Anadolu’nun en önemli akarsuları arasında Bithynia’da Karadeniz’ e dökülen Sangarios (Sakarya); batıda Ege Denizi’ne dökülen -kuzeyden güneye doğru- Kaikos. (Bakırçay), Hermos (Gediz), Kaistros (Küçük Menderes) ve Maiandros (Büyük Menderes); Pontos’daki Amisos’un hemen batısından Karadenize dökülen Halys (Kızılırmak); güneyde Pamphylia bölgesinden Akdeniz’edökülen Kestros (Aksu) ve Eurymedon (Köprüçay); Kilikia bölgesinden yine Akdeniz’e dökülen Kalykadnos (Göksu), Saros (Seyhan) ve Pyramos ( Ceyhan) sayılabilir.
Antik çağın (MÖ.3000- MS.500) altın tozu dolu kutsal ırmağı Paktolos (Πακτωλός) Sart çayı, Bozdağ’dan (Τμῶλος) 2,157 metreden doğar, Gediz (Hermos) ırmağına karışarak Ege denizine dökülür.
Bu coğrafya arkaik çağın[1] (MÖ. 650-480) önemli uygarlıklarından Friglerin ve Lidyalıların ana yurdudur. Aynı dönemde güney batı Ege bölgesinde İon uygarlığının temelleri atılır. Yunan anakarasında Miken Krallıklarının yıkılmasından sonra ortaya çıkan geniş ölçekli göç hareketinde, Anadolu kıyıları bir toplanma görevi yapmış ve kendini İonlar olarak adlandıran topluluk, İonia olarak adlandırılan bölgede on iki kent devleti kurmuştur:
Miletos, Myos, Priene, Ephesos, Kolophon, Lebedos, Teos, Klazomenai, Phokaia, Samos, Chios, Erythrai İon uygarlığının en tanınmış bağımsız kent devletleri olarak bilinir.
“Panionion”[2] adı verilen ve her yıl tekrarlanan aslında dini içerikli Poseidon şenliklerinde bir araya gelen İon kent başkanları ortak idari kararlar alırlardı.
Herodotos İon kentleri oluşumu olan Panionion’u şöyle açıklar:
“Panionion’un konumunu “Panionion Mykale[3] burnunda kutsal bir yerdir; kuzeye doğru bakar; tüm İonlar’ın katıldıkları bir antlaşma ile Poseidon Helikonios’a adanmış bir bölgedir. Mykale anakarada bir burundur, Samos yönünde batıya doğru uzanır” şeklinde ifade etmiştir.
Batıda giderek gelişip büyüyen Yunan devletleri Atina ve Sparta, doğuda ise büyük Pers imparatorluğu Anadolu’nun zengin topraklarını ele geçirmek için büyük bir rekabet içindeydiler. Kimmerler göçünün ardından gelen Frigya krallığının yıkılışından sonra Lidya krallığı kurulmuştur. Mermnad hanedanından gelen Kroisos, babası Alyattes’ten sonra tahta geçmiştir. (MÖ.560) Lidyalılar Kroisos[4] önderliğinde tüm batı Anadolu’yu fethetmeyi başarmıştır.
Paktolos çayının Lidya krallığı için önemi tüm ilkçağ tarih yazıcılarına ve mitos yazıcılarına konu teşkil etmiştir. Lidya’nın zenginliği nereden kaynaklanıyor sorusu oldukça geniş bir kitle tarafından dile getirilir. Zenginliğin kaynağı olarak gösterilen Paktolos çayının ötesinde Tmoles dağından çıkarılan altın ve gümüşün para olarak kullanılması bu zenginliğin ana nedeni olarak bilinir. Fikir olarak kral Alyattes’e ait olan ticarette para kullanımı oğlu Kreusos tarafından yaygınlaştırıldı ve tüm Akdeniz kıyılarında kullanılmaya başlandı. “Croeseid stateres”, aynı zamanda basit olarak “Croeseids” olarak da bilinir, standart ağırlık ve saflıkta ve sabit döviz kurunda altın veya gümüş paralardı. Bir altın statere 8,1 gram ağırlığındaydı ve 10,7 gramlık 10 gümüş statere değerindeydi. Sikkeler Sardis’teki kraliyet darphanesinde dökülüyordu. Sikkeler üzerinde Lydia’nın kraliyet mührü olan bir aslan ve bir boğanın başı bulunuyordu.
Frigya kralı Midas ile Lidya kralı Kreusos amatör tarih tartışmalarında genellikle birbirine karıştırılır. Bunun nedeni Anadolu’nun gerçek tarihi üzerinde yeterince durulmamasıdır. Öte yandan ilkçağ tarih yazıcıları arasında kapsamlı bir anlatıyla her iki krallığı da eserlerinde yansıtanlar vardır. Birkaç örnek vermek gerekirse: Hesiodos, Herodot, Ovidius, Plutarkhos, Marcus Junianus Justinus ve diğerleri Frigya ve Lidya kralları hakkında kapsamlı bilgiler aktarmışlardır.
Midas ve Kreusos iki farklı zamanda yaşamış iki farklı ülkenin krallarıdır. Öncelikle Frig kralı Midas’a bakalım. MÖ:738-MÖ.696 yılları arasında yaşadığı tahmin edilen Frig kralı, başkent Gordion kentinde yaşamıştır. Kral Midas’ın tarih yazıcıları tarafından anlatılan birçok efsanesi vardır. İlk efsane dokunduğu her şeyi altına çeviren kral Midas efsanesidir. Tanrı Dionisos’un bir dostuna (Satiros) yardım eden Midas’ı ödüllendirmek için “dile benden ne dilersin?” diye sorduğu soruya “dokunduğum her şey altın olsun” diye cevap veren Midas’ın hikayesidir. Midas öz kızını da altın bir heykele dönüştürdükten sonra tanrı Dionisos’a eski haline dönmek için yalvardığında.
“Tanrı Dyonisos ona “Sardes’e git” dedi, “Paktolos Çayı’nın kaynağına çık ve burada ellerinle başını yıka.”
Midas tanrının dediğini yapar Sardes’e gider ve eski haline döndüğü rivayet edilir.
Bu efsanenin Frig kültürüne değil de Hellen kültürüne gönderme yaptığı çok açıktır. Gordion kenti Sakarya Nehri ile Porsuk Çayı’nın birleştiği noktanın yukarısında kurulu olması itibariyle Paktalos ırmağından çok uzaktadır. Herodot yazdığı tarih kitabında Sardes ile ilgili birçok mitolojik öykü anlatmıştır. Bu da onlardan biri olmalıdır. Öte yandan Frig inanışlarına göre Dyonisos tapınımı yerine tanrıça Kybele tapınımı vardır. Bu da efsanenin Hellen kültürüne adapte edildiği ihtimalini güçlendirir. Sardes aslında Dyonisos tiyatro şenliklerinin başladığı yer olarak biliniyor. Anadolu’da bulunan tüm antik tiyatroların Dyonisos adına kutsandığını biliyoruz. Özellikle Miletos ve Priene antik tiyatrolarının ithaf yazıtlarında açıkça Dyonisos adına inşa edildiği bilgisi vardır.
Sardes kenti ise Lidya’nın başkenti olarak Gediz (Hermos) Ovası’nda, Paktalos (Sart) Çayı Vadisi’nde, Bozdağ (Tmolos) Dağı’nın kuzey eteğindeki bir tepeye ve çevresine kurulmuştur. Akropol kesimi, ovadan 400 m yüksektedir. MÖ.1300 yıllarından itibaren önemli kültürleri barındırmıştır. Bugün Artemis tapınağı olarak bilinen yapı aslında Lydia Kralı Kreusos, tarafından Ana Tanrıça “Artimu” adına inşa edilmeye başlanmış ama tamamlanamamıştır. Daha sonra Hellenistik dönemde Selevkos kralları tarafından Artemis tapınağı olarak yeniden mermerden inşa edilmiştir. [5] Sardes yaklaşık 2,500 yıllık bir süre içinde farklı kültürlere başkentlik yapmıştır. Bu nedenle sadece Frigya veya Lidya dönemlerine atıf yapılarak anlaşılamaz. Günümüzde arkeolojik kazılar sürüp giderken farklı dönemlere ait eserler ortaya çıkarılmaktadır.
Anadolu’nun akarsuları binlerce yıldır insanların yaşamlarının en önemli aktörü olmuştur. Lidya krallığı için Paktolos yani Sart o bölgede yaşayan insanların can damarı olmuştur. Tarım üretiminde olduğu kadar, taşımacılık ve ulaşım alanında da belirleyici rol oynamıştır. Giderek kıymetli madenlerin çıkarılmasında insanlara yol göstermiştir. Tmolos (Bozdağ) altın ve gümüş cevherlerini doğal yolla kopararak Paktolos çayına karıştıran güç, insanlarda tanrı fikrini tetiklemiştir. Akarsuların kutsallığı ondan yararlanan insanların (tarım) çıkarlarına paralel olarak artış ya da azalış gösterir. Yağışlar ve karların erimesiyle taşan ve seller oluşturan akarsuları yerel halkın algılaması “tanrının öfkesi” , “Allah’ın işi” doğrultusunda olmuştur. Günümüzde bu inanç süregitmektedir. Akarsuların kutsallığının ana teması su miktarındaki değişime endekslidir. Ceza ve ödül her tür inancın iki değişmez unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Paktolos taşıdığı altın parçacıklarıyla uzun bir süre Lidyalıları ödüllendirmiştir. Ne zaman ki altın ve gümüş rezervleri tükenmiş o vakit sıkıntılar baş göstermiştir.
Sardes’in darphanelerinde basılan altın ve gümüş paraların oluşturduğu “altın şehir” efsanesi tüm insanların ve kralların rüyalarına giriyor olmalıydı. İon ve Hellen Antik tiyatrolarında oynanan oyunların konuları arasında kutsal Paktolos ırmağının sularında yıkanan güçlü ve zengin kral Kreusos da olurdu. Halk bu efsaneyi seyretmeye ve dinlemeye bayılırdı. Tragedya yazarları Kreusos, Sardes kenti ve Paktolos ırmağı konulu oyunların halk arasında çok ilgi gördüğünü bildikleri için efsanenin birçok varyasyonunu üretmişlerdi.
Tapınaklarda Paktolos adına adaklar kurban eden zengin toprak sahipleri Sardes’den yükledikleri nehir ticaret gemileri Hermos (Gediz) üzerinden Ege denizinin en önemli Ion ticaret merkezi olan Smirni ( Σμύρνη), bugünkü İzmir limanındaki depolarına ulaştırıyorlardı. Aynı yolla Akdeniz’in her yöresinden gelen ticaret gemileri Hermus ve Paktolos ırmaklarını kullanarak Sardes’e ulaşıyordu. Akarsuların denize döküldüğü yerlere şehirlerin ve limanların yapılmasının sayısız faydası olduğu kadar alüvyonlarla dolan limanların zaman içinde işlevini yitirme tehlikesi de yok değildi. Efesus, Miletos ve Priene akla gelen ilk örneklerden sayılabilir.
Aradan geçen 2,600 yıl sonra Paktolos çayına baktığımızda aynı çayı görmüyoruz. Geceleri Paktolos çayı suyunda altın tozu arayanlar hiç de az değil. Tmolos (Bozdağ) zirvesinde muazzam bir altın damarı olduğunu sanan definecilerin dinamitle açtıkları çukurlar giderek artıyor. Altın dağ efsanesi 2600 yıldır sürüp gidiyor. Altın madenciliği yapan uluslararası şirketler yerli ortakları vasıtasıyla Bozdağ civarında arama yapmak üzere ruhsat talebinde bulunmuşlardır.[6] Yerel halkın büyük tepkisiyle arama izni verilmemiştir. Jeoloji mühendisleri odasının yayınlarından okuduğum kadarıyla önümüzdeki süreçte yeniden arama başvurularının yapılacağına eminim.[7]
Anadolu’daki tüm akarsularda olduğu gibi Paktolos ve Hermos nehirlerinde ciddi oranda kirlenme söz konusudur. Sanayi atıkları, ev atıkları, tarımsal ilaçlar ve HES kısıtlamalarıyla biyolojik yaşamın yok olduğu akarsuların yarattığı çevre felaketlerinin telafisi mümkün değildir. İlgili kamu kuruluşlarının değil tedbir almak aksine kirliliği yaratan şirketlere hoşgörülü davrandığı dikkatlerden kaçmamaktadır. Oysa yeterli güçte yaptırım uygulayarak bu olumsuzlukları düzeltmek mümkündür.[8]
[1] Bu dönem kendi içinde üç evreye ayrılır: Erken Arkaik (MÖ. 650-600), Orta Arkaik (MÖ. 600-545) ve Geç Arkaik (MÖ. 545-480).
[2] https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/412020
[3] Dilek yarımadası
[4] M.Ö. 560-546 yılları arasında hüküm sürmüş Lidya Kralı Krezüs (Kroisos), bizde bilinen adıyla Karun, antik çağların en zengin kralı olarak tarihe geçmiştir.
[5][5] Tarihi Mekanlar Kişisel Ansiklopedi Erol ŞAŞMAZ (turkiyenintarihieserleri.com)
[6] Altın madenine tepki çığ gibi… İzmir’in Çatısı’nda ‘yeşil’ isyan! (egedesonsoz.com)
[7] 32fa5f5f323f273_ek.pdf (jmo.org.tr)
[8] https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/45608