web analytics

Tmolos’tan altın pullar taşıyan bu çay, agoranın ortasından geçer ve denize dökülen Hermos’a karışır”Heredotos I,93

Ege bölgesinin önemli akarsularından Gediz, antik çağdaki adıyla Hermos’dan söz eden Heredotos’dan bir alıntıyla başlayalım. Burada “Tmolos” Bozdağlar’ın antik çağdaki adıdır. Hermos ise Gediz nehridir. Heredotos’un sözünü ettiği çay ise antik çağdaki adıyla “Paktalos” yani Sart çayıdır.

Gediz havzası ilkçağın en önemli coğrafyalarından biridir. Hemen hemen tüm antik tarih yazıcıları Troya savaşından ve Hermos nehrinden söz etmiştir. Altın post efsanesinin de doğduğu yer burasıdır. Lidyalılar koyun postlarıyla Paktalos (Sart) çayından altın pulları topluyordu. Bir diğer coğrafi nokta ise Marmara Gölü’dür. Yine Heredotos’dan bir alıntıyla antik çağdaki adıyla “Gygaia” gölünün hiçbir zaman kurumadığından söz eder. Bu kutsal kabul edilen bir göldür. Lydialılarca tapınım görmüştür.

Alyattes’in mezarının orada Lydialı’lıların hiç kurumaz dediği Gygaia gölü vardır.”

İki bin yıl önce kurumaz denen göl bugün acaba ne durumda? Çağımızın sosyal ve siyasi hastalıkları arasında sayabileceğimiz ağaç kesme, göl kurutma, HES yapma, orman yakma, vb. gibi kısa vadeli çözümler sunan akıl dışı kamu atılımlarıyla geri dönüşü olmayan bir kuraklık dönencesine sokulan Anadolu toprakları, her geçen yıl biraz daha kuruyup yok oluyor.

Doğa derneği raporlarında şöyle yazıyor:

“  Marmara Gölü, Manisa’nın Gölmarmara ilçesinde bulunan ortalama 6 bin hektar büyüklüğünde bir alüvyal set gölü. Yer altı su kaynakları, Gördes çayı ve besleme kanalları ile dolması gereken Göl, Ağustos ayı içinde tamamen kurudu. Kurumasının başlıca nedeni göle akması gereken Gördes Çayı suyunun barajda tutulması.”

Oysa Göl, Ulusal Sulak Alan vasfında ve Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’ne göre koruma altında olması  gerekiyor. Devletin imzaladığı  RAMSAR Sözleşmesi olarak bilinen Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşmeye aykırı eylemlerle siyasi nedenlerle gölün kurutulan bölgelerinde tarım alanları açılıp ekim yapılıyor.

Sınırı göl ya da orman olan köylülerin her gece rüyalarında gördükleri bedava tarlalar bu şekilde ya göller kurutularak ya da ormanlar yakılarak siyasi rant aracı olarak kullanılıyor. Kimseler ses çıkarmayınca bu her yıl artarak devam eden “normal” olarak algılanmaya başlıyor. Aşağıda meraklı okuyucu için Marmara gölü ile ilgili daha geniş bilgiyi bulacağınız linkler bırakıyorum.

Antik çağın Lydia’lıların kurumaz bu göl dedikleri Gygaia gölüartık kupkuru daha doğrusu ortadan yok oldu. Gördes barajı eğer Marmara gölünün kurumasına neden olan atılım ise, bu atılım kararını kim vermiştir acaba?

Bu kararın sonucunda kuruyan gölden geçimini temin eden halkın tazminat hakkı doğmuyor mu? İki bin yıl önce Miletos halkı B. Menderes nehrini dava edip tazminat kazanmıştı. Şimdi Gördes barajını inşa eden hangi şirketse orada biriken suyun obruklardan yeraltına kaçmasını nasıl oldu da hesap edemedi? Barajı inşa eden mühendislerin diploması var mıydı? Baraj ihalesine imza koyan  bürokrat kadroyu sorgulayan kurum var mı?   

İzmir’ e su vermek için inşa edildiği söylenen Gördes barajından İzmir’ bir damla bile su verilememiştir. Sorumlu mevkide oturan  görevliler  bir karar veriyor. Devlet kasasından baraj yapım maliyeti ödeniyor. Baraj suyu tutamıyor ve göl kuruyor. Bu kararı veren sorumlulara ise hiçbir hukuki yaptırım uygulanmıyor. Dava açan da yok. İtiraz eden de yok, soruşturan, araştıran “ciğerlerimiz yanıyor  medyası” ise hiç ortalarda yok.

Marmara Gölü, biyolojik çeşitliliğinin yanı sıra yakın çevresinde bulunan yedi yerleşim alanı için de geçim kaynağı durumundadır. Yerleşimlerin toplam nüfusu yaklaşık olarak 2700 kişidir. Nüfusun temel geçim kaynağı tarım ve balıkçılıktır. Göl çevresinde kayıtlı ticari balıkçı sayısı 102, ruhsatlı ticari balıkçı tekne sayısı 51 adettir. Çevredeki yerleşimler tarımsal su ihtiyaçlarını gölden sağlamaktadırlar.”

Anadolu’nun doğal kaynaklarının böylesine hoyratça tüketilmesinin acaba nedeni nedir diye düşünüp duruyorum. Biz zamanlar tanrıça ve tanrı olarak tapınım gören kutsal sular nasıl oldu da böylesine değersizleşti? Görünen bir neden yok. Halk aynı halk. Ama değer yargıları değişiyor. Kutsala saygısızlığın sınırı ise hiç yok.

“ The River Hermos flowed through central Lydia emptying into the Aegean Sea near Mount Sipylos. Its headwaters were located on Mount Dindymos in central Phrygia with numerous small tributaries feeding it from the Lydian Mount Tmolos. The most significant of these was the gold-filled stream of the Paktolos. Important neighboring rivers included the Kaikos to the north, and the Meles and Kaystros to the south. The nearby Lake Gygaeia was also personified as a god.”[1]

Gediz nehrinin denize döküldüğü yer  bugün Foça yakınlarında ama bu Hermos’un asıl denize döküldüğü yer değil. Asıl yer İzmir Karşıyaka bugünkü MaviŞehir kıyıları. İzmirli işadamları limanın alüvyonla dolacağı ve Efes ve Miletos’un başına gelenin İzmir’in de başına geleceğini öngörerek 1866 yılında Gediz’in yatağını değiştirme kararı alıyorlar.

1886 yılında Gediz’in körfeze açıldığı noktanın iç körfezin nehrin getirdiği alüvyonlarla daha fazla dolmaması için değiştirilmesine karar verilmiş ve bu karar Osmanlı İmparatorluğu‘nun en büyük suyolu projesi olarak 1889’da uygulanmış. Böylece o dönemde nehrin getirdiği tarım kaynaklı atıklar ve alüvyonun iç körfeze dökülmeden, akıntılarla orta ve dış körfeze ulaşması sağlanmış. Günümüzde bu atıklara Gediz havzası boyunca kurulu organize sanayi bölgelerinin (OSB) endüstriyel atıkları ve bölgedeki her geçen gün daha da kalabalıklaşan yerleşimlerin kentsel atıklar da eklenmiş durumda.” Kaynak: Gediz’i kim kurtarır? – Yeşil Gazete (yesilgazete.org)

Görünen o ki yerel idareler başta olmak üzere Kütahya, Uşak, Manisa, Denizli ve İzmir genelinde  tüm yerleşim ve sanayi yapılaşmalarının  atık sularının arıtılmadan Gediz’in sularına ve göllere deşarj edildiği bir gerçek. Anadolu ve Trakya bölgelerinde doğal çevreyi koruma ve geliştirme amacıyla görev yapan iki sorumlu bakanlığın görevlerini (hangi nedenlerle olduğu aşikar) yerine getirmedikleri çok açık. Kağıt üzerinde görev tarifi kanun hükmünde kararname ile belirlenmiş.

“Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 04.07.2011 tarihli ve 27984 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile kurulmuştur. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı; yerleşmeye, çevreye ve yapılaşmaya dair mevzuatı hazırlamak, kentsel dönüşüm çalışmalarını yürütmek, uygulamaları denetlemek, mesleki hizmetlerin gelişmesini sağlamak, çevre kirliliğini önlemek ve çevremizin ve doğanın korunmasını sağlamak ve iklim değişikliği etkileriyle mücadele etmek üzere yapılandırılmıştır. ”

 Kaynak: Tarihçemiz (csb.gov.tr)

Eş sorumlu Tarım ve Orman bakanlığının görevleri arasında ne var bir bakalım:

“ Toprak ve su kaynaklarını tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan kirliliğe karşı korumak, kirli bölgeleri ve bu bölgelerde alınan tedbirlerin etkilerini belirlemek amacıyla izleme çalışmaları yapmak.”

 Kaynak: GÖREVLERİ (tarimorman.gov.tr)

Çevre ve Şehircilik bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığı Türkiye’de genel olarak  doğal çevreyi korumak için neler yapıyor bilmiyoruz ama Gediz akarsuyunun kirlenmesini önlemek amacıyla neler  yaptıklarını, OSB’inde ve dışında bulunan  arıtma tesislerinin çalıştırılması için ne yapmaları gerektiğini acaba kimin söylemesi gerekiyor?

Yıllardır Anadolu’yu adım adım geziyorum. Her yerde gördüğüm doğa tahribatlarını kitaplarımda anlatıp duruyorum. Göller, akarsular birer birer elden çıkıyor. Marmara denizi artık ölü bir deniz oldu. Her yıl orman yangınları geometrik olarak artıyor. Yangınlar için önlem almakla sorumlu kamu kuruluşları trajikomik bildirilerle halkı yanlış bilgilendiriyorlar. Bu kurumları yönetenler neden sonuç verecek işler yapmıyorlar acaba?  Sorumlu kamu kuruluşları ısrarla bu gerçekleri görmezden geliyorlar. Neden acaba? Bu görev onların değilse kimin görevi?

Üçüncü dünya ülkelerinde çok sık görülen ve düzen bozukluğunun kaynağı olan kayırmacılık nedeniyle ciddi liyakat ve yetenek sorunlarının neden olduğu ihmaller ve yanlışların meydana getirdiği doğa tahribatlarının telafisi de maalesef yok: nepotizm, kronizm, partizanlık, klientalizm  hastalıklarıyla yozlaşan sistemin bir çözüm üretmekten çok hamasetle konuyu geçiştirmek, gündemi değiştirmekten başka bir çaresi kalmıyor.[1]   


[1] Kayırmacılık, yakın ilişki ağları etrafında kurulan bir çarpık ilişki biçimidir. Burada yakınlık derecesine ve türüne göre kayırmacılık değişik türlerde gerçekleşir. Akraba kayırmacılığı (nepotizm) şeklinde olduğu gibi eş-dost kayırmacılığı (kronizm), siyasi kayırmacılık (partizanlık), hizmet kayırmacılığı, iktidara ve seçmen kesimlerine yönelik kayırmacılık (klientelizm) şeklinde görülebilir. Kaynak: Arzu Özkanan, Ramazan Erdem https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/231888

Meraklı okuyucu aşağıda verdiğim link üzerinden Gediz sempozyum raporunu indirip okuyabilir:

(PDF) ULUSLARARASI GEDİZ VE EGE NEHİR HAVZALARI SEMPOZYUMU BİLDİRİLER KİTABI (INTERNATIONAL GEDIZ AND AEGEAN RIVER BASINS SYMPOSIUM PROCEEDINGS BOOK) (researchgate.net)


[1] Hermos | One Of The Greatest Sources For Greek Mythology Wiki | Fandom

Hermos/Gediz

Post navigation