Melikler yaylasına Antalya’dan iki farklı rotadan ulaşılıyor. Isparta Aksu üzerinden 185 kilometre, Beyşehir gölü tarafından Akçabelen, Kurucaova 191 kilometre. Aksu rotası daha kısa olmasına karşın daha uzun zaman alıyor. Yaka kanyonu üzerinden virajlı bir yolla yaylaya ulaşılıyor. Beyşehir rotası hem daha kısa sürüyor hem de göl kıyısından geçen asfalt yol üzerinde manzara fotoğrafı olanakları daha çok.
Yaylanın kampçılara ve günü birlik ziyaretçilere kapatıldığını biliyoruz. Valilikten izin alarak astro kampımızı gerçekleştirmek üzere Kaş merkezli bir turizm şirketiyle anlaşıyoruz. İzinler alınıyor. Kampımızı yapmamız için bir engel kalmıyor.
Eynif ovasından geçen yeni rotadan gitmeye karar veriyoruz. Beş altı yıl önce Eynif ovasında trekking yaparken yol çalışmaları sürüyordu. Zaten bir taşocağı şirketinin ova üzerinden açtığı yolla birleşiyor. Eynif ovasına yaklaşık beş kilometre uzunluğunda olan Demirkapı tünelinden geçerek ulaşılıyor. Bu tünelin gerekli olup olmadığı konusunda farklı görüşler var. 2014 yılında Makyol şirketi tarafından başlatılan proje dokuz yıl sonra bugün tamamlanıyor. Oysa proje ihalesinde 700 günde tamamlanacağı yani iki yılda tamamlanacağı öngörülüyordu. Aşağıdaki linkten daha detaylı bilgi edinmek mümkün.
Akseki Ibradi, Ormana güzergahı çok sık gittiğim ve çok beğendiğim doğa alanlarıyla dolu. Bunlardan biri de Eynif ovası. Ormana’da düğmeli evlerin restorasyonu projesini hayata geçiren Rahmetli Aydın Beyden ovanın hikayesini dinlemiştim. Yüz elli yıl önce pamuk dahil bir çok ürünün yetiştirildiği ve ticaretinin yapıldığı ova mübadele sonrası zaman içinde önemini kaybediyor. Doğudan göç başladıktan sonra da hayvancılık yapılmaya başlıyor. Bugün ovada sadece bir iki çobanın sürüsü ve yılkı atlarından başka bir şey görmek mümkün değil.
Tünelden çıktıktan sonra ovaya girip biraz fotoğraf çektim. Ovanın eski yeşil rengi yok olmuş. Sanırım ovaya ulaşan derelerin tünel açılımı marifetiyle tahrip olmasıyla kuraklık başlamış. Toprak tuzlanmış. Binlerce insana geçim kaynağı olan Eynif ovası artık çölleşmenin kısır döngüsüne girmiş durumda.
Yerel yönetimler giderek yok olan kaynak değerlerinden ziyade partizanlık kokan övgülerle demeçler veriyor. Bölgenin ekolojik yapısı ve sürdürülebilir kaynakları konusunda çalışma yapılıyorsa da ben görmedim. Makyol’dan başka kimseye faydası olmayan bu tünel ve yol aslında ne kadar gerekli bilen yok. Tüm yandaş medya seçimler öncesinde bu tüneli ve faydalarını anlata anlata bitiremediler.
Konya Antalya karayolunu 30 kilometre kısaltacak olan yolun maaliyetinin beşte biriyle hızlı tren projesi gündeme getirilebilir ve eğer zaman tasarrufu söz konusuysa Japonya’da veya batıda kullanılan saatte 250-300 km yapan hızlı trenlerle 50 dakikada ulaşım sağlanabilirdi. Ayrıca gerek yakıt gerekse de diğer avantajlarıyla örneğin konfor, kazaların azalması, karbondioksit salınımı, vb. daha ekonomik ve ekolojik bir proje hayata geçirilebilirdi.
Eynif ovası sadece küçük bir örnek teşkil ediyor. Yol projeleri, HES projeleri, Havaalanı projeleri, TOKİ projeleri, Millet bahçesi projeleri ekolojik ve ekonomik açıdan fayda sağlamayan aksine zararlı projeler olma özelliğini taşıyor. Çevreye verilen zararlar tamiri mümkün olmayan aksaklıklar yaratıyor. Orman yangınları, sel felaketleri, kuraklık, deprem, vb. yanlış ve hatalı projelerin faturası olarak halkın önüne geliyor. Liyakatsiz idarecilerin ve karar alanların hataları her geçen gün daha da çoğalıyor.
Beyşehir gölünün etrafında yol alırken en dikkat çeken şeylerden biri de giderek kuruyup küçülen gölün acıklı haliydi. Mangalcıların etrafta bıraktıkları ambalaj atıkları dağlar gibi yığılmıştı. Sahipsiz gölün kaderine terk edildiği çok açık. Yerel yetkililer cilalı yıldızlı nutuklar atarak sorunları maskelerken tepki gösteren kimse yok.
Orman idaresi yayla girişine yasak pankartları asmış. Yasakları kimsenin dinlediği yok. Zaten pankartlar da geçişe fiziki değil psikolojik bir engel teşkil ediyor. Yaylaya vardığımızda her yerde kampçıların çadır kurduklarını gördük. Yasak umurlarında değildi. İki gün boyunca yasağı dinlemeyen yüzlerce araç yaylaya giriş yaptı. İki kez jandarma devriyesi ve iki kez de orman devriyesi kontroller uyguladı fakat yasağı dinlemeyenlere bir yaptırım uygulamadılar.
Yasak ormanlık alanlarda meydana gelen yangınlarla bağlantılı. Bana kalırsa göstermelik bir yasak. Zaten yasakları dinleyenler de çok az. Yine kamp yapan var, yine ateş yakan var. Son hafta Çanakkale, Marmaris ve Bodrum bölgelerinde kasıtlı yangınların çıkışı önlenemedi. Kasıtlı yangınların ötesinde kaza ile çıkan yangınları önlemek için yasak konuyor anlaşılan. Valilik genelge yayınlıyor. Falanca tarihle filanca tarih arasında ormanlık alanlara girişler yasaklanmıştır.
Yasak yazısında dikkatli okunduğunda belirli kişilere istisna uygulanıyor. Arıcılar anlaşılır ama avcılara neden giriş izni verildiğini anlamak mümkün değil. Ayrıca yasağın nasıl uygulanacağı ne gibi tedbirlerin alınacağı da belirtilmemiş. Jandarma aracıyla devriye geziyor ama yasağı dinlemeyenlere bir yaptırım uygulayamıyor.
Cuma ve cumartesi geceleri astro çekimlerimizde civardaki kaçak kampçıların araçlarının farları, yaktıkları beyaz ışıklar çalışmalarımızı ciddi derecede etkiledi. Türkiye’nin en karanlık yeri olarak anılan Melikler Yaylası yasakları delen kampçıları araçlarının farlarıyla yaktıkları ateşlerle, fenerlerle diğer ışık kirliliği olan yerlerden bir farkı kalmadı.
Muhteşem bir yayla Melikler Yaylası. Serin ve yeşil. Tam karşımızda da tüm heybetiyle Dedegül dağı. Ölçülen irtifa değeri 2998 metre. Etekleri sedir ve karaçam, göknar ağaçlarıyla kaplı bir doğa harikası. Dağın kuzeye bakan tarafı sarp kayalıklarla ve ormanlık alana kadar yuvarlanan kaya parçalarıyla dikkat çekiyor. Kuzey tarafından çıkış tehlikeli demek ki. Genellikle doğu tarafından tırmanılıyormuş. Birkaç kez niyetlendim ama zirve yapmak için zaman ayıramadım. Bu hafta sonunda da acaba zirve yapsam mı diye düşündüm ama o amaçla gelmediğim için başka bir zamana bıraktım.
Yaylaya astro fotoğraflar çekmek amacıyla geldik. On dört kişilik bir amatör fotoğrafçı grubu. Astro Yunanca yıldız anlamına geliyor. Bu da astro fotoğraf kavramının yıldız fotoğrafçılığı demek olduğunu söylüyor. Yanlış da değil. Nihayetinde yıldızları çekiyoruz. Samanyolu Yunanca “galaksias” demek olduğuna göre samanyolu fotoğrafçılığının galaksiyi fotoğraflamak olduğunu söyleyebiliriz. Antik Yunan filozoflarının kavramlaştırdığı bu kelimelerin Latince üzerinden İngilizce ve diğer batı dillerine giriş yaptığı ve zaman içinde kavramların günün koşulları çerçevesinde daha da genişlediğini söyleyebiliriz.
Mitolojiye göre çapkın Zeus ölümlü bir kadından yaptığı oğlu bebek Herakles’i uykuya dalmış olan karısı Hera’nın göğsüne koyar. Bebek Herakles, Hera’nın memelerinden akan sütü içecek ve böylece ölümsüz olacaktır. Fakat Hera, gece uyanıp tanımadığı bir bebeği emzirdiğini fark edince onu fırlatıp atar ve boşalan memesinden çıkan süt de gece gökyüzüne fışkırıp akar. Mitosa göre gökte milyarlarca yıldızdan oluşan pırıldar halde gördüğümüz “Süt Yolu” (Türkçede Samanyolu) denilen kuşağın mitolojik öyküsü böyle.
Kuzey Cermen ve İskandinav Viking kökenli dillerde ise “Vintergatan” (Kış Yolu) kış ve kar temalı yaklaşımlar var. Kuzey mitolojileri tanrılar ve tanrıçalar üzerine değil de daha çok doğa ve doğal olaylara endeksli olarak adlandırılıyor. Finlilerin ünlü destanı Kalavala, İsveçlilerin Edda destanlarında kış aylarında net olarak görülen samanyolunu bir yerden bir yere giden yolcular tüccarlar ve askerlerin kış aylarında karanlıkların arttığı kuzey yarımkürede yollarını bulmak için kılavuz olarak kullandıklarını anlatır.
Fin mitolojisinde samanyolu büyük bir kuşun yumurtası “lintukoto” yani kuşların evinden çıkan bebek veya kuşların güneye göç ederken oluşturdukları yola “Linunurata” verilen ad olarak tarif ediliyor. Göçmen kuşların hareketlerini samanyoluna bağlayan Fin mitolojisi onu bir rehber olarak görmüştür. Aynı gökyüzündeki rehber mantığı İspanyadaki keşişlerin hac yolculuklarında (Castello de Santiago) yol gösterici olarak adlandırılmıştır. Santiago de Compostella adı verilen samanyolu yıldız tarlası anlamına gelmektedir. Bunların ötesinde samanyolunu “gümüş nehir” olarak adlandıran kültürler de vardır. Inka ve Peru kültlerinde nehrin gökyüzündeki devamı olarak adlandırılan “vilkamota” ölülerin yolu olarak da biliniyordu.
Samanyolu avcılığı bir anlamda içinde bulunduğumuz galaksinin fotoğrafını çekmek değil mi? Milyarlarca yıldız. Işıkları görünen bazı yıldızlar artık parıldamıyor da olabilir. Uzaklıklar çok büyük. Akıl sınırlarını zorlayan mesafeler. Samanyolu diye adlandırdığımız içinde güneş sisteminin de bulunduğu devasa galaksi Latince “via lactea” (süt yolu) İngilizceye “Milky Way” olarak ithal ediliyor. Yunancada ise “galaktikos kyklos” olarak tanımlanıyor.
Çok sık sorulan bir soru da neden Astrofotoğrafçılık oluyor. Nedenini açıklamak hem kolay hem de zor. Evren olarak tanımlanan bizim de içinde bulunduğumuz boşluk yani uzay o kadar büyük ve akıl sınırlarını zorluyor ki bazı cevapları vermek için kesin bilgiye sahip olmak gerekiyor. Trilyonlarca yıldız bir o kadar da galaksinin bulunduğu bu evrende mesafeler insan ömrünün sınırlarını kat be kat aşıyor. Samanyolu galaksisinin çapının 100 bin ışık yılı olduğu tahmin ediliyor. Bunu insan ömrü olarak ifade etsek bile işin içinden çıkmamız mümkün değil.
O zaman çektiğimiz yıldız kümeleri gaz bulutları, samanyolu çekirdeği ve diğer bölgeleri ne anlama geliyor? Astronomiye meraklı olanların kolaylıkla bulacağı referans kitapları veya web siteleri marifetiyle çok daha geniş bilgi edinilebilir.
Samanyolu ‘komşu galaksi Andromeda’ya doğru genişliyor’ – BBC News Türkçe
GALAKSİMİZ SAMANYOLU (istanbul.edu.tr)
Bizim temmuz ayının ortasında aysız ve karanlık bir gecede çektiğimiz samanyolu fotoğrafı aslında spiral şeklinde olan galaksinin bir kolunun fotoğrafıdır. Bunu daha açık bir şekilde aşağıdaki İstanbul Üniversitesi makalesinden okuyalım:
“Bütün bu gözlemler, Galaksimizin spiral bir kola sahip olduğunu göstermektedir. Güneş, Orion kolu olarak isimlendirilen spiral kollardan birinde bulunmaktadır.
Sagittarius kolu, galaksi merkezi doğrultusunda bir yerdedir. Bu kol, yaz aylarında Samanyolunun Scorpius ve Sagittarus boyunca uzanan kısmına bakıldığında görülebilir.
Kış aylarında ise Perseus kolu görülebilir. İki büyük koldan diğer ikisi ise Centaurus ve Cygnus koludur.”[1]
The Milky Way Galaxy | NASA Solar System Exploration
Neyin fotoğrafını çektiğimiz çok önemli. Elimizde küçük bir kamera ile samanyolunun içinde uzaya bakarak fotoğraf çekiyoruz. Büyük bir olasılıkla Sagitarius kolunun fotoğrafını çekiyoruz. Gaz bulutları içindeki yıldızlar arasındaki muhteşem mesafeyi saymazsak elimizde küçük bir samanyolu haritası da olabilir.
Gökyüzünde mevsimlere göre farklı saatlerde ortaya çıkan özellikle güneydoğu güneybatı yönünde uzanan trilyonlarca yıldız kümelerinin oluşturduğu samanyolunu fotoğraflamak için şehir ışıklarından uzağa karanlık bölgelere gitmek gerekiyor. Melikler yaylası da bu tanıma uyuyor. Onun için buradayız. Photopills programına göre çekimin saat 22.00 ile 03.20 arasında yapılması gerekiyor. Samanyolu Dedegül dağının doğu tarafından çıkıp batı tarafına doğru ilerleyip düzleşiyor. Çekim alternatifleri için yeterli zaman var. Grup halinde olduğumuz için bazı ortak deneysel çekimler de yapıldı. Değişik kompozisyonlar denendi. Yeni aldığım kamera ve lenslerle yapacağım çekimlerin sonuçlarını çok merak ediyordum. 45 MP sensör ve 2.8 kırmızı etiketli lens yeterli sonucu verecek teknik özelliklere sahipti. Samanyolu çekimi kadar çekim sonrası lightroom/photoshop işlemleri de önem taşıyor. Kameranın sonsuz sayıdaki yıldızları da kaydettiğini unutmamak gerekiyor. Bu yıldızların parlaklığı bir sorun oluşturuyor. Photoshop çalışmasıyla bazı pürüzlerin ayıklanması çok önemli. Bu da samanyolu çekimlerinin eğlenceli daha doğrusu yaratıcı taraflarından biri.
Biz çekim yaparken yaylaya araç girişi sürüyor. Bölgede yaşayan ahalinin erkekleri kamp ateşi etrafında bira ve ayçekirdeği tüketmek için gözlerden uzak olan yaylayı seçiyorlarmış. Yaylanın her yerinde yakılan ateşlerin kalıntıları ve ayçekirdeklerinin kabuklarına rastlamak mümkün. Giriş yapan araçların çoğu aşağıya Pınargözü piknik alanına iniyorlarmış. Pınargözü deresi ve şelaleleri gözlerden uzak piknik masalarıyla alkol tüketmek için yaylaya gelenlerin tam aradığı ortamı oluşturuyor.
Bizim açımızdan astro çekimleri için yaylanın uygun olmadığını düşünüyorum. Kampçıların yaktıkları ateşler, kafa fenerleri, gelip giden araçların farları karanlığı kirletiyor. Çekim için dağın batı tarafındaki yüksek tepeye çıkmak bir çözüm olabilir. Oraya araç çıkmıyorsa yürüyerek çıkmak ve çekimleri tamamladıktan sonra kampa dönmek de mümkün. Yasaklar kalktığı zaman kamp alanının kalabalıklaşacağı da düşünüldüğünde tepe alternatifi önem kazanıyor. Samanyolu çemberinin da geç saatlerde yatay hale geleceği düşünüldüğünde mutlaka denenmesi gereken bir çekim açısı diyebiliriz.
Bütün gece çekim yaptıktan sonra çadırlarımıza çekiliyoruz. Gece kamp alanına girişler devam ediyor. Ertesi gün grup Geyik Dağların fotoğraflamak üzere ayrılıyorlar. Akşama geri dönecekler ve çekimlere devam edecekler. Bu araç yolculuğunun yorucu olacağını düşündüğüm için biz yaylada kalıp dinlenmeyi tercih ediyoruz. Öğleden sonra Aksu’ya kadar gidip yiyecek bir şeyler almayı planlıyoruz. Aksu yolu virajlı ve dar bir yol. Aksu beklediğim gibi bir kasaba çıkmadı. Köy mü yoksa kasaba mı anlamak zor. Bu tanımlar çok değişti. Yolun iki yanında sıralanmış konutlar, dükkanlar ve çayhaneleriyle tipik bir Türk köyü. Sosyal yaşam cami veya çayhanelerle sınırlı. Bu anlamda erkeklere açık kadınlara kapalı kısıtlı bir sosyal yaşam denebilir.
Köyü boydan boya geçerek ekmek fırını arıyoruz. Bulamıyoruz. Tekel bayii önünde yoğun bir araç trafiği var. Bira veya daha güçlü içkiler için ahalinin geldiği yer burası. Ekmek, domates ve salatalık alıyoruz. Dönüş yolunda muhteşem Yaka kanyonu manzarasına karşı akşam yemeğimizi yiyoruz. Broşürlerde çok genç bir kanyon olduğu yazıyor. Dar yanakları arasından suya girmeden geçit vermezmiş. Kanyona girmek en az yarım gün süreceğini düşündüğümden ötürü bu seyahatte sadece samanyolu çekimlerine yoğunlaşmaya karar vermiştim.
İkinci gece grubun çekimleri sanırım 500 km yolun yorgunluğu nedeniyle kısa sürdü. Geniş açı 1.4 lensimi deneme fırsatını bulmuşken bol alternatifli çekimleri gece yarısına kadar sürdürdüm. O gece jandarmanın araç hoparlörleri bizi uyandırdı. İki jandarma aracı yüksek volümü anonslarla kaçak kampçıları adeta kovaladı denebilir. İdari ceza uygulamasını duyan ahali beş dakika içinde çadırlarını toparlayıp yayladan çıkış yaptılar. Biz özel kaymakamlık izniyle orada kamp yaptığımız için yaylada sadece bizim çadırlarımız kaldı. Tüm kaçak çadırlar yok oldu. Bu yasaklara uymayanlar çocuklar gibi esasında. Devletin koyduğu yasakları delmeyi marifet zannediyorlar. Çoluk çocuk gelenler de vardı. Gece uykularından fırlayan çocukların ne kadar korktuklarını ebeveynleri düşünmüyor anlaşılan.
Uyanmışken samanyolu kaybolmadan biraz daha çekim yapma fırsatı vardı. Onu da değerlendirdim. Sabaha karşı herkesin sözünü ettiği meşhur Dedegül rüzgarı esmeye başladı. Giderek de şiddetlendi. Kuytu olduğu için Pınargözü piknik alanına inip kahvaltımızı orada yapmaya karar veriyoruz. Temmuz ayı ortasında olmamıza karşın şiddetle akan derenin suları şaşırtıcı derecede soğuktu. Bu sular akıp (Erymedon) Köprüçay’la birleşiyormuş. Biz kahvaltımızı ederken çok çocuklu, çarşaflı ve takkeli gruplar piknik alanına girmeye başladı. Daha sabahın erken saatlerinde olmasına karşın girilmesi yasak olan alana bu kadar kalabalık grupların girişi de dikkat çekiciydi. Orman yollarında keşif yapmak istediğim için gruptan ayrılıp ormanın derinliklerine dalıyoruz.
[1] Kaynak: Astronomi Magazin (1994) 29, 149 – 155