web analytics

Yazılı Kanyon 9 Ağustos 2013 112

Suriye Silahlı Kuvvetleri’nin ülkedeki muhalefet hareketini durdurmak için 21 Ağustos 2013 tarihinde kimyasal silah kullandığı ileri sürüldü.

ABD hükümet sözcüsü kimyasal silah kullanıldığını teyit etti.

Britanya parlementosu Suriye’ye askeri müdahale konusunu görüşmek üzere başbakan  David Cameron tarafından toplantıya çağrıldı. Cameron ‘un milletvekillerini ikna edemediği konusunda söylentiler var. Britanya kamuoyu Irak müdahalesinde aldatıldığını düşünüyor ve Suriye krizinde de yine aynı argümanın kullanılmasından rahatsız. David Cameron’un kimyasal silahları Esed’in kullandığı tezine yeterli kanıt sunamadığı da biliniyor. Son yapılan kamuoyu araştırmaları da zayıf sonuç vermiş görünüyor.  Cameron ‘un askeri müdahale için yeterli kamuoyu desteğine sahip olmadığı dolayısıyla bu siyasi riski almayacağı görüşünü savunanlar da var. Bu nedenle BM’in raporu beklenecek gibi görünüyor.

Savaş bulutları toplandı ama dünya kamuoyu savaş istemiyor.

Bu hafta sonunda ya da önümüzdeki haftanın başında  eğer kamuoyu desteği medya yardımıyla sağlanabilirse büyük bir olasılıkla ABD ve Britanya Hava Kuvvetleri Suriye’ye askeri bir müdahalede bulunacak. Kapsamı ne olacak bilinmiyor. Eski başbakan Tony Blaire’in askeri müdahale konusunda kararmsar görüşler öne sürmesi de dikkat çekici. Kamuoyunu Irak savaşı sırasında aldattığı söylenen  Blaire’in böyle bir tavır alması da ilgi çekici.

Kaçınılmaz bir son bekliyor Esed’i. Uluslararası mahkemelerde yargılanmak en hafif ihtimal.

Bütün bu savaş çığlıkları ve medya sağanağı altında Avrupa Komiyonunun raporunda belirtilen  yaklaşık 7 Milyona varan Suriyelilerin yardıma muhtaç olduğu bir raporla belirtiliyor : http://ec.europa.eu/echo/files/aid/countries/factsheets/syria_en.pdf

Bu çok büyük bir sayı.

“Arap Baharı” adı verilen kalkışma hareketlerinin başlangıcından bu yana Tunus, Mısır, Libya, Lübnan, Suriye gibi ülkelerde “insani yardıma muhtaç” hale gelen kişilerin sayısını hesaplamak ayrı bir uzmanlık istiyor.

Bu ülkeler huzura kavuşacak mı? Bu kan gölü kıyısında ve barut tozu soluyarak büyüyen çocukların hayalleri olacak mı?

Esas paradoks bu insanların oy vererek başlarına aldıkları yöneticilerin yarattığı kan gölünde boğulmaları. Diktatörler sadece silah zoruyla ayakta kalmıyorlar, belirli çıkar gruplarının desteğiyle o koltuklarda oturuyor emirler yağdırıyorlar.

Şam sokaklarında ellerinde Suriye bayraklarıyla meydanları dolduran Esed yanlısı kalabalığın sayısı ne kadar acaba?

Nüfusun ne kadarı Esed’i destekliyor acaba? Yüzde elli mi? Otuz mu?

“Salafi” grupların bu davada rolünün ne olduğu da tartışmalı. Muhalefeti oluşturan grupların yapısı endişe verici. Demokratik güçler tanımı maalesef bu gruplar için kullanılmıyor. Aşırı İslami örgütler tanımı daha sık kullanılıyor. İsveç Enstütüsü için bir rapor hazırlayan bağımsız gazeteci  Aron Lund’un görüşleri ilgili linkten indirilebilir:   http://www.ui.se/eng/upl/files/86861.pdf

Lund’un raporu ilginç sonuçlar ortaya koyuyor. Muhalefet gruplarının daha geçen yılın son ayında Aralık 2012 sonunda bir araya gelip ortak bir siyasi platform oluşturmaya çalıştıkları öte yandan bu grupların ideolojik olarak ;bireysel özgürlükler ve demokratik haklar konusunda değil İslam devleti kurulması ve şeriat kurallarının uygulanması için ortak bir zeminde buluştukları ileri sürülüyor.  Muhalefet gruplarının körfez prensliklerinin finanse ettiği silahlarla giderek Sünni İslam ideolojisini yerleştirmeyi amaçladıkları belirtiliyor.

Bütün bu denklem içinde Türk Dışişleri’nin tam destek verdiği El Nusra ve Selefi grupların da aralarında bulunduğu cephenin ideolojik yaklaşımının Türkiye kamuoyunu rahatsız ettiği de ayrı bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsani yardım ile ideolojik baskı arasına sıkışan diplomatik yaklaşımın Türkiye’yi komşularıyla nasıl bir gerilim içine sokacağı da tartışma konusu. Suriye’nin etnik yapısı içinde önemli bir grup oluşturan Suriye Kürtlerinin Esed rejimi tarafından muhalif grup olarak dışlandığı ve Irak Kürt yönetimi  tarafından silahlandırıldığı idaaları var.

Böylesine karmaşık bir ortamda savaş çığlıkları atmak yerine daha dengeli ve Türkiye’nin alî menfaatlerine ve kamuoyunun desteğine endeksli diplomasi çizgisi izlenmesi beklenmektedir. Bugüne kadar dışişleri bakanı Davudoğlu ve ekibinin  Müslüman Kardeşler, El Nusra ve Selefi gruplar tarafından şiddetle savunulan  “İslam Devleti ve şeriat ” yaklaşımı ile AB Kopenhag kriterlerini nasıl dengeleyeceği de kamuoyunda endişeyle izlenmektedir.

——————————————————————————————————

International Crisis Group; Middle East Report N°143 | 27 June 2013

In early April 2013, the UN estimated that 1.2 million houses – “one third of the total housing stock in Syria” – had been damaged or destroyed.2 In May 2013, the UN put the number of Syrians in need of humanitarian aid at roughly eight million. The UN has registered 1,494,437 refugees with a further 20,184 awaiting registration; counted 2,016,500 internally displaced persons (IDPs); and most recently estimated nearly 93,000 people killed.  

Suriye

Post navigation