web analytics

“Ferman Padişahınsa, Dağlar Bizimdir.” Dadaloğlu, (1865).

Kent yaşamının en zor yanı doğa severler için  hiç şüphesiz yeşil alanlardan uzak kalmaktır. Özellikle de  İstanbul, Ankara, İzmir  gibi yeşil alanları müteahhitler tarafından hunharca talan edilen plansız kentlerde yaşıyor iseniz. Halkın çarpıtılmış bir seçim sistemiyle (temsili demokrasi) seçtiği idarecilerin de aralarında bulunduğu bir çıkar grubunun  doğa katliamlarıyla  betonlaştırdığı kentler giderek kalabalıklaşıyor ama sorunlar da geometrik olarak çoğalıyor.

İmparatorluk döneminin bakiye mirası[1] olan bu ülkenin toprakları, uçsuz bucaksız ormanlar, göller, dağlar, akarsular hazine arazileri olarak biliniyor ama kısa vadeli ekonomik ve siyasi çıkarlar uğruna  liyakatsiz idarecilerin ince eleyip sık dokumadan “kamu yararı” gerekçeli olarak  üçüncü şahıslara kiralanmaları/satışlarıyla  ciddi anlamda çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya.

(1) Osmanlı Devleti Gerileme Dönemi Haritalı Anlatım | Gerileme Dönemi Padişahları – YouTube

İktidara yakın duran şirketler ruhsatlandırılıyor, maden arama, taş ocağı, vb. gibi gerekçelerle orman arazilerini yok ediyorlar, akarsuları zehirliyor, gölleri kurutuyorlar. Anadolu toprakları yavaş yavaş kuruyor ve tuzlanıyor. Bu ata yadigarı toprakları korumakla görevli olduğunun bilincinde olmayan liyakatsiz bürokratlar tüm halkın sahibi olduğu mirasımızı sanki kendi öz mallarıymış gibi har vurup harman savuruyorlar. Devlet kavramının bilincinde olmayan idareciler devleti kendi öz şirketi yerine koymaktan çekinmiyorlar.  

Aradan yüz yıl geçmiş olmasına rağmen, Anadolu demokrasisi devlet kavramının ayırımına varamayan idarecilerin “devlet benim” söylemini sık sık tekrarlayan diktatörlük emellerine teslim olmuş durumda. Devletin olanaklarını şahsi çıkarlarına alet eden bürokratların besledikleri (devletin kasasından) medya ve trol ordusu imal ettikleri yalanlarla seçmenin kafasını bulandırmaya devam ediyorlar.  

Şimdi burada yok olan ormanların, yeşil alanların, halkın çoğunluğunun kutsal kabul ettiği dağların maden şirketleri marifetiyle işgal edilmesinin ne kadar vahim sonuçlar doğuracağını söylemek bile acı veriyor.

 Dağlar için ne söylesem az. Doğa yürüyüşü dediğimiz kavramın, dağcılık  dediğimiz kavramın, doğa fotoğrafçılığının  tüm alfabesi dağlarda kazılıdır kanımca. Sabahı başka, akşamı başka güzellikler ve gizemler saklıdır dağlarda. Geceleri hiç söylemiyorum. Yıldız saymaya meraklıysan tam yerine geldin demektir. Gece çadırından titreyerek çıkarsın,  samanyolunun yıldızlarını saymaya başlarsın. Göğe bakmaktan boynun ağrırsa gölün üstündeki yıldız yansımalarını sayarsın.

 Bitmeyen bir gökyüzü. Sonsuzluğun alfabesini de okumaya başladın demektir artık. Uykun yoksa gölün donan kenarlarının çıtırtısını da duyarsın. Ağzından çıkan buharlar uçar gider. Sen öyle soğukta kendinle baş başa kalırsın. Bir sen bir suretin bir de gökyüzü.

Kimi trekkinciler  “METER OREIA” yı yani dağ tanrıçasını gördüğünü bile söyler. “Meter Oreia” dağın anası anlamını taşır. Kadim inançlar arasında en önemli yeri tutan dağ tanrı ve tanrıçaları Anadolu kültürünün önemli bir öğesidir. Günümüzde dağlara kutsallık atfedilmesi yaygındır. Örnekler sayılmayacak kadar çoktur. Tanrının dağlar aracılığı ile insanlarla bağlantı kurduğuna inanılmış hatta kutsal kitaplarda verilen bilgiler bile bu inancı desteklemiştir. İşte bu nedenlerden dolayı insanoğlu, tanrısına biraz daha yakın olmak, ona dua etmek ya da kurban sunmak istediğinde ayin yeri olarak dağları tercih etmiştir.

Ana Tanrıça   Hurrilerde “Hepat”, Hititlerde “Arrinna” veya  “Kubaba” olarak tanımlanır. Phryg tanrıçası “Kybele” “Mater”, Kybebe, Agdistis gibi isimlerle de anılmıştır. Hellen dünyası ise  “Meter” adını vermiştir.

Anadolu insanı tam olarak ne zaman dağlara kutsallık atfetmiştir söylemek zor. Ama Kappadokialılar, tanrılarının Argaios (Erciyes) Dağı’nda oturduğuna inanmaktadırlar. Hititler Dönemi’den itibaren Argaios Dağı önemli bir kült merkezi olarak kullanılmıştır. Antik kaynaklar ve ele geçen nümizmatik buluntulardan (Erciyes) Argaios Dağı’nın pek çok tanrı ya da tanrıça ile özdeşleştirildiği bilinmektedir.

Ayrıca bir önemli kült merkezi de Magnesia ad Sipylum (Manisa), Tanrıça’ya Meter Sipylene ya da Meter Plastene denmiştir. Strabon, Phrygialıların tapındığı Meter Sipylene’den ve Magnesia’daki Sipylos Dağı’nın tepesinde bulunan bir kült alanından bahsetmektedir.

 Meter Oreia,  Ionia, Lydia, Karia, Phrygia, Lykia, Pamphylia ve Pisidia’da tapınım görmüştür. Elde edilen arkeolojik veriler  ana tanrıça kültünün dağlarla ilişkisini  de açıkça belgelemiştir. Bu konuda bir makalesini okuduğum Dr. Yasemin Akın, dağ kültleri konusundaki arkeolojik belgeleri dikkatimize sunuyor.[2]

Dağların kutsallığı ve dağ tanrıçası kültlerinin oluşumları  MÖ. 8 binlerden itibaren mağara resimleriyle de belgelenmektedir. Latmos dağlarındaki mağaralara kırmızı boya ile yapılan kaya resimleri bir dağ kültünün varlığını kanıtlamaktadır.

Dağların kutsallığını keşfeden ilkçağ insanı onun yaşam pınarı olduğunu da anlamıştır. Ekosistemin baş aktörüdür dağlar. Yağan yağmur ve kar dağlar tarafından depolanır. Dağlar su deposudur. Akarsular dağlardan doğar, ovalardan geçer göllere ulaşır. Tarım toplumları suyun gücünü çok iyi bilir. Kuraklık amansız bir düşman gibi yıkım getirir. Orman dokusu azalan ekosistemlerde kuraklık kaçınılmazdır. Yeraltı sularının yokluğu ciddi sorunlar yaratır. Günümüzde aşırı su kullanımı ve orman tahribatı sonucunda göllerin kurumaya başladığı gözlenmektedir.   

Kuraklığın bilimsel veriler ışığında nedenlerinin araştırılarak analiz edilmesi ve bertaraf edilmesi için hangi önlemlerin alınması gerektiğini bir eylem planına dönüştürerek bütçelemek ve sonra da eyleme geçmek devlet kurumlarının asal vazifesidir. Çevre ve İklim bakanlığı adı verilen kamu kuruluşunun hazırladığı bazı raporlara göz atmak gerekir.

Her ne kadar günümüzde kriz boyutuna gelen iklim koşullarını  siyasi etkilenmelerle  “hoş gösterme” çabaları göze çarpsa da yağışsız geçen ayların açıklamalarını dini referanslarla başka yönlere çeken siyasi şahsiyetlerin (Diyanetin yağmur hutbeleri)  iklim krizini örtbas etme gayretleri bilinçli seçmen kitlelerinde ne netice verir bilemem.

Son elli yılda 36 göl kurudu:

Antalya Elmalı gölleri;

  • Karagöl: Şimdi Susuz
  • Girdev Gölü: Şimdi Susuz
  • Müren Gölü: Şimdi Susuz
  • Küçükgöl: Şimdi Susuz

Korkuteli gölleri;

  • Manay (Söğüt)Gölü: Şimdi Susuz
  • Sarıgölü(Kırkpınar): Şimdi Susuz
  • Gölcük Gölü: Şimdi Susuz
  • Genceli Gölü: Şimdi Susuz
  • Keklicek Gölü: Şimdi Susuz
  • Akgöl: Şimdi Susuz
  • İmecik Gölü: Şimdi Susuz

Antalya gölleri:

  • Yamansaz: Yarısı susuz ve susuz bölümü hızla dev binalarla yapılaşmakta. Gölün su kalan bölümleri ise SİT alanıdır.
  • Çakal Gölü yüzde 50’si Susuz
  • Karadayı Boğazak Sazlıkları(Boğazkent): Şimdi Susuz
  • Kocağöl -Boğazkent Kuş Cenneti: Birçok sorunla boğuşmaktadır (kirlilik, su azalması, avcılık vs)

Burdur gölleri:

  • Burdur Gölü: Suları hızla kuruyor ve dikkuyruk kuşları tehlikede
  • Salda Gölü: Kumları ve berraklığı tehlikede
  • Kestel Gölü: Şimdi Susuz
  • Yazır Gölü: Şimdi Susuz
  • Akgöl: Şimdi Susuz
  • Yarışlı Gölü: Yazları susuz
  • Mamak Gölü: Şimdi Susuz
  • Kurugöl: Şimdi Susuz
  • Beylerli Gölü: Şimdi Susuz
  • Karataş Gölü: Yarısı susuz (kurutulmuş) suları ve balıkları tehlikede
  • Gölhisar Gölü: Hızla suları azalıyor, kuruyor
  • Acı Göl: Tuz Stepleri tehlikede
  • Karaevli Gölü: Şimdi susuz
  • Heybeli Gölü- Şimdi susuz
  • Pınarbaşı Gölü: Şimdi susuz
  • Isparta’nın gölleri:
  • Eğirdir Gölü: Kerevitleri ve varlığı tehlikede, böyle giderse hızla suları azalacak.
  • Kovada Gölü: Kuşlar diyarının suları korunsun.
  • Alparslan Gölü: Şimdi susuz

Konya’nın gölleri:

  • Beyşehir Gölü: Suları tehlikede
  • Tuz Gölü: Suları tehlikede
  • Suğla Gölü: Şimdi susuz
  • Arapçayırı Çumra Ovası: Şimdi susuz
  • Güvenç Gölü: Şimdi susuz
  • Yarma BataklığıI: Şimdi susuz
  • Hotamış Sazlıkları: Şimdi susuz
  • Samsam Gölü: Şimdi susuz
  • Akşehir Gölü: Şimdi susuz
  • Karapınar OvasıI: Şimdi susuz
  • Ereğli Sazlıkları: Şimdi susuz

Mersin gölleri:

  • Aynaz Bataklığı: Şimdi susuz
  • Regma Bataklığı: Şimdi susuz
  • Afyon Gölleri
  • Eber Gölü: Şimdi Susuz
  • İscehisar Gölü- Mermer tozu ve mermer kırıntılarından büyük risk altında.

Hatay gölleri:

Amik Gölü (Kurutulup üzerine havaalanı yapıldı)

Anadolu’nun dağları saymakla bitmez doğunun en yüksek dağı olan Ağrı Dağı (5137 m) ile batının en yüksek dağı Mahya Dağı (1030 m) arasında yüzlerce dağ bulunur. Dağlara meraklı okuyucunun Türkiye Dağcılık Federasyonu web sitesini incelemesini tavsiye ederim:

TDF | Türkiye Dağcılık Federasyonu

Dağların kutsallığına ilişkin söylenecek çok şey var. Dağların zirvelerine giden yolculuklarda çadır kamplı seyahatlerimde gecesinin ve gündüzünün çok farklı fotoğraf olanaklarıyla dolu olduğunu gördüğüm ilk günden bu yana dağlara olan hayranlığım sanırım “benim kutsalım” boyutlarına ulaştı. Kimi zaman yükselen dumana ya da yağan yağmura, kara, esen rüzgâra uzun süre dalıp uzaklara; geçmişe ve geleceğe dalıp gitmişliğim vardır. Geceleri milyarlarca yıldızın gözlerinize dolduğu vakit ne yapacağınızı ne düşüneceğinizi şaşırırsınız.

Samanyolu gökyüzünü ateşten bir kuşak gibi ikiye ayırır. İnsanın bu muazzam boşlukta kaybolup gitmesi doğaldır. Siz de samanyolunu seyrederken o derinlikte kaybolur gidersiniz. Bu muazzam galaksinin herhangi bir yerine ulaşmak için insanın fiziki kapasitesi yeterli değil. Belki çok yakında olan gezegenlere ulaşmak için ömrü yeter ama güneş sisteminin ötesine ulaşması imkânsız. Işık hızında bile gidilse, yüz yaşına kadar bile yaşasa  yine de o mesafeye ulaşması için ömrü yetmiyor. Bu korkunç gerçek ortada dururken sadece yıldızlara bakıp seyretmek biraz da hüzün verici.

Bu onuncu Seyahatnâme kitabım. Anadolu’yu gezmeye başlayalı on yıldan fazla oldu. Hemen hemen her yıl bir kitap yayınlamışım. Aşağıdaki linklerde kitaplarımın satıldığı online web sitelerine ulaşabilirsiniz.   


[1] (1) Osmanlı’nın Çöküşü ile ilgili az konuşulanlar (Prof. Dr. İlber Ortaylı) – YouTube

[2] KÜÇÜK ASYA’DA DAĞ VE MAĞARA TANRILARI ,Yasemin Akın, Akdeniz Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü, Antalya (yaseminakin@akdeniz.edu.tr).

Prologos

Post navigation