Bu hafta sonu Bergama’ya fotosafariye gidiyorum. İlk kez katılacağım bir fotoğraf grubuyla. Yıllar içinde bir çok kez niyetlendim. Özellikle de antik tiyatroları araştırdığım dönemde çok gitmek istedim. Özellikle oraya gitmek için bir haftalık bir program yapmak gerekiyordu. Olmadı. Bu kış mevsimini İstanbul’da geçirme kararı vermemin bir sebebi de İstanbul çıkışlı fotoğraf turlarına katılmaktı. Bu fotoğraf grubuyla başlıyoruz.[1] Seyahat öncesi her zaman yaptığım gibi bilgi toplamaya başlıyorum. Öncelikle bölge coğrafyasının tarihini araştırmak gerekiyor. “Pergamene School”, yani Pergamon Heykel Okulu Pers işgaline kadar olan süreçte MÖ. 500 nasıl bir gelişme gösterdi bilinmiyor. Heykel okulunun yükselişi nedense MÖ. 247 -133 arasındaki Attalos Hanedanı sürecini kapsıyor. Bugün Unesco dünya mirası listesinde bulunan Pergamon’un korunma statüsü nedir bilmiyorum.[2]
Roma tarihinin önemli olaylarından sayılan “Asya Vilayeti” kuruluş hikayesi türünün ilk örneği olması itibariyle dikkat çeker. Bergama (Pergemon) Kralı üçüncü Attalos’un tüm krallığını “Roma”ya bıraktığı vasiyetnamesi Pergamon Krallığı’nın da sonu oluyordu. Bölgenin tarihinin bronz çağına kadar gittiği kazılarda elde edilen bulgulardan anlaşılmaktadır.
Bergema’nın ilk adı “Bergemos-Pergemon” dur. Pergemon kale ya da burç anlamına gelmektedir. Her kentin bir kalesi ve surlarının olduğu bilinen bir gerçektir. İlkçağda kent devletleri kamusal yapıtlarını ve evlerini yüksek tepelere inşa ederek savunma altına almışlardır; ovalık arazileri ise ortak tarım bölgesi olarak kullanmışlardır. Efsaneye göre Troia kahramanı Akhilleus’un torunu Pergemon ordusuyla Anadolu’ya geçer ve Seleinos ırmağı (Bergama Çayı) kıyısında Bakırçay Vadisinde kendi adına bir kent kurar.[3] Pergamon bir tepenin üzerine kurulmuş kaleye benzer. “Misya” olarak bilinen bölgedeki kent ilk kez tarihçi Pausanias tarafından kayda alınır. Pergamon krallığının MÖ. 282-133 yılları arasında hüküm sürdüğü anlatılır. Pergamon kraliyet kütüphanesi çok zengindi. Roma döneminde Kleopatra’ya Antonius tarafından hediye olarak gönderilen iki yüz bin civarında el yazması belge ya da kitapların bu kütüphanenin papirüsleri olduğu söylenir. Bu kütüphanedeki kitaplar aşk uğruna İskenderiye kütüphanesine nakledildi. İskenderiye kütüphanesinin yakılarak içindeki el yazması kitaplarla yok edilişinin bir çok hikayesi var. Elde belge olmayınca her yazılan bir iddia haline dönüşüyor. Kimine göre kadim bilgilerin ve sırların bulunduğu kitapların adedi milyonlar mertebesindeydi. Günümüzde ABD kongre kütüphanesinin dünyanın en zengin kütüphanesi olduğu sayılarla (160 milyon belge) anlatılıyor.[4]
Bölgede İngiliz ve Alman seyyahların on yedinci yüzyıldan başlayarak keşifler yaptıklarını, gezi notlarını yayınladıklarını biliyoruz. On sekizinci yüzyılda ise kazılar başlıyor. Bölgede kazı yapanlar arasında mühendisler, mimarlar, arkeologlar ve tarihçiler de var.
Öne çıkan isimler şöyle sıralanıyor:
- Charles Robert Cockerell,
- Otto Magnus Von Stackelberg,
- Charles Texier,
- Carl Humann,[5]
- Alexander Conze,
- Annie Brasey,
- Cornelios de Bruyn,
- James Dallaway,
- Samuel Sullivan Cox,
- Baron Richard Von Einstein,
- E. Kauder,
Türkiye’den yurtdışına kaçırılan tarihi eserlerin belki de en bilineni Pergamon’dan taş taş sökülüp götürülen Zeus tapınağı parçalarıdır. Berlin Müzesi’nde sergilenen eserlerin Carl Numann tarafından Alman hükümeti adına satın alındığı ileri sürülmektedir. Bu tarihi eserlerin satılmaları, padişah fermanlarıyla yurt dışına çıkışına rıza göstermeleri, kaçakçıların organizasyonları, kazı başkanlarının rüşvet karşılığı göz yummaları ve buna benzer ithamların geçerli delili var mıdır, yok mudur bilemem. Elinde belge olan çıkarsın biz de inanalım.
Bunu araştırmak benim işim değil. Ama bunu iş edinenler de var. Kültür bakanlığı adına eserleri takip eden arkeologların, diplomatların var olduğunu bazı neticeler aldıklarını da biliyorum. Bu hafta sonunda yapmayı planladığım Pergamon seyahati sırasında bu konuda daha etraflı düşünme fırsatım olacaktır. Pergamon’un ilkçağ Anadolu siyasi ve kültürel yaşamı için ne önem taşıdığını anlamak için Pergamon kraliyet tarihini incelemek gerekir.[6]
“Pergamon kentinin bilinen klasik tarihinin aksine çok daha geriye gittiği antik kaynaklardan öğrenilebilmektedir. İÖ.399’da Ksenophon başkanlığındaki Makedon “Onbinler Ordusu” nun yolculuklarına Pergamon’dan başladıklarına dair bilgiler mevcuttur.
Ksenophon[7] Anabasis adlı eserinde , Pergamon ve çevresinde hakim olan Gongylos’un Pers yönetimine bağlı bir yönetici olduğundan bahsetmektedir . İÖ.4.yy’ın ikinci yarısında Pergamon, Batı Anadolu’nun diğer kentleri gibi Büyük İskender’in yönetimindedir. İskender’in bir Persli kadından olan gayrimeşru oğlu, Herakles’i Pergamon’a yerleştirdiği bilgisi kentin İÖ.4.yy’ın ikinci yarısında büyük önem kazandığını göstermektedir. İskender’in kentte bulunan Persli eşi Barsine’nin Athena kültünü getirdiği de iddia edilmektedir. Buna ek olarak Asklepios kültünün Arkhias tarafından İÖ.4.yy’ın ortalarından önce kurulduğu bilinmektedir. Kentte İÖ.4.yy’da kaliteli heykeltıraşlık eserlerinin varlığı kazılar sonucunda ele geçen eserler ışığında anlaşılabilmektedir. Buna en güzel örnek Asklepieion kutsal alanındaki kazılar sırasında ele geçen İÖ.4.yy’a tarihlenen Attika stilinde iki adet mezar steli ve Akropol’de bulunmuş İÖ.4.yy sonlarına tarihlenen bir kabartmadır. Asklepieion’da bulunmuş olan mezar stelleri, olasılıkla Atinalı ustalar tarafından yapılmış, ancak akropolde bulunan kabartma ise olasılıkla İÖ.4.yy sonlarında inşası gerçekleşmiş bir yapının friz kısmına ait olmalıdır. Böylece Philetairos tarafından Pergamon kurulmadan önce de kentte önemli sayılabilecek yapıların mevcudiyeti söz konusudur. İskender’in Persli eşinin burada kalması kentin önemini ortaya koymaktadır. Lysimakhos’un subaylarından biri olan Philetairos’un 9000 talentlik hazineyi koruması amacıyla İÖ.302 yılında Pergamon kentine geldiği bilinmektedir . Philetairos İÖ.282 yılında Seleukos’a sığınmış ve Seleukos’un da İÖ.280’de ölmesinden sonra bağımsızlığını ilan etmiştir. Philetarios zamanında Demeter tapınağı inşa edilmiştir. Philetairos’un İÖ.263’te ölmesinden sonra evlat edindiği yeğeni Eumenes, Pergamonu yönetmeye başlamış ve Pergamon krallığını kurmuştur. Onun zamanında Athena Tapınağının inşası başlamıştır. Bu dönemde Galatlar İÖ.277’den sonra Anadolu’ya geçmiş ve oldukça büyük bir güç şeklinde Batı Anadolu’yu tehdit etmeye başlamışlardır. Eumenes’in İÖ.241’de ölmesi üzerine Attalos başa geçmiş ve Galatlara[8] karşı durmayı başarmıştır. İlk olarak İÖ.237 civarında Kaikos vadisinde Galatları yenmeyi başarmış ve daha sonra da İÖ.229-8’de tekrar bir başarı kazanmıştır. Böylece Attalos, “basileus” ünvanı almıştır. Bu büyük Galat zaferinden sonra Pergamon Krallığı Yunan dünyasına kendini kabul ettirmiş ve kendini Yunanlıların kurtarıcısı olarak ilan etmiştir.
Bu noktadan itibaren Pergamon krallığının toprakları oldukça hızlı şekilde genişlemeye başlamış ve kısa süre içerisinde Batı Anadolu’nun en önemli krallığı haline gelmiştir. Pergamon Krallığının asıl dönüm noktası II.Eumenes’in İÖ.197’de yönetime geçmesinden sonra yaşanmıştır. İlk olarak II.Eumenes döneminde kentin yoğun şekilde imarı söz konusudur. Bu dönemde Anadolu’nun büyük kısmı Seleukosların yönetimindedir. İÖ.190’de Seleukos kralı III.Antiokhos ve Romalılar arasında yapılan Magnesia savaşında III.Antiokhos yenilmiş ve İÖ.188’deki Apameia barışı ile Seleukos hakimiyetindeki topraklar Romanın müttefiki konumundaki Pergamon Krallığına ve Rhodos’a verilmiştir. Bu durum Pergamon Krallığının hakimiyet alanını genişletmesine ve Lykia ve Karia dışında tüm batı Anadolu’nun hakimi olmasına yardımcı olmuştur. Pergamon’un siyasal anlamda gelişiminin kuruluşundan Galat zaferine kadar olan safha ve Apameia barışından sonraki safhadan oluştuğu anlaşılmıştır. Pergamon sanatının gelişimi açısından bakılacak olursa, I. Attalos’un Galatlara karşı kazandığı zaferin ardından İÖ.228-223 arasındaki dönemde Galat anıtlarını diktirmesi Pergamon’un Hellenistik sanatının ilk adımları da atılmış olmaktadır . Bu noktadan itibaren kent, İÖ.3.yy sonları ve 2.yy ilk yarısında Batı Anadolu’daki en önemli sanat merkezi haline gelecektir. Galat eserleri incelendiğinde zaferin büyüklüğü ile doğru orantılı olarak, heyecanın vurgulandığı ve anıtsal boyutta işlenen figürler daha erken Hellenistik sanata göre daha barok olan stilin ilk uygulandığı eserler arasında yer almaktadırlar. Attalos’un Galatlara karşı kazandığı zaferin anısına diktirdiği “Büyük Galat Anıtı”ndan günümüze ulaşan “Karısını Öldüren Galatlı” grubu, öncelikle piramidal yapısıyla dikkati çekmektedir. Altta Galatlının ölen karısının vücudu ve Galatlının ayaklarıyla geniş bir taban oluşturulmuş, yukarı çıktıkça Galatlının vücudunu yukarı doğru gerginleşmesi ve en sağ kolunu yukarı kaldırarak kılıcı kendine saplamaya çalışmasıyla sonlanır. II.Eumenes döneminde, yukarıda bahsi geçtiği üzere, Apameia barışından sonra (İÖ.188) Pergamon kenti de yoğun biçimde imar faaliyeti ve sanatsal çalışmaların arttığı gözlemlenebilmektedir. Bunların en önemlisi hiç kuşkusuz Pergamon Zeus Sunağıdır. ”
Bugünkü Bergama ile ilkçağdaki Pergamon arasında yaklaşık iki bin yıllık bir zaman farkı bulunmaktadır. Özellikle Roma döneminde geniş çapta imar gören Pergamon’un bugünkü modern şehir mimarisi ile ne ölçüde benzediğini de fotoğraflarla tespit etmek çok ilginç olacaktır.[9]
İki günlük gezide bilgi toplamaktan ziyade fotoğraf çekmeyi amaçlıyorum. Programımızda Pergamon antik kenti dışında mübadele öncesinden kalan Rum mahallelerinin Kale ve Atmaca mahalleleri, çam fıstığı yetiştiriciliği yapılan Kozak Yaylası da güzergahımız üzerinde olacak.
Bergama Müzesi de ziyaret edeceğimiz yerler arasında. Müzede sadece Pergamon’da bulunan eserler değil civar antik kentlerden de eserlerin bulunduğunu Arkeofili web sitesinden okuyorum:[10] Dergi on önemli eseri bir liste olarak yayınlamış:
- Nymphe Heykeli,
- Medusa Mozaiği,
- Nike Heykeli,
- Sokrates Büstü,
- Ksenephon Büstü,
- Genç Erkek Heykeli,
- Fortuna Heykeli,
- Nike Heykeli,
- Yılanlı Sütun,
- Demeter Kabartması.
Derlediğim bir kaynakça da var: Tezler, kiatplar ve elektronik kaynaklardan oluşuyor. Seyahat sonrası yazımda kaynakçayı da ekleyeceğim.
Bergama Gezi Programı:
22
Şubat 2020 / Cumartesi
08.30 Bergama’ya varış ve kahvaltı. (417 km, 7 saat)
09.30 Pergamon Akropol’e teleferik ile çıkış (2 km, 5dk)
09.40 Pergamon Akropol’e varış ve 2,5 saat serbest zaman
12.00-17.30 Kale mahallesi – Arasta-Osmanlı Çarşısı ve Bergama Müzesi (6 saat
serbest zaman)
13.30-14.30 Öğlen Yemeği molası
18.00 Otele hareket
18.15 Otele varış
23 Şubat 2020 / Pazar
08.30 Kahvaltı
09.30 Otelden çıkış ve Asklepion’a hareket (10 km, 10 dk)
09.40 Asklepion’a varış ve 1,5 saat serbest zaman
11.20 Atmaca mahallesi’ne hareket (1 km, 5dk)
11.30 Atmaca mahallesi’ne varış ve 1 saat serbest zaman
12.30 Kozak yaylasına hareket (18 km, 45 dk)
13.30 Kozak yaylasına varış ve Öğle yemeği
14.30 Kozak yaylası – Demircidere – Göbeller köyü (1,5 saat serbest zaman)
16.00 İstanbul’a hareket
22.30 İstanbul’a varış
GÜZERGAH:
İstanbul > Bergama > Akropol > Kale Mahallesi > Arasta > Bergama Müzesi > Asklepion > Atmaca Mahallesi > Kozak Yaylası > İstanbul
TOPLAM YOL:
900 km
KONAKLAMA:
1
Gece / Bergama Taş Konak / www.bergamataskonak.com
[1] https://www.phototravelturkey.com/bergama-fotograf-gezisi
[2] https://whc.unesco.org/en/list/1457/
[3] Makedon kralı Büyük İskender MÖ 334 yılında kenti ele geçirdikten sonra idaresini oğlu ve karısına bırakır. Ölümünden sonra kent bölge yöneticisine kalır. Onun ölümüyle beraber yanında çalışan Filetairos burada yeni bir krallık kurar. Ölümüyle beraber başa yeğeni olan 1. Eumenes geçer. Döneminde kent sakin bir yaşam sürer. Sonrasında idareyi kuzeni 1. Attalos’a ele alır. 1. Attalos döneminde gelişen ve gücünü Anadolu’ya kabullendiren Pergamon, resmen kurulmuş sayılır MÖ 241. Pergamon , korunaklı yer, kale anlamına gelir. Attalos krallığını oğlu 2. Eumanes’e bırakır. Şehir en geniş sınırlarına kral 2. Eumenes (MÖ 197) döneminde erişir. Attalos hanedanlığı MÖ. 133 yılında kral 3. Attalos’un ülkeyi Roma’ya miras olarak bırakmasıyla sona erer. Siyasi olarak Roma İmparatorluğu Asya Vilayetine dönüşür.
[4] Koleksiyonunda 470 dilde, 38 milyondan fazla kitap ve diğer yayınlar, 70 milyon el yazması, büyük nadir kitap koleksiyonu, bir milyonun üzerinde hükûmet belgesi, son üç yüzyılda, dünyada yayınlanmış bir milyon gazete sayısı, 33.000 ciltlenmiş gazete sayıları, 500.000 mikrofilm , 6000’in üzerinde karikatür dergisi, dünyanın en büyük hukuki belgeler koleksiyonu, filmler, 5.5 milyon harita, müzik notaları ve 8.1 milyon işitsel kayıt bulunur. Toplamda 167 milyondan fazla materyal bulunmaktadır. Kaynak: Vikipedi
[5] Carl Humann, (1839 – 1896), Alman mühendis ve arkeolog, 7 çocuklu bir ailenin 3. çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası müzayede uzmanı ve varlıklı biriydi. Humann, öğrencilik yaşamında matematik ve resim derslerinde başarılıydı. 1860’da Prusya Kraliyet Mühendislik Akademisini ve müzede sanat koleksiyonunun çalışmalarına katıldı. Akademik kariyer hedefi inşaat mühendisliğiydi. 1862’de Sisam adasında Hera Tapınağı kazısında çalıştı. 1863-1864 arasında Osmanlı başkentinde kaldı. Osmanlı Hükümetinin verdiği görevle Boğaz’da Yafa ve Kudüs’te demiryolu inşaatlarında çalıştı. 1869 ve sonraki dönemde Pergamon’da kazılarda çalışmış Zeus Altarının Berlin müzesi adına satın alınmasında rol oynamıştır.
[6] Fatma Bağdatlı, Doktora Tezi, s. 41, MÖ. 3.yy.da Anadolu’da Heykeltraşlık Faaliyetleri, Selçuk Üniversitesi, 2009
[7] Ksenophon (M.Ö. yaklaşık 432 – M.Ö. 355): Atinalı yazar, tarihçi ve komutan. Peloponnesos Savaşı‘nda kentinin yenilgisini demokrasiden kaynaklanan disiplin eksikliğine bağlayarak demokratik yönetime karşı tavır aldı. M.Ö. 394’teki Koroneia Savaşı’nda Sparta saflarında Atinalılara karşı savaştı. Bunun üzerine ihanetle suçlanarak sürgün edildi ve bütün mal varlığına el kondu. Sokrates’in öğrencisi olan Ksenophon ilk eserini haksız ölümü üzerine hocasını savunmak için yazmıştır. Devlet adamlığı konusundaki Kyros’un Eğitimi ve Tiranlık Hakkında, Spartalılara ilişkin Hellenika ve Lakedaimonların Devleti, ev idaresine dair İktisat Üzerine yazarın başlıca kitapları arasında yer alır. En tanınmış eseri Anabasis – On Binler’in Dönüşü, Pers prensi Kyros’un iktidarı ele geçirmek için ağabeyi II. Artakserkes’e karşı açtığı sefere katılan Yunanlı askerlerin savaş ve yurda dönüş macerasını anlatır. Ksenophon’un anı ve deneyimlerini aktardığı Anabasis, çoğu Anadolu’da geçen büyük bir askerî seferin güncesidir.
[8] Eskiçağın Yunanlı ve Romalı yazarlarının eserlerinde Keltler ve Galler adlarıyla da anılan Galatların asıl yurtları Ren Nehri boylarıydı. Batı Avrupa’nın ilk halkları olan ve Keltçe konuşan Galatlar, Eski Yunanlılar ve Romalıların “Barbar” olarak tanıdıkları göçebe ve savaşçı bir kavimdi. İ.Ö. 7. Yüzyıldan itibaren göç ederek tüm Avrupa’ya yayılmaya başlayan Galatlar (Keltler/Galler) bu günkü Fransa’ya yerleştikten sonra bu ülke onların adıyla (Gallia) anıldı. Portekiz (Porta Galli) adını onlardan alan bir başka ülkeydi. İtalya’nın Alp Dağları bölgeleri (Gallia Cisalpina ve Gallia Transalpina) de adını onlardan alan bölgeler oldular. İ.Ö. 280 yılında kadın, çocuk, yaşlı ve hastalarıyla birlikte sayısı takriben 300 bin olan büyük bir kitle halinde Balkanlara giren, Makedonya ve Yunanistan’ı istila eden Galatların grubu Trakya’ya yöneldi. Yarısı silahlı olan 20 bin kişilik bir grup da İ.Ö. 277 yılında İstanbul ve Çanakkale boğazlarından Anadolu’ya geçti. Onlar, Anadolu’nun Ege Denizi kıylarıyla, kıyıya çok uzak olmayan bölgelerinde yaklaşık on yıl yertsiz yurtsuz dolandılar. Kentlere yağma seferleri düzenlediler, onlardan savaş vergisi aldılar. İ.Ö. 268 yılında Suriye (Seleukoslar) Kralı I. Antiokhos ile yaptıkları savaşta bu krala yenildiler. Tarihe Filler Savaşı olarak mal olmuş bulunan bu savaştan sonra onlar, Merkezi Ankara ve Yozgat’ın Böyük Nefesköy dolayları olmak üzere İç Anadolu’nun Yukarı Kızılırmak havzasına çekilip oraya yerleştiler. Onların yerleştikleri bu bölge adlarıyla, yani Galatia/Galatya olarak anıldı. Galatlar meskûn oldukları Galatya’da içinde bulundukları Hellenistik dünyanın değerlerini uzun süre benimsemeden, kendi dinleri ve gelenklerine bağlı kalarak, onlarla savaşarak ya da bazı kralların ordusunda paralı asker olarak savaşarak yaşamlarını idame ettiler. Çok üreyen bir kavim olarak nüfusları zamanla artan Galatlar, İ.Ö. I. Yüzyıl ortalarında Roma’ya bağımlı olan birleşik Galatya Krallığı’nı kurdular. Aynı yüzyılın son çeyreğinde Galatia Krallığı, Romalılar tarafından Roma eyaleti (Galatya Eyaleti) yapılarak Roma imparatorluğunun sınırlarına dâhil edildi.
[9] Where is Pergamon?
Pergamon (sometimes called Pergamum) was an ancient Greek city (think of it as a Greek colony) located on a hill overlooking the Caicus River in present-day Turkey. It stood inland, some sixteen miles from the shores of the Aegean. Pergamon was founded around the mid-point of Classical Antiquity, during the 5th century BCE, although it only came to real prominence when it served as the headquarters of the Attalid dynasty (241-133 BCE). Today, its site is occupied by the Turkish town of Bergama.
Who Were the Attalids?
Following the death of Alexander the Great in 323 BCE, his sprawling kingdom was fought over by and eventually divided between his strongest generals, known as the “Diadochi” (successors), each of whom established separate dynasties. The four power blocks to emerge, were: Egypt, ruled by the Ptolemy dynasty; Mesopotamia and Central Asia, ruled by the Seleucid dynasty; Macedonia, ruled by the Antigonids; and Asia Minor (also called Anatolia, modern-day Turkey) under the Attalid dynasty.
The Attalid kingdom actually evolved from the larger Lysimachian Empire, ruled by Lysimachus, a general of Alexander the Great. In 282 BCE, following Lysimachus’ death, one of his officers, Philetaerus, assumed control of Pergamon. His direct descendants led to the Attalid dynasty, as follows:
“Attalid Dynasty” – Rulers of Pergamon
– Philetaerus (282-263 BCE)
– Eumenes I (263-241)
– Attalus I Soter (241-197)
– Eumenes II (197-159)
– Attalus II Philadelphus (160-138)
– Attalus III (138-133)
Although initially a vassal state of the Seleucid kingdom, the Attalid kingdom gained its independence under Eumenes I, and by 183 it had expanded to include most of Asia Minor, partly due to its alliance with Rome. The Attalid fortress and palace were built on the top of the hill at Pergamon, while the rest of the city occupied the lower slopes and the plain. In 133, after Attalus III died without an heir, the kingdom came under the control of the Roman Republic.
[10] https://arkeofili.com/bergama-arkeoloji-muzesinde-gorulmesi-gereken-10-eser/