Düden Çayı
“Düden Şelalesi” kahverengi tabelasını görünce Antalya’ya ilk geldiğim yıllarda şehirde nasıl kaybolduğum aklıma gelir hep. Kış mevsiminde sık sık Belek golf sahalarında düzenlenen golf turnuvalarına katılmak için geliyorduk Antalya’ya. İstanbul’daki golf sahaları oynanamayacak durumda olduğu için kasım ortalarından nisan sonuna kadar Belek sahalarında golf oynuyorduk. Rahmetli Mustafa Koç’unda katıldığı ve başkanlık ettiği “Bosphorus Society” golf turnuvalarıydı bunlar. Golf Society bir kulüp gibi organize olmuş golfçülerin oluşturduğu ve özellikle Türkiye’de yaşayan uluslararası iş dünyasına mensup ecnebilerin de katılımıyla çok renkli bir gruptu. Eğlenceli zamanlardı. Cuma akşamı havaalanında buluşup güle oynaya uçağa binerdik. Cumartesi pazar iki gün turnuva ve ödül töreni akşama da dönüş. Her milletten golfçü vardı. Mustafa Koç’un erken vedasından ve Bay Somek’in vefatından sonra “societe” de dağıldı, kulüp sahası da elden gitti. Sanki bir şeyler eksildi eski neşesi kalmadı golf turnuvalarının. Uzun bir süredir golf turnuvalarına katılmıyorum.Her şey değişti. Yeni insanlar geldi golf dünyasına. Parası olan ama kültürü olmayan yeni zenginler çoğaldı. Uluslararası golf etiketini hiçe sayıp tavla oynar gibi golf oynayan ve yüzsüzce bu tarzı savunan magandalar çoğaldı.Turnuvalarda kupa almak için her türlü fırıldağı döndüren insanlar var. Türkiye’de golf sporunu böyle görmek bana hüzün veriyor. Sahalarda ecnebiler azaldı onlar da bu etiket tanımayan güruhtan şikayetçi. Turnuvaların ne tadı kaldı ne de tuzu.Bir deyim var ya “Ya bu deveyi güdersin….” Ben de öyle yaptım. Farklı diyarlara yelken açtım. Dağlara, yaylalara, nehirlere gidiyorum artık.
Hep levhasını gördüğüm Düden Şelalesi’ni görmek üzere yola çıktım. Coğrafya derslerinden hatırlıyorum.Düden “su yutan çukur” anlamına geliyor.
Sözlükten okuyalım:
“ Kalkerli arazide erime ile oluşan daire biçimli kapalı çukurluklara düden denir. Düdenler yer altı sularını birbirine bağlayan kanallardır. Düdenlere halk arasında su çıkan, su batan gibi adlar da verilir.Karstik bölgelerde karstik maddelerin sular tarafından çözünmesi veya mağara tavanının çökmesi ile oluşan, birkaç metreden birkaç yüz metre derinliğe kadar ulaşabilen kuyu. Düden, yerine göre değişmek le beraber, Batı dillerindeki “dolin”teriminin dilimizdeki karşılıklarının biridir. Yüzlerce yıl önceki kaynaklarda düden bataklık, girdap anlamına gelmiştir. Düdene benzer birtakım çukurluklara obruk adı da verilir. Düdenler türlü derinlikte olur . Bir kaç metreden birkaç yüz metre derinliğe kadar. Düdenlerin oluşturduğu göller de vardır. Bazı göl ve akarsular, düdenlerce yutularak yer altı akarsularını oluşturur.” Kaynak:Coğrafya Terimleri Sözlüğü
Pamphyllia ovasını sulayan antik çağda “Kataraktes” adı verilen Düden Çayı aslında bir yeraltı akarsuyu. Helence yeraltına düşen su anlamında kullanılan bu kavram daha sonra şelaleler için kullanılmaya başlanmıştır. Çağdaş Yunancada kataraktes şelale anlamına gelmektedir. Antik çağda Düden Çayına bu adın verilmesinin de şelalelerle alakalı olduğu söylenebilir. Başta bugünkü Tahtalı Dağı (Solyma) olmak üzere tüm Orta Toros Dağları’nın ayazmalarının (sızıntılarının) birleştiği yeraltı sularının kilometrelerce yer altından akarak zaman zaman yeryüzüne çıkıp tekrar yer altına indiği bu yeraltı akarsuyu binlerce yıldır bir su sistemi oluşturmuş bulunuyor. Düden Şelalesi çeşitli kaynaklarda, İskender Şelalesi, Düdenbaşı Şelalesi olarak da yer almaktadır. Yapılan araştırmalar ve boya testleri sonucunda Düden Çayı’nın on üç farklı su sisteminden kaynaklandığı ve bu su sitemlerinin göller bölgesindeki büyük Tatlısu gölleri olan Eğirdir, Kovada, Beyşehir, Burdur gölleri ve yeraltı su kaynaklarının birleşmesiyle oluştuğu Pamphyllia ovasının önemli akarsuları olan Aksu(Kestros), Köprüçay (Eurymedon), Manavgat Çayı (Melas) ile de bağlantılarının bulunduğu söylenmektedir.
Kireç taşı yapısının yağmur ve kar aşınmalarıyla düden, obruk ve mağaralar şeklinde jeolojik yapılanmalara neden olduğu bilinmektedir. “Kırkgözler adı verilen su kaynakları da bu tür oluşumlardandır. Suyu bol bu iki nehir, kısa bir akıştan sonra birleşerek“Bıyıklı Düdeni” içinde kaybolur. Bıyıklı Düdeni’nde kaybolan su, 14 km kadar yerin altında gittikten sonra Varsak çöküntüsünün bir ucundan çıkar, çok kısa bir akıştan sonra çöküntünün öbür ucundan tekrar batar. Varsak’ta kaybolan su iki kilometre kadar yeraltı akışından sonra Düdenbaşı’nda yeryüzüne çıkar. Bugün Düden Şelalesi diye tabela konan park kısmen de olsa seyir teraslarıyla düzenlenmiş bulunuyor. Düden çayı üzerinde bugün iki adet HES bulunmaktadır.
Düdenbaşı’nda yukarıdan şelale yaparak akan su, Kepez hidroelektrik santralından gelen sudur. Düdenbaşı’ndan sonra Koyunlar regülatöründe, iki ana kanala ayrılan Düden Çayı,9 km sonra Antalya’nın doğusunda Düden Parkı’ndan 40 m yüksekliğindeki traverten bir eşikten şelale yaparak Akdeniz’e dökülür. Yaz kış eksilmeyen bu akarsu ve şelale Antalya’nın en önemli turist atraksiyonu olarak lanse edilmektedir. Oysa korunması gereken bu doğa şaheseri gibi yıllarca önce otuz civarında şelalenin bulunduğu tarihçiler tarafından ileri sürülmektedir. Büyük bir olasılıkla bu akarsuların sularının zaman içerisinde HES’ler ve diğer sebeplerle (aşırı sulama) azaldığını da söylemek mümkündür. Nitekim Aksu,Köprüçay ve Manavgat çaylarında ciddi anlamda su kaybı vardır. Bir zamanlar üzerlerindeki ticaret gemileriyle iç bölgelere kadar ulaşılarak zeytinyağı,şarap, ihraç edildiği bilinmektedir. Bugün bu akarsuların yatakları ciddi anlamda küçülmüştür.
Düden Şelalesi’nin yolunu bulmak hiç te kolay değil. Varsak adı verilen büyük bir yerleşim bölgesinin tam ortasına sıkışmış durumda park. Otopark ve çevre düzenlemesi yapılmış ama mülkiyet sorunlarından ötürü doğal alanı tam olarak dolaşmak mümkün değil. Birkaç güvenlik görevlisinin nöbet beklediği parka beş lira ödenerek giriliyor. Ayrıca üç lira da otopark ücreti ödeniyor. Yıllar önce buraya geldiğimde park daha büyüktü. Özel mülkiyet olduğu gerekçesiyle bazı bölümler kapatılmış. Her yerde gördüğüm kirlilik burada da var. Sanırım evsel ve sanayi atıkları Düden Çayına deşarj ediliyor. Suyun renginden bunu anlamak mümkün. HES çıkışı sularda kimyasalların olduğu gerekçesiyle de ağaçlarda ve otsu bitkilerde seyrelme var. Oysa bu bölgede endemik ağaçlar ve otsullar var. Her şeyden önce iğne yapraklı dağ ormanları, alçak rakımlı kuru iğne yapraklı ormanlar ve maki toplulukları ile bozkırlar ve nehir kıyısı bitki topluluklarının bulunduğu bölgenin başlıca bitki örtüsü şu türlerden oluşuyor.
- Boylu Ardıç (Juniperus excelsa),
- Kızılçam (Pinus brutia),
- Toros göknarı (Abies cilicica ssp. isaurica)
- Sedir (Cedrus libani)
Otsu bitkiler açısından oldukça zengin olan alan, yirmi üç bitki taksonuna ev sahipliği yapıyor. Bunlar arasında endemik olan otsular ise şöyle:
- Acıçiğdem, (Colchicum inundatum),
- Akyıldız, (Ornithogalum macrum)
- Yamaç Nakılı, (Silene isaurica)
İşte eski adıyla Kataraktes yani Düden Çayı bana kalırsa büyük tehlike altında. Doğanın bu kadar hor kullanıldığı bir başka ülke olsa olsa Arap yarımadasında olabilir.Çölleşmenin en büyük tehlike olduğu bu coğrafyada göllerin kuruduğu, akarsuların ve ormanların yok olduğu gerçeğini kimse kabul etmek istemiyor. Özellikle de yerel idareler. Bu idarecileri de seçenler bu coğrafyada yaşayan halk. Halkın da doğa tahribatını önemsediğini hiç sanmıyorum.