web analytics

Anadolu seyahatlerimin devamı olan “Traklar”ın isim verdiği topraklarda keşif gezileri  yapıyorum. İlk defa bir doğa yürüyüş grubu ile gittiğim “Mono Petra Kayalıkları” ile başlayıp İğneada Longoz ormanları gezisiyle devam eden günübirlik doğa yürüyüşleriyle tanımaya çalıştığım bir coğrafya.[1] Sonbahar mevsiminde ince ince yağan yağmurlarla derin meşe ve kayın ormanlarıyla çok ilgimi çekmişti. Her ne kadar İstanbul’dan (170 km.) 3 saat uzaklıkta olması nedeniyle uzun süren araç yolculuğu yapmak zorunda kalsanız da   doğayı sevenler için katlanılabilir bir bedel bu.

Ayçiçeği tarımının yapıldığı uçsuz bucaksız düz ovalardan geçiyoruz. Sanki Galler[2] bölgesinin tatlı kıvrımlı ovalarında ilerliyoruz. Sarı, yeşil ve toprak rengi.  İki deniz arasında uzanan bu topraklar iki kıta arasındaki geçişi de oluşturuyor. Bir boğaz demek daha doğru. Bana göre buralar Küçük Asya olarak anılan toprakların giriş kapısı.

Nedense okul kitaplarında İstanbul Boğazı’nı sınır olarak kabul eden bir görüş hakim ama mantığını anlamakta zorlandığım bir tarif bu. İki kıta arasındaki geçiş ya da geçişler düşünüldüğünde Asya ve Amerika kıtalarını ayıran Büyük Okyanus belirgin bir yapıya sahip iken Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarını ayıran sınırlar çok tartışmalı. Bu kıtadan kıtaya geçiş zaten coğrafyacıların uydurduğu sanal bir kavram. Coğrafi sınırları oluşturan deniz, nehir, dağ ve göller çok daha belirgin kavramlar olarak karşımıza geliyor.

Antik çağ tarihçilerinin Anadolu’ya verdikleri isim esas itibariyle o dönemde hakim olan dilde yani Antik Yunanca söylenmiştir. Mikra Asia ya da,  Anatolia . Güneşin doğduğu topraklar anlamındadır.  Akad Hanedanlığı’nın (MÖ 2334-2083) tabletlerinde Anadolu’ya Hititlerin yaşadığı Hatti Ülkesi denir. Hititler ise bölgeye Assuva (veya daha önce Asviya) dediler ve kastettikleri alan yalnızca Küçük Menderes (Cayster) ırmağı deltasının etrafı olsa da ifade zamanla tüm bölgeye yayıldı. Bölge daha sonra Romalılara geçtiğinden Assuva adı Asya adının Tunç Çağı’ndan kökeni kabul edilir.

Eski eserlerde coğrafi bölgeler şöyle sıralanıyordu:

  • Trakya
  • Bitinya (İzmit Körfezi, İstanbul, Sakarya, Bursa )
  • Paflagonya (Karadeniz Kıyısı, Pontus ve Bitinya )
  • Aiolis (Kuzey Batı Anadolu)
  • Frigya (Sakarya Irmağı, Büyük Menderes )
  • Galatya (Ankara, Eskişehir)
  • Pontus (Doğu Karadeniz)
  • Ermenistan
  • Urartu (Başta Doğu Anadolu Bölgesi, Kuzeybatı İran)
  • Asur (Musul)
  • Kilikya (Alanya, Adana)
  • Pamfilya (Doğu Antalya)
  • Likya (Teke Yarımadası)
  • Pisidya (Isparta ile Afyonkarahisar, Burdur, Antalya, Konya)
  • Likaonya (Konya, Karaman)
  • Karya (Kuzey Muğla ve Bodrum Yarımadası)
  • Misya (Bandırma, Erdek, Balıkesir)
  • İyonya (İzmir, Aydın sahil şeridi)
  • Lidya (Manisa, Uşak)
  • Troya (Çanakkale, Hisarlık)

Kaynak: Anadolu (Küçük Asya): Tarihi ve uygarlıkları – UNGO

Antik Çağda Bölgeler

Kaynak: Anadolu (Küçük Asya): Tarihi ve uygarlıkları – UNGO

Yunan koloniciler Akdeniz’den Karadeniz’e kadar Anadolu’ya yerleştiler. Deniz Kavimleri denilen büyük bir grup MÖ 1250 ile 1200 yılları arasında Yunanistan’a güneyden akınlar düzenledi, Mısır’a saldırdı ve Hititleri Assuva bölgesinden çıkardı. Deniz Kavimleri sadece Anadolu’yu kolonileştirmekle kalmadı (en azından küçük ölçüde) aynı zamanda bir oranda güneydeki Kenan’a yerleşti.

Çoğunlukla Atina’dan ve onu çevreleyen Attika’dan gelen Yunan kolonistler, Akdeniz’den Karadeniz’e kadar Küçük Asya’nın kıyı şeridine yerleştiler. Atina ve Eretria tarafından desteklenen ve finanse edilen bu İyon kolonileri, bölge Pers kontrolü altına girdikçe ayaklandılar. Pers kralı I. Darius isyanlara öfkelenerek gazabını MÖ 490’da Yunanistan’ın ilk işgalini başlatarak gösterdi ancak isyan Maraton Savaşı’yla önlendi.

Küçük Asya kavramı özellikle “Frenk Gezginler” olarak tanımladığım 16. Yüzyıldan itibaren Anadoluda incelemelerini kitaplaştıran batılı gezginler tarafından kullanılmıştır.

Örneğin Charles (Felix-Marie) Texier[3] (1802-1871)’in  Anadolu’da gerçekleştirdiği iki i gezi ve buna dair  incelemelerinin yer aldığı “Asie Mineure, Description Géographique, Historique et Archéologique des Provinces et des Villes de la Chersonnése d’Asie (Paris, Typoqraphie de Firmin Didot Frères, Fils et C., Editeurs de Ľ Institut de France, 1862, 1882)” adlı eseri yayınlandığı yıllarda batı bilim  dünyasında büyük yankı uyandırmıştır. Eser  Ali Suat Bey tarafından tercüme edilerek “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Maârif Vekâleti’nin iki numaralı neşriyatı olarak Arap harfleriyle yayınlanmıştır. Eserde yer alan gravür ve haritalar hazine değerindedir.[4] Bu gravürlerin örneklerini  Dilara Kahyaoğlu’nun blogunu[5] referans alarak buldum. Kendisine teşekkür ederim.   

Yazılıkaya Anıtı Gravür

TEXIER, Charles Félix Marie – Trebizond – TRAVELLERS’ VIEWS – Places – Monuments – People Southeastern Europe – Eastern Mediterranean – Greece – Asia Minor – Southern Italy, 15th -20th century (travelogues.gr)

Batılı gezginler 15. Yy. dan itibaren Anadolu’nun göreceli olarak tarihi eserlerinin daha belirgin olduğu Batı Anadolu  bölgelerinde incelemelerde bulunmuşlardır.  Seyahatnâme kitaplarımda bunu etraflı olarak yazdım. Meraklı okuyucu özellikle 4. Seyahatnâme kitabımdan faydalanabilir.[6]

Trakya ve Traklar nedense “yeterince” ilgi görmemiştir. Günümüzde de Trakya ve Traklar konusunda elde bulunan bilgiler kısıtlıdır.[7] Gerek akademik gerekse de bağımsız araştırmacı yazarların makalelerinden yararlanmak mümkündür. Dipnotlarda bu makalelerden bazılarını meraklı okuyucunun dikkatine sunuyorum.[8] Homeros’un İlyada adlı destanında Trakyalılar için at besleyen, at yetiştiren gibi sıfatlar kullanmaktadır. Trak kralı Rhesos’un atları için: “Görmedim onun atları gibi güzel, iri atlar, giderler yel gibi, kardan beyazdırlar.” demektedir. Traklar çeşitli kabileler halinde yaşamışlar ve hiçbir zaman bir birlik oluşturamamışlardır. Türkiye Trakyasında yaşayan en önemli iki Trak kabilesi vardır. Bunlardan biri Ast’lar bir diğeri de Odyris’lerdir. Ast’lar Istranca Dağları’nın eteklerinde oturan büyük bir kabileydi. En önemli merkezlerinden biri “Byzye” kentiydi. Bu gün bu kent Kırklareli ilinin Vize  ilçesidir. Odyris’ler Trakyada yaşayan en büyük ve en önemli kabiledir. Bu günkü Tekirdağ sahil kesimi ile İpsala  sınır kapısının batısına kadar olan bölgede yaşamaktaydılar.

Trakya bölgesinin belirgin sıradağları Istranca (Yıldız) dağlarının en yüksek tepesi “Mahya Tepesi ” 1031 metre ile Anadolu’nun diğer dağları arasında dağcıların pek ilgi göstermediği bir dağ. Tepelerden birinin üzerinde bir Nato radar tesisi olduğu söyleniyor. Bu devirde radar tesisinin ne önemi kaldı onu da anlamak mümkün değil ya. Kaz dağları ve diğer dağlarda bulunan radar tesislerinin ne kadar işlevi kaldı bilmiyorum ama bu elektronik uzay çağında suni peyklerden çekilen fotoğrafları ve ses kayıtlarını düşündüğümde kafam karışıyor. Uzmanlık alanı sorusu bu.

Mahya Tepesi’ne giden yolu GPS yardımıyla buluyoruz; belli ki yerel halk tarafından sıkça kullanılıyor. Karlı günler dikkate alınarak parke döşeli araç yolu yapılmış. Radar tepeye kadar çıkılıyor. Ne de olsa Nato tesisi var tepede. Pahalı bir yol da olsa yapılmış işte. Yasak levhalarına aldırış etmeden tesisin helikopter pistine kadar gidiyoruz. Çok geçmeden tesisin güvenlik birimleri müdahale ediyorlar.

“Yassak Hemşerim..”

Geri dönüp mangalcıların çok sık ziyaret ettiği ikinci tepeye ulaşıyoruz. Burası  çöp dağlarıyla dolu. Ağaçlık bölgede çilingir sofrası kurmuş elli belki de altmış yaş üstü erkekler ters ters bakarken tepenin onlardan uzak bir köşesine aracımızı park ediyoruz. Tepe yüksek olmadığı için ve bölgenin tarlalarla kaplı düzlüklerden oluşması nedeniyle tepeden Karadeniz, Bulgaristan’a kadar görmek mümkün. Mahya dağında bir çok tepe var:  Fatmakaya Tepesi, Sivritepe, Kaletepe, Dalyantepe, Bocalar Tepe, Karakoltepe, Yeltepe, Çavuştepe ve Topkoru Tepe gibi diğer noktaların yükseklikleri beş yüz doksan iki metreyle dokuz yüz bir metre arasında değişiyor. Bu tepelerin hepsinin ayrı hikayeleri var. Istrancaların Saray ilçesine doğru ilerleyen kolu ve Karadeniz’e bakan yamaçları güneye göre daha dik ve daha fazla yağış aldığı için kayın ormanlarıyla kaplı. Güney yamaçlarda meşe ve gürgen, Ergene havzasına inildikçe başlayan yerleşim yerlerinin civarındaysa meşe ve gürgen dışında karaçalı ve karaağaç toplulukları görülüyor. Sonbahar fotoğraflarının merkezinin bu durumda kayın ormanlarının bulunduğu Saray ilçesinin denize bakan yamaçları olduğunu söylemek gerekir. Demirköy ile Sergen beldesi arasında bulunan Mona Petra kayalıkları doğa yürüyüşçülerinin gözde parkurlarından. Rivayete göre kayalıklar adını bölgede yaşayan bir eşkıyadan almış. Dik bir eğimin zirvesinde yükselen kayalıklara zorlanmadan tırmanılabiliyor. Kayalıklardan bakıldığında sissiz bir günde muhteşem bir orman manzarası sizi bekliyor. Daha sonra aşağına küçük bir kanyona iniliyor. “Bıçkı Deresi”nin oluşturduğu bu kanyon ya da dere içi parkur muhteşem sonbahar renkleriyle çizgi üstü bir yürüyüş deneyimi sunuyor.

Trakya’nın tarihi coğrafyası henüz yazılmadı. Bölgeyi daha iyi tanımak amacıyla sık sık seyahat etmek istediğim yerlerden biri.   


[1] Mono Petra Kayalıkları – Erguvan Rengi Söylenceler (yavuzcekirge.com)

[2] Büyük Britanya’da Birleşik Krallık’a bağlı dört ülkeden biri. Doğuda İngiltere’nin Cheshire, Shropshire, Herefordshire ve Gloucestershire kontlukları, güneyde Bristol Kanalı, batıda ve kuzeyde İrlanda Denizi ile çevrilidir. 1.680 milden fazla kıyı şeridine sahip olan Galler, özellikle kuzeyinde büyük ölçüde dağlıktır. Ülkenin en yüksek zirvesi Yr Wyddfa’dır. Ülke kuzey ılıman kuşağında yer alır ve değişken bir deniz iklimine sahiptir. Kaynak: Vikipedya.

[3] Charles (Felix-Marie) TEXIER’dir. 1802 yılında Versailles’da doğmuş ve 1871 yılında Paris’te vefat etmiştir. Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulunu bitirmiş; Fransız Bilimler Akademisi ve Paris Arkeoloji Enstitüsü üyelikleri yapmıştır. Bayındırlık İşleri Müfettişliği görevi esnasında Fransız Hükümeti tarafından Anadolu’ya gönderilmiştir. İlki 1833 ve ikincisi 1843 yılında olmak üzere Anadolu’da yıllarca süren seyahat ve incelemeleri sırasında gezip dolaşmış, kazılar yapmış, araştırmalarda bulunmuş ve bütün bu çalışmalarının sonuçlarını yayınlamıştır. Bu eserin, Türkiye Arkeolojisi için belki de en orijinal kısmı, topografik haritasını çıkartıp bir çok yerini resimlediği Hititlerin başşehri Hattuşaş (Boğazköy) ile buranın açık hava tapınağı olan Yazılıkaya’yı bulmuş ve dünyaya tanıtmış olmasıdır. Gezip dolaştığı yerlerde sadece antik devirlere ait değil, daha sonraki devirlere ait (Selçuklu, Beylikler, Osmanlı vb.) de önemli şehirlerin, yapı ve anıtların çizimlerini yapmış, uzmanlar tarafından gravürlerle durumlarını tespit etmiştir. Bunlarla da yetinmemiş, Anadolu’nun jeolojik yapısı, coğrafî özellikleri, yer altı ve yer üstü kaynakları ve kültür merkezlerinin tarihî ve o günkü halkın etnik, demografik, kültürel, ekonomik vb. durumu hakkında bilgi vermiş, gözlemlerini aktarmıştır.

[4] Kaynak: Nurettin Ceviz, Texier’in Küçük Asya’sı.

[5] Tarih İçin Kaynak – Source for History: Texier’in Küçük Asya’sı (kaynaklarlatarih.blogspot.com)

[6] Seyahatname 4-Frenk Seyyahların İzinde (Yavuz Çekirge) – Fiyat & Satın Al | D&R (dr.com.tr)

[7] Trakya ve Bitnynia’ya adını veren halk: Traklar – Özhan Öztürk Makaleleri (ozhanozturk.com)

Z Dergisi | Kültür Sanat Şehir | Mevsimlik Tematik Dergi Traklar ve Atları

[8]Trakya Tarihi (Traklar)… | UCNOKTA (wordpress.com)

Mahya Dağı

Post navigation