Seyahat programı yapmanın en ilginç tarafı hiç gitmediğin, hiç bilmediğin coğrafyalar için masaya oturmak. Bilgisayar marifetiyle çok detaylı programlar yapmak mümkün. Fotoğraf stilimi “Manzara fotoğrafçısı” olarak tanımladığımdan bu yana insan ayağı basmayan, yerleşim olmayan bozulmamış ekosistemleri arar oldum. Kentler, köyler, yaylalar hınç a hınç insan dolu. Kaçış yok. Trafik sorunu, park sorunu artık kasabalara köylere kadar yayıldı.
Milli parklara, tabiat parklarına gittiğinizde tıkanan trafiğin çilesi bir yana, park yeri bulamanız da çok zor. Son yıllarda motor-karavan sayısında ciddi bir artış var. Otel geceleme fiyatları el yakıyor. Doğal alanlarda zaten otel pansiyon bulmak çok zor. Ya çadır ya da motor-karavan en akla yakın çözüm denebilir. Araçla gidilemeyen irtifası yüksek yaylalara ancak tırmanarak gitmek mümkündü; oysa şimdi her yere “yeşil-yol” tanımıyla asfalt yol açılıyor. Karadeniz, doğu Anadolu yaylaları, buzul gölleri artık araçla gidilebilen yerler arasında. Karadeniz’de en yüksek yaylalardan biri olan Samizdal’a, Yüksekova’nın Sat buzul göllerine araçla ulaşmak mümkün. Uzun Göl’ü, Yedigöller’i ve daha birçok doğa harikasını mangalcıların çöplerinden kim koruyacak?
Ege bölgesinde manzara fotoğrafı arayışımı Gölgeli dağların yer aldığı kuzey batı Ege civarında sürdürmeye karar veriyorum. Harita üzerinde gözüme Bozdağlar ve Birgi ilişiyor. Endemik flora ve fauna bakımından zengin Bozdağlar ve tarihi yerleşim Birgi.
Ege Bölgesi’nin büyük bir bölümünü oluşturan antik dönem “klasik Lydia Bölgesi” dağlar ve ırmakların akış yönleriyle ilgili olarak tarıma elverişli birçok verimli havzaya sahiptir. Klasik Lydia Bölgesi’nin genel olarak kuzeyde Mysia, doğuda Phrygia, güneyde Karia ve batıda da Aiolis ve Ionia bölgeleri tarafından çevrelendiğini görürüz. Bunlardan Kaystros Havzası olarak adlandırılan bölge ilkçağ halkları için çok büyük bir önem taşımaktaydı.
Kaystros Irmağı’nın doğduğu Tmolos’tan denize döküldüğü Ephesos limanına kadar olan alan ile çevresini kapsar. Coğrafi konumu nedeniyle, Eskiçağ’da söz konusu havzanın bugün içinden İzmir ilinin Kiraz (Koloe) ve Beydağ (Palaiapolis) ilçelerinin yer aldığı doğu kesimine “Kilbiani Ovası” (Κιλβιανὸν πεδίον); Ödemiş (Birgi), Tire (Thyraira) ve Bayındır gibi ilçelerinin bulunduğu batı kesimine ise “Kaystros Ovası” (Καυστριανὸν πεδίον) denilmekteydi.
Roma İmparatorluk Dönemi’nde “Yukarı Kilbiani” ve “Aşağı Kilbiani” olmak üzere iki bölüme ayrılmaktaydı. Olasılıkla iki ayrı topluluk arasında paylaşılmış olan bölgenin doğu uç kesiminde oturanlara “Yukarı Kilbianililer” (= Κιλβιανοὶ τῶν ἄνω [Cilbiani Superiores]); batı uç bölümünde yaşayanlara da “Aşağı Kilbianililer” (= Κιλβιανοὶ τῶν κάτω [Cilbiani Inferiores]) denilmekteydi.
Lidya bölgesinin kutsal dağı “Tmolos” ilkçağda Hellen tanrısı Zeus kutsal alanı olarak da biliniyordu. Anadolu ve Hellen mitolojisinin yaygın olduğu bu topraklarda kutsal dağlarından biri idi. Günümüzde Bozdağlar ya da Gölgeli Dağlar olarak biliniyor. Türkmenlerin bakış açısıyla göründüğü gibi adlandırılan “Boz” kelimesine kısaca bakalım: TDK’ya göre boz kelimesinin sözlük anlamı açık toprak rengidir. Halk arasında çok sık kullanılan bir renk sıfatı olarak karşımıza çıkar. Boz at, Boz ayı, vb. gibi. Sonradan adlandırılan renklerden kahverenginin açık tonuna boz rengi deniyor.
Böylelikle Türkçede doğayı adlandırma geleneği olarak bu dağlar da rengi üzerinden isimlendirme yapılmıştır. Ege’nin Alpleri olarak adlandırılan Bozdağlar, Küçük Menderes ile Gediz Ovaları arasında doğu-batı yönünde 170 kilometre boyunca uzanır ve pek çok endemik bitkiye ev sahipliği yapar. Ödemiş’in 22 kilometre kuzeyinde, en yüksek yeri 2159 metre olarak ölçülmüştür. Bölgede Rahat Gölü, Terazi Gölü ve Düden Gölü olmak üzere üç adet göl vardır.
Bölgenin en önemli arkeolojik kalıntılarından Dioshieron antik kenti, Klasik Lydia Bölgesi Kaystros (Küçük Menderes) Ovası’nda Tmolos (Bozdağlar) Dağı’nın güney eteğine sırtını yaslamış olan kent, literatürde hep mistik bir yönüyle karşımıza çıkmaktadır. Tarihsel süreç içinde; Eskiçağda “Zeus’un kutsal alanı” anlamında “Dioshieron” (∆ιοσιερόν), Ortaçağda ise “İsa’nın kenti” anlamında “Christoupolis” (Χριστού̟ολις), adlarıyla anılan kent, Türkmenler egemenliğine geçince de “Birgi” adıyla dini önemini korumuş kısaca hep mistik bir toprak olarak görülmüştür.
“Zeus’un kutsal yeri” anlamına gelen Dioshieron, bereketli ırmak havzası olarak hem tarıma dayalı zengin bir ekonomik güce hem de insanların yaşadığı uygun bir yerleşim yeri olmuştur. Strabon (XIII.4.7), Plinius (nat. V.120), Tacitus (ann. IV.55), Pausanias (V.25.5) ve Ovidius (met. XI.150-156) gibi antik yazarlar eserlerinde coğrafi konumu bakımından Dioshieron ve Hypaipa’ya değinmişler, fakat kentler hakkında ayrıntılı hiçbir bilgi vermemişlerdir.
Tmolos Dağı, mitolojide birkaç farklı hikâye ile yer alır. İlk olarak bazı antik yazarlara göre Tmolos tüm dağ tanrıları gibi Gaia’nın oğlu olarak bilinmektedir. Çok bilinen bir hikaye olan Midas’ın kulakları öyküsünde dağ tanrısıTmolos yargıç olarak yer alır. Tanrılar arasında düzenlediği müzik yarışmasına çağırdığı Pan ve Apollon arasında Apollon’u şampiyon ilan eder ama Frigya kralı Midas buna karşı çıkar. Buna çok sinirlenen Apollon Midas’ın kulaklarını eşek kulaklarına dönüştürür.
İkinci olarak Lydia kralı Tmolos olarak karşımıza çıkar. Ares ve Theogone ‘nin oğlu olan kral Tmolos. Artemis’in nedimesi Arrhippe’ye tecavüz eder. Gururu incinen Arrhippe kendini asarak yaşamına son verir. Bunu duyan Artemis çok sinirlenir ve Tmolos’u cezalandırır. Nasıl bir ceza olduğu da tartışmalıdır. Bu mitolojik hikayenin kaynakları arasında Plutarch da gösterilir. Yunanca bir metin olan De fluviīs (Latince “nehirlerle ilgili”), aynı zamanda Dē fluviōrum et montium nōminibus et dē iīs quae in illīs inveniuntur (“nehirlerin ve dağların adları ve bunlarda bulunan şeylerle ilgili”) veya Yunanca Περὶ ποταμῶν καὶ ὀρῶν ἐπωνυμίας olarak da bilinen eser MS 2. Yüzyıla tarihlenir.
Plutarch 25 nehrin 22’sinin isminin, bu nehirlerde intihar eden insanlardan geldiğini söyler. Nehirlerden altısı intihar nedeniyle iki kez yeniden adlandırılmıştır . Dağların birçoğunun da ismini intiharlardan aldığı söylenmektedir. Bölümler genellikle nehirle ilgili bir mitle başlar, yerel bitki örtüsü ve taşlar hakkında bilgi içerir ve yakındaki bir dağ hakkında ayrıntılarla sona erer. Mitoloji yazarlarının anlattıkları aynı konudaki hikayeleri genellikle birbirlerinden farklıdır.
Tmolos dağı efsanesini Plutarch şöyle yazmıştır:
“Paktolos nehrinin yakınında her türlü vahşi hayvanla dolu Tmolus dağı yer alır; eskiden buraya Carmanorion da denirdi; bu ad, Bacchus ve Alexirrhoea’nın oğlu Lidya kralı Carmanor’dan gelir; Carmanor avlanırken bir yaban domuzu tarafından öldürülmüştür; Dağ daha sonra Tmolus adını almıştır.
Lidya kralı Carmanorion dağda avlanırken, Artemis’in nedimelerinden su perisi Arrhippe’yi gördü ve ona aşık oldu. Arrhippe kralın tekliflerini reddetti. Bunun üzerine kral bir gün tapınakta fırsatını kollayıp periye tecavüz etti; tecavüzü gururuna yediremeyen su perisi tapınakta bir sütuna kendini asarak intihar etti.
Artemis böylesine büyük bir suçu görmezden gelemezdi; kral yine dağda avlanırken çılgın bir boğayı üzerine saldırttı. Kral boğanın boynuz darbesiyle havaya fırladı kayaların üzerine düşerek ağır yaralandı. Son günlerini işkence içinde geçirdi. Ölümünden sonra oğlu Theoklymenos dağın adını değiştirerek, babasının adı olan Tmolus adını verdi.”
Hikaye burada bitmiyor doğal olarak. Bozdağların adı Tmolus oluyor ve Lidya’nın dul kraliçesi Omphale, kocasının cenaze töreninden sonra Hermes’i çağırıyor. Zeus’a kocasının katili Artemis’i şikayet ediyor. Zeus tazminat olarak Hermes’e Herkül’ü Omphale’ye köle olarak vermesini söylüyor. İşte aradan yıllar geçiyor ve bir ressam o anı tualinde yansıtıyor. Rubens ‘in ünlü tablosu “Herkül ve Omphale “ Tmolus’un ölümünden sonra dul kalan Lidya kraliçesi Omphale’nin ayakları altındaki Herkül’ü tasvir eder. Bu hikaye ne kadar doğrudur tartışılır. Zaten mitolojik hikayelerin yüzlerce versiyonu anlatılmıştır.