Bu pazar Eurymedon Vadisine gidiyoruz. Bugünkü adıyla Köprüçay vadisi. Antik çağın ünlü Eurymedon akarsuyu Eğirdir gölünün güney doğusundaki Amonos dağından çıkıp Ayvalı çayı ve Karacahisar dereleri birleşerek Eurymedonu oluşturur. Akarsuların oyduğu kanyonlardan ancak köprülerle geçilebilir. Günümüze kadar tamiratlarla ayakta kalan iki antik köprüsü vardır. Selge ve Pednelissos ile Pamphylia’ya ait Aspendos ile Side antik kentlerini birbirine bağlayan Via Sebaste Güney kolu da buradan geçer. Yolun büyük bir kısmı tahrip edilmesine rağmen yer yer yolun yirmi otuz metrelik kalıntılarını görmek mümkün.
Psidia bölgesinde çok sık görülen kaya oluşumları yani jeolojik adıyla konglomera kayalıkları Selge havzasında yani eurymedon vadisinde de görülebilir. Jeologlar konglomera kaya oluşumlarını şöyle tarif ediyorlar:
“Beyşehir Gölü’nün güneyi ile Akdeniz arasında yer alan Eurymedon havzasının orta kesimi, bir molas havzası özelliğindedir. Neojen başlarında çöken kesime Paleozoyik, önemli ölçüde Mesozoyik kireçtaşlarından oluşan yüksek yerlerden sellerle taşınan kil, kum ve çakıllar akarsu-göl ortamında çökelmeye uğramıştır. Kum ve çakılların suda çözünür halde taşınan kirecin çökelmesiyle kum ve çakıllar çimentolaşarak kumtaşı ve konglomera taşları oluşmuştur.”
Selge antik şehrine bu dördüncü ziyaretim. Şehir diyorum ama doğa yürüyüşlerinde şehre ayrılan zaman beş dakikayla sınırlı oluyor. O da antik tiyatronun fotoğrafının çekilmesiyle sınırlı. Arkeoloji merakı herkese eşit miktarda dağıtılmadığı için yürüyüşçülerden kimse de daha fazla zaman istemiyor. Oysa yirmi bin kişinin barındığı bu dokuz bin kişilik antik tiyatrosu olan şehrin kalıntıları neredeyse tüm vadiye yayılmış durumda.
Bölgede bol miktarda görülen çiçeklere acı çiğdem, göç çiğdemi adı veriliyor. Acı çiğdem, aslında bir çok yerde görülüyor. Sanırım tüm Toroslarda görülebiliyor. Bu çiçek konusunda farklı argümanlar da yok değil. Bir alıntı yaparsak:
” Colchicum cinsinden bitkilerin ortak adı. 25 – 30 cm boyunda olur. Yaprakları şerit biçimindedir. İlk yazın pembe, sarı, eflatun renkli çiçekler açar. Sulak çayırlarda yetişir. Tohumlarda bulunan colchicine maddesi romatizmaya, damla hastalığına karşı ilaçlar yapılır. Acı çiğdem bahçelerde süs bitkisi olarak da yetiştirilir. Gölge yerleri sever. Çok su ister.
Zehirli bir bitkidir. Çiğdeme çok benzeyen fakat onun gibi yenilmeyip zehirli olan bu bitkinin (Colchicum) yumruları salep, çiğdem (Crocus) türleriyle karıştırıldığı için, bilhassa toplayıp yiyen çocuklar arasına ağır zehirlenme vakaları görülebilmektedir.”
Kültür Bakanlığı web sitesinde Selge ile bilgiler mevcut: http://www.kulturvarliklari.gov.tr/TR,44898/selge.html
“Strabon’a göre Selge’nin kurucusu Kalchas’tır ve daha sonraları Lacedaemoniler (Spartalılar) bölgeye yerleşmişlerdir. İlk yerleşim M.Ö. ikinci bin yılın sonunda Dor göçleri sırasında Truva Savaşı’yla bağlantılı olarak meydana gelmiştir. İkinci yerleşim Rhodes’in kolonileştirilmesiyle birlikte M.Ö. 7. yüzyılın başında olmuştur. Bunu doğrulayan herhangi bir yazıt bulunmamaktaysa da kolonicilerin kıyıdan görülmesi zor ve dağların arasında saklanmış bir yerleşim yeri seçeceği düşüncesini kabul etmek zordur.
Selge, madeni para basan ilk Pisidia şehridir. Selge’de M.Ö. 5. yüzyıldan başlayarak Pers standartlarına uygun ve Aspendos madeni paralarından ayırt edilmesi zor olan gümüş paralar basılmıştır. Bu madeni paralar Aspendos’unkilere oldukça benzer. Paranın iki tarafında güreşçiler görülür; paranın tersinde sapan kullanan bir figür ve Stlegiys of Estlegiys olarak yazılan şehrin adı vardır. Bu yerel isimler, Luvian diliyle bağlantılı olan ve bizim üçüncü bin yılda Pisidia’da konuşulduğunu bildiğimiz Pisidia dilinin M.Ö. beşinci yüzyılda hala kullanılıyor olduğunu gösterir.”
Antik çağda dağlık bölgelerde yaşayan Psidia’lıların üretici bir halk olduğundan söz edilir. Bölgede yaygın olarak görülen sandal ağacı, (santalum album) tütsü hammaddesi olarak kullanılagelmiştir. Tüm dünyaya ihraç edilen Selge tütsüsü (günlük) zeytinin yanında ikinci büyük geçim kaynağı olma özelliğini taşıyordu.
Antik şehirden başlayan yürüyüş konglomera kayalıklarının oluşturduğu labirentlerin arasından kıvrıla kıvrıla aşağıya antik köprüye kadar iniyor. Yaklaşık on kilometrelik bu yürüyüşü inişli çıkışlı ve zaman zaman kestane, ardıç ve kızılçam ağaçlarının oluşturduğu mini koruluklardan geçerek tamamlıyorsunuz. Yürüyüş yaklaşık beş saat kadar sürüyor.