Ezoterizm denince aklıma hep eski Mısır rahipleri gelir. Kadim Mısır dinleri dört bin, belki de beş bin senelik tarihiyle insanı şaşırtacak gizemler taşıyor. Mısır öncesi Babil var. Onun öncesinde Hitit ondan önce Luvi, Hatti..Medeniyetler birbirini izliyor.
Ezoterizm sadece Mısır dinleriyle sınırlı değil. Mısır dinleri öncesinde ve sonrasında insanlar arasında ayrıcalıklı bir yer edinen seçilmiş kişilerin oluşturduğu bir çevreye dahil olma ve bu çevreyle alakalı konuları kapsayan bir kavram esasında. Kelime kökeni olarak Klasik Yunanca “esoterikos” ile ilişkilendirmek üzerinde anlaşılmış bir ortak nokta olarak düşünülebilir. Bir sıfat olarak kullanılıyor. Aristoteles ve Pyhtagoras metinlerinde de rastlanan bir kavram. Bazı tercüme metinlerde “içinde”, “içrek” şeklinde de Türkçeleştirilmiş. Hellen öncesi Mısır uygarlığının merkezi olan Karnak bilginin de merkezi konumundaydı.
Ünlü Mısır tapınakları arasında en önemlileri Karnak, Medinet Habu, Kom Ombo, Philae, Edfu, Seti, Hatshepsut, vb. diyebiliriz. Bunlar arasında Karnak belki de insanlık tarihinde yapılmış en büyük tapınak kompleksi olarak düşünülebilir. MÖ. İki bininci yıllarda Amun, Mut ve Khonsu tanrıları için bir buçuk kilometreye sekiz yüz metre ölçülerinde inşa edilmiş ve tanrıların yaşadığına inanılan yapılardan oluşuyordu. Yüzlerce sütunlu futbol stadyumu büyüklüğünde salonlar, odalardan oluşan bu dini mekan iki bin yıl süreyle önemli bir hac merkezi ve bilge rahiplerin yaşadığı bir yer olarak biliniyordu. Mısır firavunları Karnak’dan Luxor tapınağına kadar bir tür tanrılaşma süreci yürüyüşü yapardı. Firavun rahiplerin kılavuzluğunda Amun’un güçlerini toplar, Luxor’dan çıkarken tanrılaşmış olurdu. Antik dünyada en bilge kişiler olarak bilinen Karnak rahiplerinin ezoterik öğretileri bugün bile büyük bir merak konusudur. Rahiplerin yazdıkları papirüslerin çoğu kayıp olmasına rağmen ezoterik aydınlanma törenleri konusunda bazı bilgilere rastlamak mümkün.
Kadim Mısır dinlerinin en önemli özelliği ikinci yaşam, yani ölüler dünyasının varlığına olan inançtır. Bir ölçüde hemen hemen tüm inanç sistemlerinde “öbür dünya” vardır. Ölülerin dünyası. Ölülerin başka bir dünyada, öbür dünyada yeniden hayat bulacakları varsayımı “inancın” en temel öğelerinden bir olarak karşımıza çıkar.
Mısır inanç sisteminde günümüzde kitapçılarda çok satanlar liste başı, mistik, gizemlerle dolu “Mısır Ölüler Kitabı” rahipler tarafından ölecek olan kişinin başucunda okunurdu. Bu kitap ölecek olan kişinin ölüler diyarında başına nelerin geleceğine ve ne yapması gerektiğine ilişkin dualardan oluşuyordu. Günümüzdeki popüler kültür filmleri ölüler kitabının bazı güçleri olduğu varsayımıyla kurgulanan filmler özelliği taşımaktadır. “Mumya” adlı filmde ölüler kitabından bazı duaları okuyan arkeoloğun ölüler diyarından ruhları çağırarak bugünkü yaşama dahil ettiğini ve bu kötü ruhlarla iyilerin mücadelesini anlatan film boyunca üstün güçlere sahip olan mumyanın kötülüklerini izleriz. Oysa bu kurgunun ölüler kitabında yazılanlarla hiç alakası yoktur. Ölüler kitabının üç farklı versiyonu olduğundan söz ediliyor:
Bunlar: “Heliopolis”, “Teb” ve “Saite” derlemeleridir.[1]
Verilen bilgilere göre kitap (Mısır Ölüler Kitabı) tapınak duvarlarında yer alan yazılardan ve kitabelerden yapılan bir derlemedir. On bin yıldan uzun bir süredir nesilden nesile taşınan bilgilerden oluşmaktadır. Zaman içinde bazı anlam kaymalarının olduğu da bilinmektedir. Ölüler kitabının başka kültürlerde de var olduğunu biliyoruz. Tibet’in ölüler kitabı ve Hindu Ramayana destanı da ölüler dünyasıyla ilgili ve birbirleriyle paralellikler göstermektedir. Büyük bir olasılıkla gezgin rahiplerin bir yerden bir yere taşıdıkları kültürden söz ediyoruz. Hint mi önce Mısır mı önce tartışmasına girmenin bir alemi yok. Önemli olan muhtevalar arasındaki benzerlikler olmalı.
Ölen kişinin Osiris ve kırk iki yargıcı tarafından nasıl yargılanacağını anlatan yüz yirmi beşinci tılsım. Ölen kişinin kalbi tartılarak cennete mi yoksa cehenneme mi gideceğine karar verildiğini anlataır. Osiris, İsis, Neftis ve Anubis karşısına yargılanmak üzere gelen ölünün kalbi yargıçlar karşısında tartılır Osiris de kararı verir. İsis’in taşıdığı doğruluk tüyü ile tartılan kalbin ağırlığı tüyden azsa bu kişinin kötülüklerinin daha ağır geldiğine hükmedilir ve ölü Ammait adı verilen timsah başlı ölü yiyici yaratık tarafından yenilir. Eğer tüy hafif gelir ise bu da kişinin iyiliklerinin daha ağır geldiğine işaret eder ve ölü İsis ile birlikte cennete gider.
Tüm Mısır mezarlarında ölülerle birlikte günlük yaşamın gereği ne varsa birlikte gömülmüştür. Ölenin yeniden dirileceği ve yiyecek, içecek ve giyim dahil birinci yaşamdaki şeylere ihtiyaç duyacağı düşünülerek tedbir alınmıştır. İki yaşamlı inanışın gerektirdiği ritüelleri icra eden rahiplerin oluşturduğu ruhban sınıfına dahil olmak ayrıcalıklı bu gruba katılmak hiç te kolay değildi. Rahip olmak için belirli sınavlardan başarıyla geçmek gerekiyordu. Bazı sınavlar ise ölümle sonuçlanabilirdi. Aday bu riskleri göze almak zorundaydı. İşte bu sınavları başarıyla geçen aday özel bir çevreye, rahiplerden oluşa bu ruhban sınıfa katılmaya hak kazanıyordu.
Bilgi ve inanışlar ilk çağlardan beri var olan ve insanların kültürel yaşamında büyük önemi olan unsurlardan olagelmiştir. Uzun bir süre de bilgi ile inanç aynı merkezde toplanmıştır.
İnanan insan, hangi tanrıya inanıyorsa onun için Kurban, adak, libasyon ve yakarış gibi temel inanç öğelerini icra ederek ritüelleştirmiştir.
İnsanlar, tanrılar tarafından cezalandırılmaktan kurtulmak, minnettarlıklarını sunmak, dileklerinin kabul edilmesi için bu temel öğelere sürekli başvurmuşlardır. Hatti’lerde ana tanrıçanın adı “Wuruşemu”, Hurrilerde “Hepat”, Hititlerde “Arriana’nın Güneş Tanrıçası” ve Geç Hititlerde döneminde de “Kubaba” idi. Daha sonra Artemis kültü var. Artemis epithetleri
Potnia Thereon -hayvanların efendisi Artemis Agrotera (’Αγροτέρα) Agrotera, yabani hayata ait anlamı taşımaktadır.
İlk çıkarım:
Anadolu ezoterizmi derken ben neyi anlıyorum?
İnsanların içsel dünyasını yansıtan inanış biçimlerini değil de içsel dünyaların keşfedilmesine yardımcı olacak öğretilerden söz edilmesini anladığımı söylemeliyim.
İlk inanışların ortaya çıktığı dönemlerden başlayarak günümüze kadar gelen binlerce yıllık bir süreç.
Böylesine büyük bir zaman dilimini incelemeye kalkmak değil amacım. Bu çünkü gökteki yıldızları anlatmaya benzer.
Anadolu’ya özgü bir şeyler yakalamak mı amacım?
Aslında “Magna Mater”, Kumbaba kültü yani Kybele veya Artemis kültü ezoterik anlamda çok verimli sonuçlar ortaya çıkarabilir.
Öte yandan kehanet merkezlerinde oluşan ezoterik öğretileri de göz ardı edemeyiz.
İslamiyet öncesi Anadoludaki ezoterik esintilerin yeterince araştırılmadığını düşünüyorum.
(Devam edecek)
[1] http://misirgizemleri.blogspot.com.tr/2008/09/misirin-ller-kitabi-1.html
1- Heliopolis Derlemesi;
Sakkara’daki piramitlerin dış duvarlarına, odalarına ve bazı lahitlerine işlenmiş hiyeroglif yazıtlardan derlenmiştir. Beşinci ve altıncı hanedanlar dönemine aittir. Onikinci hanedanlar dönemine kadar bu derlemeler kullanılmıştır.
2-Teb Derlemesi:
Onsekizinci hanedandan yirmikinci hanedana dek papirüslere yazılmış ve lahitlere işlenmiş hiyeroglif yazıtlardan derlenmiştir. Yirmi ikinci hanedan döneminde son halini almıştır.
3-Saite Derlemesi:
Yirmi altıncı ve sonraki hanedanlar döneminde papirüs ve lahitler üzerine hiyeroglif, hiyeralik ve demotik karakterler kullanılarak yazılmıştır. “Ölüler Kitabı “nın son biçimi olarak kabul edilir.