web analytics

 

 Orhan Cezmi Tuncer’in  Anadolu Kervan Yolları adlı çok kapsamlı hazırlanmış  kitabından okuduğum kadarıyla  Akseki Sarıhacılar köyü’nün akarsuyu yokmuş. Köylü su ihtiyacını kervan yolları etrafına yapılan on iki sarnıçtan karşılıyormuş.    

Bu pazar günü ( 6 Nisan 2014) Akseki Sarıhacılar Köyü’ne Via Sebaste  adı verilen Roma antik döşeme yollarının bir kolunun da geçtiği  köyü ve “düğme evler” i görmeye gidiyoruz.  Via Sebaste yol ağının mil taşlarından biri de Sarıhacılar köyünde bir tarlada bulunmuş. Mil taşının  bulunuşuyla güzergahın önemli bir bölümü ve yapım tarihi de ortaya çıkmış oluyor.  Konuyu araştıran  yerli yabancı bir çok araştırmacı var.  David H French bu konuda en yoğun çalışma yapan uluslararası bir uzman.  French’n başlattığı Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü’nün yıllar süren Antik Roma Yolları araştırması hala devam ediyor. Yayyınlanan eserler web sitesinden indirilebiliyor. Yayınlarda araştırmaların  toplandığı “Roman Roads and Milestones of  Asia Minor” ciltlerinde mil taşları  üzerindeki yazılar da deşifre ediliyor.

http://biaa.ac.uk/publications/item/name/electronic-monographs

Bu konuda taradığım diğer kaynaklara Via Sebaste yazımda değinmiş olduğum için (http://yavuzcekirge.com/?p=4164) bir kez daha tekrar etmeyeceğim. Giderek harita makale ve raporlardan oluşan küçük bir arşiv oluşturmuş durumdayım. Bu konuyla ilgilenen doğa severler de var. Onları da unutmamak gerekli. 

 

Sarıhacılar köyü 600-700 yıllık bir köy. Tarihi  konusunda çok fazla bilgi yok. Köyün bir web sitesi var:

www.sarihacilar.com 

Web sitesinde bilgi var ama yeterli değil. Yine de başka kaynaklardan bilgi edinilebiliyor:

“Belenalan gibi tarihi köylerimizden biridir.Defter-i Hakani de bagımsız olarak kayıtlı degildir.600-700 yıllık bir geçmişe sahiptir. Söylentilere göre Türkistandan gelen beş aşiretin bir kolu tarafından kurulmuştur. Aynı aşiretten gelen Sarıhaliller de aynı zamanda kurulan köydür. Ayrıca çevresindeki eski millet egemenliklerinin varlıgını gösteren tarihi kalıntılar vardır. Köyde su yoktur su ihtiyacını mevcudu 12 olan sarnıclardan temin etmektedirler Geçim kaynagı tarım ve hayvancılık olup, köyde göç nedeniyle yaşantı bitmek üzeredir Sarıhacılar Aksekinin güneyinde 8 km uzaklıktadır.”

Alıntı yaptığım Site:  <http://aksahapkoyu.com/aksahap/index.php?option=com_content&view=article&id=18%3Akoeylerimiz-adn-nerden-ald&Itemid=1

 

French araştırmalarında Via Sebaste yolu mil taşları Anadolu’nun dört bir yanında aramış. 

Şimdi de ziyaret edeceğimiz düğme evler konusuna bakmanın zamanı geldi: Şeyda Güvenç Duran ve Mine Kaya’nın 2001/298  Mimarlık dergisinde  yayınlanan  bir makalesinden düğme evlerin özelliklerini öğreniyoruz.

“Geleneksel Akseki evi iki katlı ve taş duvarlıdır. 60- 70 cm. genişliğindeki taş duvar, esas taşıyıcı gibi görünse de, asıl taşıyıcı ahşap iskelettir. Ahşap iskeletli çerçeve sistem ve yığma taş duvarın oluşturduğu bu karma sistem; Akseki’ye özgüdür ve Anadolu’da geleneksel dokularda benzerine rastlanmaz .”

“Öncelikle sert zemin, 30-40 cm. derinliğinde kazılır ve yöreye özgü, şekilsiz yassı taşlarla, temeli oluşturacak kuru duvar örülür. Taş duvarın dikine 50-60 cm. aralıklarla kısa ahşaplar atılır ve bunların ucu, 20-25 cm. dışarıda bırakılır. Bu kısa parçaların üzerine, taş duvarın iç ve dış yüzünde, ahşap hatıl, duvar boyunca geçmeli olarak oturtulur. Düzensiz sıralarla oluşturulan kuru taş duvar, 50-60 cm. yükseldikten sonra aynı sistem tekrarlanır. Duvar yükseldikçe, duvar hizasından dışarıda bırakılan kısa ahşapların üzeri basamak olarak kullanılır ve iskeleye ihtiyaç duyulmaz. İki ahşap hatıl arası “destur” olarak isimlendirilirken, taş duvarda dikine atılan kısa parçalara yöre halkı “düğme” adını vermekte ve bu sistemle yapılan evlere de “Düğmeli Ev” denmektedir.”

Andız ağacından ( Juniperus drupacea) elde edilen  bu  kalaslara düğme adı veriliyormuş ve   yapıyı sağlamlaştırmak için çatıda merteklere bağlanırmış. Andız ağacının İngilizce ve Almanca adlarına bakıldığında ağacın Suriye ile ilişkilendirildiği görülüyor: (İngilizce Syrian juniper, Almanca  syrischer Wacholder, Norveççe  syrisk einer) Bir tür ardıç ağacı Andız. Neden düğme olarak andız kullanıldığının da mutlaka bir açıklaması vardır. Andız ağacının kozalakları halk tıbbında da kullanılıyormuş. Öksürükten tut basura kadar bir çok tedavi maddesi olarak halk arasında kullanılıyormuş. Manavgat yöresinde andız pekmezi yapıldığı da biliniyor. Andız otu ise ağacından çok farklı bir tür. Latince Inula helenium adı verilen otun andız ağacıyla bir bağlantısı yok. 

Sarıhacılar ya da Bucakatan köyü yapı ustalarının terminolojisi de ilginç:  Yapı ustalarının mesleklerine ilişkin geliştirdikleri bu terminoloji ileri düzey bir kültürün işareti.  Ağaç işlemelerde çiçek ve meyve motifleri kullanıyorlar. Üzüm ve nar en yaygın olanlarından.  Çam ve Katran ağacı yanı sıra düğmeler illaki andız ağacı kullanılacaktır: Aşağıda yapı ustalarının terminolojisinden bazılarını sıralıyorum:

  • Düğme -Andız ağacından bina üzerinde taşlar arasına bırakılan kalas
  • Mertek- Çatı konstrüksiyonu
  • PişduvanBinanın köşelerinde dikine ve çift sıra kalas dizme tekniği
  • Destur– Kalaslar arasındaki boşluklar
  • Dökkü-Kalaslarla taş blokların diziliş biçimi
  • Traka -kapı kilit sistemi

Bu yapı tekniği 600-700 yıllık bir gelenekten kaynaklanıyormuş. Büyük bir olasılıkla yapı ustaları yerleştikleri bölgedeki yapıları da incelediler ve onlardan da yararlandılar. Nitekim sütun başlıkları ve diğer öğelerin antik çağdan kalma eserlerden yararlanılarak oluşturulduğu da bir gerçek.  Sarıhacılar köyünün ahalisi olan Türkmenler  Moğolların önünden kaçarak geliyorlar Akseki’ye.  Bu sadece Akseki için geçerli değil. Elmalı Korkuteli köylerinde de düğmeli evlerin varlığından söz ediliyor. Türkmenlerin Moğollardan kaçarak gelip yerleştikleri bölgelerde Bizans ile Moğol istilacılar arasında bir tampon bölge oluşturdukları da bir gerçek. Bizans bu yerleşimleri destekliyor mu? Yoksa çaresiz mi kalıyor. Doğu Roma İmparatorluğu önce Arapların daha sonra da Moğolların saldırılarıyla giderek zayıflıyor. .  On ikinci yüzyıl. Anadolu topraklarında olukla kan akan  yıllar. Zaten ne zaman durdu ki akan kan? Yerleşik olanı katledip onun yerine geleni de bir yeni gelenin  katlettiği bir döngü. M.Ö. 800 ile M.S 1400  yılları arasında geçen iki bin iki yüz senelik bir boşluk var tarih kitaplarında.

 

Mil taşlarının büyük bir bölümü kayıp. Bulunanların üzerinde hangi tarihte kimin adına yolun yapıldığıyla ilgili yazılar var. 

 

Bu toprakların gerçek tarihi bir gün yazılacak mutlaka. Antik kentler,Via Sebaste, düğme evler ve diğer arkeolojik kalıntıların yeni ufuklar açacağı da kesin.  O da anlayana. Eğer çoğunlukta olan ve rant peşinde koşan yobazlar bu eserlerin yer aldığı arazileri  tahrip etmeyi sürdürürse gelecek nesillere de bir şey kalmayabilir.  Zaten bu risk giderek artıyor. Bölgede yaşayanlar antik kentlerle hiç bir bağlantıları olmadığını düşünüyor. “Cavır” sıfatını yakıştırdıkları arkeolojik kalıntıları tahrip etmeyi sürdürüyorlar.

Her gittiğim yerde halkın çevreye verdiği zararları ve onarılmaz  tahribatı, çevre kirliliğini görmek çok hüzün verici.  Farkında bile değiller. Plastik ve metal ambalajları sağa sola şuursuzca atan bu insanların hayvanları sayılmayacak kadar çok. Altlarında son model jiplerle işgal ettikleri yaylalarda ardıç ağaçlarının etrafını tel örgülerle çevirip özelleştiriyorlar.

Yerel yönetimler oy kazanma amacıyla buna  göz yumuyor…

 

 

Düğmeli Ev

Post navigation