Likya bölgesi nerede başlar, nerede biter? Leto acaba bir Likya tanrıçası mıdır?
Söylemek çok zor. Adım adım gezerek bir fikir sahibi olmak çok daha akıllıca. Yürüyerek keşfetmek günümüzde pek geçerli bir seyahat yöntemi değil ama insanın kavrama sınırlarında olup ta beynine en elverişli olanı da o. İnsan kanatlanıp uçmadığı sürece beyni ve algılama yeteneğinin de yürümeye endeksli kalacağını düşünüyorum.
Likya bölgesi de bir uçtan (Telmessos) öbür uca (Phaselis)yürüyerek keşfedilebilir. Yaklaşık dört yüz (kimine göre beş yüz) kilometrelik bir yürüyüş rotası. Yüz elli bin adım. Günde kırk bin adım yürünse on gün sürecek bir seyahat bu.
Likya fatihi Charles Fellows[1] yaklaşık on üç Likya antik kentini keşfetmesiyle tanınıyor. Letoon’u keşfettiği ile ilgili bir nota rastlamadım. Seyahatlerini kendisi finanse etmiş olması ve İngiliz savaş gemileriyle Anadolu’dan Londra’ya sandık sandık tarihi eser taşıması dolayısıyla da kendisine “Sir” ünvanı verilmiş. Kraliyet Coğrafya Enstitüsü’nün en prestijli üyeleri arasında sayılıyor. Anadolu’ya iki kez gelmiş. Yıl 1838 ve 1840. Bölgeyi katır sırtında adım adım gezmiş. Gezi notlarını da iki kitap halinde yayınlatmış. Anadolu’dan taşıttığı tarihi eserlerin bir bölümü de Londra British Museum’da sergileniyor.
Fellows ikinci seyahatinde deniz kıyısında bulunan Sidymae antik kenti civarında yaşayan ahaliden dağlardan gelen vahşi aslanlardan söz edildiğini duymuş. En azından tercümanı (dragoman) ona bölge insanlarının silahsız gezmediklerini çünkü aslan ya da kaplan tipi bir vahşi hayvanların varlığından çekindiklerini söylemiş. Her yıl dört beş aslan/kaplan öldüren yerli halk bunların postlarını yerel Ağa’ya satarlarmış. Büyük sürüleri olan ağaların hayvanlarını korumak için aslanları öldürttüğü aşikarmış. Bu da 1840 yılına kadar bölgede aslan ya da kaplan tipi yırtıcıların var olduğu ihtimalini ortaya çıkarmaktadır. Bu kaplanların varlığının bir diğer kanıtı da özellikle dağlık bölgelerde benim de rastladığım kaplan tuzakları. Tuzaklar öylesine ustaca hazırlanmış ki kaplan ya da aslan yem olarak konan et için tuzağa bir defa girdi mi geriye dönmesi imkansız. Öte yandan bazı steller üzerindeki aslan kabartmaları da bu kuramı doğruluyor.
Fellows kitaplarında bölge insanını kültürel anlamda eleştiriyor. Türklere göre daha eğitimli olan Osmanlı Rumlarını ayrı bir yere koyuyor. Düzenli ve eğitilmiş bir toplumun düzensiz ve eğitilmemiş insanlara bakışını yani koloniyal bakış demek lazım. Bölge insanı kendi ritminde yaşıyor. Saat altıda atları hazırlayıp getiremiyor, atlara bildiği gibi, öğrendiği gibi eğer ya da semer vuruyor. Atlar nalsız. Semerler rahatsız. Kılık kıyafetten, davranışlara, yaşama tarzından yenilen yemeğe kadar tüm zıtlıklara değiniyor. Bu da Fellows gibi bir seyyahın aslında kesinlikle yapmaması gereken bir şey. Aynı dönemde farklı kültürlerde incelemelerde bulunan antropologlar yerel kültürler konusunda çok daha saygılı ve duyarlı davranmıştır. Fellows’un bankerlikten gelen sabırsızlığı, derhal neticeye gitme arzusu, bazı nesneleri paraya dönüştürmesine çok yardımcı olmuştur. Nitekim savaş gemileriyle ücra koylardan alınıp Londra’ya götürülen binlerce tarihi eser ona “sir” ünvanı kazandırmanın yanı sıra daha farklı kazançlar da sağlamış olabilir. O yıllarda tüm Avrupa burjuvasisini etkileyen antik eserler biriktirme, saklama merakı uğruna ciddi paralar harcayan iş adamlarının da varlığını biliyoruz. Bunlar da bir tür hırsız sayılabilir. Eski eser hırsızları. Bizdeki definecilerden ne farkları var?
Eşen Vadisi’ne (Ksantos/ Xanthos) bakarken insanın dili tutuluyor. Böylesine bir güzellik başka hiçbir Likya vadisinde yok diyen Fellows’a katılıyorum. Özellikle de Xanthos nehrinin (Kınık) denize ulaştığı son kilometreler gerçekten büyüleyici. Güneş batarken kızıla dönen nehir ateşten bir yılana benziyor. Suların son yüz yılda dramatik bir oranda azalmış olmasına rağmen güzellik henüz bozulmamış.
Likya krallığının kalbi burası. Başkent ve idari merkez Xanthos, ticaret merkezi ve liman Patara, tüm krallığın dini merkezi ise Letoon.[2]
Letoon’u yıllar önce ziyaret ettiğimde antik kent çok perişan haldeydi. Tüm şehir bir bir buçuk metre kadar derinlikte çamur gibi bir suyla kaplıydı. Bu suyun kutsal kaynaktan taşan sular olduğunu bir yerde okumuştum. Adı üstünde dini merkez. Kutsal arınma suyu kaynağı tapınaklar bölgesinde bulunuyor. Antik çağda mimari bir düzenlemeyle kontrol altında tutulan kaynak suları bugün kontrol edilemiyor. Bugün antik kent civarındaki tarlalar ve yerleşimler öylesine artmış ki antik kent nefes alamaz hale gelmiş. Su varsa ot ve çiçekler de var. O vakit civarda yaşayan koyun ve keçiler de otlama alanı bulmuş oluyor. Yıllar önce antik kenti bu halde görmüş gezmekten vaz geçmiştim. Zaten gezmek için de müsait değildi. Her yer sular altında, çamur deryasıydı. Çevredeki seraların atık suyu antik kente boşalıyormuş.Bugün nispeten yapılan çalışmalarla gezilebilir hale gelmiş. Ama atık suların işgali devam ediyor. Yine yöre insanının yaptığı tahribat konusu. Kurtuluş yok. Yerel idare koruma altındaki bu antik kenti korumak yerine seraları koruyor.
İngiliz deniz subayı hatta teğmen olduğu söylenen Richard Hoskyn tarafından 1841 yılında tesadüfen keşfedildiği söylenen Letoon demek ki Sir. Charles Fellows’un gözünden kaçmış. Peki nasıl oluyor da bu İngiliz deniz subayı burayı keşfedebiliyor? Büyük bir olasılıkla bu sularda devriye gezen İngiliz savaş gemilerinden birinde görevli olan teğmen, arkeolojiye de meraklıydı. Fellows 1838 yılında Xanthos’u keşfetmiş ama yerel kılavuzlar onu dört kilometre ilerdeki Letoon’a götürmemişler.
Araştırınca bir çok konu aydınlanıyor. Bölgede araştırma yapan farklı gruplar var. Bunların varlığını da bir makaleden öğreniyoruz.
“Unaware of Fellows’ second visit, in 1840 and early 1841, a parallel expedition around the Lycian coast was undertaken by HMS Surveying Ship Beacon, under the captaincy of Thomas Graves (1802–1856) and the mastership of Richard Hoskyn (1811–1873). Graves, Hoskyn and the Beacon returned in October 1841, and the team explored the interior, including Oinoanda and Balboura. Aboard the ship on this expedition were Thomas Abel Brimage Spratt (1811–1888), who served as Lieutenant and assistant surveyor; Edward Forbes (1815–1854), a naturalist; and Edward Thomas Daniell (1804–1842), an artist and amateur enthusiast who had joined the expedition at Smyrna. Hoskyn published his account in 1842, while Spratt and Forbes published the results of their discoveries in 1847 (Hoskyn 1842; Spratt and Forbes 1847).”[3]
Demek ki bu bir savaş gemisi değilmiş. Bir araştırma gemisiymiş. Kim finanse ediyor bu gemiyi? Amaçları ne? R. Hoskyn de geminin çarkçıbaşısı olarak görev yapıyor. Araştırma raporları bir çok karanlık noktayı aydınlatıyor.
Antik kent o zamanlar tümüyle Eşen Çayı (Xanthos ) alüvyonları altında kalmış olmalı. Likya kentlerinin değişmez kaderi nehirlerin alüvyonları altında kalmak. Bu hem iyi hem de kötü. Çok sonraları nehir yataklarını değiştirmeyi keşfetmişler ama bu bir çok antik kentin öneminin azalmasına neden olmuş. Tüm liman kentleri alüvyonlardan nasibini almış.
Letoon bir Helen şehir adı. Mitolojik tanrı Leto’nun adının verildiği bu şehrin aynı zamanda bir kültür merkezi olduğu da söyleniyor. Tüm dini ayinlerin yapıldığı tapınaklar dolup taşıyor. Kutsal alana klasik Yunancada “Temenos” adı veriliyor. Kutsal su kaynağıyla ilişkilendirilerek birbirine paralel üç tapınak inşa edilmiş; Apollon Tapınağı, Artemis Tapınağı ve Leto Tapınağı. Her ne kadar bu üç tapınak Lykia’nın Helenizasyon döneminde inşa edilse de kadim Likya dinlerinin de halk arasında itibar gördüğü bilinmektedir. Kaba bir hesap yaparsak yaklaşık dört beş asır süren Helenizasyon tüm bölgeyi etkiliyor.
Letoon’a adı, tanrıça Leto’dan gelir. Leto çok güzel bir kadındır. Çapkın Zeus, Leto’ya ilk görüşte aşık olur. Bu birliktelik sonucunda Leto hamile kalır. Zeus’un kıskanç karısı Hera’dan korkan Leto Delos’a kaçar. Burada Apollon ve Artemis’i doğurur. Daha sonra Anadolu kıyılarına göç eder. Zeus ikiz çocuklarını korumak için kurtları görevlendirir. Kurtlar onlara Ksantos( Xanthos) Nehri’ne kadar kılavuzluk ederler. Bu nedenle “Termilles” adıyla bilinen yere Yunanca kurt anlamına gelen, “lykos” sözcüğünden türetilmiş olan “Lykia” adı verilir. Leto’nun adının verildiği bu şehir üç kutsal tapınağa da ev sahipliği yapar. Kutsal su kaynağına kanallarla bağlı birbirine paralel üç tapınak bu efsaneye gönderme yapar.
Raporlara göre Leto için inşa edilen tapınak, İon düzeninde, 6×11 sütunlu, 30m x 15m boyutlarında MÖ 150-100 yıllarına tarihlenen bir mabet. Doğusunda Dor düzeninde 6×11 sütunlu, 27m x 15m boyutlarında Artemis tapınağı, onun yanında da İon ve Dor düzeninde yine 6×11 sütunlu 18m x 8m boyutlarda Apollon tapınağı bulunmakta. Tapınaklar kutsal alanda dini törenlerde yoğun ilgi gören yapılardı. Antik Helen inanışına göre bu tapınaklarda tanrıların yaşadığına inanılırdı. Halk bu tapınaklara kesinlikle giremezdi. Sadece görevli rahip ve rahibelerin girdiği tapınaklarda tanrıların hizmetini gören ölümlüler de kutsal kabul ediliyordu.
Tam olarak nasıl bir ritüel izlendiğini bilmiyoruz ama bir tahmin yürütürsek; genel çizgileriyle özel günlerde (dönencelerde, gündönümlerinde ) önce kutsal kaynakta arınma, kurban töreni ve soma içimi ile başlayan daha sonra antik tiyatroda ilahilerin dinlenmesi, dans, Hera’dan kaçış gizeminin sahnelenmesi gibi uzun süren gösterilerle devam eden özel günün önemine göre bir gün ile dört gün arasında değişen kutlamalarla süregiden kutsal törenler Letoon kent yaşamının önemli bir parçası idi. Bu özel günlerde büyük bir olasılıkla Xanthos ve Pırana ve civar kentlerden gelen misafirlerle daha geniş bir halk kitlesine hitap ettiği söylenebilir. Letoon antik tiyatrosunun hesaplanan 7800 kişilik kapasitesi de bunu doğrular nitelikte. Tiyatro sera suları nedeniyle ciddi anlamda hasar görmüş durumda. Basamakların bir bölümü ve cavea alüvyonlarla kaplı olarak duruyor. Restorasyon çalışmaları sonucunda tiyatronun bir çok elemanının yerli yerine konacağını sanıyorum.
Genellikle Apollon tapınakları kehanetlerle (Delphoi) özdeşleşmiştir. Tanrılardan haber almak isteyenler, tanrılara soru sormak isteyenler hediyeler vererek kehanet merkezinde yılda birkaç kez düzenlenen kehanet ayinlerine katılırlardı. Verilen hediyeler küçümsenecek türden değildi. Yüz boğa, beş yüz keçi, koç, domuz hatta horoz verilen hediyeler arasında en yaygın olanlarıydı. Hali vakti yerinde olan beyler, hanımlar, krallar, prens ve prensesler kehanet isteyenler arasında en sık rastlananlardı.
Antik Yunan dininde tanrılarla insanlar arasındaki haberleşmeyi rahipler sağlardı. Tanrıların konumu insanlardan yani ölümlülerden çok farklıydı.Tanrılar tapınaklarda bulunan heykelin içinde yaşarlar, ölümlüler ancak çok başarılı olurlarsa, çok güçlü olurlarsa tanrıların dikkatini çekerlerdi. Ölümlüler tanrılar hakkında tek tanrılı dinlerin aksine ileri geri konuşabilirlerdi. Şikayet edebilirlerdi. Bunun için tanrılar ölümlüleri cezalandırmazdı.Tanrılar sadece beceriksizleri cezalandırılardı. Günümüzdeki inanışlardan çok farklı bir ilişki vardı tanrılarla ölümlüler arasında.
Letoon kazıları sırasında bir çok mozaik desen keşfedildi. 1951 yılında Xanthos ‘da kazı yapan H. Metzger yönetimindeki Fransız arkeologlar 1962 yılında Letoon’u da kazmaya başladılar. Bir çok tarihi eser bulundu. Heykeller, mozaikler, vb. Bu mozaikler arasında üçlü mozaik en ilgi çekici olanı. Artemis’in oku, Leto’nun amblemi ve Apollo’nun lir’i tapınak üçlemesini açıklıyordu. Arkeologların bir bölümü bu konuda farklı düşünmektedir. Bir bölümü tapınak alanının Apollon’a ithaf edildiğini söylerken diğer bölümü her üç tanrının temsil edildiği savını ileri sürmekteler.
Letoon kazılarında en önemli keşif bana göre üç dilde yazılmış olan kitabe ya da dikdörtgen prizma stel. Likçe, Yunanca ve Aramca dillerinde yazıların bulunduğu kitabe (stel) bir çok konuya ışık tutmuştur. Birinci yüzde 41 satır Likçe, ikinci yüzde 35 satır eski Yunanca, üçüncü yüzde de 27 satır Aramice yazılar bulunmaktadır.
Yazıtın Aramice versiyonuna göre ‘Simian’ adlı rahibeye yeni bir tanrı kültü kurması için görev veriliyor. Bu anıt Pers Kralı Artakserses döneminde yerleştirilmiş olmakla birlikte, bu ismi taşıyan bir çok kral olduğu için kesin tarih belli değil. Yazıta göre bu kararname Piksodaros (‘Satrap’ yani Vali) gözetiminde uygulanmalıydı. İpuçlarına göre; yazıtın, Likya’nın Pers egemenliği altında olduğu yıllarda yapıldığı sanılmaktadır. Bu da İskender öncesi, MÖ. 330 yılları öncesini işaret etmektedir. Yazıların tercümelerini ve dilbilimsel analizlerini ihtiva eden bir makale okudum. Burada en önemli konu bu yıllarda her üç dilin de resmi olarak kullanılıyor olmasıdır. Aynı şekilde Xanthos kazılarında da çok dilli kitabeler bulunmuştur. Letoon’daki üç dilli kitabenin her üç versiyonu arasında bazı çelişkiler bulunduğu araştırmacılar tarafından ileri sürülmektedir. Stel kutsal alana dikildiğine göre metinlerin de kutsal alanla ve kutsal kişilerle alakası olması gerekir.
Letoon kutsal alanındaki yapılara daha önce değinmiştik. Sera atık sularının kapladığı alanın tam olarak temizlenmesi epey zaman alacağa benziyor. Yerli ahalinin verdiği zararlar sadece atık sera suları ile sınırlı değil. Xanthos ovasının en düşük kodunda bulunan Letoon her tür ambalaj atığının toplandığı da bir yer. Çevre kirliliği çok aşırı seviyelerde. Belediye her yere çöp konteynerleri yerleştirmiş ama yerel halk ısrarla çöp atmayı sürdürüyor.
————————————————————————————————————
[1] FELLOWS, CH. (1839): A Journal written during an Excursion in Asia Minor
- – London,
FELLOWS, CH. (1841): An Account of Discoveries in Lycia, being a Journal
kept during a second Excursion in Asia Minor 1840. – London,
[2] Letoon 2011 ve 2012 Yılları Arazi Çalışmaları,Ön Raporu, AKMED
[3] De Gruyter,Classical Archaeology in Context, Theory and Practice in Excavation in the Greek World, Edited by Donald C. Haggis and Carla M. Antonaccio© 2015 Walter de Gruyter GmbH, Berlin/Boston,