Dadala Pansiyona çok sisli bir gün tırmandık. On metre ilerimizi göremiyoruz. En önde yükümüzü taşıyan iki katır gidiyor. Pansiyon sahibi Mustafa Kuyumcu ve Emine Kuyumcu’nun yeğenleri sürüyor katırları. Huysuz olan siyah katırı Bulut adlı delikanlı sürüyor. Bizim gruptan çok daha hızlılar. Onlara yetişemiyoruz.
Beş kilometrelik tırmanışın ilk iki kilometresi nefes kesici. Kırk beş derece tırmanış. Sekiz yüz metrenin yarısını böyle tırmanacağız. Patika yoldan gidiyoruz. Kırmızı, sarı, yeşil, mavi boyalarla işaretlenmiş yok. Alıştığım kırmızı beyaz işaretleme hak getire. Gelişigüzel yapılmış. Bulut ve arkadaşları yapmış işaretlemeyi. Boyaları yettiği kadar.
Pansiyona her türlü malzeme bu yoldan katırlarla gidiyormuş. Yakacak odun en büyük sorun. Bu irtifada ağaç yok. O zaman odun da yok.
Pansiyonda elektrik var. Elektrik yan taraftan akan buzul görü deresinden elde ediliyor. Mini HES sorunsuz çalışıyor.
Herkesin merak ettiği soru Dadala ne demek.
Pansiyon sahibi Mustafa Kuyumcu kelimenin İspanyolca kökenli olduğunu ve bin bir çiçek anlamına geldiğini söylüyor.
Türkçe Dadala diye bir kelime yok. Dadal var. O da Saf, ahmak, bön anlamına geliyor.
Vadi bir çiçek okyanusu. Biz gittiğimizde sarı çiğdemler yeni yeni filizleniyordu. 2800 metrelerde tarlalar oluşmuş durumda. Aralarında tanıdığım çiçekler var: Kurt pençesi, (Bellis Prennis) çayır papatyası,Primula(çuha çiçeği),myosotis(Unutma beni),veronika ve daha yüzlercesi.
Dadala’da son gecemizde birden hava değişiyor. Faruk Akbaş çılgınlar gibi ellerini kollarını sallayarak bizi çağırıyor. Bulut denizi ve gün batımı aynı anda oluşacak. Tama da yemek vakti. Kamerasını kapan koşuyor. Ben biraz ağırdan alıyorum ama yine de bir şeyler yakaladım sayılır. Kadrajın sağ tarafında görünenler Faruk Akbaş ve diğerleri. Ben gerideyim.
Dadala’da gün batımında bulutların dansı gerçekten izlemeye değer.