Geçtiğimiz gün her şeye rağmen (Covid-19 krizi fırsat kabul edilerek ) ihalesi yapılmış olan “millet bahçesi” tesisleri için yüklenici firmanın kamyonları, kepçeleri gölün kıyılarını tahrip etmeye başladılar.
Sosyal medyada “orta şiddette” bir halk tepkisi meydana gelince sorumlular (çevre bakanlığı yetkilileri) kamera karşısına geçtiler. Mal sahibi TOKİ’nin ve inşaatı gerçekleştirecek olan yüklenici firmanın kendi başına hareket ettiğini, bakanlık olarak araştırma başlattıklarını, 7/24 kamera görüntüsü sağladıklarını, gölü korumayı amaçladıklarını söylediler.
Ayrıca gölü esas tahrip edenlerin hafta sonlarında göl kıyısına arabalarıyla gelip piknik yapan çevre halkı ve turistler olduğunu, gölü halkın bu tahribatından korumayı amaçladıklarını da sözlerine ilave ettiler.[1]
Bu açıklamalar yeterli mi? Yetkililer gerçekleri saklıyor mu? Bilmiyoruz. Daha bilmediğimiz bir çok şey var. En önemlisi ise yapılan ihalenin detayları. Tüm göl havzası 1989 yılında SİT ALANI kapsamına alınmış. Bu alanda inşaat yapmanın yasak olduğu kanunla belirlenmiş. Kanuna göre bir tek çivi bile çakamazsın. Bu kanuna rağmen ihale yapılıyor, kamyonlar kepçeler milyonlarca yılda oluşmuş olan doğa harikası kumları, killeri küreyip temizliyor.
Yetkililerin her şeyden önce bu tahribata karşı çıkması gerekirken ihale sahibi devlet suçu yüklenici firmaya atıyor. Bu doğru olabilir mi?[2] İhale sürecinde bir çok STK hukuki adımlar attı, araştırmalar yapıldı. Sonuç 21 milyon TL. bedelle ihale “Güngör Tarım İnşaat” şirketine verildi.[3] TOKİ ne ara devreye girdi, gerçek ihale neyi kapsıyor bilemiyoruz.
Salda Gölü neden önemli?[4]
Uzun uzun anlatmaya gerek var mı bilmem ama Salda Gölü dünyada ender olarak bulunan jeolojik bir oluşum. Bir doğa harikası. Yaz kış ziyaret ettiğim coğrafyalardan biri. Gölün her mevsimi ayrı güzellikte. Bir kış yürüyüşünü kişisel bloğumda yazmıştım:[5]
Konuya ilişkin bir çok yazı kaleme alındı. Burada bir kaçından söz etmek ve alıntılar yapmak isterim: Eşref Atabay’dan alıntı.
“Fauna ve flora açısından, Dünyada tek olan Salda Gölü’nden kötü haber. Burdur Yeşilova’daki Salda Gölü’nde “Millet Bahçesi” yapılacağı basında yer aldı. Salda Gölü ve çevresi 1989 yılında 1.derece Doğal Sit Alanı ilan edildi. 1992 yılında ise göl kıyısındaki bazı mahaller 2.derece Doğal Sit’e dönüştürüldü. 2018’de 2.Salda Bisiklet festivali, 4 çekerli araçlarla gölde offroad, çadırlı etkinlikler yapıldı ve göl kıyısında oluşan güncel sedimentler tahrip oldu. Neyse ki geçen yılki “Salda Gençlik Festivali” iptal edildi. Şimdi ise gölün “Millet Bahçesi” olarak kullanıma açılması gündemde. Salda Gölü’nde 1996 yılında jeolojik inceleme yapmıştım. Doğa güzelliği harika, kıyısındaki güncel beyaz çökelleri ile ilginç. Bu çökeller, canlı faaliyetiyle oluşan güncel hidromagnezit minerali oluşumu. İngiltere’den jeoloji bölümü öğrencilerinin bu güncel oluşumları yerinde görmek için Türkiye’ye geldiklerini öğrendiğimde, hayret etmiştim. Gölde biyojeokimyasal reaksiyonlar sonucu mavi yeşil alg olarak bilinen syanobakteri ve diatom florası tarafından güncel stromatolitler, fotosentez ile hidromagnezit minerali oluşuyor. Ayrıca tatlı su süngeri kolonileri var. Göl üniversitelerin jeoloji, hidrojeoloji, biyoloji, coğrafya, kimya, maden vd.ile orta ve ilkokul öğrencilerinin eğitiminde kullanılmalı. Suyunun alkali oluşu ile sağlık için ve genel turizm amaçlı kontrollü kullanılabilir. 2002 yılında Salda Gölü’nü UNESCO “Türkiye Jeolojik Miras Listesi” ne önermiştim. Fiziksel, kimyasal ve coğrafi özelliğiyle Salda Gölü Dünya’ da tek. Bu doğa hazinemizi yok etmeyelim. Millet Bahçesi vd, bisiklet ve gençlik festivali, off-road yapılması güncel oluşumu engelleyecek, sürekli çiğnenmeyle kıyı tahrip olacak, gölün doğal dengesi bozulacak, kirlenme hızlanacak, sonuçta gölün güzelliği ve özelliği kaybolacaktır. Bilimsel araştırmalar için Dünya’nın önemli laboratuvarı ve gelecek kuşakların bize emaneti olan önemli bir Jeolojik Mirastır”
İkinci referansım Hacettepe Üniversitesi Yerbilimleri Uygulama ve Araştırma Merkezi Bülteninden.[6] Nurgül Balcı, Cansu Demirel ve Mehmet Ali Kurt ‘un birlikte yazdıkları ortak makalede; gölün geniş bir mikrobiyal çeşitliliğe sahip olduğu,bu endemik oluşumların kimyasal, biyolojik bir dizi karmaşık biyo- jeokimyasal süreçler altında binlerce yılda oluştuğu belirlenmiştir.
Sonuç itibariyle araştırmacılar gölde meydana gelen “Salda stromatolitleri” nin belirli bir dengedeki kimyasal, biyolojik, fiziksel ve iklimsel koşulların ortak bir ürünü olarak gelişmekte olduğu ve yerkürenin erken döneminde yaygın olarak oluşan yaşamın ortaya çıkış ve gelişim süreçlerine ışık tutacak ipuçları taşıdığını belirlemişlerdir. Dünya mirası olan Salda gölünün görsel güzelliği yanı sıra görünmeyen endemik değerlerinin birkaç fırsat düşkünü turizmci tarafından yok edilmesi kabul edilemez.
Şimdi yetkililerin açıklamalarına bakıyorum da doğa miraslarına “gözleme turizmi” mantığıyla bakan dar görüşlü politikacıların en büyük tehlikeyi oluşturduğunu anlıyorum. Geçtiğimiz yıllarda göl çevresinde düzenlenen ve gölün tahribatına neden olan bir dizi turizm aktivitesinin (off-road yarışları, bisiklet festivali, vb.) bu zihniyet tarafından üretilen, bölge insanına ekonomik bir fayda getirmekten çok siyasi amaçlara hizmet eden medyatik olaylar olduklarını söylemek gerekir.
Salda Gölünün endemik özellikleri konusunda bir çok bilimsel çalışma var.[7] Özellikle göl suyuna karışan kimyasalların meydana getirdiği çökeltilerin çok değerli mineraller taşıdığı (Örneğin magnesium) bilimsel raporlarla ortaya konmuştur. Kamyonlarla ve kepçelerle göl kenarından sökülüp alınan bu kimyasalların ne kadar değerli olduğu maalesef bilinmediği ve yetkililer tarafından SİT alanı olmasına rağmen korunamadığı için tahrip olmuştur. Genel olarak göller bölgesi çok ciddi bir doğa tahribatıyla karşı karşıyadır. Bunun nedeni doğal alanlarının neden önemli olduğunun anlaşılamamasıdır. “Manzarası güzel” gibi sadece tek bir özelliğine bakılarak ortaya konan eylem planları bilinmeyen ve uzun vadede doğa felaketi oluşturacak yanlışlara dönüşmektedir. Örneğin Salda gölü çevresinde faaliyetlerine izin verilen taş ocakları, HES’ler ve tarım alanlarına yapılan konut projeleri ileriye dönük çevre felaketlerine yol açacak niteliktedir. Reel politika uzun vadeli değil kısa vadeli hedeflere yöneldiği için doğa tahribatına yol veren kısa vadede getiri sağlayacak projeleri ruhsatlandırmaktadır.
Salda gölünün çevresinde Burdur Gölü, Acıgöl, Yarışlı Gölü ve Akgöl gibi flora ve fauna bakımından çok değerli doğa alanları mevcuttur. Türkiye’nin en derin, dünyanın 2. derin gölü (yaklaşık 185 m) olan Salda Gölü, 45 km2 civarında bir alana sahiptir. Gölün kuzey kenarı hariç diğer kenarlarında MgCO3 (Magnezit) çökelimi vardır. Gölün güney, doğu ve batısında 1.500 m.’yi aşan yükseltilerde çam ve maki türleri yaygındır. Bugün bu yükseltilerin çoğunda faal taş ocakları vardır. Bu taşocaklarından kış dereleri vasıtasıyla taşınan mermer tozları bölgedeki tüm göllerin dere ağızlarında mevcut olan bitki ve hayvan türlerini tehdit etmektedir.
Serdar Ceylan ve İhsan Bulut’un Türk Coğrafya Dergisi 73 (2019) 79‐89 sayısındaki Salda Gölü özel çevre koruma bölgesinde turizm baskısı, koruma ve sürdürülebilirlik adlı makalesi Salda gölü ve diğer göller üzerinde giderek artan turizm baskısına işaret etmektedir.
Nedir turizm baskısı? Araştırmacılardan alıntı yapalım:
“Coğrafi bir alan olan bir ekosistem, yaşayan bütün organizmaları (insan, hayvan, bitki ve mikroorganizma), onların fiziksel çevresini (toprak, su ve hava) ve onların yaşamını devam ettiren doğal döngüyü içermektedir. Bozulma ile tehdit edilen ekosistemler; alp bölgeleri, yağmur ormanları, sulak alanlar, mercan resifleri gibi ekolojik olarak hassas alanlardır. Bu ekosistemler üzerindeki baskı ve tehditler çok şiddetlidir; çünkü böyle yerler, hem turistler hem de girişimciler için çok çekici gelmektedir.
Salda Gölü, I. ve II. Derecede doğal sit alanı olup, aynı zamanda belli bir kısmı da Tabiat Parkı statüsünde yönetilmektedir. Belirli bir dönem “Turizm Merkezi” statüsü verilen Salda Gölü’nün, ÖÇK bölgesi olması ile birlikte, bu statüsü kaldırılmıştır. Gölün belirli bir kısmının Tabiat Parkı olması, kalan kısmının ÖÇK bölgesi olması yetki sahası olarak farklı Bakanlıkların yönetimsel alanı içerisinde kalmasına neden olmaktadır. Bu durum da koordinasyon ve yönetimde parçalı bir yapıyı oluşturmakta, havzanın bütüncül olarak korunması ve yönetimini zorlaştırmaktadır. Bu nedenle Salda Gölü sulak alanının “bütüncül bir yönetim planı” içerisinde yönetilmesi sağlanmalıdır.”
Burada ciddi bir yönetim sorununa işaret edilmektedir. Merkezi yönetimin bu tür doğal alanları koruma yükümlülüğünün “turizm ve diğer” baskılarla esnetilmesinin en iyi örneklerinden biri de Salda gölünde yaşanmaktadır. Koruma statüsündeki gölün ve çevresindeki yükseltilerin kısa vadeli kar amaçlı projelerle ortadan kaldırıldığı görülmektedir.
Sık sık ziyaret ettiğim Yeşilova ve diğer yerleşim bölgelerinde yaşayan insanların tarım ve hayvancılık faaliyetleri geçtiğimiz son yirmi yılda hemen hemen yok olma noktasına gelmiştir. Tarım politikalarının meydana getirdiği bu erozyon halkın daha farklı alanlara yönelmesine sebep olmuştur. Göl turizmi de bu alanlardan biridir. Bilinçsiz olarak yapılan turizm faaliyetlerinin kardan çok zarar getirdiği açıktır. Değeri tartışılmayacak kadar kıymetli doğa alanlarını korumak bu dönemde sadece merkezi ve yerel idarelerin değil tüm çevre halkının görevi olmalıdır.
[1] https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/salda-golunde-calisma-durduruldu-gorevden-alindilar-5747702/
https://www.ntv.com.tr/galeri/seyahat/bakan-kurumdan-salda-golu-aciklamasi,Dq2n6pbWjEiUaHr2xiRalg
[2] https://www.evrensel.net/haber/402260/salda-golundeki-tahribati-yaratanlara-dava-acildi
[3] https://www.birgun.net/haber/tmmob-heyeti-salda-golu-nde-zincirleme-tahribat-baslayacak-278988
[4] https://www.dogadernegi.org/salda-golu/
[5] https://www.yavuzcekirge.com/?p=6285
[6] http://www.yerbilimleri.hacettepe.edu.tr/391/391_2.pdf
[7] İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ Müh. Burak SEZER Yüksek Lisans Tezi, 2004