Dersim Foto-Safari IV
“Dersim dört dağ içinde/Gülü var bağ içinde/Dersimi hak saklasın/Bir gülüm var içinde”
Feribottan çıktıktan sonra Dersim’e kısa sürede varıyoruz. Şimdi hatırlamıyorum ne kadar sürdüğünü. Haritaya bakılırsa yetmiş kilometre kadar olmalı. Eşyalarımızı otele bırakıp hemen çıkıyoruz. Tunceli “Cem Evi”nde bir semah gösterisine katılacağız. Munzur nehrine bakan bir sırtta büyük bina cem evi. Girişte ayakkabılarımızı çıkarıyoruz. Yaklaşık dört yüz metrekare büyüklüğünde büyük bir salona giriyoruz. Yerler duvardan duvara halı kaplı, oturma minderleri var. Bizi Pir Mehmet Halis karşılıyor. Dersim’de Alevi dedelerine “pir” diye hitap ediyorlar. Pir Mehmet Halis gri uzun sakallı konuşkan bir din adamı. Aleviler ona biraz tepkiliymiş diye duymuştum. Sebebi de Tunceli valisine Aleviler için kutsal bir şahsiyet olan “hızır” diye hitap ettiği için tepki görmüş. Sonra da tepkiler artınca özür dilemek zorunda kalmış.[1] Bu konuda bir gazete haberinin linkini notlara ekledim. Dileyen okur oradan muhtevasını okuyabilir.
Salon buz gibi. Bu kadar büyük bir salonu ısıtmak da zor. Pir Mehmet Halis yanında saz çalan bir can ve dört kişilik bir semah ekibiyle hazır ama önce bize Aleviler hakkında bilgi vermek istiyor. Uzun uzun anlatıyor. Sanıyorum belgesel çekimi yaptığımızı zannediyor. Alevilik nedir? Özü nedir? Felsefesi nedir? Bütün bu soruların cevaplarını ağır ağır anlatıyor. Bizim ekip soğuktan titreyerek dinliyor. O anlatırken ben de uzun yıllar araştırdığım Aleviliği düşünüyorum. Ünlü araştırmacı antropolog ve dilci İrene Melikoff’un bir söyleşisini harılıyorum: Soruyorlar Alevilik “gnos” mudur?
“Bir Gnos var. Gnosizm var…
Gizli din anlamındadır. Çünkü, mesela Alevilerde Peygamber demiş, ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır. Muhammed gördüğünüz dindir, fakat Ali gizli dindir. Ezoterik tarafı var.
Bir Alevi’ye sordum, Ali’nin kim olduğunu anladım ama Muhammed’in kim olduğunu anlamadım dedim. Adam elektriği açtı. Siz bunu görüyorsunuz bu Muhammed’dir. Görmediğiniz Ali’dir. Fakat, ölümden sonra göreceğiniz Ali olacak görmediğiniz Muhammed. Bizim görmediğimiz din Gnos’tur. Buna irfan denir. Alevilik İrfancılıktır. Alevilik, Gnosizmdir. İnsan-ı Kamil’le ulaşmaktır, temel amaç. Bu da Manihaizm yani Gnosizmdir. Gnosizm gizli öğretidir. Mesala Kuran’ı alıp bir ayet okuyorsunuz. Bu ayetin gizli tarafı var. O da gnostur.”
Nedense Türkiye’de Aleviliği Müslümanlığın bir mezhebi olarak görme eğilimi var. Bu da “Şia” ya da “Caferi” inancıyla karıştırılmasından kaynaklanıyor. Daha doğrusu “Sünni” bakış açısıyla öyle gösterilmek isteniyor. Hz. Ali’nin Alevilikteki yerini inceleyen Melikoff şöyle söylüyor:
“ Hz. Ali’yi Aleviler çok seviyorlar. Ama, Ali değişik kimliklerde yaşıyor günümüzde. Aleviler, Sünniler, Şiiler başka görüyorlar Ali’yi. Bir Arabistan’da yaşayan Ali var. Bir de Alevilerin gönlünde yaşayan, “Şir-i Yezdan” Şah, Serçeşme Başı ulu padişah; tüm kötülüklerin zalimlerin karşısında mazlumların yanında Ali var? Ali ve Alevilerin taptığı Ali bambaşkadır. Alevilerin taptıkları Şahı Merdan tarihi Ali değil. Büyük farklar var. Evvela Alevilerin taptıkları Şahı Merdan, başlangıçta eski Türklerin Gök Tanrısıydı. Gök Tanrı yavaş yavaş İslam dünyasındaki Ali oldu. Ama önceden o Gök Tanrıydı. Aleviler çok mühim bir yer veriyorlar, Güneş’e. Mesala bir nefes var. ”Şahı Merdan çusa geldi sırrı aşikar eyledi. / Gökte gürleyen benem diye Ömer’e söyledi / Ol dem şimşek yalabudı yedi sema gürledi. / Hem bakidir hem sakidir nuri rahmanım dır Ali”. Jüpiter’le Ali arasında bir fark olmadığını göreceksiniz. Şahı Merdan cuşa geldi sırrı aşikar eyledi, gökte gürleyen benim kim gökte gürler Jüpiter gürler. Gökte gürlüyor, fırtına oluyor. Bunun nedeni Ali’dir. Ali Gök Tanrısıdır. Siz nefeslerden bunu anlayabiliyorsunuz. İslam’da Gök Tanrı Ali oluyor. Onun için Ali’yi Tanrılaştırıyorlar. İlk önce Gök Tanrııydı sonra Ali Tanrı oldu. Demek bu Ali’yi Tarihi Ali’yle birleştirmeye imkan yok.”[2]
Işıklar içinde yatsın Feyzullah Çınar[3] benim çok sevdiğim ve sık sık dinlediğim Sivaslı bir Alevi saz ve söz üstadıydı. Maalesef genç yaşta 1983 yılında yokluk içinde vefat etti.[4] “Şahı Merdan” türküsünü kim bilir kaç kez dinlemişimdir. Özellikle de şiddetli gök gürültülü, şimşekli yağmurlu günlerde hep aklıma gelir.Dinlemek isteyenler verdiğim linkten dinleyebilirler.[5]
Pir Mehmet Halis’i dinlerken aklım “Alevilerin kayıp bin yılı” kitabına kayıyor.[6] Alevilik inancının ne olduğu konusunda farklı görüşler var. Resmi görüş şöyle özetlenebilir:
“Bunlar da bizim gibi Müslümandır. Ama Diyanet bütçesinden pay alamazlar. Cemevlerine ne gerek var. Camilerimiz var oraya gidip ibadetlerini yapsınlar. ” Seçim dönemlerinde özellikle dindar muhafazakar partiler çoğunluğu Alevi olan vilayetlerdeki cemevlerini ziyaret edip fotoğraf ve demeç verirler. Aleviliğin farklı ritüelleri bakış açılarına Sünni İslam ile farklarına hiç değinmezler. Eğer çoğunluğu Sünni azınlığı Alevi olan vilayetlerde iseler çok daha farklı davranırlar. Sonuç itibariyle siyasetçilerin samimi olduklarını ve Alevilerin inançlarına saygılı olduklarını göstermeleri içi güçlü siyasi nedenler gereklidir. Alevilik, Türkiye’de üzerinde çok konuşulan, tartışılan ve sıklıkla ülke gündemini işgal eden meselelerden biridir. Aleviliğin ne olduğu, kaynağı ve tarihi konusunda yoğun tartışmaların yaşandığı günümüzde, birbirinden oldukça farklı Alevilik anlayışları ortaya çıkmıştır. Bu anlayışların iki ana kola ayrıldığını söylemek mümkündür. Birinci kol, “Köy Aleviliği”, ikinci kol ise “Şehir Aleviliği”dir. İslam dini ile onuncu asırda tanışan Türkmen obaları bir yanda geleneksel inançları öte yanda kendilerine Emevi Arap akıncılar tarafından dayatılan bir dinle karşı karşıya kalmışlardır. İslam’dan önce mensup oldukları Gök Tanrı kültü, tabiat kültleri, atalar kültü gibi eski Türk inançlarıyla, Şamanizm, Budizm, Zerdüştlük ve Maniheizm gibi dinlerin miras bıraktığı inançların etkisi altında yeni bir dini kabul etmek zorunda kalan ve onu kısa zamanda kendi sosyo-kültürel yapılarına uydurmaya çalışan halkların inanç sentezine Alevilik inancı diyoruz. En azından “Köy Aleviliği” böyle denebilir. İslam inancı altında saklanan “gnost”, “heterodoksi”[7] yani baskın gücün dayattığı inanç kültüne direnme payı da önemli bir unsur olarak karşımıza çıkar. Onuncu asırla birlikte Anadolu göç almaya başlar. Moğolların önünden kaçan Türkmen obaları dalga dalga Anadolu’ya yerleşmeye başlarlar. Anadolu üç yüz yıl Selçuklu Sultanları’nın Moğol akıncılarıyla Bizans güçleri arasındaki mücadelesine sahne olacaktır. Türkmen obaları bu mücadelede Selçuklu Sultanları yanında yer alırlar. Öte yandan İran ve Horasan’da İslam inanışı içinde “Şia” hareketi gelişmeye başlar. On beşinci asırda Safevi Devleti’nin kuruluşu ile birlikte Şia hareketi yaygınlaşır ve Anadolu’da bazı Türkmen obaları arasında da destek bulur. Siyasi olarak Sünni İslam ile Şia İslam arasındaki mezhep savaşları on beşinci asırda alevlenir. Şah İsmail ve Sultan Selim arasındaki mücadeleye de bir “din savaşı” açısından bakılabilir. Çaldıran Savaşı öncesi ve sonrasında Alevi inancında olan ama Şia inancını benimsemeyen Türkmen halk büyük ölçüde zarar görmüştür. Bu din savaşlarında kaç kişinin öldürüldüğü tartışmalıdır. Bu nedenle bu sayılar konusuna girmek istemiyorum.
Pir Mehmet Halis Dersim Aleviliği’ni anlatırken sosyal bir yapıdan söz ediyor esasında. Pir’in görevleri, sorumlulukları, canların sorumlulukları cemiyette canların davranışları, karşılaştıkları sorunların çözümü gibi bir çok toplumsal olaya rehber olarak Pir dahil ediliyor. Anlaşmazlıklarda hakem görevi yapıyor, bir hakim gibi hüküm veriyor. Cemevindeki ritüeli detayıyla izah ediyor. İnancın insanları nasıl sosyalleştirdiğinin, modern anlamda hukukun yerini aldığının bir başka örneği de bu. İnanç aslında krallıklar döneminde devletle halk arasındaki iletişimi sağlıyormuş. Bugün dinin böyle bir görevi yok. Sünni İslam inancında Türkiye’de bulunan yaklaşık yüz bin camii ve personeli devlet memuru olarak görev yapıyor. Cemevleri için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bağışlarla ayakta duran Alevi vakıfları devletten hiçbir destek görmüyorlar. Neden? Çünkü Aleviler devlet tarafından İslam inancı içerisinde görülmüyor. İslam dışı görülüyor. Aslında Sünni çoğunluk tarafından da böyle görülüyor.
Bugün Aleviliğin üç farklı bakış açısıyla düşünürler tarafından izah edildiğini söylemek gerekir.
- “Alevilik İslam öncesinde de var olan bir inanıştır.” : Bu görüşü paylaşan ve eserlerinde yer veren yazar ve düşünürlerin bazılarını burada söylemek gerekirse; Nejat Birdoğan, Lütfi Kaleli, Faik Bulut, Piri Er, Erdoğan Çınar, İsmet Zeki Eyüpoğlu Aleviliğin İslam dışı bir inanış olduğunu ve İslam dini öncesinden gelen inanç sistemlerinin bir sentezi olduğunu ileri sürerler.
- “Alevilik İslam dininin Anadolu yorumudur.” Bu görüşte eser veren yazar ve düşünürler arasında, Cemal Şener, Reha Çamuroğlu, İzzettin Doğan, Bektaşi Dedebaba Bedri Noyan sayılabilir.
- Alevilik, Ateizm ve Marksizm’le yoğrulan bir inanıştır. Alevilik inancının öncelikle İslam dışı olduğunu ve materyalist ve Marksist felsefi görüşlerle paralellik taşıyan kadim bir inanış olduğunu ileri süren düşünür ve yazarlar arasında İsmail Kaygusuz, Esat Korkmaz gibi isimler sayılabilir.
Pir Mehmet Halis sözlerini nihayet noktalıyor ve Semah dönecek olan iki kadın ve iki erkekten oluşan ekibe işaret veriyor. Sazla birlikte soğuktan artık titreme geçiren biz fotoğrafçılar hareketleniyoruz. Pir’in direktifleriyle dönüyorlar. Kadınların ayakları çıplak. Onlar da üşüyor olmalı. Ayakta durduklarında sağ ayak parmakları sol ayağın üzerinde saygı duruşu konumunda (Bunu bazı tarikatlarda da görmüştüm), eller de göğüslerinin üzerinde üst üste duruyor. Semah Alevilikte olan ama Sünnilerde olmayan bir ritüel. Üstüne üstlük burada kadınlarla erkekler eşit konumda birlikte dans ediyorlar. Geçenlerde bir kadın grubu Ayasofya’yı gezerken bazı yabancı misafirlerin ricasıyla ekipte bulunan bir balerinin tek bir bale figürü yaptı diye medya herkesi ayağa kaldırmıştı. Nerede kaldı ki camide semah gösterisi yapılsın. Yer yerinden oynar her halde. Oysa Alevilerde Semahın dini bir anlamı var. Bu dansın anlamını Engin Erkiner adlı araştırmacı yazar şöyle izah ediyor:
“Semah, Arapça kökenli bir sözcüktür. İşitmek, uçmak ve gökyüzü gibi anlamları vardır. Ayrıca terim olarak, müzik ezgilerini dinlemek, kendinden geçip dönmektir. Bu nedenle Alevilerin yaptıkları inançsal ritüele semah deniyor. Eldeki verilere göre semah sadece Alevilikte değil, bölgemizin eski inançlarında da görülmektedir. Günümüzdeki yaygın inanışa göre Aleviler semahın ilk defa arşı ala’daki “kırklar cemi”nde dönüldüğüne inanırlar. İyi incelendiğinde semahın her figüründe bir anlam olduğu görülecektir. Semahta esas olarak gezegenlerin, güneş çevresinde dönüşleri simgelenir. Semah, günümüz inanışına göre ilk defa Kırklar meclisinde gerçekleştirilen inançsal bir ibadettir. Semahın temel figürü bir yandan kendi ekseni etrafında dönerken, bir yandan da bir daire üzerinde yapılan dönüştür. Semah hem kendi ekseni hem de güneş çevresinde dönen gezegenlere, kendi çevrelerinde ve başka gök adalarının çevresinde dönen gök adalarına kadar, en küçükten en büyüğe yaşamın varoluşunun her evresinde var olan temel döngünün stilize edilmiş halidir.
Evrende her şeyin dönmesi olgusu Alevi ayetlerinde “bütün evren semah döner” dizesi ile en güzel ifadesine kavuşur. Semah yürümek Cem ayinine görsel olduğu kadar anlam bakımından da bir zenginlik katar. Aslında Semah ile Kozmos’un ruhu Cem Ayinine taşınmış olmaktadır. Semah aynı zamanda kadim bir bilginin görsel bir şölene ve kutsal bir gösteriye dönüştürülmüş halidir. Semah aynı zamanda Hakk ile bütünleşme halinin, yani var oluşun sembolüdür. Ana rahminde Kırkların tek bir cana dönüşmesini kutlamanın sembolüdür.”Kaynak:[8]
Katılırız ya da katılmayız yapılan semah dansının bir anlamı olduğu çok açık. Her şeyden önce bu bir ritüel. Binlerce yıllık bir gelenek olmalı. İslam öncesi yıllardan bu yana var olduğuna inanıyorum. Yöresel halk danslarına bakıldığında her şeyden önce kadın erkek birlikte dans ediyorlar. Bu Sünni Arap geleneğine uygun olan bir davranış değil. Sünni Arap inancında olanların bakış açısı da kadınları farklı bir yere konumlandırıyor. Ama Alevilikte kadın erkek eşitliği tartışılmaz bir konu. Dersim sokaklarında, cafélerinde ve her yerde bunu açıkça görmek mümkün. Kadına değer veren bir onu eşit gören bir inanç Alevilik.
Semahların yüzden fazla çeşidi var. Önce ağır tempoda başlıyor, sonra hızlanıyor daha sonra tekrar ağırlaşıp sona eriyor. Semahlar mutlaka kadın erkek birlikte ayaklar ve başlar açık, bellerde kuşakla dönülüyor. En tanınmış semahlar Kırklar Semahıdır yörelere göre farklılık gösteren semahlar ise ;Turnalar, Kırat, Tahtacı, Trakya, Urfa, Afyon, Rodos, Ladik, HacıBektaş, Hubyar olarak belirtiliyor. Dersim’in de aralarında bulunduğu bölgelerde dönülen semahlarda usul ve tempo açısından belirli farklılıklar olduğu söyleniyor. Bizim seyretmekte olduğumuz Zazaki semahı gerek temposu gerek usulüyle örneğin Arapgir köylerinde gördüğümüzden çok farklı.
Aleviler konusunda, özellikle de Dersim Aleviliği konusunda önceki yazımda (Prologos) belirli prensipleri dile getirmiştim. Özetlemek gerekirse :
Dersim Aleviliği musahiplik temeline oturur; bu inancının dört yönü vardır.
- Musahiplik,
- Rehberlik,
- Pirlik,
- Mürşitlik.
“Musahiplik” temelinde bir inanç bir ibadettir; yolun kendisini ifade eder. İki kişi birbiriyle yakın dost olduğunda “Pir”in huzuruna çıkarlar. “Kemeribest” olurlar, “kemer”, bir kuşaktır; “best” ise kuşağın üzerine vurulan üç düğümdür.
Bu üç düğümün anlamı; eline, beline, diline hakim ol manasındadır. Daha açıklayıcı bir ifade ile elini harama uzatma, yalan söyleme ve zina yapma anlamındadır. Bu minvalde “Pir”, taliplere bunları anlatır, musahiplik duasını yapar ve onlar da yemin ederler. Bu şekilde birbirlerine bağlanırlar, birbirlerine kefil olurlar.
Musahip olunduktan sonra her iki taraf birbirlerini kardeş ilan eder, birbirlerinin eşlerini kız kardeşleri olarak görür, çocuklarını da kendi çocukları olarak görmek zorundadırlar. Dersim’de gerçek hayatta karşılığı olan bir uygulama olarak, toplumsal birliğin ve kardeşliğin önemli unsurları arasındadır. Ayrıca Musahiplik zorunludur ve evlilik öncesi kurulması gerekli bir kurumdur. Musahip olunmaksızın dinsel törene katılmak yasaktır. Yani yol kardeşliği olarak ifade edebileceğimiz Musahiplik olmazsa olmazdır.
———————————————————————–
[1] https://www.tunceliemek.com.tr/NewsDetail/Cemevi-Dedesi-Halis-Ozur-Diledi/170/43653
[2] Söyleşi:AYHAN AYDIN, 01.12.1997, Ulus, İstanbul, Folklor Edebiyat Dergisi, 15. Sayı,
Yol Dergisi, 12. Sayı (İrene Melikoff Özel Sayısı)
[3] 15 Kasım 1937 tarihinde Sivas vilayetinin, Divriği ilçesinin, Çamşıhı bucağına bağlı Gürpınar köyünde doğan Feyzullah Çınar, 26 Ekim 1983 tarihinde kırk beş yaşında hayata veda eder. Beş yaşında sazıyla tanışır. 1950 senesinde türküler seslendirmeye başlar. İlk plağını 1966 senesinde çıkarır. Hayatı boyunca alevi deyişleri ve toplumsal türküleri sebebiyle hapse de atılır. 1969 senesinde Fransa’ya gidip, alevi kültürü ve müziği konulu Irene Melikoff ile beraber konferanslara iştirak eder ve konserler tertip eder. Bu gezi boyunca Fransa Radyo Televizyonu ve UNESCO tarafından iki tane uzunçalar yayınlar. Yurdumuzu bir uçtan diğerine tam dört kez dolaşır. Bu ülkenin evlatlarına umut aşılar, yüreklendirir. Hallac-ı Mansur’dan yüzlerce yıl sonra “Allah Benim, Ben Allah’ım” diyen bir ozandır. Seyyid Nesimi’ye ait “Minnet Eylemem” nefesinin bestekarıdır. Ankara Belediyesinde temizlik işçisi olarak görevini sürdürürken, Kurtuluş Parkında bir bankın üzerinde 1983 senesinde kalp krizi geçirerek hayata gözlerini kapatır. İsmi Ankara, Mamak’ta bir parka verilir. Ne yaşarken, ne de öldüğünde kıymeti bilinmeyen dev bir çınardır Hisarlı Ahmet.
[4] https://eksisozluk.com/feyzullah-cinar–348226
[5] https://www.youtube.com/watch?v=6dFdUTTdM8o
[6] Çınar, Erdoğan, Aleviliğin Kayıp Bin Yılı, Kalkedon Yayıncılık, İstanbul, 2012
[7] Heterodoks sözcüğü, “farklı” anlamına gelen Yunanca heteros ve “öğreti, düşünce” anlamındaki doxa sözcüklerinden oluşur. Ana akımdan sapmış olan anlamına gelir.
[8] http://www.enginerkiner.org/index.php?option=com_content&view=article&id=2578:alevilikte-semahn-anlam-ve-icerii&catid=36:konuk-yazlar