Batı Akdeniz bölgesinde badem ağaçlarının doğal habitatı Dağbeli ve Badem Ağacı köylerinin bulunduğu ovadır. Bu ova antik çağda Pisidia’nın ünlü kenti Ariassos’un tarım alanıdır. Denizden uzak kentler genellikle büyük ovaların çevresindeki dağların yamaçlarına kurulur. Ovalara evler yapmak bireysel tarım sistemi uygulayan kabilelerin geleneğidir. Nitekim Akkoç, Dağbeli ve Badem Ağacı köylerinin ahalisi bireysel tarım geleneğini uyguladıkları için ovadaki tarım alanları yapılan konutlarla küçülmüştür. Bu hemen hemen tüm Anadolu’da böyledir. Antalya’yı kuşatan Beydağlarını yaran Çubuk Beli ‘ni geçtikten sonra karşınıza çıkıverir bu müthiş ova. Koruma altında olmadığı yapılan konutlardan belli olan, badem ağaçlarıyla kaplı bu ova giderek verimsiz hale gelmektedir. Bu ovada yer alan köyler; Dağbeli eski adıyla Hafızbey, Bademağacı ve Akkoç Köyüdür.
Bademlerin çiçek açma dönemi olan mart ayında ovaya Çubuk Beli’nden bakıldığında badem ağaçlarının beyaz pembe çiçekleriyle görsel bir şölene dönüştüğü gözlenebilir. Her yıl badem ağaçları tam vaktinde açarlar. Mart ayı başında.
Bölgede doğal olarak yetişen badem ağaçlarına ahali “eski badem” adını veriyor. Badem ağacı tarımı yapanlar da var. Bu badem ağaçlarına da “ziraat bademi” deniyor. Eski bademler zamanında çiçek açarken ziraat bademleri iki üç hafta gecikmeli olarak çiçek açıyor. Badem ağaçları da en az zeytin ağaçları kadar kıymetli. Örneğin Sicilya en önemli badem üreticilerinden biri. Adanın her yeirnde doğal olarak yetişen eski badem ağaçları ada halkı için önemli bir gelir kaynağı.
Dağbeli ve Badem Ağacı köyleri çok talihsiz. Bölgede giderek artan /kazıharfiyat yapan maden/taş ocakları badem ağaçlarını yavaş yavaş yok ediyor. Sadece ağaçlar değil antik döşeme yollar da zarar görüyor. Binlerce yıldır kullanılan bu arkeolojik hazineler de göstere göstere yok ediliyor.
Doğal ağaç örgüsü yani badem ağaçları ciddi bir tehlike altında. Yeni açılan çift yolun iki yanında kemirilmiş ve parçalanmış dağları tepeleri görmek çok üzücü.
Doğal hazinelerin böylesine “talan” zihniyetiyle, boyutsuz yerel idarelerin ve onları seçenlerin cehaletiyle yok edilmesi sadece bu bölgeye özgü değil.
Bu mucize ovadan ve badem ağaçlarından çok yakında geriye bir avuç toz kalacağa benziyor. Kimin umurunda?
Ariassos antik kentinden ve antik döşeme yolundan da söz etmek gerekir. Ariassos ‘a ait lk belgeler MÖ. 3. asırdan kalma paralar olması itibariyle kentin kesinlikle bir Hellen yerleşkesi olduğu söylenebilir. Kentin kuruluşunu İskitler dönemine kadar götürenler de var ama ortada bir belge olmadığı için bir şey söylemek zor.
Ariassos Pisidia bölgesinde Termessos ve Selge gibi önemli kentler arasında kabul edilmektedir. Ariassos kültür portalında yer alan bilgileri aşağıda dip not olarak alıyorum: (1)
Bugün antik kentten geriye çok az yapı kalmıştır. Antalya’dan gidişte antik kent girişi asfaltın öbür yanında kalıyor. Yolu bilmeyen biri güçlük çekebilir. Dağbeli köyü sapağından u dönüşü yaparak Akkoç köyü istikametine dönmek gerekiyor. İşte o vakit kahverengi tabelasını görüyorsunuz.
Antik kentten geriye kalan yapılar çok fazla değil. Bunlardan en görkemlisi fotoğraflarda da görülen kent giriş kapısıdır. Kapının hangi mimar tarafından yapıldığı, üzerinde olduğu rivayet edilen kitabe, kabartma ve heykellerin nerede olduğu veya ne ifade ettiği bilinmemektedir.
Tek kelime ile Ariassos antik kenti ile ilgili yeterli bilgi yoktur.
Döşemealtı kaymakamlığına göre MÖ. 3 bininci yıllara iskitler dönemine dayanan bir geçmiş söz konusuymuş. Peki bu tezi destekleyen kanıtlar nerede?
Yine genel bilgiler ışığında Hellen ve Roma dönemlerinde ticaret yolları üzerinde olması itibariyle önemli bir kent olma özelliği taşıyan Ariassos’un kamu binalarının ve agoranın geç Roma döneminde meydana gelen büyük bir depremle yıkıldığı ve bu depremden sonra kent sakinlerinin farklı yerlere göç ettiği düşünülmektedir.
Antik kentin nekropolündeki bir kaç lahit dışında göze çarpan başka bir yapı da yok. Oysa kent hakkında daha fazla bilgi olmalıydı. Bazı yıkılan yapılar restore edilmeliydi. En azından agora bulvarı açılmalıydı. Nüfusu, meclisi, halkı, törenleri ve gelenekleri konusunda hiç bir bilgi sahibi değiliz. Kentin girişindeki anıt yapıya bakarak bir antik kent hakkında bilgi sahibi olmak da çok zor.
Bölgede bir diğer atik yerleşim ise Dağbeli köyü içerisinden geçilerek gidilen SİA yerleşkesi. Bu yerleşimin döşeme yol üzerinde bulunan bir “mansion” olduğu rivayet ediliyor.
Pamphyllia’yı Pisidia’ya bağlayan en önemli antik yol Dağbeli-Kovanlık arasındaki döşeme yoldur. Bu yolun “Via Sebaste” ağının bir parçası olduğu da kesindir.
Kovanlık mevkinde görülen yapılardan bazılarının gümrük binaları olduğu dolayısıyla Pisidia ve pamphyllia geçişlerinde vergi ödendiği ihtimali güçleniyor.
Doğa yürüyüşçülerinin çok rağbet ettiği bu on ile on iki kilometrelik yürüyüş parkuru, çoğunlukla döşeme taş yol üzerinde gerçekleşir.
Yer yer tahrip edilmiş olmasına rağmen özellikle Kovanlık inişi yol kenarında bulunan mil taşlarıyla orjinal görünümünü korumaktadır.
Via Sebaste mutlaka koruma altına alınmalıdır.
İşte bir baharı daha badem çiçekleriyle karşılıyorum. Kötü niyetli insanların kirli elini değmediği yörelerde doğa tüm güzelliğiyle bizi bekliyor. Toros dağlarında daha gezecek çok yer var.
(1) Pisidia bölgesi kentlerinden olan Ariassos, Antalya’nın 50 km. kuzeyinde, Antalya kıyısını kuzeydeki Anadolu platosuna bağlayan boğaz olan 924 m. yükseklikteki Çubuk Beli’nin batısında, Akkoç köyüne 1 km. mesafede bulunmaktadır. Kentin resmi kuruluş yılı, Manlius Vulso’nun seferi ve Apameia Barışı’yla bağlantılı olarak M.Ö. 189/188 yılıdır. Kent, M.Ö. I. yüzyıldan Gallienus Dönemi’ne (253-267) kadar sikke basımına devam etmiştir. Hierokles tarafından kent, Geç Antik Dönem’de Pamphylia Eyaletinde gösterilmektedir. 12. yüzyıla kadar Notitia Episcopatum’da Pamphylia II Bölgesi’nin piskoposluğu olarak adlandırılmaktadır. Diğer Pisidya kentleri ile birlik içerisinde olan Ariassos, Roma Dönemi’nde yollarının inşa edildiği bir geçit olarak yer almaktaydı.Bizans döneminden sonra kentte yaşam sona ermiştir. Ariassos kent planı incelendiğinde, doğudan batıya doğru ilk önce bir nekropol alanı, şehir surlarının güney köşesi ve sivil yapılar, şehir kapısı, kapıdan batıya doğru uzanan olası bir sütunlu cadde, bu caddenin kuzey tarafında esas kent yerleşimi, batısında yine bir nekropol alanı yer almaktadır. Kent doğu-batı doğrultusunda uzanan bu caddeye paralel olarak kuzey yamaçta oluşturulan teraslar üzerine yerleştirilmiştir. En önemli yapıları; hemen hemen tam olarak ayakta duran şehir kapısı, Mozole tipi mezar yapıları, Şehir Surları, Roma Yolu, Su Yolu, Nymphaion, Bouleuterion, oldukça yıkılmış bir bölümü kaybolmuş Gymnasion, Hamam ve Tiyatro yapılarıdır. Ariassos kentine girilen vadinin başlangıcında kentin en görkemli kalıntısı olan anıtsal giriş kapısı yükselir. Üç kemerli şehir kapısının Severus Alexander zamanında kullanılmakta olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Şehir Kapısı ile çeşme binası arasında var olduğu kabul edilen sütunlu cadde üzerinde iki, kentin kuzeybatı bölümünde ise 1 adet olmak üzere üç adet küçük kilise binası tespit edilmiştir. Kentin batı yamacında bugünkü Akkoç köyü yolunu keserek inen antik Roma Yolu kalıntısı mevcuttur. Düzgün döşenmiş iri bloklarla yapılmıştır. Bu yol, Termessos tarafından Ariassos’un batı kapısına gelen yoldur.Ariassos’un şehir kapısından sonra en göz alıcı yapıları anıtsal mezarlardır. Şehir yerleşimi ile bütünleşmiş olarak doğu ve batı tarafta iki nekropol alanı bulunmaktadır. Batı nekropolünün kuzey tarafında 9 tane mozole tipi mezar bulunmaktadır. Bunlar iki krepisli stylobat üzerine oturmuş ortostatlı bir podyum üzerine çift tonoz örtülüdür. Anteler arasındaki 6 merdivenle lahitin bulunduğu odalara çıkılır. Batı nekropolünde dörtgen planlı bir veya iki basamaklı platform üzerine oturmuş doğrudan girişli kırk adet daha basit yapılı mezar binası daha tespit edilmiştir. Doğu nekropolünde ise dokuz adet mezar yapısı karşımıza çıkar. Bunların dışında kireç taşından yapılmış, yanları tabula ansatalı, dar yüzleri Pisidia tipi kalkanlı lahitler ve doğrudan kayaya oyulmuş basit gömü şekilleri de kullanılmıştır. (Kaynakça: “Ariassos”, Dünden Bugüne Antalya II. Cilt, Antalya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, 2012, Antalya, s.195-196)