Ezoterizm, kelime kökeni olarak Klasik Yunanca “esoterikos” ile ilişkilendirilebilir. İnanç ve öğreti kelimeleriyle de ortak anlam alanları kurularak üzerinde düşünülebilir. Bir isim ya da bir sıfat olarak kullanılabiliyor. Aristoteles ve Pyhtagoras metinlerinde de rastlanan bir kavram. Bazı tercüme metinlerde “içinde”, “içrek” şeklinde de Türkçeleştirildiği görülüyor.
Ezoterik öğretilerin ana kaynağının mitler olduğu konusunda sosyal antropologların mutabık olduğu söylenebilir. Mitler, basit ve alelade bir hikâye ya da masal değil kutsal olarak kabul edilen olayların aktarıldığı sözlü geleneklerdir. Dinlerin toplum üzerindeki güçlerini mitlerden aldığını, mitolojik öğe ve motifleri ayinlerinde barındırmayan hiçbir dinin bulunmadığını belirten araştırmacılar, yaratan kavramıyla tanrılara olan inancın, mitlerin ayrılmaz bir parçası olduğunu ifade etmişlerdir. Din tarihçisi Mircea Eliade mitleri, kutsalın tezahürü (Hiyerofani) yani uygarlığın gelişmesinin temel bir unsuru olarak, günümüzde de yaşayan bir sosyal gerçeklik şeklinde görmüştür. Mitler, dinsel törenlerin (ritüellerin) anlamını ve inananlar tarafından tapınma eyleminin nasıl yerine getirileceğini gösterdiği gibi günümüz dinlerinin oluşumunun temel taşları olduklarını da söylemek gerekir.
Dersim’e yaptığım seyahatlerde ezoterizmin yöre halkının kültüründe önemli bir yer tuttuğunu gördüm. Dersim hiyerofani coğrafyasında Ré ya da Raa adı verilen köklü bir inanç geleneği var. “Réya Heg” ya da “Raa Hag” Kurmanci ve Kurmancki dillerinde “Hak yolu” anlamına gelmektedir. Dersimliler bu “yol” inancını yıllardır sürdürüyor. Dersimli için inanç bir yoldur. Arabistan menşeli Sünni İslam inancı Dersim’de bazı yörelerde etkili olmuş, “Şafi” yolu olarak ya da Zaza yolu olarak biliniyor. Osmanlı ve onun devamı olan cumhuriyet döneminde devlet dininin ritüelik Sünni İslam olarak belirlenmesi nedeniyle farklı inançlara sözde hoşgörüyle yaklaşıldığı söylenmekle beraber, devletin toplumsal hayatta “Gayri Sünni” halka uyguladığı yabancılaştırma, ayrıştırma politikaları sonucu trajik farklılaşmalar, baskılar, sindirme tedbirleri (Tedip askeri Harekatları) yaşanmıştır. http://www.agos.com.tr/tr/yazi/23286/dersim-soykirimi-ve-kotulugun-siradanligi
Dersimliler kendilerini Kurmanci veya Kurmancki olarak tanımlarken, Dersim dışında yaşayanlar tarafından “Alevi”, “Zaza”, “Kürt” olarak adlandırılmıştır. Burada bir tanım kargaşası olduğunu söylemek mümkündür. Nihayetinde bu tanımlama Dersimli olmayanlar tarafından yapılmaktadır. Tanım bir “etnisite” tanımı olduğu kadar bir dil veya din tanımı olarak da kullanılmaktadır. Zaza tanımı Dersimli halk tarafından kendileri için kullanılan bir tanım değildir. Kurmancki’lerin Kürtlerin Sünni Şafi mezhebinden olanlar için kullandığı bir tanımdır.
Dersim’de sembollerle nesilden nesile taşınan ezoterik öğretiler aynı kökten çıkan dört ana gövdeye benzer. Birinci semboller dizisi “doğa tapınımı” adını verdiğimiz ana akımdır. Güneş, ay, gezegen kültleri fırtına, şimşek ve dağ kültlerine ait sembollerin toplum içinde zamanla kodlanarak oluşturduğu hiyerofaniler bütününe birinci gövde diyebiliriz.
İkinci gövde ise “ata/ocak kültü” adını verdiğimiz sembollerle yüklü geleneklerdir. Belirli bir bölgede yaşayan Dersimli bir aşirete bir ocağa bağlıdır. Bu ortamda küçük yaşından itibaren kültürel sembolizmayla kodlanır.
Üçüncü gövde ise Alevilik adını verdiğimiz senkretik sembolizma ağıdır. Devletin resmi dini olan İslam dini ile temas sonucunda bu üçüncü gövde gelişmiştir. Aleviliğin İslam diniyle olan benzerlik ve farklılıkları ayrı bir çalışma gerektirmektedir. Benim araştırdığım kadarıyla Dersim ezoterizmi bu üç ana gövdenin üzerinde yükselen ve bugün Ré ya da Raa adını verdiğimiz son derece karmaşık hiyerofaniler bütünüdür.
Bu aşamada çalışmalarından yararlandığım değerli araştırmacı sosyal antropolog Dr. Dilşa Deniz’in “Dersim İnanç Sembolizması “ adlı çalışmasından bir alıntı yapmak isterim:
“Dersim inancı, etrafı onu ötekileştiren bir çember içinde, savunması kolay, sarp kayalık ve dağlarla kapalı bir bölgede, bir tür izole edilmiş, kendine has inanç/kültür homojenliğinin varlığına işaret etmektedir. Bu homojenliği, başka inançlardan etkilense dahi, kendine özgü bir format olarak karşımıza çıkar ki içinde totemizmden günümüz tek tanrılı yapıya kadar ulaşılan bir sürecin varlığına dair izler taşır.
Dersim halkının kısaca Ré/Yol olarak tanımladığı bu sistem içinde, bütün kurallar bu Rê/Yol kavramı içinde tanımlanır. Ré/Yol kavramı daha çok toplumsal işleyiş, ahlak, adalet ve sosyal dayanışma olarak iç içe geçmiş tüm sosyal içeriği kapsar. Réya Heq/Raa Haq/Hak Yolu bu nedenle önemlidir. Heq/Haq kavramı hem doğruyu, hem adaleti, hem ideali ve en çok da bunların tümünü içeren bir üst varlık, yani tanrı tanımını sembolize eder. Bu nedenle adalete, yüksek bir ahlaki ideale, bunların yapılmasının koşulu olan doğruluğun zirvesi olan Heq/Haq’a giden bir kurallar dizisi Yol olarak adlandırılmaktadır.”[1]
Dr. Dilşa Deniz, doktora tezinde Dersim inanç haritasını çok kapsamlı bir biçimde açıklıyor. Günümüzde biraz da resmi söylem olması itibariyle Dersim inancının da Sünni İslam ile ilişkilendirildiğini, Horasan Erenleri ve Ahmet Yesevi ile paralel bir tarihsel perspektife oturtulmaya çalışıldığı açıkça görülmektedir. Oysa Dersim bölgesi her ne kadar bugün Tunceli ili siyasi sınırları içinde görülmeye çalışılsa da tarihi Urartu dönemine yani MÖ. 13. Yüzyıla kadar giden daha geniş bir coğrafyadan söz etmek gerekir. Urartu baştanrısı “Halde” ile “Xwade” arasında gerek dil açısından gerekse de sembolik açıdan benzerlikler olduğu aşikardır. Urartu’nun güneş tanrısı Şivini ritüelinin bugün bire bir bir biçimde gün doğumunda ve gün batımında Dersimli yaşlılar tarafından uygulandığı hiç de şaşırtıcı olmamalıdır.
Kutsal alanlar yöresel olarak belirli bir tarihsel süreç içinde oluşmuştur. Bu süreç ne kadardır? Söylemek zor. Ama birkaç yüz yıldan daha uzun olduğu söylenebilir. Örneğin ardıç ağacının kutsallığı ya da Munzur nehrinin kutsallığının ne zaman başladığını söylemek zordur. Mitsel zamanların periyodik güncellenmesi ile her zaman, eski/yeni bir insanlık tarihi ve kutsallık anlatılır. “Diakroninin senkretizasyonu” adı verilen bu sosyolojik olgu her zaman ve her yerde aynı şekilde algılanmayabilir.
Dersim’de Haldi’den Xwadê’ye kadar giden bir inanç yelpazesi var. Daha sonra ortaya çıkan “Xızır, Dızgun ve Mızur” inancının nasıl olup ta insanların inanç haritasında belirdiğini izleyen bütün bu zincirleme olguların bize anlattıklarının, kutsal ve kutsaldışı tarihin anlaşılmasında günümüzde karşılaştığımız sembollerin önemli bir rol oynayacağını söylemek gerekir.
Dersim folkloründe önemli bir yer tutan “sözlü edebiyat” mitler ve sembollerle doludur. Bu anlatıların incelenerek deşifre edilmesi (deconstruction) ortaya saklı tarihi gerçeklerin de çıkmasına yol açacaktır. Sembolleri okuyabilen toplumsal kodları deşifre edebilen bireylerin nerede olurlarsa olsunlar sosyal alanda gelişerek değiştikleri ve ilerledikleri karşılarına çıkan engelleri aşabildikleri bir gerçektir.
Burada Pülümür’de karşılaştığım yazar Caner Canerik’ten de söz etmem gerekir. Caner Canerik, “Dersim Masalları” adlı kitabında Pülümür ve çevre köylerinde dilden dile anlatılan ve unutulmaya yüz tutmuş 46 özgün masalı yaşlı insanlardan dinleyerek kitaplaştırmış. Sanıyorum bu çalışmasını sürdürüyor. Yaşlı insanların anlattıkları masallardaki sembolizma kurgusu çok ilgi çekici.
Anadolu ezoterizmi içinde saklı olan sırları kendi senkretik bağlamında çözümleyen bireylerin Dersim’de hemen hemen her yerde özellikle de kutsal alanlarda görülen sembolizmaları okuyarak önemli keşifler yapabileceklerini düşünüyorum. Fotoğraf çekmek üzere birkaç kez ziyaret ettiğim Dersim dağlarında sır olan kutsalları aramayı sürdüreceğim.
Bu aşamada Dersim olayları konusunda yayınlanan bir askerin günlüğü ilgi çekici olaylarla dolu. Meraklı okuyucu için link: https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2020/01/15/dersim-hatirati-kotulugun-vucut-bulmus-hali/
[1] Deniz Dilşa, Dersim İnanç Sembolizmi, Sosyal Antropoloji Doktora Tezi, İstanbul 2011