“Madde 1. Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyrukları ile Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının, 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak, zorunlu mübadelesine girişilecektir. Bu kimselerden hiç biri, Türk Hükümetinin izni olmadıkça Türkiye’ye ya da Yunan Hükümetinin izni olmadıkça Yunanistan’a dönerek orada yerleşemeyecektir.” (1)
Fethiye bölgesinde Kayaköy civarında doğa yürüyüşleri yapmak üzere geldik.
Anahtar Kelimeler: (Telmessos, Levissi veya Karmylassos)
Fethiye’ye yaptığımız seyahatte Kayaköy’ü gördükten sonra 1923 nüfus mübadelesiyle nelerin yitirildiğini daha iyi anladım. Cumhuriyeti kuranlar, devlet politikası olarak ağırlıklı olarak Müslüman Türkler’i ana halk grubu olarak belirledikleri için; Osmanlı’nın altı yüz yıl süreyle bürokrasisini ve orta sınıfını oluşturan Gayri-Müslimleri tasfiye etme yolunu seçtiler.Bu kanıya varmalarının ana nedeni özellikle İngiltere ve Rusya’nın “azınlıklar”ı bahane ederek imparatorluğu sürekli köşeye sıkıştırmalarından başlayan bir süreçti. Bu müdahalelerin başlangıcı dünyada giderek yükselen etnik temelli milliyetçilik akımı idi. “Anadolu’nun Türkleştirilmesi” projesi Balkan Savaşları sonrasında Celal Bayar önderliğinde bir kampanyayla ilk etapta iki yüz binden fazla Egeli Rum’un göçe zorlanmasıyla başlamıştır.(2) Egeden başlayarak Güney ve Doğu vilayetlerine sirayet eden din temelli ayırımcılık da Ermeni vatandaşların izole edilerek göçe zorlanmasıyla sonuçlanacaktı. Osmanlı bürokrasisinin imparatorluğu kurtarmak için gördüğü çare, gayri-Müslim halkı göçe zorlamaktır. Lozan müzakerele öncesinde üç milyona yakın nüfus Anadolu’dan göç etmiştir. Müzakerelerde ısrarla mübadeleyi öneren aslında Türk tarafıdır. Stratejik olarak bir savaş riski olarak görülen gayrimüslimlerin bertaraf edilmesi muhalefet istemeyen iktidarların izlediği ana akım siyaset haline gelecekti. Balkan Savaşları sonrasında doğup büyüdükleri toprakları terk etmeye zorlanan Rumlar ve Ermeniler imparatorluk nüfusunun neredeyse yarısını oluşturuyorlardı. Ortodoks Hristiyanların Müslümanlarla mübadelesi dünyanın en büyük göç hareketlerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Osmanlı eliti ve daha sonra Cumhuriyet eliti imparatorluk tebaası Rumları, Ermenileri ve Yahudileri yani kısaca gayrimüslimleri gözden çıkarmıştı. Yeni kurulan cumhuriyet yeni halkını ulusalcı ve tek yanlı politikalarla etkileyerek toplum mühendisliğine meyledecekti. Etnik ayırımcılığa dayalı ulusalcı,şoven bir gençlik yetiştirmek için tarih kitapları yeniden kurgulandı. Nereye ait olduğunu bilmeyen dünyadan kopuk eğitimsiz yığınlarla bocaladığı yılların hikayesi yazılı bu bölgede. Her gittiğiniz köyde bu büyük hatanın sonuçlarını görüyorsunuz. Neresinden bakılsa bir tuhaflık görünüyor. Üç bin haneli Levissi’nin Anadolu Rum halkı iki katlı, sarnıçlı taş evlerden oluşan köylerini vadinin en korunaklı tepesinin yamacına birbirini engelleyemeyecek şekilde kurmuşlar. O dönemde iki eczane, yeterince doktor kütüphane, tiyatro ve kamu binalarının da bulunduğu neredeyse bir şehir devleti organizasyonuna ve düzenine sahip olan köy okulları, kiliseleri ve sosyal tesisleriyle zamanının en ileri şehir kültürüne sahipti. Ovayı da ortak tarım alanları olarak kullanmışlar, iki yel değirmeninden köyün ihtiyacı olan unu karşılamışlardır. Mübadele sonrası boş evlere yerleşmeyi reddeden Müslüman göçmenler bu taş evleri bırakıp ovada tarım alanlarında yaptıkları derme çatma evlere yerleşmişler; imece usulü ekilip biçilen tarlaları kişisel parsellere bölerek mahsul verimliliğini minimum seviyeye düşürmüşlerdir.
Kayaköy’ü yürüyerek geziyoruz. Kültür Bakanlığı köyün iki noktasına bilet gişeleri yerleştirmiş. Köyle ilgili işaretleme yapılmış. Özellikle kilise binalarına levhalar konulmuş. Kiliselerin kapıları kilitli. İçeri girmek mümkün değil. Uzaktan fotoğraf çekmekle yetinmeniz gerek. Yaklaşık yirmi beş bin nüfuslu bir büyük köyün yaşamıyla ilgili bilgi edinmek de zor. Yüz yıllardır burada yaşayan insanlar hakkında hiç bir bilgiye ulaşamıyorsunuz. Bu Ortodoks Rumları adeta Anadolu’nun tarihten silip atan bir güç var. Resmi arşivlerde bilgi var mı bilmiyorum. Mutlaka vardır. Birilerinin çıkıp bu kayıtları incelemesi acaba ne kadar zaman alacak?
İhtida adı verilen dönüşüm acaba ne oranda gerçekleşmiştir. İhtida nedir? sorusunun cevabı da şöyle:
“Birtakım nedenlerle devlet eliyle ya da toplumsal baskı sonucu gerçekleşen, mübadele, göç ettirme gibi olağanüstü zamanlarda gerçekleştirilen zorunlu nüfus hareketleri sürecinde, tamamen insani, sosyal, psikolojik ve ekonomik gerekçelerden dolayı, bu hareketlerin dışında kalmak için egemen toplumun niteliklerine sahip olma veya egemen toplumun özelliklerini paylaşma amacıyla evlilik ve din değiştirme gibi yöntemlere başvurulması, karşılaşılan bir durum olarak ortaya çıkabilmektedir.”(3)
Kayaköy’ü dört gün süreyle dört yönden denize kadar yürüdük. Denize inen sarp yamaçlarda, orman içlerinde, ovada ve tepelerde hep köy halkını düşündüm. İnsani açıdan bakmak zorundayız bu olaya. Aramızdan kimileri Anadolu Rumlarını ve Ermenilerini ihanetle suçluyor. Rumların Yunanlılarla, Ermenilerin de Ruslarla işbirliği yaparak Osmanlıyı çökertme eğiliminde olduklarını söylüyorlar. Kurgulanan tarih bu etnik kıyımı reddediyor. Gözlerinden yaşlar akarak milliyetçi şiirler okuyan bir kesim,25 yılda yok olan üç milyona yakın insanı reddediyor. Vicdanları bile sızlamıyor. Hal böyle olunca “katli vaciptir” naraları atanlar çoğalıyor. Dünyaya, evrensel değerler böylesine uzak beyin yapısına sahip bir sınıf toplum mühendisliğiyle kurulandı. Kendi fikirleri olmayan, fikir üretemeyen slogancı çabuk parlayan saatli bombalar. Onlarla konuşacak bir şey yok. Farklı siyasi bir boyut onlarınki. Ben yerlerinden yurtlarından zorla koparılan insanların ve çocukların, baskı gören tüm insanların psikolojisini merak ediyorum. Olayın insani boyutunu algılamaya çalışıyorum. Değerli olan da bu. Kayaköy çok önemli bir örnek.
—————————————-
(1) 30 Ocak 1923’te imzalanan “Yunan ve Türk Halklarının Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol
(2) Yücel Bozdağlıoğlu, Türk Yunan Nüfus Mübadelesi ve Sonuçları,Doç. Dr. Adnan Menderes Üniversitesi Nazilli İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü,TSA / YIL: 18 ÖZEL SAYI S: 3, Ocak/January 2014
(3) Fahriye Emgili