Horma şelalesinde çekimleri tamamladıktan sonra programımızda Valla Kanyonu Kerte seyir terası var. Yola çıkar çıkmaz tabelalar karşımıza çıkıyor.
Dağ yollarını gösteren ahşap tabelada seyir terası yolu için 18 km. yazıyor. Virajlı dar toprak yol dağların arasından yükselerek ilerliyor. Çok keyifli bir yol ama yorucu. Öncelikle bozuk bir toprak yol olduğunu söylemek doğru olur. Her aracın gideceği bir yol değil. Yağmur ve balçık dolu çukurlar var. Yolun bazı kısımları parke taş döşenmiş. Büyük bir olasılıkla araç geçişlerini kolaylaştırmak için yapılan bu ilaveler sayesinde ilerleyebiliyoruz. Seyir terası yapılırken yolun çamurlu kısımlarını da bu şekilde geçilecek hale getirmişler.
Yayla yollarının en zor tarafının bu çamurlu bölümler olduğunu tecrübe eden biri olarak parke döşeme fikrinin çok yerinde olduğunu söylemeliyim. Araç saplanırsa kurtulmak çok zor olabilir. Valla kanyonunun dünyanın ikinci büyük kanyonu olduğu söyleniyor. Bu kıyaslamaları kim yapıyor bilmiyorum ama sakın bu “dünyanın en” diye başlayan cümlelerinde gerçek payı olduğunu düşünmeyin. Kastamonu valisi seyir terasının açılışı münasebetiyle yaptığı konuşmada dünyanın ikinci derin kanyonu olarak tanıtmış Valla kanyonunu. Yer yer 1200 metre derinliğe ulaşıyor diye de ilave etmiş.
Yerel siyasilerin ve bürokratların seçmeni etkilemek, yapılan işi olduğundan daha fazla göstermek için kurdukları cümleler bunlar. Medya da hoş görünmek adına önünü ardını araştırmadan olduğu gibi veriyor bu demeçleri. Oysa liyakat sahibi bürokratların kendi güvenirlikleri açısından bu tür önermelere dikkat etmeleri gerekir.[1] Ama Türkiye’de böyle olmuyor. İlkokul çocuğunu kandırır gibi yalanlar söyleniyor.
Valla kanyonunun derinliği 850 metre olarak ölçülmüş. Kanyon sporları ile uğraşan doğa gruplarının tespitleri de o yönde.[2] Nepal ya da Peru gibi yüksek dağların bulunduğu yerlerdeki kanyon derinlikleri “dünyanın en” sıralamasının 6 bin metreden başladığını gösteriyor. Aşağıda verdiğim linkte kanyonculuk konusunda deneyimli insanların tecrübeleriyle derledikleri bilgiler ve bazı kanyonların tanıtımı yapılıyor.
Türkiye son yıllarda içine düştüğü cehalet sarmalında dünya dillerini bilmeyen, dünyanın saygın üniversitelerinde eğitim almamış bürokratların siyaseten önemli görevlere getirildiğini biliyoruz. Son yıllarda din adamlarının yoğun çabasıyla belirli bir strateji çerçevesinde cehaletin ön plana çıktığı doğru ve gerçek bilginin aşağılandığı kamu sektöründe her konuda çok ciddi skandallara yol açan açıklamalar yapılıyor.
Bürokratların yaptıkları her açıklamanın doğruluk katsayısı yerine günü kurtarma, seçmeni suni olarak yüceltme amaçlı demeçler bilimsel metotları da tartışmalı hale getirmiştir. Valla kanyonu örneğinde olduğu gibi şişirme önermelerin kimseye bir faydası yok. Kanyonun teknik özellikleriyle ilgili hiçbir bilgi ihtiva etmeyen demeçler, o bölgede yapılan doğa tahribatını, verilen maden ve taşocağı ruhsatlarını perdelemek içindir.
Seyir terası yolunda tek tük off-road araçlarına rastlıyoruz. Güçlü dört çarpı dört araçlar. El sallayıp geçiyoruz. Kanyonla ilgili bilgiler çok sınırlı. Bulabildiğim akademik kaynaklar daha çok kanyonun turizm potansiyeliyle alakalı:
Valla Kanyonunun jeolojik özellikleri konusunda birkaç makale var. Kanyonun temelin yüzeye çıkmasıyla oluşan karstik bir vadi olduğu Devrekani Çayı ve Kanlıçayı’nın birleşmesiyle oluştuğu ifade edilmektedir.
“Kanyon, Pınarbaşı ilçesinin Muratbaşı Köyü, Varla (Valla) Mahallesi sınırları içinde başlayıp Cide’in Hamitli köyünde son bulmakta, uzunluğu 12 km ve derinliği yer yer 1000- 1200 m’yi bulmaktadır.”[3]
Bu bilgiye ne kadar güveneceğiz? Ölçüyü hangi kuruluş yapmış, nereden nereye ölçülmüş, uzunluk nasıl ölçülmüş, kuş uçuşu mu, GPS mi? Bütün bu bilgiler olmadığı gibi “Türkiye’nin en büyük kanyonu” nitelemesi de yapılıyor. Bu önermelerin hiçbir bilimsel değeri yok esasında. Bu bilgilerle uluslararası bir kuruluşla hiçbir yere gidemezsiniz. İngilizce yazılmış bu metin turizm planlarının gerekçesi olarak sunuluyor. Nihayetinde kalkınma ajansı olması itibariyle bölge ekonomisine yönelik hamlelere proje sunma göreviyle kanyonun turizm değeri üzerinde duruluyor.
Seyir terasına kadar olan 18 km. lik yolu neredeyse bir saatte alıyoruz. Zaman zaman düşük hızla gitme zorunluluğu olması mesafe kısa olmasına rağmen gereğinden fazla zaman harcamak zorunda bırakıyor. Seyir terasına vardığımızda iki platform olduğunu görüyoruz. Biri seyir için diğeri ise fotoğrafçılar için ayrılmış, ahşap konstrüksiyonlar. Yükseklik korkusu olanlar için tam bir kabus ortamı.
Fotoğraf çekimi için de seyir terasının uygun olmayan yerleri var. Güneş ışıklarının ulaşmadığı derinlikler, kanyon yanakları için drone kullanmak gerek. İki dron fotoğrafçısı yoğun bir çekim faaliyeti içinde çalışıyorlardı. Park yerinde duran araçlarına bakıyorum. Anne ve babasıyla gelen gencin Adana plakalı eski model Murat marka otomobili, onun yanında Ukraynalı kız arkadaşıyla gelen Alman plakalı Jeep Wrangler Rubicon. Çelişkiler bitmiyor. Adanalı genç drone çekimlerine çok meraklı. Gitmedik yer bırakmamışlar. Anne babası da bu konuda ona destek veriyor anlaşılan. Baba emekli devlet memuru. Gezmeyi dolaşmayı seviyorlarmış. Üç dört yıldır bu bölgeye her mevsimde geliyorlarmış. Baba her yeri karış karış biliyor. Onun bilgisinden faydalanıp notlar alıyoruz. Almancı çocuk çok az Türkçe biliyor. Kız arkadaşı da üşüdüğü için otomobilde oturuyor.
Bir an neden benim dron çekimi yapmadığımı kendi kendime soruyorum. Beni iten bir şeyler var drone çekiminde. Sanki fotoğraf değil de film çekiyormuş gibi planlamak lazım. O vakit bütün paradigma değişiyor. Farklı bir alana giriş yapılıyor. Drone çekimlerini ilk kez Hakkari’de 2015 yılı yaz mevsiminde fotosafari turunda görmüştüm. Bölgede “barış” rüzgarları esiyordu. Yaylalara çıkmak için izin almak kolaydı. Faruk Akbaş ile ilk kez o turda tanışmıştık. Drone çekimlerini Muhammed Kösen yapıyordu. Muhteşem bir hafta geçirmiştik. Cilo, Sat ve diğer doğa harikalarını fotoğrafladık. Muhammed Faruk Akbaş ile birlikte drone çekimlerini Fujifilm için yapmıştı. Daha sonra hala yayınlanan Hakkari belgeseli ortaya çıkmıştı. O seyahati hiç unutamam. Her anı hala hatırımda. Sat dağlarına 7 saat süren, Cilo buzul şelalelerine 5 saat süren tırmanışımız efsaneydi. Tam bir foto-trekking turu olmuştu.
Şimdi burada Valla kanyonu seyir terasında kanyonun fotoğraflarını çekerken Hakkari’yi düşünüyorum. Oradaki kanyonlar belki de daha derindir. Ama o coğrafya “hassas bölge” ilan edilmiş durumda. Dağ taş asker kaynıyor. Devlet orada terörle mücadele kampanyası sürdürüyor. Kürt aşiretlerin kontrolündeki bölgelerde yaylalara, dağlara çıkış yasak. Yasaklar kimseye fırsat tanımıyor. Bugün bile aradan altı yıl geçmesine rağmen yasaklar kalkmış değil. Zap suyunun yarattığı kanyonların fotoğraflarını çektiğimizi hatırlıyorum. Teknik bilgim yok, araştırdığımda da kaynak yok. Biz Valla kanyonuna dönelim. İlk bakışta etkilenmemek mümkün değil. Vadinin tabanı neredeyse 1 kilometre derinlikte. Vadi tabanına inip oradan eğer yürünebiliyorsa araştırmak lazım. Bunun için de keşif ekibi ve rehber gerekiyor. Bu kadar yanakları yüksek olan bir kanyonun içinde sert rüzgarlar esiyor olabilir. Kanyonun içinde taş, kaya düşmesi gibi basit olaylar mutlaka olağandır.
Türkiye’de doğa sporlarına ilgi son otuz kırk yılda gelişti denebilir. Valla kanyonunun varlığı da 1994 yılında bir grup gencin kanyon içinde kaybolmasıyla ortaya çıkıyor. Pınarbaşı’ndan kanyona giren gençler 14 gün sonra Cide’de ortaya çıkıyorlar. O yıllarda medya böyle haberlere bayılıyordu. Kanyonda, dağda kaybolmak, başına kaza gelmesi büyük haber oluyordu. Hala da öyle galiba. Medyanın insanları doğaya çıkmaya özendireceğine korkutması ne gibi bir amaç taşıyor anlamak zor. Bu genel olarak tüm dünya medyasında işlenen bir tema. Doğadan gelen tehlike.
Adanalı aile bize muşmula ikram ediyor. Tam mevsimi. Alıç, böğürtlen, yabani erk, yabani armut, muşmula, yaban mersini, vb. her yer dolu. Ormanın bereketi. Adanalılar yanlarında özel kaplar getirmişler. Topladıklarını ayrı ayrı kaplara yerleştiriyorlar. Çocuğun annesi bu toplanan meyvelerin ne kadar faydalı olduğunu anlatıyor. Kanyonun üst kısımlarında yanılmıyorsam sedir ağaçları var. Doğal yayılım alanlarını bulmuşlar demek ki. Çok uzaktalar. 200’lük zoom bile yakalayamadı sedirleri. Bu kanyon çekimlerinden ben bir şey anlamadım. Çektiğim hiçbir açıyı da ışığı da beğenmedim. Geldiğimiz yoldan geri dönmek zorundaymışız. Bu da bize fazla vakit bırakmıyor. Oradakilerle vedalaşıp yola koyuluyoruz. Karanlık basmadan asfalt yola inmeyi amaçlıyoruz. Daha otele geri döneceğiz. Valla kanyonunu tanımak için daha fazla zaman harcamak gerekiyor. Kanyonla ilgili bilgilerin yok denecek kadar az olması büyük bir sorun.
[1] https://matadornetwork.com/trips/27-of-the-deepest-canyons-you-can-explore-pics/
[3] Karadeniz Araştırmaları Journal of the Black Sea Studies KaraM Yayınıdır Cilt/Volume 13 Sayı/Number 50 Yaz/ Summer 2016 ISSN 1304-6918