Bir coğrafyadaki mutlak güç her zaman kanunlarla belirlenmez. Kanaatler giderek kanunların yerine geçer.
Max Weber (1) gibi bir kuramcının Ortaçağ döneminde yaptığı tespitlere göre monarşik yapılanmalarda, toprak ve halk monarka ve ailesine aitti.
Okul tarih kitaplarında pek sık vurgulanarak hafızalara işlenen “İstanbul’un fethinin çağ değiştirdiği savı” bu bağlamda ortaçağdan çıkışı simgelemez.
Monarşik yapıdaki Osmanlı, Bizansın Ortaçağ geleneğini giderek resmileştirir ve benimser. Patrimonial devlet yapısı kurulmaya başlar.(2)
Patrimonial yapı, yüksek kültürün de monarşi etrafında gelişmesine neden olur. Kültür patronajı adı verilen gelenek de bu çağda ortaya çıkar.(3)
Monarşik yapı saray ve başkent etrafına sanatçılar, düşünürler, bilim ve din adamlarından seçkin bir grubun memuriyetini teşvik eder.
Kapıkulları geleneği de bu patrimonial yapı içinde gelişme gösterir. Kültürü parayla yönetebileceğini anlayan monark bunu aracılar vasıtasıyla yapar. Patronun ortaya çıkışı da bu şekilde gerçekleşmiş olur.
Patrona hoş görünmek şairin ve sanatçının geçim nedeni haline dönüşür. Ürettiği sanat yapıtlarını tüketecek paraya ve kültüre sahip olmayan halk, patronun izinden gider.
İntisab ve yaltaklanma amaçlı sanat üretimi yaygınlaşır ve giderek “hoşa gidecek” şeyler söyleme dönemi başlar. Saray ismi duyulan şair ve düşünürleri saraya memur olarak alır. Sanatçının himaye ve inâyet arayışı sürer gider. Halil İnalcık’tan öğrendiğimize göre
- Vazîfe: Dinî maaş.
- Misâl: Berât ve menşûr
- ârz: Vazife isteyen dilek sahibinin sultana sunduğu tavsiye yazısıdır.
- Berât: Memuriyet onay yazısı.
Sanatçı patrona hoş görünecek, yaltaklanacak eserleri üreterek memuriyet istediğini aracılar vasıtasıyla “ârz” eder. Aracılar durumu inceleyerek “Berât” verilip verilmeyeceğine karar verirler.
Patrimonial devlet yapısı içinde medya yoktur. Monark bağımsız medyanın oluşmasına izin vermez. Patronajında olmayan hiç bir entellektüel faaliyete izin vermemek varoluş nedenidir. Osmanlı sultanları, patrimonyal devlet geleneğini yıllarca sürdürerek dini, sanatı, bilimi yönlendirmişlerdir. karşıt görüşlerin ortaya çıkması halinde ağır cezalar uygulanırdı.
Batıda on altıncı ve on yedinci yüzyılarda ortaya çıkan bireylerin hürriyet ve bağımsızlık arayışları,burjuva sınıfının da gelişimiyle Ortaçağ patrimonyal Devlet yapısını değiştirmeye başlar. Bu değişim Osmanlıda çok sonraları ortaya çıkmaya başlayacaktır. O da Batılı devletlerin zorlamasıyla.
Bugün eğer devletin , medyayı, sanatı ve bilimi yönetmek arzusu varsa ;bu arzunun kökleri Osmanlı mirası olarak nitelendirilebilir. Oysa günümüzde kanun ve nizamlar patrimonyal devlet yapısıyla çelişmektedir.
Devletin medyaya ve sanata müdahalesi bir ortaçağ hastalığıdır.
————————————-
(1) Max Weber: Maximilian Carl Emil Weber 1864-1920 ,Alman sosyolog.Sosyoloji kuramlarını sistemleştiren, sosoyolojinin bir bilim dalı olarak gelişmesinin kuramsal alt yapısını yaratmasıyla bilinmektedir.
(2) Halil İnalcık: Şair ve Patron, DoğuBatı,2005
Weber’e dayanarak Osmanlının patrimonyal bir devlet olduğunu ileri süren Halil İnalcıK’ a göre Patrimonyalizm ,hükümdarın askeri ve yönetsel örgütlenmeyi kendi kişisel aracı haline getirmesidir.Yönetse l düzeyde patrimonyal devlet,hükümdarın mutlak hakimiyetine dayanır;devlet kademeleri ise hükümdarın kişisel tercihi doğrultusunda dağıtılır.Hiçbir kademe ya da unvan,padişahın berat denilen mührü olmaksızın verilemez.Bu da devlet memurlarını hükümdara bağlı kılar;çünkü onun hükmü kendi pozisyonlarının devamı sağlayan tek şeydir.Osmanlı devlet adamlarının Osmanlı hanedanını yüzyıllar boyunca saf dışı bırakamamaları,böyle bir girişimde bulundukları takdirde kendileride saf dışı kalacaklarından,yani kendi meşruiyet zeminleri de ortadan kalkacağı içindir.
(3) Devlet, genel olarak iktidarın kaynağı ve siyasal toplumun çatısı olarak kabul edilebilir: Tarihsel açıdan devlet, siyasal birleşmeyi ve bütünleşmeyi sağlayan bir simge, bir sembol olarak da tasarlanmıştır. Dört ayrı devlet anlayışından söz edilebilir:
- Platon’un devlet anlayışı: Bir organizma,
- Hedonist Yaklaşım. Devlet halkın mutluluğu için vardır.
- Toplumsal sözleşmeci anlayış (Locke ve Roussoeu)
- Hegel’in devlet anlayışı;öze kurumları vasıtasıyla, insanın ve tüm kurumların üzerinde bir yapı.