web analytics

Doğa yürüyüşlerimden birinde Patara antik kentini de ziyaret etmiştim. Çok geç de olsa bu antik şehirde 1994 yılında tesadüfen bulunan Roma döneminden kalma bir dikili taş tüm dünya arkeoloji çevresinin ilgisini çekti. Şehirlerarası yol şebekesinin mesafe olarak ölçümlerini ihtiva eden tablonun bir tarafına taş üzerine kazındığı kare prizma şeklindeki anıt üzerinde her yüzde iki dilde ithaflar vardır. Anıt Roma İmparatoru Claudius’un Likya Eyaleti’nde yaptırdığı devlet yollarının bir listesi, yani envanteridir.

“ “itinera” olarak nitelendirilen anıt, muhtemelen birkaç basamaklı bir kaide üzerinde, alt ve üst kısmı çıkıntılı profilli, en az elli dokuz blok ve en az on kattan, örme tekniğiyle meydana getirilen prizmatik bir gövdeden oluşmakta olup gövdenin üç yüzü yazıtla kaplıdır. Anıtın önyüzü “Roma dostu ve imparator sever” Likyalıların Claudius’a bir ithaf yazıtını içerdiğinden bir onur anıtı niteliğindedir. Sol yan yüzün ilk sekiz satırı bir yol inşaatı yazıtı olup imparatorun bir iyilikseverlik eylemi olarak öne çıkmaktadır. Bunun altında yer alan ve sağ yan yüzde devam eden satırlar ise, salt bir yol listesidir. Anıtın üzerinde İmparator Claudius’un atlı ve büyük olasılıkla bronzdan bir heykelinin durduğu tahmin edilmektedir. Tüm yüksekliği en az 12-13 m.yi bulan söz konusu heybetli anıt, Likyalıların başkentinde emperyal güce teslimiyetin bir simgesi ve emperyal icraatın propaganda aracı olarak, kent topografyasının merkezi bir noktasında, olasılıkla Patara’nın ana caddelerinin kesiştiği yere dikildiği düşünülmektedir.”[1]    

Bu tür tarihi eserlerin Anadolu’nun tarihi coğrafyasını anlamamıza olan katkısı tartışılmaz. Yaklaşık 1700 yıldır ya toprak altında ya da sular altında kalan bu tarihi eserlerin değerinin anlaşılması uzun zaman almıştır. Ne Selçuklu ne de onu takip eden beylikler ve Osmanlı devrinde tarihi eserlere ilişkin arkeolojik ya da tarihsel bir çalışma yapılmamıştır. Frenk seyyahlar yaptıkları keşiflerde ortaya çıkardıkları tarihi eserlerle yeni bir dönemi başlatmışlardır.  

Frenk seyyahların Anadolu’ya olan ilgisinin başladığı 15. Yüzyıldan 20. Yüzyıla kadar geçen sürede seyyahlar yaptıkları seyahatler sonrasında ülkelerinde kitaplar yayınlamışlar ve batılı kamuoyunu etkilemişlerdir.

Türkiye’de yabancı seyahatnameler üzerinde yapılan çalışmaların geçmişi oldukça yenidir ve Avrupa’da olduğu gibi seyahatnamelerin önemli bir kaynak olarak kullanılması çok eskilere kadar gitmez.

Türkiye’de kamu ve akademik çevrelerde Frenk seyahatnameler üzerinde  çalışma yapma isteği ve ihtiyacı  son yıllara kadar uyanmamıştır. Oysa batıda uzun yıllardır seyahatnameler özellikle akademik alanda önemli kaynaklar olarak  değerlendirilmiştir. Seyahatnamelerin yazılmasında çok farklı nedenler sayılabilir. Görevi diplomat olanların yanı sıra, bilimsel nedenlerle incelemelerde bulunmak üzere gelenler, arkeologlar, tarihçiler, yazarlar, ressamlar, biyologlar, ticari veya  askeri  nedenlerle yapılan seyahatlerin günlükleri 1700’lü yıllardan sonra batıda yayınlanmaya başlamıştır.

 Türkiye’de son yıllarda sosyal bilimler ve tarih alanlarında akademik bir hareketlilik göze çarpmaktadır. Frenk seyyahların eserlerinin  önemli kaynaklar haline geldiği görülmektedir. Seyahatnameler birçok kişi tarafından  edebi bir kaynak olarak değerlendirilmesine karşın tarih, arkeoloji ve sanat tarihi başta olmak üzere sosyal bilimler alanında  önemli bilgileri ihtiva eden eserler oldukları açıktır.

Anadolu’nun tarihi coğrafyasıyla ilgili olarak birçok eserden söz edebiliriz. Fransız Charles Texier’in üç ciltlik seyahatnamesi tercüme edilen eserler arasında en bilinenidir.

Mihri Pektaş’ın Türkçeye çevirdiği Prof. W.M. Ramsay’ın aynı adlı kitabı 1960 yılında MEB yayınları tarafından basılmıştır. Yayınlanmasından 70 yıl sonra. Ramsay’ın Türk arkeologlar arasında pek sevilmediğini söylemek gerekir. Eleştirel bakış açısı ve karşılaştırmaları her ne kadar gerçeği yansıtsa da Türk arkeologların hoşuna gitmez. Oysa 1890 yılında Osmanlı idaresinin o kadar çok hatası olmuştur ki anlatmakla bitmez.

Ramsey’in orijinal eseri 1890 tarihinde Londra’da yayınlanmıştır.   Antik Pisidia yani bugünkü Burdur, Isparta, Antalya il sınırları içindeki coğrafi bölge, Hıristiyan Aziz St: Paul’un (yürüyerek) seyahat ettiği yer olması itibariyle teologların ve din tarihçilerinin  yoğun ilgisini çekmiştir. Burada Ramsay’ı da Hıristiyan dinine ait eserleri araştırıyor diye damgalamak doğru değildir. Kitap okunduğunda Anadolu’nun ticari ve askeri yol güzergahlarını ve şehirlerin yerlerini belirliyor olması nedeniyle eleştiremeyiz. Oysa Ramsay’ın gözlemleri ve keşiflerinden ne fayda sağladığımızı incelememiz daha verimli olacaktır.

Ramsay kitabında ilk olarak Anadolu’daki ticari ve askeri yolları konu edinir. Kral Yolu adı verilen ticaret yolunun  Pers öncesi dönemlerde de  kullanıldığını söyler. Güneyde Cilicia ve Mersin limanı, kuzeyde Sinop ve Samsun, batıda ise Efes limanlarından ticaret yapıldığını doğu ile batı arasındaki ticaretin kral yollarından geçerek limanlara gelen ürünlerle Pers öncesinde Anadolu krallıkları tarafından sürdürüldüğünü anlatır.

Kral yolunun üzerinde yer alan şehirlerin hangi medeniyetlere başkentlik yaptığı ve isimlerinin neler  olduğu bilgisini verir. Antik çağdaki adıyla Halys (Kızılırmak)’in doğu ile batıyı ve giderek kültürleri ayıran özelliğinden “domuz” örneğiyle bahseder.

Ramsey’e göre Halys ırmağının kuzeyindeki kültürlerde tanrı ve tanrıçalara “domuz kurban etme” geleneği vardı. Bu Lydia ve Frygia krallıklarında Kybele için domuz kurban etme geleneğiyle alakalıydı. Daha sonra domuz kurban etme geleneği Hellen kültlerine de geçiş yaptı. Halys güneyinde ise Sami geleneğiyle eti yenmeyen, eti zararlı olan  hayvan olduğu için domuz kurban etme görülmüyordu. Bu da daha sıcak olan coğrafyalarda domuz etinin çabuk bozulmasından kaynaklanan bir durumdu. Ramsey’in domuz kurban etme konusunu coğrafi nedenlerle açıklaması son derece ilginç. Ramsey bu anlamda Heredotos ve Strabon’dan alıntılar yapar. Arkeologlar ve antik tarih yazıcılarının kullandığı bir kronoloji var. Bu kronolojiye katılsak da katılmasak da kullanılan terminoloji bu:

  • Geç Bronz Çağı (M.Ö.1700 – 1050)
  • Subminos / Submiken (M.Ö. 1050 – 1000)
  • Protogeometrik Dönem (M.Ö. 1000 – 900)
  • Geometrik Dönem (M.Ö. 900 – 700)
  • Arkaik Dönem M.Ö. 700 – 490/80
  • Klasik Dönem M.Ö. 490/80 – 330/20
  • Hellenistik Dönem M.Ö. 330/20 – 30

ANADOLU’DA ROMA EGEMENLİĞİ

(MÖ.133-MS.1453)

  • Roma Cumhuriyet Dönemi  M.Ö. 133 – 30
  • Erken Roma  İmparatorluk Dönemi M.Ö. 30 – MS. 1.yy
  • Roma Orta İmparatorluk Dönemi MS. 2. yy.
  • Geç Roma İmparatorluk Dönemi M.S.3-4 yy.
  • Batı Roma İmparatorluğu’nun  Yıkılışı M.S. 395
  • Doğu Roma ve Erken Bizans Dönemi MS.5/6. yy.
  • Doğu Roma İmparatorluğu’nun Yıkılışı (Bizans) M.S. 1453

Kaynak: Doç. Dr. Ahmet Tolga Tek

Anadolu’nun en az 12-15 bin yıllık bir yerleşim yeri[2] olduğu düşünüldüğünde bu kronolojinin de yeterli olmadığını söyleyebiliriz. Yapılan kazılarda ortaya çıkan bulgulara göre yeni bir kronoloji de deneyebiliriz:[3]

  • Paleolitik (15000 yıl öncesi),
  • Mezolitik (15000- 5000),
  • Kalkolitik (5000-3000),
  • Tunç (Bronz 3000-2000).[4]

Tek tanrılı dinlerin doğuşuna kadar Anadolu’da ve tüm dünyada çok farklı inançların, tanrı ve tanrıçaları tapınım görmüştür. Pagan dinler olarak kavramlaştırılan bu kompleks inanç yapılarının ortaya çıkışı da Hıristiyanlıkla alakalıdır. Latince “pagus” ve “pagani” sözcüklerinden türetilmiş olan ve sözlük anlamı itibarıyla “kırsalda yaşayan, köylü, taşralı” anlamlarına gelen pagan terimi, erken dönemlerden itibaren Hıristiyan Öğretisinde  dinsel anlamda “ötekini” ifade etmede kullanılmıştır. Buna göre Hıristiyan inancının dışında kalanlar pagan olmakla itham edilmiş ve ötekileştirilmişlerdir. Bu tek tanrılı dinlerin paganizm ile hesaplaşması olarak adlandırılabilecek süreç hem çok kanlı olmuş hem de uzun bir süre almıştır. Tek tanrılı dinler paganizm inancı üzerinde yükselmiştir. Bunun detayları sadece din tarihçilerinin ilgi alanına giriyor her halde.   

Paleolitik dönemden bu yana dağ kültleri pagan inançlar arasında önemli bir yer tutar. Kaldeliler, “Aralu”, Grekler ise “Olympos” dağını Tanrı’nın ikametgâhı olarak görürler. Friglerde dağlar Kybele’nin yaşam alanıdır. “Sinâ”, Yahudilik ve İslam’da Tanrı’nın tecelli ettiği ve Hz. Musa ile konuştuğu yer olduğu için kutsal kabul edilirken “Fuji-Yama” ise dünyanın ekseni olarak kabul edilir. Uzakdoğu kültüründe “Himalaya” dağların kralı, “Meru” dünyanın ekseni, “Kailâsa” Tanrı Şiva’nın ikametgâhıdır. Tibet inançlarında dağlar, semanın direkleri veya yerin kazıkları, hatta ülkenin ilâhları, mekânın efendileri olarak kabul edilmektedir. Hristiyanlara göre Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği yer olan Calvaire (Aramice Golgata) tepesi dünyanın merkezinde bulunmaktadır ve hem semavi dağın zirvesi hem de Hz. Adem’in yaratıldığı ve defnedildiği yerdir Yine bunların yanında “Cudi, Ararat, Ağrı, Zeytinlik, Hira, Uhud, Arafat” vb. gibi dağlar, çeşitli inanışlara konu edilen kutsal dağlar arasındadır.

Dağlar belki de ilk “hiyerofani” lerdir.[5]  Dağlar devasa kütleleri, heybetli görünümleri, yaşam alanı olmaları, barınma, korunma ve avlanma imkânı sağlamaları gibi pek çok hayati özellikleri sebebiyle ilk insandan günümüze önem arz etmiş, dünya mitolojilerinde kutsal olarak algılanmış ve kültleştirilmiştir. Hemen hemen dünyanın her yöresinde kutsal bir dağ vardır.

En son ziyaret ettiğim Murat Dağı’nın kutsallığı tanrıça Kybele ile ilişkilendiriliyordu. Friglerin çok eski bir halk olduğu düşünüldüğünde bu inancın ne zaman başladığını tahmin etmek oldukça güç. Anadolu’da kutsal dağlara giden yollarda bulunan mağaralarda kaya çizimlerinde dağ tanrısının ya da tanrıçasının bulunduğunu görmek mümkün. Örneğin Bafa gölüne kuşbakışı bakan dağ Latmos ve kaya resimleri dağ kültünün MÖ. 7-8 binlerde tapınım gördüğünü kanıtlamaktadır. Buna ek olarak Hakkari Sat dağlarındaki kaya resimleri de aynı döneme ait. Burada ortak nokta yüksek dağların zirvelerinde kutsallığın kanıtlarının bulunmasıdır. Adak ve kurban her kültün olmazsa olmazıdır.

Dağa sunulan kurbanlar her yörenin kendine has gıdalarından oluşur. Av hayvanları başta olmak üzere bitki ve meyveler de dağdaki kutsal alanda sergilenir daha sonra da rahipler tarafından tüketilirdi. Tüm dağ kültlerinde özellikle av hayvanlarının kurban olarak seçilmesi tesadüf değildir. Zaten kaya resimlerinde görülen de bu av hayvanlarıdır. Dağ tanrısına sunulan kurbanlar ortak bir öğe olarak kaya resimlerinde görülmektedir.

Dağ kültleri günümüze kadar ulaşan inanç biçimlerinden biridir. Dağların şahıs adlarıyla da kutsallaştırıldığı görülür. Örneğin Düzgün Baba, Hasan Dağı, Sarı kız tepesi, Eren dağı, vb. Anadolu’da acaba kaç yerde “ziyaret”, “eren”, “baba” dağı olduğunu incelemek gerekir. Yıllarca öncesinden gelen kutsallık halkın hafızasında dinler üstü bir konumda dağların adlarına eklenmiştir. Kim hangi gizemi anlatırsa anlatsın dağların büyüsü tartışmasız bir gerçek olarak karşınızda durur.

İlkçağ tarih yazıcıları arasında önemli bir referans olarak verilen “Strabon” ve “Heredotos” un Anadolu coğrafyasındaki yollar ve kentlerin yerleri konusunda yanıldıklarını ileri süren Ramsey bazı örnekler ve tablolarla asıl yerleşim yerlerini araştırır.

Ramsey analizlerinde genellikle temel ilkçağ haritacılarının eserlerini kullanır.  İlk kaynağı “Tabula Peutingeriana” olarak bilinen Roma imparatorluk yol ağını ve kentlerini gösteren çizimlerdir. “Peutinger” tablosu Avusturyalı Konrad Peutinger (1467-1547) tarafından yapılmıştır. Tabloda yer alan yolların ve kentlerin yerlerinin doğru olup olmadığı da yapılan arkeolojik  belgelerle   teyit edilmektedir. Ramsey’in kullandığı referanslar arasında ünlü ilkçağ coğrafyacısı “Ptolemy” de vardır.

Claudius Ptolemy, bazı kaynaklarda Batlamyus olarak da anılıyor. MS 2. yüzyılda İskenderiye kütüphanesinde çalışan  Yunan kökenli Mısırlı bir coğrafya bilginiydi. İkinci yüzyılda Coğrafya adlı eserinin bir parçası olarak yayınlanan şaşırtıcı dünya haritası, boyuna ve enlem çizgileri kullanan ilk kişiydi.  Ptolemy’nin coğrafyası MS. 150 civarında sekiz cilt halinde  kuru hayvan derisi üzerine renkli mürekkeple çizilmiş 26 harita içermektedir. Romalıların yaktıkları İskenderiye kütüphanesi yangınında  haritaların da içinde bulunduğu yüz binlerce rulonun yok olduğu söyleniyor ama bazı araştırmacılar İskenderiye kütüphanesinin yakılmadığını içindeki ruloların rahipler tarafından dört bir yana kaçırıldığını ileri sürüyorlar.

Bugün var olduğu bilinen Ptolemy harita  nüshalarının büyük çoğunluğu  orijinal çizimler değildir. Yandığı söylenen  haritalarda gizli ve kutsal bilgiler olduğu miti bazı çevrelerde  yaygındır. Gizli ve kutsal bilgileri ihtiva eden haritaların kralların hazinelerinin  yerlerini de gösterdiğini ileri süren  birçok maceraperest hazine avcısının hikayeleri filmlere konu olmuştur. Ramsey’in referans olarak kullandığı haritaların  ikinci nesil çizimler olduğu varsayılabilir.  Kitaplarda onun tasvirlerine dayanılarak yüzlerce yıl sonra haritacılar tarafından çizilmiş  haritaların oluşturulduğu söylenebilir.[6]

Ramsey’in kullandığı bir diğer referans ise “Antonine Itinary” adı verilen Roma İmparatorluk kentleri mesafeler tablosudur.[7]  Tam adıyla söylemek gerekirse “Itinerarium Provinciarum Antoni(ni) Augusti”, Roma İmparatorluğu sınırları içindeki kentlerin arasındaki mesafeleri gösteren 225 listeden oluşmaktadır.

1994 yılında Patara’da yapılan kazılarda bir Roma yol anıtı bulunmuştur. Eğer Ramsey 1994 yılında bulunan yol anıtının varlığını bilseydi her halde çok memnun olurdu.

(Monumentum Patarense, Miliarium Lyciae, Stadiasmus Patarensis).

 Erken Roma Dönemi’nde yapılan Yol Kılavuz Anıtı’nın (Miliarium Lyciae) Latince adı Stadiasmus Patarensis’tir. Dörtgen Prizma şeklindeki anıtın üç tarafı yazılı olup, ön yüzünde İmparator Claudius’a ithaf yer alırken, diğer yüzlerde tüm Lykia sınırları içerisinde yer alan yolların ölçüleriyle birlikte listesi yer almaktadır.[8] Bu anıtın özellikle Lydia ve Pisidia antik kentlerinin tam yerlerinin bulunmasında önemli rol oynadığını söylemek gerekir.

 ADKAM | The Patarean Monument (of the Roads) (akdeniz.edu.tr)

Ramsey’in kitabına geri dönersek; tüm Anadolu coğrafyasını antik Roma yolları güzergahlarından yola çıkarak şehirleri ve şehirlerin tam olarak yerlerini belirlemeyi amaçlıyor. Haritalarla konumlarını belirlediği şehirlerin tarihçesini de anlatıyor.MS. 5. Asıra kadar olan sürede  bilinen tüm şehirlere ait bilgileri referanslarıyla birlikte ele alıyor ve ilgilenenlere muazzam bir referans kaynağı sunuyor.

 Antik Roma yol ağının birçok haritasını gördüm bu konuda en iyi haritaları ortaya çıkaran İngiliz arkeolog David French dir. 50’lerden bu yana Ege’den Doğu Anadolu’ya Türkiye’nin pek çok arkeolojik sit alanında kazılar yaparak Türk arkeolojisinin gelişimine önemli katkılar sağlayan İngiliz arkeolog David French 2017 yılında vefat etti. Tüm yaşamı boyunca Anadolu antik yolları üzerine çalışan David French’in bulguları enstitü web sitesinde yayınlanıyor.[9]

Roman Roads and Milestones of Asia Minor | BIAA

David French “Mil Taşları” projesiyle Anadolu’daki tüm yol ağını ve antik şehirleri haritalamayı başarmıştır. Haritalar yukarıda verdiğim linkten indirilebilir. Bu haritaları mil taşlarını tek tek arayıp bularak çizen French’in Anadolu arkeolojisine ve tarihi coğrafyasına yaptığı katkı çok büyüktür. Ramsey’in eski kaynaklara dayanarak yapmaya çalıştığını aslında French mükemmel bir biçimde gerçekleştirmiştir.


[1] ADKAM | STADIASMUS PATARENSIS 2014 TÜRKÇE (akdeniz.edu.tr)

[2] Göbeklitepe kalıntılarındaki karbon ölçümleri Paleolitik çağa yani en az 12 bin yıl öncesine tarihleniyor.

[3] Anadolu Kronolojisi – Tarih Sitesi

[4] Anadolu Kronolojisi – Rehber Ali Çelik (alicelik.net)

[5] Mircea Eliade’nin işaret ettiği kutsalın ortaya çıkışı: Hiyerofani (hierophany) Yunancada ‘hieros’ kutsal, ‘phainein’ göstermek anlamına gelir.

İlahinin veya kutsalın, özellikle kutsal bir yerde, nesnede veya durumda tezahür etmesi, belirmesi, tecelli etmesidir.

[6] Bilim Adamları, 1,500 Yıl Sonra Batlamyus’un Gizemli Haritasının Şifresini Sonunda Çözdüler mi? (mysteriesrunsolved.com)

[7] Antonine Yol Programı, çeşitli yollar boyunca istasyonların ve mesafelerin kaydı olan bir güzergahtır. Muhtemelen Augustus döneminde yürütülen bir araştırmadan elde edilen resmi belgelere dayalı olarak, Roma İmparatorluğu’nun yollarını anlatıyor. The Antonine Itinerary (roadsofromanbritain.org)

[8] Patara Yol Anıtı (ktb.gov.tr)

[9] 1265385 (dergipark.org.tr)

Stadiasmus Patarensis

Post navigation