Aralık ayı soğukların başladığı karanlıkların çoğaldığı sevimsiz bir aydır benim için. Yirmi bir Aralık gününü sabırsızlıkla beklerim. Güneşe olan konumumuz değişecek ve ışık çoğalacak karanlık azalacak. Gündönümü. Solstice. Fetivaller dönemine giriyoruz demektir artık.
Gregoriyen takvimine göre “December” Latince “on” anlamına gelen “Deca” dan türeyen ay adı onuncu ay anlamını taşıyor. Mart birinci ay kabul edildiğinde aralık onuncu ay olmaktadır. Aylara numara verilmesi ötesinde antik çağda aylara tanrıların adları verilmekteydi.
Örneğin Helen takviminde aylar şöyle adlandırılıyormuş:
HEKATOMBAION (22 Haziran – 21 Temmuz)
METAGEITNION (22 Temmuz – 19 Agustos)
BOEDROMION (20 Agustos – 18 Eylül)
PYANEPSION (19 Eylül – 17 Ekim)
MAIMAKTERION (18 Ekim – 16 Kasim)
POSEIDEON (17 Kasim – 15 Aralik)
POSEIDEON B’ (16 Aralik – 26 Aralik)
GAMELION (27 Aralik – 25 Ocak)
ANTHESTERION (26 Ocak – 23 Subat)
ELAPHEBOLION (24 Subat – 25 Mart)
MOUNYKHION (26 Mart – 23 Nisan)
THARGELION (24 Nisan – 23 Mayis)
SKIROPHORION (24 Mayis – 21 Haziran
Öte Yandan Roma takviminde ay adları da şöyle yer alıyordu:
Januarius
Februarius
Martius
Aprilis
Maius
Junius
Quintilis Julius
Sextilis Augustus
September
October
November ve December
Aylar ve takvim üzerine söylenecek çok şey var. En önemlisi de bu takvim aylarının aslında var olmadığı. Gözün gördüğü takvim değil güneşin ve ayın hatta yıldızların hareketleridir. Güneşin doğuşu ve batışı ayın doğuşu ve batışı, ayın evreleri gözlenebilir astronomik olaylar olarak çıkar karşımıza.
Doğayı izleyerek de takvimin değiştiğini görebiliriz. Doğanın uyanışı, havaların ısınması ve yaprakların solması sonra kar. Ekvatora yakın yaşayanların takvimi daha farklı. Kutuplardaki takvim de farklı.
İnsanın da takvimi var. Çocukluk, ergenlik, yetişkinlik, yaşlılık ve ölüm. Doğa öldükten sonra yeniden diriliyor ama acaba insan öldükten sonra yeniden diriliyor mu?
İnanca göre değişiyor. Bilinmeyen bir alan orası. Bilinmeyen üzerinde konuşmak da kolay değil. Yunanca Agnostos yani bilinmeyen. Konuşanlar da inananlar genellikle.
Ölümden sonra yaşam olduğuna inananlar ilk çağlarda mezarlara yiyecek giyecek mücevher gibi şeyleri de ölülerle birlikte gömerlermiş. Dirildiğinde kullanması için. Ölümsüzlük de ölüm gibi doğanın bir kanunu.
Persephone ve Demeter öyküsünde olduğu gibi; her yıl tekrarlanan bir doğa döngüsü. Sonsuza kadar uzar gider. Hades her kış mevsiminde güzel Persephone’yi alıp yer altındaki sarayına götürür. Orada ona ne yapar bilinmez. Hapsettiği, tecavüz ettiği, işkence ettiği söylenir ama tek kesin olan şey baharı yani yeniden doğumu simgeleyen Persephone’nin yeryüzüne döndüğü baharda açan çiçeklerden anlaşılır.
Aralık ayında doğa kış uykusuna yatıyor. Karların düştüğü yerlerde ağaçlar ve hayvanlar kış uykusuna yatarlar. Çam ve sedir ağaçları hariç. Neden öyle bir denge var araştırmak gerek.
İnsanlar ise aslında doğanın döngüsünden pek fazla etkilenmiyorlar gibi. Tarım toplumundan endüstri, ve sonra elektronik döneme geçildikten sonra doğa ile olan güçlü bağımlılık yok olmuş. İnsan doğaya tekrar dönüş yapabilir mi? Söylemesi zor.