muğla Ege Sportif Geçiş
- 77 Kısık Çal/Denizli Ege –
- 78 Kız Kayası Merzifon/Amasya Orta Karadeniz –
- 79 Konarı Safranbolu/Karabük Batı Karadeniz –
- 80 Köklüce Araban/Gaziantep Güneydoğu Anadolu –
- 81 Köprüçay Manavgat/Antalya Akdeniz –
- 82 Köprülü Manavgat/Antalya Akdeniz Sportif Geçiş
- 83 Kral Deresi Bilecik Marmara –
- 84 Küpkaya Ulubey/Ordu Doğu Karadeniz –
- 85 Lamas (Kayacı) Erdemli/Mersin Akdeniz –
- 86 Mağaralı Durağan/Sinop Batı Karadeniz –
- 87 Malyas Cide/Kastamonu Batı Karadeniz –
- 88 Narman Erzurum Doğu Anadolu –
- 89 Olukbaşı Acıpayam/Denizli Ege –
- 90 Ortaca Tepebaşı/Eskişehir İç Anadolu Sportif Geçiş
- 91 Sadağı Orhaneli/Bursa Marmara –
- 92 Sakaralan (Yacı) Safranbolu/Karabük
- 93 Saklıkent Fethiye/Muğla Ege Sportif Geçiş
- 94 Sansarak İznik/Bursa Marmara –
- 95 Sapadere Alanya/Antalya Akdeniz –
- 96 Sarıcakaya Sarıcakaya/Eskişehir İç Anadolu –
- 97 Sarıseki İskenderun/Hatay Akdeniz –
- 98 Sason Mut/Mersin Akdeniz –
- 99 Serindere Başiskele/Kocaeli Marmara –
- 100 Sulubağlar Tepebaşı/Eskişehir İç Anadolu Sportif Geçiş
- 101 Şahin Kayası Vezirköprü/Samsun Karadeniz –
- 102 Şahindere Edremit/Balikesir Marmara Sportif Geçiş
- 103 Şahnalı (Cobul) Merkez/Amasya Orta Karadeniz –
- 104 Şeker Yenice/Karabük Batı Karadeniz Sportif Geçiş
- 105 Şuğul Gürün/Sivas İç Anadolu –
- 106 Tazı Manavgat/Antalya Akdeniz Sportif Geçiş
- 107 Tekesarayı Günalan/Burdur Akdeniz –
- 108 Tohma Darende/Malatya Doğu Anadolu –
- 109 Tokalı Sandıklı/Afyon Ege –
- 110 Tokatlı (Karabük) Safranbolu/Karabük Batı Karadeniz Sportif Geçiş
- 111 Turnalı Kangal/Sivas İç Anadolu –
- 112 Tuzla Taraklı/Sakarya Marmara Sportif Geçiş
- 113 Türkeli Çatak Türkeli/Sinop Batı Karadeniz –
- 114 Ulubey Ulubey/Uşak Ege Sportif Geçiş
- 115 Ulukaya Ulus/Bartın Batı Karadeniz –
- 116 Valla Pınarbaşı/Kastamonu Batı Karadeniz Sportif Geçiş
- 117 Yarıkkaya Yunusemre/Manisa Ege Sportif Geçiş
- 118 Yazılı Sütçüler/Isparta Akdeniz –
- 119 Harmankaya Yenipazar/Bilecik Marmara Sportif Geçiş
- 120 Yeşil Manavgat/Antalya Akdeniz –
- 121 Zeytinköy Pamukkale/Denizli Ege –
Kaynak: Kanyon ve Doğa Sporları Araştırma Derneği
[1] Tarih boyunca İslam adına hareket ettiklerini ileri süren siyasal yapı ve örgütlerin çoğu İslam dinini yaymak ya da bir İslam toplumu kurmak adına şiddete ve zora başvurmuşlardır. Bu şiddet sarmalının ardında şüphesiz kendilerine dayanak aldıkları kurmaca ‘dini gerekçeler’ vardır. İslam dini ile ilgili ilk ve öncelikli başvuru kaynağı olarak Kuran’ın barışçı ayetleri ortada iken, meselenin bu yönüne hiç bakılmayıp Müslümanların daha ilk yüzyıllardan itibaren iktidar için savaşa ve şiddete başvurmaları tarihsel bir hadisedir. Bunu başlatanlar da Emevilerdir. İktidar hırsı ile tüm muhalefeti ortadan şiddet ve savaş yoluyla kaldırmayı amaçlayan “cihad” mantığının çok kanlı savaşlara sebep olduğu da bir gerçektir. Bugün Müslüman dinine inanan kitlenin gözlerini boyamak amacıyla kurmaca şiddet senaryoları sahneye konmaktadır. Özetle bir kan gölüne çevrilen siyasal İslam tarihinden ders çıkarmayan iktidarlar şiddet tekelini kendi dünyevi çıkarları için kullanan sahtekar politikacılarla doludur. Emevi Tassubu diye adlandırılan kavram da budur.
[2]Yüksel, Ece, Yüksek Lisans Tezi, Yabancı Seyyahların Gözünden Anadolu, Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın, 2012
[3] Demir, Tanju, Yüksel, Ece. Seyahatnameler ışığında Miletos’dan kaçırılan eserler, Yeditepe Üniversitesi Tarih Araştırma Dergisi, Cilt1- Sayı 2, Haziran 2017
[4] https://www.ogm.gov.tr/tr/e-kutuphane/resmi-istatistikler
[5] Dr. Zeki Aytaç, Dr. Atila Ocak, Dr. Bahar Kaptaner İğci, Türkiye Bitkileri Doğa Rehberi, Nobel Yayıncılık, Ankara, 2020
[6] 1927 yılında yapılan ilk düzenli nüfus sayımında sahip olduğu 335601 kişilik nüfusu ile nüfus büyüklüğü açısından ülkemizin 63 ili arasında 8. sırada bulunmaktaydı. Ancak zamanla bu ilimiz göç hareketlerinden oldukça etkilenmiş ve ülkemizin kısmen batısında olmasına rağmen nüfusunu fazla arttıramayarak 2010 yılında 366222 kişilik nüfusu ile en fazla göç veren illerimiz arasında yer almıştır.
Kaynak: http://earsiv.kastamonu.edu.tr:8080/xmlui/handle/123456789/903