web analytics

 

 

Tuz gölünde çekilmiş fotoğraflara bakınca sanki çok farklı, beyaz, pembe  ve mavinin en uçuk tonunda ıssız bir dünyada gibi görünen, ayak bileklerine kadar suya girmiş insanlara imrenir oralara gitme isteği uyanırdı içimde.

Önce tuz konusunu öğrenmek gerekiyor doğal olarak. Tuz konusu aklıma eylül 2015 de İstanbul’da 14. kez düzenlenen ve adı “Tuzlu Su” olan bienali getirdi. Neden bu adın verildiği tartışma konusu olmuştu. Carolyn Christov-Bakargiev’in küratörlüğünde düzenlenen bu bienalde tuz konusu önemli bir yer tutuyordu. Bakargiev tuzlu suya felsefi bir boyut katarak tuzun önemini vurgulamıştı.

Homeros onu kutsal bir madde olarak tanımladı. Tuz tarih boyunca insanlığı peşinden koşturdu. Doğada saf olarak fazla bulunmayan bu madde için savaşlar yapıldı ve onu elde etmek için akıl almaz yollar denendi.

Evet tuzdan söz ediyoruz. Dünyadaki tuz kaynaklarının başında sular gelmektedir. Su kaynaklarındaki tuzun % 97.61’i de okyanuslardadır. Okyanuslardaki tuz oranı, bu su kütlesinin bulunduğu iklim kuşağına, akıntılara ve söz konusu su kütlelerine karışan akarsulara bağlı olarak değişir. Genel olarak okyanusların toplam hacminin % 3’ünü tuzlar meydana getirir. Bazı iç denizlerde veya kara içi sularda bu oran % 15’e kadar çıkabilmektedir. Okyanus ve denizler dışındaki diğer önemli tuz kaynakları göller ve tuz bakımından zengin akarsular ile yer altı sularıdır. İlk dönemlerde, daha çok kaya tuzu yatakları işletilmiş, bunu deniz kıyısındaki bataklık sahalarından tuz üretimi ve ardından da deniz ve göl suyunun buharlaştırılması yoluyla tuz elde etmek izlemiştir.

“Tuz, tuzlu sulardan  8.000 yıl önce üretilmeye başlandığı söylenir. Çinliler’in M.Ö. 6.000’de Xiechi Gölü’nden tuz ürettiği biliniyor. Mısırlılar, M.Ö. 2800’de tuzlanmış balık ihraç ediyor ve ölüleri gömerken de yanlarına tuz koyuyordu. Tevrat’ta, yakılarak tanrıya kurban edilecek olan hayvan etlerine tuz atılması gerektiği yazılıdır. İncil’de 30 yerde tuzdan bahsedilir ve birinde İsa “sen dünyanın tuzusun” der. Tuz bazı kültürlerde kutsal sayılır ve yere dökülmemesine özen gösterilir. Yere tuz dökenler veya cenaze evinden dönenler sol omuzlarından arkaya doğru tuz atıp kötü ruhları uzaklaştırır. Budizm inancına göre tuz, kötü ruhları uzaklaştırdığı için sumo güreşçileri ringe tuz serper. Geçmişte, üretimi sınırlı olduğu için tuz çok değerliydi.

Çin İmpartoru Yu, M.Ö. 2200’de tuza vergi koyarak devlet bütçesini dengede tutmuştu. Tuz vergisinin tarihteki ilk vergi olduğu söylenir. Roma İmparatorluğu döneminde askerlerin maaşı, bazen para yerine tuz verilerek ödenirdi. Bu nedenle geçmişte görevini iyi yapan askerlere “aldığı tuzu hak ediyor” denilirdi. İngilizce maaş kelimesinin karşılığı olan “salary” kelimesinin Latince tuz demek olan “sal” kelimesinden türediği sanılıyor. Roma İmparatorluğu’nda tuzdan alınan vergi önemli bir gelir kaynağıydı. Savaş zamanı tuza zam yapılarak gerekli para toplanırdı. Barış zamanı tuz ucuzlatılarak fakir halkın tuzsuz kalmaması sağlanırdı. Roma İmparatorluğu’nun ilk yıllarında Roma’ya tuz taşıyan arabaların kolay ve hızlı hareket etmeleri için özel bir tuz yolu (Via Salaria) yapılmıştı. Antik Yunan’da esirler tuz karşılığında satılırdı ve tembel köleler için “tuzun karşılığını veremiyor” denilirdi. Savaş dönemlerinde sefere çıkan orduların tuz bulamayışı sorunlara neden olurdu. Napoleon’un orduları, Rusya seferi sırasında yemeğe koyacak yeterli tuz bulamamıştı. Bu nedenle Napoleon’un binlerce askeri hastalanıp öldü. Gezgin Marco Polo, Tibet’te tuz bloklarına kralın siluetinin basılıp para yerine kullanıldığını yazmıştı. Tuz, M.Ö. 523’te Habeşistan’da para yerine kullanılıyordu.”

Alıntıdır: Kaynak:  Prof. Dr. Ural Akbulut, ODTÜ Kimya Bölümü

Tuz Gölü Anadolu’nun ikinci büyük gölü. Yaklaşık 1700 kilometre kare büyüklüğünde bir göl. Bir ucundan öbür ucuna otomobille yaklaşık iki saatte ulaşabileceğiniz büyüklükte bir göl. Harita üzerinde ne kadar da küçük görünüyor. Anadolu’nun bir başka doğa harikası. Bu doğa harikasının fotoğrafını çekerken göldeki kirlenmeden söz edenlere kulak kabartıyorum.

Türkiye’nin tuz ihtiyacının yüzde yetmiş beşinin karşılandığı bu göl ciddi bir tehlike altında. Yani evde kullanılan tuz, lokantalarda yenen yemeklerdeki tuz, fırından çıkan ekmeğin içindeki tuz bu gölden elde ediliyor. Tuz gölü herkese şu veya bu şekilde dokunuyor sonuç olarak. İçinde tuz bulunan hangi gıda maddesi olursa olsun bu gölden elde edilen tuzla ilişkilendirilebilir.

Tuz gölü dışarıya kapalı bir su havzası. Bu ne demek? Göle gelen gölde kalıyor. Gidecek yeri yok. Derinliği de bir ile iki metre arasında değişiyor. İki ana beslenme kaynağı bulunuyor. Peçeneközü ve İnsuyu dereleri. Yaz aylarında buharlaşma yoğunlaşıyor ve gölün sularının seviyesi ciddi oranda düşüyor.

Tuz Gölü ne yazık ki gereken önlemlerin alınmaması nedeniyle ciddi  çevresel sorunlarla karşı karşıya; özellikle de kirlilik tehdidiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Göl çevresindeki tüm yerleşimlerin ve sanayi tesislerinin atıkları göle boşaltılıyor.  Devlet Su İşleri tarafından yapılan ve Konya il merkezi atık sularını (lağımlarını) , göle taşıyan ana tahliye kanalı ve bununla birlikte yakın çevre yerleşim birimlerinden ve sanayi tesislerinden kaynaklanan atıkların olumsuz etkileri Tuz Gölü’nü tehdit etmektedir. Gölün fotoğrafını çekmeye gelen herkesin en azından bu çevresel tehdidin boyutlarını bilmeye hakkı var.

Birinci tehdit DSİ tarafından yapılan Konya ili kanalizasyon ve drenaj boru hattının göle direk olarak bağlanmasıyla ortaya çıkmaktadır.Bu atıklar hiçbir işleme uğramadan direk boşaltılıyor. Arıtma tesisi lafı var ama kendisi yok. Her yerde olduğu gibi.  Ayrıca evsel ve sanayi atıklarını göle deşarj eden yerleşim yerlerinin artan nüfusu  başta Aksaray, Cihanbeyli, Kulu, Ş. Koçhisar olmak üzere tehdidin ne kadar büyük olduğu hakkında bir fikir de verebilir. Kanalizasyonlarla kirlenen gölden elde edilen tuzda ciddi miktarda toksin maddeleri olmaması mümkün mü? Tuz rafine edilirken bu toksinler yok oluyor mu acaba?

Tuz Gölü büyük bir sulak alan olması itibariyle  “flamingo” (Phoenicopterus ruber), “suna” (Tadorna tadorna), “bataklık kırlangıcı” (Glaerola prancticola), “mart”ı (Larus sp.) gibi su kuşlarının konaklama ve kuluçka alanıdır da. Flamingoların ülkemizdeki en önemli kuluçka alanı olduğu söyleniyor; gölün orta kesimlerinde her biri 5-6 bin yuvadan oluşan dev kuluçka kolonileri bulunmaktadır.

Buz mavisi rengiyle bilinen Tuz Gölü’nün güneybatı kıyılarının pembe renge boyanmasının nedeninin toplu iğne ucunun binde biri büyüklüğündeki “dunaliella salina” adı verilen bir tür su yosunu (alg)  olduğu belirlendi. Bunun yanı sıra Tuz Gölü, günümüzde dünya kültür balıkçılığında en yaygın canlı yem olarak kullanılan “Artemia”yı doğal stok halinde bulundurması nedeniyle biyolojik açıdan da son derece önemli bir konumdadır. Tuz Gölü’nde konaklayan ve kuluçkaya yatan su kuşlarının  besin zincirinde “Artemia” vazgeçilmez bir halkayı oluşturmaktadır.

Tuz Gölü’nün fotoğraf çekeceğimiz kuzey tarafına gölün en dar yerine gidiyoruz. Tuz şantiyelerinin yoğun olduğu bir bölge. Şantiyeler gölün iki yakasını birleştiren fakat göl sularının irtibatını kesen transit yolun yapımını üstlenmişler. Bizim açımızdan çok iyi. Gölün ortasına kadar yürümekten kurtuluyoruz. Öte yandan bu yaklaşık bir kilometrelik yol göl sularının birbiriyle irtibatını kesmiş durumda. Bu da sanki gölden büyük bir parça koparılmış gibi görünüyor. Kesik kısmın rengi de kararmaya başlamış. O buz mavisi renk gitmiş siyahımsı bir renk hakim olmaya başlamış. Belli ki kanalizasyondan dökülen atıklar bu bölgede daha yoğun. Bu göl daha ne kadar atık kabul edebilecek? Bir yıl mı, yoksa iki yıl mı? Bölgede yaşayan üç milyona yakın insanın kanalizasyonunun deşarj edildiği bir gölün fotoğrafını çekmek, göle girip yürümek psikolojik olarak zor. Sanki Konya kentinin kanalizasyon sularında yürüyorum. Çok tuhaf bir duygu. Uçsuz bucaksız buz mavisi sular. Doğa Derneği’nin geçen gün yayınladığı basın bildirisinde çarpıcı veriler vardı.

“Küresel ölçekte bir doğa hazinesi olan Tuz Gölü, son 40 yıl içinde yüzde 50 küçüldü. Eskiden 260 bin hektar olan Tuz Gölü sulak alanı bugün 131 bin hektar civarında. Türkiye’nin tahıl ambarında hızla bir çöl büyüyor. Gölde su seviyesi her yıl düşüyor. Dünyanın 2 tuz gölünden biri olan ve doğal güzelliğiyle dikkat çeken gölümüzü göz göre göre kaybediyoruz”  

Demek ki sorun sadece kirlenme değil. Hem çölleşme var hem de kirlenme. İki ucu keskin bir balta. Zeus’un baltası. Böyle intikam alıyor her halde.

Tuz gölünün  tuz oranı çok yüksek. Bazı verilere göre yüzde 34 civarında. Elinizle suya dokunduğunuzda tuz kristalleri hemen elinize yapışıyor. Yer yer adacıklar oluşmuş. Bu da suyun azalmasıyla oluşuyor her halde.

Çekimlere başlıyoruz. Bu doyumsuz güzelliği fotoğraflamak çok keyifli. Gün batımına kadar buradayız. Bizim gibi birkaç fotoğraf grubu daha var. Gölün sularında yürüyoruz. Su ayak bileklerimizi geçmiyor. Bu ıssız doğa parçasında fotoğraf çekmek çok keyifli.

   

 

Tatta (Tuz) Gölü

Post navigation