web analytics

Taşeli platosunu ve Geyik dağlarını bekleyen en büyük tehlike “vahşi madencilik” olarak tanımlanan madencilik ve taş ocağı faaliyetleridir. Anadolu’da birçok yerde görülen çevre felaketlerinin sebebi ise uluslararası maden şirketleri ve onların yerli ortaklarıdır. Siyasi destekle az yatırım ve ucuz yöntemlerle maden cevheri çıkaran şirketlerin çevreye verdikleri zararları görmezden gelen idarenin liyakatsiz yöneticilerinin siyasi olarak korunduğu da çok açıktır.[1]

Taşeli Platosunda yürürken etrafınız bin bir tür  bitkiyle sarılıdır. Orta eğitimli birinin genel olarak; “ot ya da çiçek” diye yürüyüp gittiği platoda endemik bitkilerin varlığını bilenler azınlıkta ama herkesin  mutlaka botanikçi olması gerekmiyor. Meraklı bir doğa yürüyüşçüsü etrafındaki zenginliğin farkındadır. Doğada gezerken sanki bir kütüphanede kitap dolu  raflar arasında yürüdüğünü bilir.

Köylerden geçerken meraklı gözlerin soru işaretli bakışlarına da aldırış etmez. Kırsalda yaşayanlar doğa yürüyüşçülerini gördüklerinde kafalarında sadece “turist” kalıbına oturtabilirler. Yürüyüşçü farklıdır. Giyimiyle, şapkasıyla, sırt çantasıyla ve kamerasıyla ancak o kalıba oturtulur. Kırsal gezginlere, doğa yürüyüşçülerine alışkın değildir. Size bakar bakar sonra sizin Türkçe konuştuğunuzu duyunca kafasındaki ikinci kalıba oturtur. O da elektrik sayaçlarına bakmaya gelen memur kalıbıdır. Korku ve çıkar sağlama arasında bocalayan çoğunluk teyit etmek için sorgular:

“Sayaçlara bakmaya mı geldin?” diye sorarlar.

Cami imamı kalabalığın arkasında durur size dik dik bakar.  

Hayır deyince iyice meraklanıp korkmaya başlarlar. İmama dönüp başlarını sallarlar. Devlet memuru korkusudur bu. Yıllar boyunca köye dışarıdan gelen devlet memurları şu veya bu şekilde bir korku iklimi yaratmışlardır. Özellikle de üniformalılar. Jandarma, vergi memuru, diğer memurlar. Üniformayı giyen kendini Kaf dağının zirvesinde görmeye başlar. Sahip olduğu yetkiyi kötüye kullanmaktan da çekinmez. Özellikle büyük şehirlerden uzak olan köy ve kasabalarda farklı bir düzen vardır. İki tür güç vardır: Paranın gücü ve siyasi güç. Parası olanlar genellikle siyasi gücü de yanlarına alarak çıkarlarını korurlar. Memur, aldığı emir gereği  gerektiğinde hukuk dışı uygulamaları gerçekleştirmekten çekinmez.  Köy kendi küçük dünyasını dengede tutan bir üretimi gerçekleştirir. Dışarıya kapalıdır. Yabancıları sevmezler. Memurları ise hiç sevmez.

Taşeli platosunun giderek yapılaşması beraberinde birçok sorun getiriyor. Bunların başında taş ve maden ocakları geliyor. Her geçen yıl Geyik dağlarında yeni bir ocak için ruhsat veriliyor.  Devletin kendi açıklamasında belirtildiği üzere  2022 yılında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nce 5.039 adedi arama, 9.949 adedi işletme ruhsatı olmak üzere toplam 14.998 adet maden ruhsatı verilmiştir.[2]

 Madenlerin ve taş ocaklarının ekonomiye katkısı sıfıra yakındır. Tam tersine doğaya verdikleri zarar ölçülemeyecek büyüklüktedir: Bu eleştirilere yanıt veren liyakatsiz atanmış bürokratların cevabı ise trajikomiktir.  

“Allah’ın taşını paraya çeviriyoruz işte, ne var bunda? Hem zengin kaynakların yoksul bekçisi mi olalım?” diyerek Türkiye’deki vahşi madenciliği savunan ve dağını-taşını korumaya çalışanlara vatan haini muamelesi yapan zihniyetin egemen olduğu dönemin ülke coğrafyasında yarattığı tahribat korkunç boyutta.”[3]

Ekonomiye katkısı olmayan (ispatlanamıyor) taş ve maden ocakları ruhsatlarının sadece 2022 yılında 14,998 adet verilmesinin ekonomik gerekçesi var mıdır? Geçmişe dönük olarak son 22 yılda kaç adet ruhsat verildiği ve bunların ekonomik hesaplanması yapılmışsa kamuoyuyla paylaşılmalıdır.

“AKP iktidara gelene kadar 1923 ile 2002 arasında 79 yılda verilen maden ruhsat sayısı 1186 iken, AKP iktidara geldikten sonra 2008 ile 2023 arasında 15 yılda 386.000 maden ruhsatı verilmiştir.”[4]

Erzincan’ın İliç ilçesinde bulunan Anagold Çöpler Altın Madeni’nde yığın liç alanının kayması sonucu yaşanan facia, Türkiye’de sürdürülen metal madenciliği biçiminin çevresel etkilerinin yanı sıra ekonomik katkısının ne olduğu konusunu da tartışmaya açtı.

Türkiye’de “madeni üretip hammadde ya da konsantre olarak ihraç etmek şeklinde” sürdürülen madencilik modelinin  önemli bir ekonomik etkisi olmadığı gibi, yapılan madenciliğin ülke içinde kaynak kaybına, çevre kirliliğine, doğal yıkım gibi pek çok olumsuzluğa neden olduğunu, bu madencilikten madenlerin sahipleri ile yabancı sermayeli şirketlerin kazandığı raporlarla ortaya konmaktadır.[5]

Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün (MAPEG) yayınladığı resmi rakamlara göre 2022 yılında maden şirketleri tarafından 7,6 milyar lira olarak tahakkuk edilen devlet hakkı geliri şirketlere verilen teşvikler sonrası yüzde 17 düşüşle 6,3 milyar olarak ödendi. 2021’de de şirketler 3,6 milyar lira tahakkuk ederken teşvik indirimiyle şirketlerin ödedikleri rakam yüzde 15 azalışla 3,1 milyara düştü. Aynı şekilde tahakkuk edilen ile ödenen rakam arasında 2020’de yüzde 13, 2019’da yüzde 21, 2018’de yüzde 24 fark bulunuyor.

Bütün bu verilerden anlaşıldığı kadarıyla yapılan değişikliklerle maden kanunu ve mevzuatı  doğal kaynakların ve devlet gelirlerinin kaybına sebep olmaktadır.[6] Meraklı okuyucu mevzuatı aşağıdaki linkten okuyabilir.

Maden ve taş ocaklarının zararlarını maddeler halinde sıralar isek:

  • Su Kirliliği
  • Hava Kirliliği
  • Ağaç Kesimi
  • Arazi Kirliliği
  • Madenciliğin Yaban Hayatı ve Biyoçeşitlilik Üzerindeki Etkisi
  • İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkisi[7]

[1] TEMA: Vahşi Madencilik Sonlandırılsın – İklim Haber (iklimhaber.org)

[2] Doğa savunucuları ve madencilik | temizmekan

[3] Türkiye’nin dağlarını kesip sattığı Çinliler bakın ne yapıyor | Yusuf Yavuz | Odatv

[4] 15 yılda 386 bin maden ruhsatı verilmiş | soL haber

[5] Madenciliğin ekonomiye ne kadar katkısı var? – Ekonomi Manşet : (ekonomimanset.com)

[6] TMSGR2020.pdf (enerji.gov.tr)

[7] Madenciliğin Çevresel Etkileri (manavgathaberi.com)

Vahşi Madencilik

Post navigation