Pisidia antik çağdaki adıyla bugün “göller bölgesi” adını verdiğimiz bölgeyi de kapsıyordu. W. M. Ramsay 1890 yılında Londra’da yayınladığı “The historical Geography of Asia Minor” adlı kitabıyla arkeoloji çevrelerinde haklı bir üne kavuşuyordu. Bu eserde bugünkü göller bölgesinin tarihini detayıyla anlatır. Tefenni de bu anlatılanlardan biridir.
Tefenni (İstefani) Ovası, Tefenni ve Karamanlı ahalisinin geçim kaynağı. Bakanlar kurulu kararıyla (2016) koruma altına alınan 141 ovadan biri.
Tefenni tarihi MÖ. 800 yıllarına dayanan bir yerleşim bölgesi. Antik çağda adı İstefani. Nasıl olmuş da işgüzar bürokratlar ismini değiştirmemişler?
İstefani giderek Tefenni olmuş. İki “n” ile. Anadolu tarihi araştırmaları yeni bir merak alanı olması itibariyle yeni kurulan üniversitelerde kaynak araştırmaları yapılmaktadır. Bugünkü araştırmacılar masa başında bölgeyle ilgili yazanların tutarsızlıklarını (onların bulgularına göre) yazmayı bilimsel çalışma olarak görmektedirler. Bin sekiz yüzlü yıllarda katır sırtında çoğu kez de yürüyerek aylar süren keşifler yapan bu seyyahları eleştirmek bilimsel çalışma olarak nitelendirilemez. Ayrıca Ramsay ve Fellows bir kartograf hüneriyle harita çizebilen, bir ressam gibi eskiz üretebilen, Klasik Yunanca, Arapça , Farsça bilen kültürlü kişilerdi. Bundan iki yüz yıl öncesinin şartlarında keşifler yapan bu seyyahlardan daha saygılı söz edilmesini hak ediyorlar sanırım.
Bugünkü araştırma görevlilerinin mevcut bilgileri bir kaç yüz yıl önce bölgeyi ziyaret eden Frank seyyahların notlarından alınmadır. Bu araştırmacılar bölgeyi gezerek, insanlarla konuşarak tespitlerde bulunuyorlar mı acaba? Hiç sanmıyorum. Bu kasabalarda tarihe meraklı kent tarihini kitaplaştıran , yerel gazetelerde yayınlayan müteşebbis kişiler olmasa hiç bir kasabanın tarihini öğrenemeyeceğiz. Bunlardan biri de Osman Koçıbay:
Tefenni tarihi üzerinde araştırma yapan Osman Koçıbay’ın bölgeyle ilgili çok değerli bilgiler verdiğini söylemek gerekir.
( Yeşil Burdur Gazetesi, 19 Şubat 1945, Sayı 19, s. 2)
Oto yol üzerinde karamanlı Yeşilova kavşağında ceviz ve nar maketleri var. Bu da bölgede yetişen nar ve cevizin ihraç kalitesinde olduğunu mu gösteriyor acaba? Karamanlı’da çarşıya inip soruşturmak lazım. Yeşilova’ya doğru kahverengi Salda Gölü tabelası var. Neden salda Gölü’ne kahverengi tabela konmuş da Karataş gölü’ne konmamış acaba? Bana göre böylesine mükemmel bir doğal zenginliğin derhal koruma altına alınması gerekir.
Düz giderseniz Burdur asfaltı üzerinde Karataş Gölü’ne ulaşırsınız.
Asfalt bir iki kilometre uzağından geçip gidiyor.
Asfaltın sağında önce Karataş tepesini görüyorsunuz.
Ahali bu nedenle gölün adını Karataş Gölü olarak belirlemiş anlaşılan. Bahçeözü Gölü diyenler de var.
1190 Hektar büyüklüğünde bir göl. En derin yerinin iki metre olduğu bildiriliyor. Çok sığ bir göl anlaşılan. 125 kuş türü yaşıyormuş gölde.
1995 yılında Yaban Hayatı Koruma Statüsü veriliyor. Kağılcık dağları gölün ana beslenme kaynakları olan Bozçay, Bademli dere gibi akarsuların çıkış yeri. Bu karlarla kaplı tepeler muhteşem bir görüntü sağlıyor. 1 Mart 2018 günü fotoğraf çekmek amacıyla gittim Karataş Gölü’ne. Bu ikinci gidişim.
Gölün etrafı tarım alanlarıyla çevrili olduğu için göl kıyısına yaklaşılmıyor. Yer yer bataklık alanlar göze çarpıyor. Doğa derneği yöneticileri buraya kuş sayımı için geliyorlar. Nereden kuşları sayıyorlar anlamadım doğrusu. Karataş tepesinden yamaç paraşütü yapılıyormuş.
1050 m irtifada olan gölü yukarıdan fotoğraflamak için tepeye tırmandım. Zor bir tırmanma. GPS verilerine göre 70 metre tırmanmışım. Yer yer sarp kayalıklar tırmanmayı güçleştiriyor. tepede sizi Tefenni ovasından gelen rüzgar karşılıyor. Sert ve soğuk. Wind Stopper şart. Yanımda çay götürmüştüm. Fotoğraf çekiminden sonra tepede korunaklı bir yerde oturup keyifle çayımı içerken gördüm mor kaya menekşelerini.
Ve sarı yıldız çiçeklerini. Rüzgarla dans ediyorlardı.
Bu hala bozulmamış güzelliği içime doldurdum.