Tam yüz yetmiş bir yıl önce devlet tarafından sansür edilen kelimeler arasında yer alan ‘Hürriyet’ , Gülhane Parkı’nda Hariciye nazırı Koca Mustafa Reşit Paşa (1) tarafından okunan ‘Hatt-ı Hümayun ‘ la zincirlerinden kurtuluyordu.
Yakın tarih araştırmalarında 1876 yılında 1 Eylülde İkinci Abdülhamid Han ‘ın tahta çıktığı döneme kadar geçen döneme “Tanzimat Dönemi” adı verilmektedir.Kelime anlamı ‘ilerleme’, ‘reform’ olarak da anlaşılabilmektedir. En kısa tarifiyle bir doğu kültürünün batıya dönmesinin başlangıcıdır.
Bu otuz yedi yıllık dönem tarihçiler tarafından iki yüz elli, kimine göre de üç yüz yıl kadar gecikmiş olan ve iktisat, sosyal ve hukuk alanında elzem olan reformların artık Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü engelleyemediğinin ispatı olarak görülmektedir. Bu seksen iki yıllık çöküş sürecinde daha önce görülmemiş oranda fikri ve ilmi alanda hareketlilik de yaşanmıştır. Sanki kimilerine göre varolmayan kimilerine göre gerçek anlamında tariflere sığmayan uyuyan “münevver”ler ordusu uyanmış, hep birlikte konuşmaya ve düşünmeye başlamışlardır. Ama heyhat bu çabalar fayda etmeyecektir. Batıda münevver tanımına uyan cesaretin ve tarafsızlığın bir değer yargısı olarak revaçta olmadığı bir coğrafyada olabildiğince münevver bir tabaka oluşmuştur.
“İmzalanan 1699 Karlofça Antlasması ve 1718 Pasarofça Antlasması ile Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki üstünlüğü kesin olarak sona ermistir. 1718–1730 tarihleri arasına yasanan barıs Dönemi, yönetici elit kesimin adına “Lale Devri” dediği bir yasam tarzına yönelmesine fırsat sağlamıstır. Osmanlıda Batı’ya karsı bir gevseme belirmeye baslamıstır. Osmanlı insanı artık Batı’ya tepeden bakmaktan vazgeçmistir.” (2)
Tanzimat gerek okumuş (münevver,ilmiye,kalemiye,ulema) gerekse de okumamış olanların bir türlü tam olarak anlayamadığı yeni kavramların İmparatorluk coğrafyasına yayıldığı dönemdir. Padişahın kulları bu islahatla birlikte gelen yenilikler arasında baş yeri tutan,“kim” olduğunu bilmedikleri şahsı beklediler. Kimisi de bunu bir mucize, bir gök olayı (kuyruklu yıldız) olarak algıladı.
Daha çok bir “kişi”,”şahıs” olarak görülen hürriyet kavramının padişah kulluğu kavramıyla bir alakası olduğunu keşfettiler. Batıda bulunmuş ve batılı dilleri bilenler “Hürriyet” kelimesi 1789 Fransız devriminin kilit kavramı “Liberté” paralelinde mutlak monarşinin hakimiyetine dayalı siyasi baskı rejiminin bir alternatifi olarak algılanmaya başlandı.
Padişahın kulları arasında bu kelimden ve gelişmelerden hoşlanmayanlar olduğu da anlaşıldı. Batıda sanayileşmeyle birlikte eser güçlü “Liberalizm” ve “modernite” rüzgarlarının ana teması olan insanın artık bir “sürü” ferdi olmayıp toplumda bir “birey” olarak da varolduğunu ve kanunlarla bu hakkının korunacağının teminatının devlet tarafından garanti edileceği yeni bir anayasa fikrinin de ortaya çıkmasına neden oluyordu.
İngiltere’de Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundan çok önce imzalanan “Magna Carta” altı yüz yıl sonra bir fikir olarak da olsa islahat ve reformların başlangıcı olarak kabul edilen dönemin bir başlangıcı olarak Gülhane Parkı’nda okunmak zorunda kalıyordu. Padişaha ve saray bürokrasisine kalsa böyle bir değişikliğe gerek yoktu. Ama devletin yüce menfaatleri açısından yabancı güçlerin gözünü boyamak adına halka hürriyet verilir gibi yapılacaktı. Kimi tarihçilere göre tanzimat döneminin esas hazırlayıcısı “Vaka-i Hayriye” olayıdır. Yeniçeri ocağının kaldırılması (1826) askerin devlet üzerindeki baskısını hafifletmiş, reformlara yol açmıştır.
“Tanzimat ve Islahat Fermanı’nın ilanıyla başlayan reformlar, Osmanlı
devlet düzenini de etkilemiş, artık devletin gerçek iktidar sahipleri nazırlar ve bürokratlar olmuştu. Dolayısıyla hükümetin merkezi de bu dönemde Saray’dan Bab-ı Âli’ye taşınmıştı (Georgeon, 2006:27). ” (3)
Saray hiç bir zaman elindeki iktidar gücünü paylaşmak istememiştir. İmparatorluğun sahip olduğu toprakları da hiç bir zaman halka dağıtmamış,batılı anlamda bir aristokrasinin doğmasına izin vermemiştir. Osmanlıda aristokrasi yoktur. Bu dargörüşlü ve bencil monarşi, çöküş döneminde ana sebep olarak farklı din ve mezhepten olan vatandaşların sorumlu olduğu tezini benimsemiş, imparatorluğun yarısından fazla nüfusa sahip olan gayri müslimleri ezme ve yok etme yolunu tercih etmiştir. Demokrasi ve kişisel özgürlükler rafa kaldırılmış, yerli sermayenin doğmasına izin verilmemiştir.
Tanzimat Dönemi, günümüz olaylarına da ışık tutması açısından çok tartışılacak bir dönemdir.
———————
(1) Neden hariciye nazırı böyle bir bildiri okur, o da anlaşılır gibi değildir.
(2) Nigar Duran : İstanbul 2007, Marmara Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi,Batılılaşma sürecinde Türk Toplumuna sunulan çocuk ve genç tipleri.
(3) Ayşegül Uyar : Gaziosmanpaşa Üniversitesi, 2009 Tanzimat sonrasında sürgün edebiyatı,Yüksek Lisans Tezi,