Bugünkü programımızda Kapuzbaşı Şelaleleri var. İki iki buçuk saatlik bir yol. Yaklaşık yüz elli kilometre. Toplam beş saat yol gideceğiz. Aladağların çevresinden dolaşarak gideceğiz. Oysa Yedigöllerden yürüyerek inilen klasik rota çok daha ilginç olabilirdi. Doğa yürüyüşlerinin ilk başladığı yıllarda gruplar Aladağlar’da iki haftalık trekking turları düzenliyormuş. Öncelikle bir gece aklamatizasyon kampından sonra Demirkazık zirvesi, ertesi gün Sokulupınar Yedigöller rotası. Yedigöller kamp alanında bir hafta kaldıktan sonra tüm zirveler yapılır ve dönüşe geçilir. Dönüş Hacer Boğazı üzerinden Hacer Ormanı, Ulupınar ve kapuzbaşı rotası üzerinden yapılır. Bu tam bir Aladağlar turu olarak nitelendirilebilir. Aslında toplam on sekiz kilometre uzunluğundaki bu rota üzerinde sayısız doğal alan bulunabilir. T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı Broşüründe açıklandığı kadarıyla “Kapız” kanyon anlamında kullanılıyormuş. Öte yandan sözlüklere bakarsak halk dilinde (bu yörük dilinde demek) “Kapuz” kelimesinin sık ormanlık alan yani “jungel” anlamında kullanıldığı ifade ediliyor. TDK sözlüğüne göre Kapuz: (isim) Kanyon, İçine girilmeyen sık orman anlamında kullanılıyor. Burada söz konusu edilen Hacer Ormanı olabilir. Ormanın başlangıcı anlamında “Kapuzbaşı” . Öte yandan işin ilginç yanı şelale referansı yok.
Kapuzbaşı Şelaleleri’ne ulaşmak için Zamantı ırmağının oyduğu derin bir vadinin içinden geçmek gerekiyor. Zamantı adı verilen akarsuyun tam olarak ne kadar uzun olduğu konusunda çelişkili bilgiler var. Bir kaynakta elli bir kilometre uzunluğunda olduğu, üzerinde rafting yapıldığı, altı adet HES taşıdığı ve Seyhan nehrine karışarak Akdeniz’e döküldüğü bilgisi var. Kayseri kültür portalında ise şu bilgiye rastlanıyor:
“Seyhan Irmağı’nın iki büyük kolundan biri olan ve il topraklarındaki uzunluğu 230 km. olan bu ırmak, Uzunyayla ortalarında, Örenşehir Bucağı yakınlarında Şerefiye Köyü’nde doğar. İlk kaynaklarını Uzunyayla’dan aldıktan sonra kabaca kuzey-güney doğrultusunda akan Zamantı, Pınarbaşı İlçesi’nin kuzeydoğusunda, kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunu alır. Yolu boyunca dar ve derin vadiler içinde akan Zamantı Irmağı, Boran, Çermişek, Kuş, Tahtacık, Bercan, Tahtalımezar, Kuru ve Alagöz gibi çay ve dereleri de sularına katar. Menderesler çizerek akan Zamantı Irmağı, Tomarza’nın güneyinde sert bir dirsek yaparak batıya yöneldikten sonra yine sert bir dirsekle kuzey-güney doğrultusunu alır ve Yahyalı İlçesi’nin güneyinde il sınırları dışına çıkar.”
Kapuzbaşı Şelaleleri Aladağlar Milli Parkı sınırları içine giriyor. Esas itibariyle Aladağlar’ın eriyen kar sularının oluşturduğu debisi çok yüksek şelaleler takımı. Broşürlerde “dünyanın en yüksek” sıfatlarının kullanıldığı görülüyor. Yedi adet şelale var. İkisi büyük beşi küçük olmak üzere Ensenin Tepe (1056 metre) adı verilen kayalardan dökülüyor.
Yerel rehberler şelalelere isim vermişler. Bu verilen isimlerin hiç te inandırıcı olmadığını söylemeliyim. Şelaleler civarında çok yoğun “gözlemeci” varlığı görülüyor. Belli ki civar köylerden gelen aile işletmeleri Anadolu’nun her yerinde görülen “Gözlemeci” profiline uygun olarak buraya da konuşlanmış. Şelalelerin yakınına kadar ulaşan peyzaj çalışmasıyla çevre düzenlemesi yapılmış. Yer yer kaçak yapılaşmalar var. Belli ki bazı işletmeler “uyanıklık” edip büyük şelalenin tam dibine bir “mescit” inşa etmiş. Her halde yıkılmayacağını düşünerek böyle yapmışlardır. Milli Park sınırları içinde olan şelaleler aslında mutlak koruma kapsamı içinde olması gerekiyor. Yine broşürlerden milli parkın statüsüne ilişkin bilgilere bakıyorum:
“Aladağlar Milli Parkı, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’ nun 3. maddesi gereğince 1995 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile Kayseri, Niğde ve Adana illeri dahilinde kalan 54.524 Ha. lık alanda kurulmuştur.Kaynak Değerleri : Yedigöller, Hacer Ormanı, Aksu Kanyonu, Zamantı Vadisi ve Kapuzbaşı Takım Şelaleleri olarak sıralanabilir. Ayrıca Niğde İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’ ne bağlı Demirkazık Tepesi, Emli Vadisi ile Adana İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’ ne bağlı Acısu kaynak değerlerine de sahiptir.Fauna : Kurt, çakal, tilki, dağ keçisi, ur keklik, kınalı keklik, karga ,kartal. Flora : Karaçam, ardıç, göknar, titrek kavak, meşe,sedir ağaç türeleri ile yabani yonca , ayrık, keven, papatya, sütlegen, sığır kuyruğu, kekik, menekşe, devedikeni. “
Mutlak koruma alanı kapsamında bulunan bölgede çeşitli ihlaller olduğu söyleniyor. Kaçak yapılaşma teşebbüsleri, avcılık, tarla açma, su pompalama, ağaç kesme vb. gibi koruma kapsamı dışında münferit olaylara göz yumulduğu söylentileri var. Bölgenin dağlık yapısı nedeniyle bölgede yaşayan insanların tek geçim kaynağı hayvancılık. Turizm sektörüne hizmet vermek üzere kurulmuş bazı pansiyonların varlığı da göze çarpıyor. Şelaleler bölgesine çok yoğun bir ziyaretçi akını var. Bu yoğunluk nedeniyle fotoğraf çekmek çok zor.
Şelaleler özellikle yaz mevsiminde serinlemek isteyen büyük bir kitleyi de cezbediyor. Anadolu’nun belli başlı şelalelerini sıralamak gerekirse:
- Tortum Şelalesi- Erzurum
- Sülevka Mazin- Hakkari
- Maral Şelalesi-Artvin
- Palovit Şelalesi-Rize
- Mençuna Şelalesi -Artvin
- Düden Şelalesi- Antalya
- Muradiye Şelalesi- Van
- Ilıca Şelalesi-Kastamonu
- Tar Şelalesi-Rize
- Kapuzbaşı Şelaleleri- Kayseri
- Gürleyik Şelalesi- Eskişehir
- Ağaran Şelalesi- Rize
- Manavgat Şelalesi- Antalya
- Göksu Şelalesi- Konya
- Tarsus Şelalesi- Mersin
- Girlevik Şelalesi- Erzincan
- Kurşunlu Şelalesi- Antalya
- Erfelek Şelalesi- Sinop
- Saklıkent Şelalesi- Düzce
- Ilıca Şelalesi- Kastamonu
- Suuçtu Şelalesi- Bursa
- Uçansu Şelalesi- Antalya
Tüm şelalelerin ve akarsuların envanterinin kesinlikle çıkarılması gerekir. T.C. Tarım ve Orman bakanlığı’nın böyle bir çalışması var mı bilmiyorum ama çok kolay bir iş değil galiba. Bakanlık belki bir gün bu envanteri çıkarmanın asil işi olduğunu idrak eder de kaynak ayırır. Birisi çıkıp yapar. Fotoğraflarıyla ve özet bilgileriyle iki dilde bir doğa envanteri. Milli parkların kapılarında bilet kesmeyi ve mescit inşa etmeyi asil görevi sayan vasat ve dar zihniyetin öğreneceği daha çok şey var. Anadolu’nun doğa envanterinin çıkarılması bu kadar zor mu?
Şelalelerin fotoğrafını çekmekte zorlanıyorum. Sürekli açı değiştirmekten bitap düşüyorum. Uzun pozlama yaparım diye getirdiğim lensler ve filtreler bu kalabalık karşısında çaresiz kalıyor. Her yerdeler. Çoluk çocuk çekirdek çitleyerek, sigara tüttürerek ve selfi çekerek olmadık yerlere kadar giriyorlar. Bölgede peyzaj yapan firmanın her halde aklının ucundan bile geçmedi fotoğraf çekecekleri düşünmek. Mescit yapmayı düşünüyorlar ama fotoğraf çekmek üzere gelen yığınları düşünmüyorlar. Bu şelalelere su tanrısına tapınmak için mi geliyoruz? Demek ki eğer fotoğraf çekmek istiyorsak sabah en erken saatte gelmek gerekiyor.
Fotoğraf kamerasını çantama yerleştiriyor gözlemecilerden birine doğru yöneliyorum. Belki bir fincan bir kahve içebilirim. Kapuzbaşı şelalelerini fotoğraflamak projesi de böylelikle büyük bir hayal kırıklığı oluyor.