Velayet-i Fakih” İdeolojisi (Devam)
Geçtiğimiz yıl Ahmedinecat ‘ın Colombia Üniversitesinde içine düştüğü durum iki dünya arasındaki algılama farkını ortaya koyması açısından çok ilginç:
Ahmedinecad konuşmasını yapmak üzere üniversiteye geldiğinde Columbia Üniversitesi Rektörü Lee Bollinger Ahmedinecad ‘ı şöyle takdim ettiği bildiriliyor:
“Sizi buraya fikir ve konuşma özgürlüğüne inanan bir üniversite olduğumuz için çağırdık.Sayın Başkan, adi ve zalim bir diktatörün bütün özelliklerini sergiliyorsunuz. Yahudi soykırımını inkâr etmekle ancak karacahilleri aldatabilirsiniz .Artık sizin dünyadaki terörizmi desteklediğiniz de kanıtlanmış durumda .Dünya barışını tehdit ettiğinizi de biliyoruz . Sanırım bütün bunlara cevap verecek entellektüel ahlaka sahipsinizdir .”
Dinleyicilerden yükselen alkış , farklı bir platforma düştüğünü çok geç anlayan Ahmedinecat’ın gülümsemesini donduruyor. İşte günümüzün bir başka gerçeği daha ortaya çıkıyor. Binlerce yıllık kültürel tarihi olan pers imparatorluklarının devamı olan İran ‘ın cumhurbaşkanı, farklı bir topluluğa aynı cümlelerle seslenmesinin yarattığı etkiyi değerlendiremiyor. Tahran ‘da devlet gazetelerine ve televizyonuna hangi cümleleri söylüyorsa, Colombia Üniversitesi öğretim görevlilerine de aynı cümlelerle yaklaşıyor.
Ahmedinecad’ın anlayamadığı fark, aslında Hıristiyan dininin her coğrafyada devletle kurduğu ilişki ile İslam dininin özellikle de Şia okulunun devlet yapısı ile olan münasebeti arasındaki uygulamaların son bin yılda izlediği seyirle alakalıdır. Bir kabile dini olarak doğan İslam ile Roma İmparatorluğu gibi dönemin en ileri siyasi sistemi içine doğan Hıristiyanlık siyasi olarak çok farklı gelişme göstermiştir. Bu son bin yılda teknolojinin ilerlemesi ile daha da belirgin hale gelmiştir.
İslamiyette zaman içerisinde özellikle de Emeviler döneminde devlet dini denetimi altına almıştır. Devlet dini ulemalar vasıtasıyla kontrol etmeyi tercih ederlerken, Hıristiyanlıkta ruhban sınıfının devleti doğrudan kontrol etme gibi bir istekleri olmamıştır. Başından beri Hıristiyan dini devlet otoritesine karışmamayı ama dolaylı yoldan etkilemeyi tercih etmiştir. Öte yandan islamiyette devlet dini doğrudan kendi kontrolü altına alabilmek için siyasi mekanizmalar oluşturmuştur. İki din arasında temel ayrılıklar arasında bu da söylenebilir.
Bu mekanizmalara değinmeden önce dış politikanın temel unsurlarını incelemekte yarar bulunmaktadır. İslamın dış politika anlayışının kapsamlı bir analizini doktora tezinde yapan Atay Akdevelioğlu [1] bazı ilginç sonuçlara varmaktadır. Bir İslam devletinin dış politikasına muhatap olabilecek dört grup belirlemektedir: Bu dört grupla kurulacak ilişki, savaş ve barış esasına göre ikiye ayrılmaktadır. Grupları aşağıdaki şekilde sınıflandırmaktadır:
Harbiler (Ehl-i harb, dar-ül harbe mensup kişiler),
- Ahdiler (Ahl-i ahd, dar-ül ahde mensup olanlar ile zımmi veya müstemin statüsünde dar-ül İslam’da bulunan gayrimüslimler),
- Asiler (Ehl-i bağy, dar-ül İslam’ın bir kısmını fiilen yöneten Müslümanlar),
- Mürtedler (İslam inancını terk edenler).
Günümüz İran yöneticilerinin medyaya yansıyan “Cihad”çağrılarının Batı medyasında abartılarak sunulduğu düşünüldüğünde; iki ayrı pencereden bakan iki farklı dünya görüşünün ortaya çıktığını görüyoruz. Batı medyasının “Doğu” yu “Oryantalist” pencereden bakarak yansıttığı düşünüldüğünde bu ayırımın aslında Hıristiyan ve İslam dünyaları arasındaki temel ayırımlardan kaynaklandığını söylemek de mümkündür. İran’ın bakış açısına göre “Harbiler” sınıflamasına giren ülkelerle sürekli bir savaş durumu söz konusudur. Bu temel felsefenin yedinci yüzyıldan bu yana değiştiğini söylemek mümkün değildir. Harbileri yok etmek için en güçlü silahı elde edene kadar “Takiyye” yolunu izleyen bir rejimin nelere muktedir olduğunu tahmin etmek o kadar da zor değil. Aslında bu sadece harbilerin sorunu da değildir. Ahdiler ve, Asiler ve mürtedlerin de “tedip” edileceği unutulmamalıdır. İran’ın gerçek dış politika stratejisi eğer buysa, bu eğer Batı medyasının uydurduğu bir komplo teorisi değilse ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya olunduğu söylenebilir.
(Devam Edecek)
[1] İSLAM’DA DIŞ POLİTİKA ANLAYIŞI VE İRAN ÖRNEĞİ, Atay Akdevelioğlu, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 2008