web analytics

Cappadocia (Kapadokya) antik çağın en ilginç topraklarına sahip olan coğrafyaya verilen ad. Likya’nın Pamphyllia’nın aksine denize çıkışı olmayan bu coğrafya ilginç sarp dağları, geniş platoları ve derin vadileriyle fakir insanların yaşadığı bir bölge olagelmiş. Doğu ile batı sınırlarını koruyan geniş topraklara sahip bir Roma vilayeti. Öncesinde Pers, Hitit ve Asur imparatorluk sınırları içinde sayılmış. Güzel atların ülkesi. Bugün Kapadokya denince vasat çoğunluk “Peri Bacaları” tabir edilen coğrafi oluşumu, balonları ve otelleri anlıyor. Başka bir referans yok. Turizm broşürlerinde ise şöyle tanımlanıyor:

“Kapadokya Bölgesi Nevşehir,Aksaray, Niğde, Kayseri ve Kırşehir illerinin kapladığı alandır. Daha dar bir alan olan kayalık Kapadokya Bölgesi ise Uçhisar, Ürgüp, Avanos, Göreme, Derinkuyu, Kaymaklı, Ihlara ve çevresinden ibarettir.”

Antik çağda Kapadokya eyaletinin başkenti Kayseri idi. Antik çağdaki adıyla “Kaisareia”. Bugünkü Kapadokya tanımı çok farklıdır.  Antik coğrafyacılar (Strabon, Servius, Pausanias, vb.) Kapadokya’nın sınırlarını Roma imparatorluk vilayetlerine göre şöyle çiziyorlar:

Kuzeyinde Pontos (Karadeniz)i, batısında Tatta (Tuz) Gölü ve Phrygia, kuzeybatıda Galatia, güneyde Cilicia, Tauros (Toros) dağları ve Lykaonia (Konya), doğuda Euphrates (Fırat) nehri ve Melitene (Malatya), güneydoğuda ise Küçük Armenia ve Kommagene krallığı toprakları arasında yer alan coğrafya olarak tanımlanıyor. Görüldüğü gibi oldukça büyük bir coğrafya.

Kapadokyadaki  “Peri Bacaları” bölgenin tanıtımında  aslında belirleyici olmuştur.  Fransız gezgin Paul Lucas’ın  1712 yılında kral 14. Louis’nin emriyle çıktığı keşif yolculuğu sonrasında verdiği raporda peri bacalarından söz etmiş ama  “hayalperest” bulunmuştu. Lucas raporunda  piramit biçiminde kayalara oyulmuş apartmanlardan ve ikonalardan  söz ediyordu. Bugün bu tanımların doğru olduğunu biliyoruz. O zamanlar (1712 yılında) Fransız bilim dünyası Lucas’ın bu raporunu ciddiye almadı. Her halde Paul Lucas düştüğü durumdan hiç memnun olmamıştır. Bu tarihten yaklaşık yüz elli yıl sonra bir başka  Fransız araştırmacı olan çok yakından tanıdığımız  “ Anadolu Kaşifi” Charles Texier (1867)  yılında yayınladığı ünlü eseri “Asie Mineure” ile Fransız ve dünya bilim adamlarının  dikkatinin Anadolu’ya ve Kapadokia’ya çevrilmesine sebep olmuştur. Paul Lucas’ın raporunun teyidi anlamına gelen iki kitap bir çok bilinmeyeni gözler önüne sermiştir.

Kapadokya coğrafyası bir çok dağa da ev sahipliği yapar. Kapadokya platosunun ana aktörleri olan volkanik dağlar hemen dikkat çeker:  Argaios (Erciyes) dağı (3916 metre ), Nora (Hasan) Dağı (3298 metre), Melendiz Dağı (2063 metre) Volkanik olmayan  Anti Touros Dağları yani Toros sıradağları devamı olan Aladağlar (3767 metre), Bolkar Dağları (3524) bugünkü Niğde, Kayseri ve Adana  illeri sınırlarındadır. Aladağların ve Bolkarların  kapladığı alanın bir bölümü milli park olarak ilan edilmiş bulunuyor.

Nerede bu Bolkar Dağları? Adana üzerinden kuzeye Ereğli’ye doğru gidildiğinde denize paralel olarak uzanan 150 kilometre uzunluk, 50 km. genişlik ve 3524 metre yükseklikte olan dev bir kütle hayal edebilirseniz işte Bolkar dağları odur. Genellikle Alpler, Toroslar ve Himayalar sıradağları sinsilesinin bir parçası Bolkar dağları. Orta Toroslar (Anti Taurus Mountains) diye de biliniyor.

Otuz bin yıl önce buzullar vardı. Tüm kuzey yarım küreyi kaplayan devasa su kütleleri. Volkanlar, depremler ve diğer jeolojik hareketler dağları, platoları ve ovaları  oluşturdu.Geçen yıl Aladağlar’a yaptığım yolculuk sırasında fırsat bulursam Bolkar Dağları’ nı da görmeyi umut ediyordum. O kadar geniş bir coğrafya ki gezip dolaşmak için çok fazla zaman gerekiyor. Bu dağlara olan ilgim aslında ulu zirvelerden çok saklı buzul göllerini keşfetme  merakım nedeniyle. Bölgeye gidenlerin sosyal medyada yayınladıkları muhteşem fotoğraflar etkili oluyordu. Özellikle de üç bin metrelerdeki buzul göllerini görmek istiyordum. Bolkarlar denince akla ilk gelenler “Medetsiz” zirvesi, “Karagöl” ve  “Çinili Göl”.  Bu dağlarda  derin “sirk” çukurlukları var olmasına rağmen, Kaçkar, Karçal ve Cilo  Dağları kadar buzul gölü yok. Bunun temel sebebini uzmanlar  kireç taşından (kalker) oluşan arazinin eriyen kar ve yağmur  sularının  düdenler aracılığı ile  yer altına boşalması olduğunu ileri sürüyorlar. Bu yeraltı nehirlerinin nerelerden nereye karıştığı, denize nasıl döküldüğü de  ayrı bir uzmanlık alanı esasında.

Bolkarların bilinen (Dağcı dostlarımızın tespitlerine göre)  dört adet buzul gölü bulunmaktadır. Aladağların aksine buzul gölleri çok az. Geçen yıl Aladağlar Yedigöller platosunda iki gece üç gün süren trekking sırasında buzul göllerini elimden geldiği zamanımın yettiği kadar  fotoğraflamıştım. Yirmiye yakın buzul gölü saydığımı hatırlıyorum. Çoğunun ismi yok. Yaz mevsiminde bazı göllerin kuruduğunu söylüyorlar.

Bolkarlar’ın kurbağalı gölü Karagöl  Niğde ili, Ulukışla ilçesi, Maden köyü sınırlarında yer alıyor. FA fotosafari gezimizin ilk durağı olan Bolkarlar’a öğle vakitlerinde ulaştık. Gölün çok yakınına kadar  nasılsa uzatılan yayla yolu üzerinde kaçak yapılar var. Dağlara yol açılmasına karşıyım. En büyük nedeni de bir heyelana sebep oluyor iki kirlenmeye.  Devasa bir otel inşaatı da  çevresel  kirlenmenin hızlanmasına neden olmuş. Büyük bir olasılıkla devasa dağın abandığı yol yağmurlarla aşınacak ve heyelan başlayacak. Vasat insanlar da tanrının işi diyecek. Otel inşaatı nedeniyle açılan yol zamanla bozulmuş sadece 4×4 araçların geçişine uygun. Yine de inatla normal  araçlarıyla o bozuk yola girenler var.

Karagöl   2650 m yüksekte yer alıyor. Gölde endemik bir tür olan Toros kurbağası (Rana Holtzi) yaşıyor. Çok küçük ötmeyen kurbağalar. Bu kurbağaları hangi nedenle bilinmez yurt dışına kaçırmaya çalışan gezginler varmış. Özellikle eski “Demir Perde” ülkelerinden gelen bazı kişilerin “gen” kaçakçılığı amacıyla endemik bitki, böcek ve hayvanları çeşitli yollarla yurt dışına kaçırıyorlarmış.

Karagöl’ün broşürlerde yer aldığı kadarıyla uzunluğu 450 m, genişliği 175 m, derinliği 12 m, göl alanı ise 2,60 hektarmış. Göl  5-6 ay boyunca buzlarla kaplı olduğu için  tur kayakçılarının sevdiği bir parkur olarak yürüyerek ulaştıkları  bir yermiş. Buz  tutan gölde balık da var. Sularının ekim ayı sıcaklığı 6 °, temmuzda 9 ° olarak tespit edilmiş.

Kısa bir yürüyüşten sonra Karagöl’e geliyoruz. Sanırım gölün üzerine abanan “Pilot Kaya” nın gölgesi yüzünden gölün  koyu rengine dayanarak “Kara Göl” adı verilmiş. Anadolu’da o kadar çok kara göl var ki? Gölün aldığı renge göre isim veriliyor. Gölün etrafı yüzlerce tür  çiçekle dolu. Bu çiçeklerin arasında en dikkat çekici olan “ters lale” adı verilen tür. Turuncu ve sarı renkli laleler çok dikkat çekici. Bu laleler Hakkari, Tunceli, Bingöl, Muş yaylalarında görülen ters lalelerden çok farklı. Göl etrafında çobanyastığı(Acatholimon), sığır kuyruğu(Verbascum), kekik(Thyaus), Sütleğen(Euphodeso) vb. gibi tanıdık bitkiler var.  Gölün bir diğer özelliği de dağcıların Medetsiz zirve öncesi kamp alanı olması. Gölün etrafında fazla çöp yok. Bu da buraya mangalcıların ulaşmadığını gösteriyor. Sigara paketleri, sigara izmaritleri, biraz da içecek ambalajı. Dağcılar genellikle çöp bırakmazlar aksine toplarlar: bu bırakılan çöplerin kimler tarafından bırakıldığını tahmin etmek hiç te zor değil. O çok yakından tanıdığımız her yerde gördüğümüz eğitimsiz vasat insanın çöpü. Gölde yıllar önce birilerinin yumurtalarını bıraktığı giderek çoğalan sazan balığı da varmış. Bu balıkların kurbağa larvalarını yediğinden söz ediliyor. Ekolojik denge nasıl kuruluyor bilmiyorum. Ama hiç su kuşu göremedim. Bu kadar yüksek göllere su kuşları gelmiyor. Yeterince yiyecek yok büyük bir olasılıkla.

Bolkarların görsel açıdan belki de en güzel gölü olan Çiniligöl: 2690-2700 m yükseklikte yer alıyor. Karagöl yakınındaki geçitten tırmanılarak 15-20 dakikada ulaşılıyor. Kar üzerinde yürüyerek ulaşıyoruz göle. Gölün rengi turkuvaz mavisi. Bu da yer aldığı karstik çukurun çok iyi ışık almasıyla alakalı galiba. Çinili Göl denmesinin sebebi de büyük bir olasılıkla bu mavi renk. Gölü yukarıdan görmek için tırmanmamız gerekiyor. Zor bir tırmanış. “Pilot Kaya” ‘ya kadar üç yüz metre tırmanmak gerekiyor. Zemin çok çarşaklı. Jeologların tabiriyle yaşlı kireçtaşları ( Permo karbonifer) .Geven otları ( Astragalus) biraz olsun tırmanışı kolaylaştırıyor ama bedeli var. Geven dikenleri. Bir boğazdan tırmandığımız için kar öbekleri arasından geçiyoruz. Henüz karlar erimemeiş. Yükseklerde kalın kar tabakaları dikkat çekiyor. Oflaya puflaya tırmanıyoruz. Gruptan iki kişi tırmanmak istemedi. Göl kıyısında kaldılar. Tırmanan yedi kişiyiz. Pilot kayadan çekilen fotoğrafları gördüğüm için büyük bir istekle tırmanıyorum. Biliyorum beni bekleyen ödülü. Toplam iniş çıkış üç buçuk saat sürüyor. Üç bin metrede pilotkaya üzerinden istediğim fotoğrafları çekiyorum.  Hiç şüphesiz Çinili Göl bu coğrafyanın en güzel fotoğraf veren gölü.

Bolkarlardaki bir diğer buzul gölü olan  Yazıgöl’e başka bir gün gittik.  Mersin ili Çamlıyayla ilçesi sınırlarında olan, 2730 metre yükseltide Bolkar Dağları üzerindeki 1500m² alana sahip buzul göllerinden biri. Gölün yer aldığı vadinin içerisinden geçtiği Yazıgöl Yaylasında  yaylacılar yazın hayvancılık yapıyorlar. Devasa sürüler gördük. Yazıgöl’den 1,5 saat yürüme mesafesinde bulunan Eğrigöl ise  2750 m yükseklikte.

Bolkar dağları aslında trekkincilerin rüyasına girecek kadar güzel vadileri olan bir doğa cenneti. Ne kadar korunuyor bilemiyorum ama açılan yolların çevre kirliliğini artıracağına kesin gözle bakılabilir.

Bolkar Dağları

Post navigation