Gelesandra Yaylası’nda kamp yapma fikri gördüğüm birkaç fotoğraftan sonra ortaya çıktı. Trekking arkadaşım fotoğrafçı Bülent Özkan’ın geçmiş yıllarda çektiği bir fotoğrafta dağlarla çevrili ıssız geniş bir ovanın ortasında iki çadır göze çarpıyordu. Daha sonra Kartal Dağı zirve tırmanışında değerli dağcı Ömer Faruk Gülşen’e konuyu açtığımda, her zaman olduğu gibi bildiği her şeyi paylaştı, bölgede kamp yapılacak yerleri ve görülecek yerlerden söz etti. Yol tarifini ve Google Earth koordinatları e-posta ile göndereceğini söyledi. Kendisine teşekkür borçluyum.
Ömer Faruk Gülşen ‘in Gelesandra seyahatim için gönderdiği not.
- Manavgat üzerinden Konya asfaltına girin. Gündoğmuş sapağından sapın.
- Gündoğmuş ilçesine geldiğinizde, tüm alışverişlerinizi buradan yapınız her şey var.
- İlçenin doğuya bakan yönden “Gelesandra yolu” var.
- Şimdi tadilatta olan bozuk yoldan devam edin.
- En yüksek nokrada panoraması -ahşap köşk ve teraslı- olan yerde mola verin.
- Sağa giden yola sakın girmeyin.
- Sola ve yukarıya giden yola girin, asfalt yoldur. Pınarbaşı balık lokantası ve Gelesandra yoludur.
- Eğer sola çıkarsanız yol hemen ikiye ayrılıyor biri sağa aşağıya gider o yola girmeyin.
- Pembelik köyü (mahalle) yoludur bozuk yoldur. Olurda girerseniz sizi köyün içinden yine Gelesandra yaylasına götürür ama stabilizedir ve Pınarbaşı balık lokantasını göremezsiniz.
- Siz sola ve yukarıya doğru çıkın ve yükseldikçe sağa doğru yol düzelecektir. Yolu takip ederseniz sağınızda Pembelik vadisini göreceksiniz.
- Yoldan devam edin ladinlerin ve bazen sedirlerin arasından. Pınarbaşı’na geleceksiniz.
- Pınarbaşı Balık lokantasında afiyetle balığınızı yiyin ve Gelesandra yaylası yoluna devam edin.
- Orası uygun kamp alanıdır ve çok eskide bir han vardır.
- Bakkal ve kahvesi vardır.
- Buradan yolunuza devam etmek için yaylanın ortasından geçen Kurugöl ve Susam beli yoluna gireceksiniz.
- Bakkalı geçtiğinizde yukarı giden asfaltı takip edin ve bir ovaya geleceksiniz.
- Burası Kuruova yaylasıdır.
- Orta yoldan devam edin, yol bitiminde sola giden yola girmeyin.Yol sağa ve yukarıya çıkar, varyantlıdır. Burası Susam Beli’dir. Arada ter yer sol tarafınızda asfalta paralel antik Helen-Roma yolu da görülür.
- Yükseldikçe yine bir platoya geleceksiniz.
- Yolu devam edin ve virajlar devam ettiğinde solda Kızıl oluk çeşmesinde mola verin.
- Sağınıza aşağıya bakın orası Oğuz yaylasıdır ve yükselen güneydeki dağ ise Barçın Akdağ ‘dır.
- Solunuza karşıya bakarsanız Giyi (Geyik) dağıdır.
- Bu yoldan devam edin yollar devam edecektir sola dönen yollara girmeyin
- Doğru asfalt yolda devam edin.
- Karamanlar Yaylası Karın Gölü’ne geleceksiniz.
- Buradan aynı asfalt yoldan yaklaşık 15 dk gibi devam ederseniz Eğri Göle gelirsiniz.
Bayramın ikinci günü sabah saatlerinde Gündoğmuş ilçesine neredeyse boş tankla bir benzinci vardır umuduyla girdim. Bu hatayı hep yapıyorum. Oysa Gündoğmuş sapağından önceki benzincide depoyu doldurmak daha akıllıca olurdu. Ana yoldan uzak kasaba yollarında benzinci yok. ÖFG’in tarifiyle yaylayı elimle koymuş gibi buldum. Yolun Geyik dağı’na doğru yükselen boğazına dönen virajında beyaz badanalı büyük bir cami ve minaresi sizi karşılıyor. Caminin yanında bakkal, karşısında da iki restoran var. Aslında buraya yayla demeye dilim varmıyor. Burada küçük bir köy oluşmuş. İki katlı hatta üç katlı beton “Laz Apartmanları” bile var. İki restoran ve her şeyi bulabileceğiniz bakkal ve bakkalın önünde enerjilerini nasıl tüketeceklerini bilmeyen, ellerinde sigara ve bira şişesiyle birbirlerine maytap, fişek fırlatan yaylanın testosteron yüklü ergenleri sizi göz ucuyla süzerken acaba burada gecelemesem mi diye düşünmedim değil. Eskiden köylerde bu ergenler daha yolun başındayken evlendirilir böylesine etrafta saatli bomba gibi dolaşmalarına gerek kalmazdı. Eşiyle yeni bir yaşama başlayan ergen sorumluluğunu ilk gününden idrak eder bu yayladaki ergenlerin yaptıkları saçmalıkları yapmazlardı.
Kasabalara, şehirlere göç eden köy ahalisinin ergen oğlu ve kızı, özellikle cinsel anlamda tatmin olamadıkları için, şehirde yaşıtlarının kültür seviyesinden çok farklı bir yerlerde oldukları için sosyal saçmalıklar trajedilerinin içinde bocalıyorlar. Bu yayladaki ergenlerin de yetişkinler gibi burada yaşamayıp kasabalarda şehirlerde yaşadıkları o kadar belli ki.
Caminin karşısındaki restorana girip nereye kamp kurabileceğimi soruyorum. Bir yandan da yaylanın ortasındaki geniş düzlüğe bakıyorum. Aslında niyetim binalardan uzakta sakin bir köşede çadır kurmak. Konya Bozkırlı Hasan hem kasap hem de restoran sahibi. Geçmiş yıllarda arazisinde bulunan üç yaşlı kavak ağacının bulunduğu yeri piknik ve kamp alanı olarak turistlere kiralıyormuş. Belediye izin vermemiş. Kapatmışlar. Gidip ağaçların altındaki yere baktım. Her yer çöp. Ambalaj atıkları, inşaat atıkları her yerde. Kamp yapmak imkansız. Alanda bir de çocuk parkı var. Çocuklar o pislik içinde nasıl oynayabiliyor anlamak zor. Bu bölge insanı genellikle çöpünü doğaya atıyor. Belediye caminin önüne iki büyük çöp konteyneri yerleştirmiş ama ahali çöplerini yere atmaya devam ediyormuş. Bir buçuk iki kilometre uzunluğundaki boş alan bahar aylarında suyla kaplanıyormuş. Daha sonra da çamur oluyormuş. Temmuz aylarında çamur kuruyor, sertleşiyormuş. Belli ki burası bir göl yatağı. Kar sularının toplandığı eski bir dağ gölü. Küresel ısınmayla değişen kar miktarı azalınca göl de kurumuş olmalı. Bu bölgede irili ufaklı bir çok kurumuş göl yatağına rastlamak mümkün.
Bozkırlı Hasan Gelesandra isminin bölgeyi fethetmek için ordularını Susam Beli’nden geçirip Side’ye kadar inen Büyük İskender’den kaynaklandığını söylüyor. “Alexander” halk ağzında “Gelesandra” ya dönüşmüş. Acaba doğru mu? Bölgede Roma döneminden kalan bazı kalıntıların olduğunu okumuştum. ÖFG’de Susam Beli’nde antik Roma yolu kalıntılarının olduğundan söz ediyor. Bu çok mantıklı. Bir çok yerde gördüğüm gibi boğaz geçişlerinde eski yol kalıntıları var. Kervan yolları dağların arasından nasıl geçecek? Ancak boğazlardan geçebilir. İskender’de ordularını bu boğazdan geçirmiştir, Romalı Praetorlar da. Bozkırlı Hasan’ın bir de taş fırını var. Pide yapıyor. Kuşbaşılı pide ve ayran sekiz lira. Karısı ile birlikte çalışıyorlar. Karısı kamp alanına verdiği emekleri anlatıyor. Belediyenin siyasi amaçlı işler yaptığını vurguluyor. Başı açık olduğu için ve başkanın siyasi partisine oy vermedikleri için sürekli taciz edildiklerini söylüyor. Hasan yaylanın artık yayla özelliğini kaybedip mahalle olduğunu söylüyor. Hayvancılık yapan çok azmış. Konyalı oldukları için bir de malum siyasi partiye oy vermedikleri için onu dışlıyorlarmış. Bir bardak da çay içtikten sonra çadırımı kurmak üzere Bozkırlı Hasan’a ve karısına veda ediyorum.
İnsanlardan ve binalardan iyice uzağa neredeyse ovanın ortasına kadar gidip çadırımı kuruyorum. Binalar olmasa burası çok daha güzel olacak. Sedir ağaçları çok azalmış. Aslında yayla 1500 m.lerde yer alıyor. Alpin sınırında değil. Tepelerin doruklarına yakın bölgelerde sedir, ladin, ardıç ağaçları dikkati çekiyor. Dağların etekleri belli ki yoğun ağaç kesiminden ötürü çıplak. Belli ki ağaç katliamı yaşanmış buralarda. Ova tarıma elverişli ama yapılmıyor.
Bu yaylada bazı romantiklerin saf yörük yayla hayatı masalının kırıntısına bile rastlamak mümkün değil artık. Bayram olması nedeniyle mi yoksa hep mi böyle bilmiyorum ama tabancasının şarjörünü boşaltan mı dersin, çifte, tüfek atan mı dersin, fişek atan mı dersin hepsi bu yaylaya toplanmış. Ses tepelere çarparak bir çok defa yankılanıyor. Gece çadırda uyumak ne mümkün? Silah atmalara bir de yüksek volümlü müzik ekleniyor. Ben de çadırımı uzağa kurduğumu sanıyordum. Gürültü yankılanarak çadırıma geliyor. Beğenilen şarkılar tekrar tekrar çalınıyor. Uyku hak getire. Havaya sıkılan kurşunlar acaba bana kadar gelir mi diye endişeleniyorum. O canım Gelesandra yaylası birkaç magandaya teslim olmuş vaziyette. Bütün gece gözüme uyku girmiyor. Yıldız pozlama yapmak için şartlar elverişli değil. Dolunaya yakın olmamız nedeniyle gece ışıl ışıl. Yıldızlar çok sönük. Oysa burada samanyolu pozlaması yaparım diye düşünüyordum. Çadırda uyumanın imkanı yok. Mecburen dışarı çıkıyorum. Ay ışığı her yere ulaşıyor. Donuk bir ışık. Güneşin sarı tonu kesinlikle yok. Gümüş rengi ışığı olduğu o kadar doğru ki. Gece saat ikiden sonra samanyolu daha da belirginleşiyor. Yine deniyorum ama görüntü alamıyorum. Ya bir şeyleri yanlış yapıyorum ya da ay ışığı yıldızları maskeliyor. Müzik ve silah sesinin geldiği yönde tek katlı barakamsı bir yapı var. Anlaşılan erkek erkeğe içki içip efkarlanan birkaç kişi aşka gelip silahlarını ateşliyor. Münakaşa sesleri geliyor. Artık komşular mı yoksa kendi kararlarıyla mı nedir sesleri kesiliyor. Biraz bekleyip ben de çadıra giriyorum. Sabah çok yakın artık.
https://vimeo.com/182899799
Sabah caminin imamının ezan okuma öncesi hoparlöre üflemeleri ve öksürükleriyle uyanıp çadırımı toplamaya başlıyorum. Doğu yönünde yükselen dağın gün doğumu kızıllığını görmeme engel olacağını biliyorum. Bu yaylada yüksek dağlarla çevrili olduğu için gün doğumu ve gün batımı fotoğrafı çekmek imkansız. Fotoğraf için tepelere tırmanmak gerekiyor. Belki de tepelere tırmanıp çadırı orada sedir ağaçlarının altında kurmalıydım. Akşama doğru batıdaki yüksek tepeye tırmanmaya çalıştım. Çok sarp kayalık. Tırmanmak için teknik ekipman gerek. Etrafından dolaştım. Tepenin öte yanında bir keçi çobanı gördüm. Elindeki baltayla tek tük kalan yavru ağaçların dallarını kesip keçilere yem olarak veriyor. Fareli köyün kavalcısı gibi tüm keçiler etrafında onun dal kesmesini bekliyor. Çobanın gözü hiçbir şeyi görmüyor. Küçük ağaç katliamını sürdürüyor. Dayanamıyor bir ıslık çalıyorum. Durup bana bakıyor. Baltayı saklıyor. Yanlış bir iş yaptığını biliyor. Ama ben gözden kaybolunca katliama devam edecek. Bu kadar doğaya zarar veren, kendi bindiği dalı kesen ahmaklar sürüsüne bu yaylaları teslim eden sisteme nalet okuyorum. Bu insanlarıngözü dönmüş durumda. Doğaya hiç saygıları yok. Bunlar paraya dönüşecek ne varsa hemen yok ediyorlar.
Kahvaltı etmeden hemen Gelesandra yaylasından kaçıyorum. Susam Beli’ne gelmeden Kuruova diye anılan neredeyse Gelesandra yaylasının minyatürü bir yaylaya geliyorum. Dağın eteğine bir restoran daha açmışlar. Bir kilometre içinde üç restoran. Bu kadar yoğun turist trafiği de yok. Ne demeye böyle bir yere restoran açarlar ki?
Gelesandra yaylasında doğrusunu söylemek gerekirse aradığım huzuru bulamadım. Oysa doğadaki o huzuru bulmaya gelmiştim. Çadırımda rüzgarın ve kuşların sesini dinleyerek uyuyacağımı düşünmüştüm. Onun yerine şehir magandalarının silah sesleri ve tuhaf müziklerini dinlemek zorunda kalmıştım. Biraz olsun güzellik yaşamadım mı? Yaşadım. Yürüyüşe çıktığım tepelerde güz acıçiğdemlerini, ardıç kuşlarını ve uçsuz bucaksız uzanıp giden tepeleri gördüm.