Ölümünün ellinci yılında bir çok yerde anılan Amerikalı yazar Hemingway bugün bize neler söylüyor?
” The Man and the Sea” adlı eserinde uzun bir mücadeleden sonra yakaladığı ve kayığına bağlayıp eve götürürken köpekbalıklarının saldırısına uğrayan ve balığını kaybeden Kübalı bir denizcinin öyküsünü anlatan kısa romanıyla Pulitzer Ödülü’nü alır. Biraz da dünyaya vermek istediği mesaj budur. Yaşamın inişli çıkışlı yollarında bir şeyler elde etmek için çabalayan insanların en sonunda köpekbalıklarından kurtulamayacağını söyler…
2 Temmuz 1961 yılında trajik bir biçimde bir av tüfeğiyle intahar eden yazarın ölümü etrafında bir çok söylenti vardı. Söylentiler aradan bu kadar zaman geçmesine karşın sürüp gidiyor. Karanlık güçlerin işlediği bir cinayet olduğunu ileri sürenler de var. Bunun nedeni de yazarın 21 yılını Küba’da geçirmiş olması ve o sıralarda Küba -ABD krizinin patlamış olması..
Bugün haber ajansları yazarın altmış iki yıllık yaşamının yirmi bir yılını geçirdiği Küba’da özel bir törenle anıldığını bildiriyor.
Hemingway 21 Temmuz 1889 yılında Park Oak, İllinois ‘de doğdu. Lise öğrenimini yarıda bırakarak Kansas Star’da gazeteciliğe başladı. Birinci savaşa ambülans şöförü olarak katıldı. Daha sonra İspanya içsavaşı ve ikinci savaşta muhabir olarak bulundu. Yüz binlerce insanın ölümüne şahitlik etti. Bir çok kez ölümden döndü. Savaştan sonra Küba’ya yerleşti. 1952 yılında Pulitzer,1954 yılında da Nobel Edebiyat Ödülünü aldı. 1959 yılına kadar Küba’da yaşadı. ABD ve Küba arasında başlayan siyasi kriz tırmanan şiddet sonrasında bozulan sağlık durumu nedeniyle ABD’ye geri dönmek zorunda kaldı.
Çanlar Kimin için Çalıyor?
1940 İspanya İçsavaşı Yılları
“Roberto Jordan; sarı saçlı, rüzgar ve güneşle yanmış yüzü, ince yapılıydı. Çok zor bir göreve seçilmişti. Gerçi daha önce birçok defa yaptığı işlerden biriydi ama yinede General Golz onu bu görev için bizzat kendi görevlendirmişti. General Golz, Roberto Jordan ‘ın şimdiye kadar çalıştığı en iyi general olmasına rağmen, tümeninin taarruza başlamasıyla beraber köprüyü uçurması gerekecekti. Uçakların bomba sesleri duyulunca köprü uçmuş olacaktı.”
Şimdi aradan elli yıl geçtikten sonra savaşların hiç sonu gelmedi. Artarak devam eden kıyımlar, haksızlıklar zulüm. Hemingway bir yanda savaşın korkunç yıkımlarını diğer yandan da genç insanların mecera tutkusunu anlatmaya çabaladı. Anlattı da. Savaş sonrası yaşamın boşyereliğini varoluşun anlamsızlığını ve sonuçsuzluğunu anlattı hep. Altı romanı ve elli kadar hikayesinde hep bu “eli boş dönmeler”, “anlamsızlıklar” yaşamın intaharla sonuçlanacak kadar anlamsız olduğunu anlattı. Savaşların tükettiği umut ve insani değerler geriye bir şey bırakmıyordu.
Bugün elli yıl sonra Sudan’da, Irak’ta, Yemen’de, Afganistan’da, Libya’da, Mısır’da, Suriye’de ve Türkiye’de kan ve kin içinde doğan ve büyüyen kuşakların Hemingway’in “Silahlara Veda” eserini okuduklarında ne düşüneceklerini tahmin etmek zor değil.
Batının savaşları var Doğunun isyanları….
Doğumunun yüzüncü yılında Ernest Hemingway’i okuması gereken milyonlarca çocuk var….