Bugün en son yirmi yıl önce gittiğim bir şelaleyi fotoğraflamak için yola çıkıyorum. Anadolu’da şelale isimleri nedense hep birbirini çağrıştırır. İsimler eğer coğrafi adlarla yani bulunduğu bölgedeki köy, dağ veya diğer coğrafi bölgelerden kaynaklanmıyorsa şelalenin suyu ile ilgili isimlerle anılırlar. “Uçan Su”, “Su Uçtu”,”Uçar Su”, vb. gibi şelale tanımına ilişkin isim tamlamalarıyla bilinirler. Bu isimlerin tarihçesi de en fazla elli altmış yılla sınırlıdır.
Türkiye’deki şelaleler listesi – Vikipedi (wikipedia.org)
Öncelikle doğudaki Ermeni milleti zorunlu göçü ve Lozan anlaşması gereği batı illerinden zorunlu olarak göç etmek zorunda kalan Rum Milleti göçü öncesinde Anadolu’nun kültürel yapısı değişmiştir. Değişen kültürel yapının paralelinde yer isimleri de değişmiştir. Halkın ezelden beri bildiği yer isimleri gayretkeş ceberut devlet görevlileri tarafından bir kalemde değiştirilmiştir. Bunun örneklerini çok yazıp çizdim.
Türkiye’de yerleşim isimlerinin değiştirilmesi – Vikipedi (wikipedia.org)
Ekrem Buğra Ekinci – YER İSİMLERİNİ KİM, NİYE DEĞİŞTİRİR? (ekrembugraekinci.com)
“Bazen de kelime o kadar farklılaşır ki, adeta yepyeni bir isim olur. Yani yer adları da lisan gibi canlıdır ve uzun ömürlüdür. Anadolu’da 3 bin yıldır yaşayan isimler vardır. Meliddu (Malatya), Zigirtu (Siirt), Asur; Adinia (Adana), Kemah, Sehariya (Sakarya), Tarşa (Tarsus), Hitit kaynaklarına geçer. Sonu –sun ile biten (Ağlasun, Giresun, Samsun) ve –ende ile biten (Larende, Darende) gibi yer isimleri de Yunanlılardan bile eskidir.”
28 bin yerin ismi değişti (gazetevatan.com)
Uçan 1 ve Uçan 2 olarak bildiğim şelalelere ulaşmak için TODOSK doğa grubuyla yaptığım gezileri anımsadım. St: Paul Yolu kapsamında Pednelissos antik kent kalıntılarını da içine alan yaklaşık 14 kilometrelik keyifli bir parkurdu. Antalya ili Serik ilçesi Gebiz beldesi Kozan köyü sınırları içerisinde zeytin ve çam ormanları arasında yer alan şelalelerin suları Aksu nehrini oluşturan birkaç derenin birleşmesiyle oluşuyor. Havutlu ve Bal adı verilen dereler Uçan dereyi oluşturuyor. Uçan dere sularının yaklaşık 70 metrelik kot farkıyla kireç taşı kayalıklarından dökülmesiyle oluşan çağlayanların jeolojik özellikleri de son derece ilginç.
Yaklaşık 500 metre irtifalarda yer alan şelalelerin hiçbir şekilde korunmadıklarını söyleyebilirim. Tarım ve Orman Bakanlığı otoritesi altında bulunan şelalelere dar orman yolları kullanılarak ulaşılıyor. Kış mevsiminde bu yollar kapanıyor ve orman içi patikalar kullanılıyor. Antalya’da ilkbahar şubat ayı ortalarında başlıyor. Önce siklamenler sonra anemonlar patlıyor. Kuytu yamaçlarda çakal nergisleri size göz kırpıyor. Dağlardaki karlar erimeye başlayınca da çağlayanlar, cavlanlar ve şelaleler gümbürdüyor. Suların en bol olduğu zamanlar işte bu bahar aylarıdır.
Uçan 1 çağlayanı ya da şelalesi yolu ulaşılması biraz daha zor. Tabelalarda “Kral Havuzu” ibaresi okunuyor. Kalker yapılı kayalarda oluşan havuz bir küvete benziyor. Özellikle yaz aylarında serinlemek isteyenler bu havuzda krallar gibi serinleme imkanına sahip oluyorlar. Havuzun manzarası da kayda değer. Tüm vadi ayaklar altında uzanıp gidiyor. Özellikle de orman dokusu belirgin.
Hafta sonlarında yoğun bir ziyaretçi akını olan bu tür yerlerde ciddi çevre kirliliği söz konusu. Ziyaretçilerin çoğunluğu tüm ikazlara karşın yine de çöplerini doğaya atmakta ısrar ediyorlar. Hiçbir kural tanımayan mangalcı ordusu. Yeter ki bir su kenarı olsun. Ateşler yakılıyor, şişeler açılıyor, taciz müzikleri etrafa saçılıyor. Her an şiddet uygulamaya yani patlamaya hazır el bombaları gibi yaşayan erkekler dünyası. Sonra çöpleri de tüm pisliklerini de bırakıp kaçıyorlar. Her gittiğim yerde bu güruhun bıraktıkları izleri görüyorum. Eğitilmesi neredeyse imkansız bir çoğunluk.
Batı Toros Dağlarında yüzlerce şelale var. Bey Dağları, Katrancık Dağı, Kuyucak Dağları ve Geyik Dağları kanyonları ve ormanları arasından akan derelerin oluşturduğu şelaleler. Uçanların nasıl oluştuğu konusunda fazla bilgi yok. Ormanın derinliklerinde keçi yollarında yürüyerek ulaşmıştım birinci Uçan şelalesine. Kral havuzu tabir edilen cadı kazanında yüzenler vardı. Yüzme demek doğru değil. Küvette banyo yapan insanlar demek daha doğru galiba. Manzaranın keyfini çıkararak eğleniyorlardı. Hayal meyal hatırlıyorum şimdi. Aradan çok zaman geçti. Bu gidişimde daha farklı şeyler gördüm. Doğu Avrupalı turist grubu iki traktör ile gelmişlerdi. Havuzda yüzüp eğleniyorlardı. Belli ki şelaleye kadar orman yolları açılmıştı. Bu da şelalelerin çok kısa sürede çöplüğe döneceğinin işareti idi.
Batı Toroslar’ın en yüksek ikinci tepesi olan 3 bin 24 rakımlı Akdağ’ın eteklerindeki Uçarsu Şelalesi de ilk yıllarda gürül gürül akıyordu. Gömbe ovasından yaylalara yollar açılınca her şey değişti. Her geçen yıl nedense suları azaldı. Orada tepede bir ardıç ağacı vardı. Dilek çaputları bağlanırdı. Yolların açılmasının ertesinde heyelan başladı. Heyelan neredeyse tüm dağın yarısını götürdü. Masallara konu olan Uçarsu şelalesi de kuruyuverdi. Aynen şelalenin aktığı Avlan gölünün kuruduğu gibi.
Şelaleye giden yola Orman Bakanlığı ahşap bir tanıtım levhası dikmiş. “Orman içi dinlenme yeri” ibaresi var. Ne demek olduğunu anlamak çok zor. Doğa alanı tanımı yok. Doğal yaşama ilişkin bir ibare de yok. Dinlenme yeri. Bu tanım mangalcılar için yeterli. Ateş yakılmaz işaretleri var ama yakılan ateşlerin bir değil bir çok izi var.
Şelalelerin bulunduğu bölgede yoğun ağaç kesimi yapılıyor. Bu da bir başka sorun. Civar köylerden oluşturulan kesim ekipleri ormanı yok ediyorlar. Pek umurlarında da değil. Para alıyorlar ya. Üç kuruşa paha biçilmez değerleri yok ediyorlar.
Şelalede bir süre fotoğraf çekiyorum ama istediğim açıları bir türlü yakalayamıyorum. Öncelikle su çok az akıyor. Bu da bana suyun akışına ve aktığı yöne göre verilen tanımların değiştiğini düşündürüyor.
Uzmanlara göre Uçanların morfolojisi şöyle :[1]
“Bir akarsuyun yatağı boyunca, tabakaların direnciyle ters orantılı olarak meydana gelen, derine aşındırma, fay ve fleksür basamakları, çökme vb gibi bir nedenle oluşmuş eğim kırıklığından akarsuyun birden bire düştüğü yerlere çağlayan/çavlan denir. Akarsu bu eğim kırıklığından yana doğru dağılmış halde tek tek düşebildiği gibi toplu olarak tek bir yerden de düşüş yapabilir. Bir akarsuyun eğim kırıklığından arka arkaya basamaklar halinde düşmesi durumu da görülebilir. Bu şekildeki çağlayanlara kaskat denir. “
“Uçansu Çağlayanlarını oluşturan Uçan Dere Bodrum Kaya’nın (930m) eteklerinden doğar ve Uçan mahallesinin güneyinde yeni kollarla birleşir. Uçan Deresi (adını Uçan Şelalesi’nden alır) Yukarı Uçansu Çağlayanı’nı oluşturan eğim kırıklığının başında 2-2.5 m. yükseklikten aşağı dökülür, dökülme yerinde 1m. derinliğinde ufak çaplı bir gölet oluşmuştur. Dev kazanından çıkan sular 70m’lik eğim kırıklığından aşağıya dökülür. Burası Yukarı Uçansu Çağlayanı’dır.”
Yukarı Uçansu yani Uçan 1 Çağlayanı. dökülme yerinde 20 m. genişliğinde 6 m boyunda 2,5 m derinliğinde bir dev kazanı oluşmuştur. Su kalker bir kütleden döküldüğü için çağlayanın dökülme yerinin ortasından büyük bir kaya bloğu kopmuş, kopma yerinde çeşitli bitki türleri tutunmuştur.
Aşağı Uçansu Çağlayanı yani Uçan 2 , 51.5m. den dökülür. Dökülme yerinde 18m. eninde 10m. boyunda, 3–4m. derinliğinde bir dev kazanı göleti oluşmuştur. Dökülme yüzeyi yosunlar, sarkıtlar ve çeşitli bitkilerle kaplanmıştır. Bu da uzun pozlama fotoğraf çekimi için sorun oluşturmaktadır.
Son olarak bitki örtüsüne bakarsak: Bölgenin karakteristik bitki örtüsü maki ve kızılçam (Pinus brutia) dır. Maki formasyonu içinde yer alan defne (Laurus nobilis) sandal (Arbutus andrachne), akçakesme (Phillyrea latifolia), kermez meşesi (Quercus coccifera), yabani zeytin (Olea europea), keçi boynuzu (Ceratonia siliqua), koca yemiş (Arbutus unedo), sakız (Pistacia lentiscus), tespih (Styrax officinalis) koca yemiş (Arbutus unedo), sarmaşık (Hedera helix)’tir. Taban suyunun yüzeye yakın olduğu yerlerde zakkum (Nerium oleander), mersin (Myrtus communis), dere yatağı boyunca akkavak Populus alba) ve çınar (Platanus orientalis) ağaçları topluluk oluşturmaktadır.
Sonuç olarak Uçan şelalelerinin doğal dokusunu negatif yönde etkileyen önemli faktörler söz konusudur. İnsan faktörü bunlardan en önemlisi olarak kabul edilmelidir. Bu doğal alanın koruma altına alınması ancak yerel STK’larının inisiyatifiyle mümkün olabilir. Antalya bölgesinde STK’larının yeterli desteği sağlayamadıkları açıktır. Özellikle bölgede faaliyet gösteren siyasi kimlikli özel sektör temsilcilerinin gerektiğinde şiddet uyguladıkları da görülmüştür. Uçanlar’ın önümüzdeki yıllarda nasıl bir gelişme göstereceğini merak ediyorum.
[1] Yrd. Doç. Dr. Yıldırım ATAYETER* Mehmet Hakan ÇİLOĞLU** Ahmet Hamdi BÜYÜKKAL**UÇANSU ÇAĞLAYANLARI, MARMARA COĞRAFYA DERGİSİ SAYI: 16, TEMMUZ – 2007, İSTANBUL