Geçtiğimiz hafta sonu “Pamit Üzümbağı” bozumu için Üsküp (Kırklareli) bölgesindeydik. Binlerce yıldır süregelen geleneksel “Bağ Bozumu”, “Bağ ve Dere Alemleri” olarak adlandırılan şenlikler ve 5 bin yıllık şarap üretimi geleneğiyle Trakya’nın en ilginç coğrafyalarından biri olan Üsküp, kadim “Pamit” cinsi üzümleriyle ve kaliteli şaraplarıyla biliniyor. Nedir bu isim?
Pamit ? İnce kabuklu, erken olgunlaşan kara üzüm olarak biliniyor. Türkçede yaklaşık 400 farklı üzüm ismi olduğunu da söylemek gerekir. Her bölge kendi verdiği isimleri kullanıyor. Üzüm ya bölgenin ismiyle anılıyor (Cimin, Efes, vb.), ya da üzümün rengi veya biçimiyle adlandırılıyor. (Kalecik Karası, Papaz karası vb).
“Dyonissos Şarap Yolu” buradan geçiyor: Çok az tanınan eski köyler üzerinden, Kıyıköy’e şarap taşımak için yapılmış tarihi bir yol bu. İlkçağlarda burada üretilen şarapların büyük küpler ve fıçılar içerisinde, manda arabalarıyla Kıyıköy’e götürülerek, buradan gemilere yüklenerek Avrupa’ya ihraç edildiği biliniyor. MÖ. Binli yıllarda siyasi değişimlerden bağımsız olarak geçimini üzüm ve şarap ticaretiyle sağlayan yerel Trak halkının yaşadığı köylerden biri olan Üsküp’te günümüzde hala küçük çapta olsa da bağcılık yapılıyor.
Trakya Bölgesi olarak coğrafya kitaplarında yer alan bölge yani Traklar’ın yurdu[1] tarih boyunca bir çok krallığın idaresi altında yer almıştır. Avrupa kıtasından Asya’ya geçiş yolu üzerinde yer alan Trakya bölgesi bir anlamda savaşların ve ticaretin geçiş coğrafyasıdır.[2] Traklar’ın, adını verdikleri Trakya bölgesine MÖ 1500’lerde ve belki de biraz daha erken dönemde yerleştikleri tahmin edilmektedir. Kırklareli Aşağı Pınar Höyüğü, MÖ 6200’den MÖ 4800’e kadar aralıksız yerleşilmiş ve bölgenin yaklaşık 1400 yıllık çiftçi yaşam sürecini kesintisiz bir biçimde yansıtan ve Trakya’nın tarihsel gelişimine ışık tutan Doğu Trakya’nın bilinen en büyük tarih öncesi yerleşim yeridir.
Traklar, bugünkü Trakya, Bulgaristan ve kuzey Yunanistan’da yaşamış Hint-Avrupa kökenli bir kabileler grubudur. Yazı kullanmamış topluluklar arasında olup dilleri de Hint-Avrupa dillerinin “satem grubu”na dâhil, ölü bir dildir.[3] Bergulae (Lüleburgaz), Bizye (Vize), Thinias (İğneada) önemli Trak yerleşimleridir.
Yunan tarihçi Heredotos’a göre Traklar dünyadaki en kalabalık kabilelerinden oluşmaktadır. Makedon ve Akka kabileleriyle de yıldızları bir türlü barışmadığı için bütük savaşta Troya saflarında yer almışlardır. Bitinya ve Frigya bölgesine adını verenler de Trak kabileleridir; Bitniler ve Frigler de Trak kabilelerinden kabul edilir.
Kırklareli bölgesinde her elli yılda değişen nüfus hareketleriyle ve değişen yer adlarıyla bu coğrafya çok kültürlü, çok dilli, çok dinli bir yapı gözler önüne serer. Son üç yüz yıl içerisinde Rus Harpleri, Balkan savaşları ve daha sonra birinci savaş süresi ve sonrasında Avrupa’dan Trakya ve Anadolu’ya muazzam bir göç hareketi meydana getirmiştir.
1787-1792 ve 1877-1878 Osmanlı – Rus Savaşları’ndan önce ve sonra sonra göç etmek zorunda kalan muhacir miktarı hakkında kesin bir sayı vermek biraz zordur. Bu göç hareketleriyle toplam on milyona yakın insanın Trakya ve Anadolu’ya göç ettiği sanılmaktadır. Köy adları üzerinde akademik bir çalışma yapan Hamide Özdoğan’ın tespitlerine göre Kırklareli ilinde 17 köy “yerli” köydür. Yani “gacal köyleri”dir.[4] Bunların dışında kalanlar ise Boşnak, Pomak, Arnavut, Bulgar göçmeni vb. çeşitlilik taşımaktadır. Toplam 161 köy bu çeşitliliği yaşamakta olan göçmen köyleridir.[5]
Kırklareli ismi de bölgenin tarihi ile ilgili ipuçları taşır. Roma dönemi öncesinde Saranta Ecclesies /Saranta Eklasia olarak bilinen Kırklareli, Osmanlı Edirne salnamelerinde “Heraklia Kırkkilise” olarak yazılıdır. Kanuni Süleyman devri (1520-1566) kanunnamelerinde Liva-i Kırkkilise, bazı salnamelerde ise Mevlânâ Kırkkenise Kadısı gibi ibareler de vardır. “kenise” ya da “kenisa” kilise anlamındadır. Bu da bölgede kırk kilise olduğu anlamını taşır mı? Kiliselerin bulunduğu yerler neresidir? Günümüzde bu kırk kilisenin harabeleri var mıdır? Gibi soruları akla getirmektedir. Bildiğimiz kadarıyla Rumca ya da Bulgarca adların Türkçeye uyarlandığı dönemlerde bazı yerlerin adları değişmiştir: Haryapoli/Hayrabolu, Bize/Vize ve Saranta Ecclesies /Kırkkilise örneklerinde olduğu gibi (Özdoğan).
Trakya bölgesi millet yapısı olarak Türk Müslüman, Rum, Bulgar, Ermeni Hıristiyan ve Yahudi tüccarlar olmak üzere tipik bir Osmanlı nüfus yapısı sergilemektedir. Askeriye ve reaya olarak ikiye ayrılan halk, tarım ekonomisine dayalı dengeli bir yaşam sürerken 17. Asırdan itibaren başlayan göçlerle bölge bir kaosa doğru sürüklenmeye başlar. Bereketli topraklarda artık huzur ve rahat kalmayacaktır. Özgürlük isteği, Etnik milliyetçilik dalgalarıyla sallanan tüm Balkanlar savaşa sürüklenir ve nüfus yapısı allak bullak olur. Bazı Pro-Osmanlı tarih yazıcılar savaşların nedenini yükselen milliyetçi akımlara bağlasalar da böylesine büyük bir imparatorluğu 3-5 askerle halkı korkutarak sürdüremeyeceklerini anlamayan rüşvetçi asker bürokrasinin hatalarını görmezden gelmemizi isterler.
Osmanlı İmparatorluğu’nun giderek İslam dininin koyu sofu (yobaz) akımlarının etkisiyle aydınlanma felsefesinden, bilimsel düşünce alanından kopmasıyla iç teşkilatındaki yenileşme ve gelişmenin durması, rüşvet, liyakatsizlik ve fikri, ekonomik gelişmeleri takip etmeyişi, ticaret yollarının ve şartlarının değişmesi gibi birbirine bağlı sebepler yumağının bir sonucu olarak, önce gerilemesi, sonunda da dağılmasını kolaylaştıran unsurlar dikkate alınmalıdır.
Bir başka bakış açısıyla askeri başarılarla elde edilen topraklarda yerel halkın katılımıyla bir ortak devlet kurmayı başaramayan baskıcı dikta, dini siyasi rejimini sürdürmeyi strateji olarak benimsemiş bir imparatorluk felsefesinin kısa vadeli olacağını da Balkan savaşları göstermiştir.
İstanbul’dan Kırklareli’ne kara yolu ile 3 saatte ulaşıyoruz. (172 km.) Her geçen yıl azalan orman varlığı artık Trakya Bölgesi’nde Mahya Dağı ile Bulgaristan sınırı hariç neredeyse yok olmuş durumda. Bu korkunç gerçeği yaratan eğitimsiz nüfus ise geriye kalan orman varlığını yok etmek için var gücüyle yerel idarelere yükleniyor. Tarla açmak ve yakacak temin etmek üzere yok edilen orman varlığını yerine koymak çok uzak bir hayâl.
Her şeyden önce tarihsel süreç içinde bölgeden geçen orduların verdikleri zararlar var. Gerek doğal alanların gerekse de yerel kaynakların savaşlar uğruna yok edildiği binlerce yıl bu topraklar yine de tarım yapılabilecek özelliklerini korumuş. Bugün Ergene nehri ve diğer derelerden endüstriyel atıkların zehirleri akıyor ama kimsenin umurunda değil. Bugün bu bölgede yaşayanların çoğu farklı yerlerden göç eden farklı etnik ve farklı kültürel çevrelerinin insanları.
Geçimini bağcılık ve şarap üretiminden sağlayan nüfus artık yok. Dinsel baskılarla şarap üretiminin günah olduğunu kabullenen yerel halk, bir bakıma mecburen geçimlerini temin edecek farklı ürünlere yönelirler. Ayçiçeği bunlardan sadece biri. Üzümden yararlandığımız asma türüne, Latince Vitis vinifera adı verilir. Üzümün (Vitis spp.) ülkemizde 1200’ü aşkın sofralık, kurutmalık, şaraplık ve şıralık çeşitleri yetiştirilmektedir: Üretilen 4 milyon ton üzümün yaklaşık %30’u sofralık, %35’i kurutmalık %30’u pekmez, pestil, sucuk, şıra ve %5’i de şaraplık olarak değerlendirilmektedir. Dünya üzüm üretimi sıralamasında altıncı sırada yer almaktadır. Oysa bağcılık ve şarap üretimi devam etse idi Türkiye’de de İtalya, Fransa ve İspanya ülkelerinde olduğu gibi dünyaca ünlü şarap üretici aileleri olabilirdi. Kırklareli’nin ambleminin üzüm salkımı olmasının belirli bir anlamı var. Binlerce yıl üzüm ve şarap üreten bu topraklarda şimdi ancak fanatik İslam ülkelerinde görülen yobazlık derecesindeki dini baskılarla şarap üretimi yasaklanmak isteniyor. Bazı çevreler bağbozumu şenliklerinin yasaklanması konusunda yerel idarelere baskı yapıyor.
Kırklareli köylerinde tarihi Pamit üzümü yetişen bağlarda yeniden bir hareketlenme var. Dyonissos şarap yolunun bu değerli ürünü giderek İstanbullu yatırımcıların dikkatini çekiyor. Şaraphaneler birbiri ardından ortaya çıkmaya başlıyor. Eğer bazı çevrelerin engellemesi olmazsa kısa süre içinde bölge eski yıllardaki ününe kavuşacak. Yerel halk üzümden elde edilen ekonomik değeri kat be kat üstün şarap ticaretinin getireceği refahı anlamaya başlıyorlar.
[1] Z Dergisi | Kültür Sanat Şehir | Mevsimlik Tematik Dergi Traklar ve Atları
[2] Trakya ve Bitnynia’ya adını veren halk: Traklar – Özhan Öztürk Makaleleri (ozhanozturk.com)
[3] Günümüzde Proto-Hint-Avrupa dilinin, sırasıyla kentum ve satem dillerine ayrıldığı ve tüm kentum ve satem dillerinin bu iki dilden türeyerek doğu ve batı kollarına ayrıldığı ve bu özelliklerin birbirinden bağımsız oluşmuş olabileceği düşünülmektedir.
[4] Gacallar “Derleme Sözlüğü” nde şu şekilde tanımlanır: Lüleburgaz, Çavuşköy, Babaeski, Vize, Kırklareli, Çorlu, Malkara, Hayrabolu, Saray civarında yerli, göçmen olmayan kimse (Özkaya).
[5] Özdoğan, Hamide, Kırklareli ili köy adları incelemesi, YLT, Kırklareli Üniversitesi, 2016