Bu yılın sonbahar fotoğraf gezimi Phrygia – Lydia krallıkları bölgesinde gerçekleştirdim. Uşak, Kütahya, Afyonkarahisar, Murat Dağı yaylaları ve köyleri.
İlkçağ klasik Anadolu haritasında MÖ.1200 yıllarında Hitit krallığının çöküşüyle birlikte “Deniz Kavimleri” ve “Balkan Kavimleri” Anadolu’yu istila etmeye başladılar.[1] göçle gelenlerin kurdukları krallıklar öne çıkmaya başladı. Yüzlerce yıl süren istilalar, savaşlar Anadolu halklarının esas etnik yapısını oluşturdu bana kalırsa. Anlatılan Orta Asya çıkışı ve bozkurtlar, Kayı Boyu belgelerin ışığında incelendiğinde birilerinin kurgulayarak ideolojik olarak yazdırdığı kurmaca tarih gibi bir tat bırakıyor.
Bu konu siyasallaştırılan bir konu olduğu kadar tarihçilerin konusu. Gerçek belgelerin ışığında daha ikna edici kanıtlar sunarlarsa belki gerçekler ortaya çıkar. Oysa ben gezip gördüğüm yerlerdeki antik kent kalıntılarına ve bu tarihi eserleri inceleyen arkeologların çalışmalarını okuyorum. Uşak bölgesinde yaptığım gezide Phrygia ve Lydia dönemlerinden kalan eserleri görme fırsatım oldu.
Ekrem Akurgal kitabında karanlık çağdan söz eder. Yani MÖ.1200-700 arasında arkeolojik kanıt olmaması nedeniyle bu döneme 500 karanlık yıl tanımı yapılıyor. Phrygia MÖ 700 yıllarında Orta Anadolu’da bir krallık kurduğundan söz eder. Hitit sonrası Balkanlar üzerinden Anadolu’ya giriş yapan göçebe Trak kabileleri ve Myken göçebelerin Ege kıyılarında koloniler kurması (Miletos) zamanlaması MÖ. 1800 yıllarından sonra başlar. Anadolu’nun “demir çağı” başlangıcı MÖ.1200 yıllarına tarihlenir.
Sonbahar seyahatimde bölgenin arkeolojisinden çok günümüzdeki coğrafyası ilgimi çekiyordu. Kahverengi tabelalarda antik kentlere ve diğer tarihi bölgelere nasıl ulaşılabileceği bilgisi vardı. Oysa benim bu seyahatim bir arkeoloji gezisi değildi. Daha çok sonbaharda bu coğrafyanın renklerini fotoğraflamayı amaçlıyordum. Dağlar, kanyonlar ve kayın ormanları. Bu ormanlar, yaprak döken ve dökmeyen ağaçlar büyük bir olasılıkla iki bin yıl önce çok daha fazlaydı. Şimdi eskiye göre acaba yüzde kaç oranında azaldı?
Söylemek zor. İnsanların evlerini ağaçtan değil de taştan yaptıkları dönemlerde daha az ağaç kesildiği de bir gerçek. Ağaçların yakıt olarak tüketimi ise oldukça yavaş olmalıydı. Bin yıl önce Anadolu nüfusu neydi? Phrygia krallığı ya da beyliği nüfusu neydi? Hangi etnik topluluklar ne zaman birbiriyle savaştı, sonuç ne oldu? Tüm bunları anlatan bir kaynak yok. Hellen tarihçilerden alıntılar var genellikle. Bu alıntıların da “mitos” derlemeleri olduğunu sanıyorum. Asur kaynaklarına dayandırılarak kral Gordion’dan ve kral Midas’dan söz eden kayıtlar.
Murat Dağı ve onun eteklerindeki Uşak ve Kütahya illeri tam olarak Phryg toprakları sayılır. Krallık toprakları bununla da sınırlı değil. Afyonkarahisar, Eskişehir ve Polatlı da dahil edilerek bir çember çizersek daha doğru olur. Phrygia haritasını bulup bakmak gerekir.
İnternette araştıralım: Birçok harita var ama hangi haritanın daha geçerli olduğunu anlamak için derinlemesine araştırmak gerekir.
Bugün Uşak ve diğer kentlerde yaşayan ahali Phryrg’yalı olduklarını hiçbir vakit kabul etmek istemezler. Bu bir kişilik sorunu. Herodotos ve Strabon gibi Eskiçağ yazarlarına göre Makedonyalıların komşuları olan ve Avrupa’da oturdukları sırada Brigler (Brygler) adını taşıyan Frigler, Makedonya ve Trakya’dan Boğazlar yolu ile Anadolu’ya göç eden Trak boylarından biriydi.
Frigya Bölgesi, Büyük Frigya ve Küçük Frigya ya da Frigya Epiktetos olmak üzere iki ana bölüme ayrılmıştır. Büyük Frigya, doğuda Kızılırmak Nehri ve Tuz Gölü’ne (Tatta), batıda Denizli-Pamukkale yöresine, güneybatıda Elmalı Ovası’na Kadar uzanan geniş bir bölümü kapsamaktaydı.
Küçük Frigya ya da Frigya Epiktetos, günümüzde iç Batı Anadolu ile Yukarı Sakarya Vadisi’nde Eskişehir, Afyonkarahisar ve Kütahya illeri arasında uzanan daha küçük bir bölümü kapsıyordu. Midas Kenti (Eskişehir/Yazılıkaya), Dorylaion (Eskişehir/Şarhöyük), Midaion (Alpu/Karahöyük), Nakoleia (Eskişehir/Seyitgazi), Kotiaion (Kütahya), Aizanoi (Kütahya/Çavdarhisar) ve Kadaio (Kütahya/Gediz) belli başlı Phrygia şehirleriydi.
Frigya’da iki önemli merkez vardır: birincisi siyasal yönetim merkezi Gordion (Yassıhöyük–Polatlı), diğeri ise dinsel merkez olan, Midas kentidir (Yazılıkaya). Gordion krallığın kurucusu olan Kral Gordios’un adını verdiği şehirdir. Midas ise oğlu Midas’ın adını verdiği dini merkezdir. Günümüzde Yazılıkaya’daki Midas Kybele anıtı hala ayaktadır. Frigya hakkında bilgilerin kaynağı büyük ölçüde iki ana yazıta dayanmaktadır. Birincisi Assur kralı II. Sargon’un yıllıklarıdır. (MÖ. 721-705). Midas, Assur kaynaklarında “Muşkili Mita” adı ile geçer. İkinci kaynak Herodotos’un Kimmer saldırılarında yenilen kralın boğa kanı içerek intihar ettiğini anlattığı Kral Midas’dır. Bu mitosun doğruluğunu kanıtlayan bir belge yoktur. Farklı mitos yazarlarının antik tiyatrolarda oynanan farklı tragedyaları vardır. Antik çağda tragedya yazarlarının tanrılarla insanların ilişkilerini konu ettikleri oyunları çok ilgi çekiyordu.
Midas hakkında birçok rivayet anlatılmaktadır. Ağızdan ağıza değişerek farklılaşan bu rivayetler, aslında çok eski yazılı kaynaklara dayanmaktadırlar. Bu kaynaklar Hesiodos, Herodot, Ovidius, Plutarkhos, Marcus Junianus Justinus gibi birçok Antik Yunan ve Roma tarihçilerin, filozoflarınve tragedya yazarlarının eserleridir.
Bunların arasında en tanınmışı hiç kuşkusuz Halikarnaslı Heredotos’ dur. Hacimli eserlerine önsöz olarak şunları yazmıştır:
“Bu, Halikarnassoslu Herodot’un kamuya sunduğu araştırmadır. İnsanoğlunun yaptıkları zamanla unutulmasın ve gerek Yunanlıların, gerekse Barbarların meydana getirdikleri harikalar bir gün adsız kalmasın, tek amacı budur; bir de bunlar birbirleriyle neden dövüşürlerdi diye merakta kalınmasın (Herodot, 1973, 21).”
Heredotos’un bir Hellen Şoveni olduğunu yukarıdaki açıklamasından ve ciltlerce anlattığı Hellen-Pers savaşları kitaplarından kolaylıkla görebiliriz. Uzun uzun anlattığı Medler ve Pers imparatorluklarını “Barbar” olarak nitelendirir. Frigler ve diğer Anadolu krallıklarını da kendi dillerini konuşuyorlar gerekçesiyle “bozuk lisanları olan “ barbarlar olarak tanımlar. Hellen/Yunan olmayan ve Yunan olan ayırımını en iyi Heredotos yapmıştır.
Yeri gelmişken Doç. Dr., Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü öğretim üyesi. Makbule Muharreova Sabziyeva ‘nın “Antik kaynaklarda Midas” adlı makalesinde yer verdiği antik tarihçileri de aşağıya alıntı olarak veriyorum:
“Athenaeus. (MS II -III . yüzyıl) Yunan dilbilimcisidir. Eski fıkraların anlatıldığı ve ikinci kaynak olarak görülen Bilgelerin Ziyafeti adlı 15 parçadan oluşan kitabın yazarıdır.
Cassiodorus. (MS I. yüzyıl) Romalı bilim adamı ve yazar.
Claudius Aelianus. (MS II .-III . yüzyıl). Antik Roma yazarı ve filozofudur. Günümüze 17 kitaptan oluşan Hayvanların Doğası Üzerine ve 14 kitaptan oluşan Varia Historia (Çeşitli Öyküler) eserleri ulaşmıştır. Varia Historia antik Yunanların hayatındaki ilginç olaylardan bahsetmektedir. Her iki eser Yunanca yazılmıştır.
Hesiodos. (MÖ VIII . yüzyıl). Yunan şairi. Türkçede de çevirileri bulunan İşler ve Günler, Tanrıların Doğuşu adlı eserleriyle tanınmaktadır. Şairin Catalogue of Women or Ehoiai eseri tanrılarla ilişkide olan kadınlardan bahsetmektedir. Makalede bu esere gönderme yapılmaktadır.
Julius Pollux. (MS II . yüzyıl) Yunan dilbilimcisi ve belagat ustası. Onomastikon başlıklı 10 ciltlik çalışması bir ansiklopedi örneğidir. Bu çalışmada kelimelerin açılımı, eski yazarlardan alıntılar, hükümdarlara methiyeler, haraç ve vergi toplayanlar için söylenebilecek kötü ifadeler yer almaktadır.
Lycophron. (MÖ III . yüzyıl). Yunan şairi ve dilbilimcisi, mitolojik konuların ele alındığı birçok trajedilerin yazarıdır.
Marcus Junianus Justinus. (MS III . yüzyıl). Roma tarihçisidir. Pompeius Trogus’un Philippicae’in Tarihinden Parçalar adlı kitabı I.yüzyılda yaşamış Roma tarihçisi Pompeius Trogus’un günümüze ulaşmayan Makedonya hükümdarı II . Philippicae’i anlatan 44 ciltlik külliyatından alıntılardan oluşturulmuştur.
Marcus Tullius Cicero. MÖ I. yüzyılda yaşamıştır. Romalı devlet adamı, filozof ve belagat ustasıdır. Makalemizde 45 yılında yazdığı De Divinatione (Kehanet Üzerine) eserinden bahsedilmiştir.
Pausanias (Gezgin). MS II . yüzyılda yaşamıştır, Yunan coğrafyacısıdır. 10 ciltlik Periegesis tes Hellados (Yunanistan’ın Tasviri) eserini kaleme almıştır.
Platon. (MÖ I. yüzyıl) Phaidros eseri, Platon’un diyaloglarından birinin adıdır,Sokrates (aslında Platon’un kendisi) ile Phaidros arasında geçer. Felsefe üzerine yapılan bu diyalogda Platon bilgi ve güzellik hakkında fikirlerini anlatmaktadır.
Plinius. (MS I. yüzyıl) Naturalis Historia (Doğa Tarihi) adlı 37 kitaptan oluşan Yunan ve Romalı yazarların kitaplarının özetinden oluşan bir derleme ile tanınmaktadır.
Polyaenus. (MS II . yüzyıl) Roma’da yaşayan ama Yunanca yazan Polyaenus 8 kitaptan oluşmuş ve en çok bilinen Savaş Manevraları mecmuasını Pers İmparatorluğu’yla savaşa giren Roma imparatorları Marcus Aurelius’a ve Lucius Verus’a ithafen yazmıştır.
Ptolemaeus Chennus. (MS II . yüzyıl) Yunanlı yazar. Mitolojik kahramanları konu eden Bilgililer İçin Yeni Tarih adlı 7 kitaptan oluşan eserin yazarıdır. Bu kitap Konstantinopolis patriği I. Fotios’un kütüphanesinde yer almaktaydı.
Tyrtaios. (MÖ VII . yüzyıl) Yunan şairi.”
Antik kaynaklar içerisinde hangilerinin daha gerçekçi olduğunu söylemek zordur. Nihayetinde gelenek olarak “Mitos” geleneği yani halk arasında yaygın olan söylenceler gerçek olaylarmış gibi kaleme alınmıştır. Tanrılar ve tanrıçalar kültlerinin yaygın olduğu yıllardır bunlar. Hıristiyan din adamlarının “pagan dönemi”[2] olarak tanımladıkları, Müslümanların “cahiliye dönemi”[3] adını verdikleri zamanlar. Tek tanrılı dinler kendilerinden önceki inançlara iyi gözle bakmadılar hiçbir vakit. Tanrıçalar kültlerini hepten reddettiler. Kadınların tanrılaştırılmasını kabul etmediler ama erkeklerin tanrılığını onayladılar. Bazı tarikatlar kadınları hepten din dışı ilan ettiler.
Erkek egemen tek tanrılı dinlerin kadınlara bakış açısı giderek sertleşti; özellikle Hıristiyanlığın orta çağında fikrini beyan eden, eşitlik ve adalet arayan kadınları cadı ilan edip odun ateşinde şehir meydanlarında yaktılar. Müslümanların orta çağında ise kadınları cinsellikle aşağılayıp zina yaptıkları iftirasıyla şehir meydanlarında (recm) taş atarak öldürüyorlar. Kuran’da “recm” (taş atarak öldürme) yoktur ama yine de birçok yerde uygulanıyor.
Özellikle Müslüman ülkelerde kadınların sorunları giderek büyüyor. Tanrıçalar döneminden toplumun en alt tabakasına itilen kadınların sosyal statüleri de yerlerde sürünüyor. Kanunen ne kadar eşit olursa olsun Türkiye’de kadın erkek eşitliği konusunda yapılacak çok iş var. İstanbul sözleşmesi de bunlardan biri.
Elimizdeki belgelere bakarak Anadolu kadınının MÖ. 700 yıllarında sosyal statü olarak ne durumda olduğunu ancak tahmin edebiliriz. Kadınların tanrıça olduğu dönemlerde doğurganlığın getirdiği bir ayrıcalık oluştu. Nasıl oldu da bu ayrıcalık kaba kuvvet seviyesine inip kadını ikinci plana sürükledi bilmiyoruz.
Uşak çarşısında dolaşırken etrafıma bakıyorum. Sanki gizli bir el kadınları saklamış, sadece erkekler kalmış. Gördüğüm kadınların çoğunluğu da türbanlı. Oysa burası Phrygia. Tanrıçaların ülkesi. Daha farklı olmalı. Ama öyle değil işte. Cumhuriyetle özgürleşen kadınlar yeniden örtünüp baskı altına girdiler. Erkekler öldürüyor. Kadını her fırsatta öldürüyor. Fırsat eşitliği, çalışma hayatı ve diğer çağdaş alanlarda kadınların toplumdaki yerlerini almaları engellendi. Artık nereye gitsem aynı Hacivat sakallı, dar paçalı pantolonlu, mokasen ayakkabılı, eli tespihli erkekler, türbanlı, pardösülü, aşırı makyajlı kadınlar. Birbirlerinden uzak, kafalarında sadece cinsellik ve şiddet olan yeni Türkiye insanı.
Günümüzden bir iz yakalamak kolay değil. Antik kaynaklara başvurarak ip ucu bulmak için çok derin bir araştırma yapmak gerekli. Uzun bir süredir Anadolu tarihi coğrafyasını çalıştığım için artık bazı kalıpların ortaya çıktığını görüyorum.
Hitit imparatorluğunun yıkılışından sonra ( MÖ.1400) Anadolu’da yerleşik etnik gruplar yaşadıkları bölgelerde önce beylikler sonra da krallıklar kurdular; klasik krallıklar, beylikler dönemine de ortaya çıkan yeni yapılanmalar şunlardı: güneyde Lykia, Karia, Cilicia kuzeyde Pisidia, Phyrigia, Lydia, doğuda ise Capadocia ve Urartu krallıkları belirgindi. MÖ.500 yıllarında doğuda Med imparatorluğunun yıkılışıyla onun yerine Akhaimenid hanedanlığı kuruluyordu. Perslerin en büyük arzusu da batıdaki zengin krallıkları fethedip ganimet elde etmekti. Tüm fetihlerin ana amacı da zaten budur. Bu nedenle ordularının en az yarısı paralı askerlerden oluşur. Askerlerin parası ganimetle ödenir. Herodotos ve Med/Pers imparatorluğunun kuruluş ve yıkılış hikayesini Dr. Esra Yalazı’nın doktora tezinden okuyabiliriz.[4] Yalazı o dönemin ideolojik atmosferini detayıyla inceliyor.
Romalı yazar Ovidius, Frig kralı Midas’ı anlatır. Tuttuğu her şeyi altına çeviren kral Midas’ın hikayesi günümüz değimiyle tam bir Hoax’dır.
Tanrı Dionysos Tmolos (Bozdağ)[5]bağlarında tüm yakınlarının katıldığı bir şölen verir. Öğretmeni ve akıl hocası Frigyalı yaşlı Silenos[6] aşırı alkol aldığı için bu şölene katılamaz. Burada Silenos çift anlamlı olarak kullanılmıştır. Yaşlı bir Satir anlamı da yüklenebilir. Satir de mitolojik bir varlıktır. Yarı insan yarı keçi görünümlü bu varlıklar Dionysos’ ile birlikte şarap içip flütlerini çalarak su perilerinin peşinden koşarlar. Burada söz konusu edilen Silenos da yaşlı ama gözde bir Satir’dir.
Sızıp kaldığı sokaklarda bulunup kral Midas’a götürülür. Kral Midas 10 gün 10 gece ağırladığı Silenos’u tanrı Dionysos’a teslim eder. Öğretmenine ya da arkadaşına gösterilen bu ilgiye çok sevinen tanrı Dionysos kral Midas’a “Dile benden ne dilersen, dileğin yerine gelecektir” der. Kral Midas “Tuttuğum her şey altın olsun” der. Neden sonra pişman olan Kral Midas eski haline dönmek için tanrı Dionysos’a yalvarır. Dionysos isteğini kabul eder. Eğer Paktolos ırmağında yıkanırsa kurtulacağını söyler. Kral Midas nehirde yıkandıktan sonra eski haline döner. O günden sonra Paktolos ırmağının kumları altın olur. Paktolos ırmağının hangisi olduğu halen arkeologlar arasında tartışma konusudur. Bozdağ’dan doğan çaylardan biri olduğu söylenebilir. Günümüzde çamur kaplıcaları olarak bilinen yerde Midas’ın altınları yerine mangalcıların bıraktığı her türlü ambalaj atığının bulunduğu ve artık balıkların bile yaşamadığı Sart çayının halini tanrı Dionysos görse kim bilir ne yapardı? Ben Sart çayını gördüm. O kadar kirletilmiş ki balık bile yaşamayan ölü bir dere artık. Nerede kaldı altın.
Bu hikayede adı geçen Kral Midas’ın Frigya değil de Lydia kralı olduğunu da söylemeliyiz. Frigya ve Lydia konusunda arkeologların yaptıkları kazılardan ortaya çıkan bazı tarihler vardır. Kral Midas’ın kurduğu şehirler arasında en önemlisi kutsal Kybele şehri Pessinus’dur.
Günümüzde Sivrihisar’ın Ballıhisar olarak bilinen köyü kutsal kent üzerine kurulmuştur. Tarihi eserler büyük ölçüde tahrip olduğu için kesinlik kazanmayan yönleriyle kutsal şehir Pessinus’un Mater Dyndmene, Magna Mater, Mater Kubile, Agtistis Dyndmene tapınımlarının merkezi olduğu ileri sürülmektedir. Dydmene ve sevgilisi Attis gizemlerinin ritüelleri rahipler ve rahibeler tarafından kutsal günlerde büyük kalabalıklarla icra ediliyordu. Bunlarla ilgili detaylı bilgiler Romalı tarihçiler tarafından kaydedilmiştir. Bu ayinlerde çalınan müzik, danslar ve erkeklerin kendilerini sünnet ederek Kybele’ye adamaları Romalılar tarafından çok yadırganmıştır.
Gerek Lydia gerekse de Phrygia krallıkları hakkındaki bilgilerin kaynakları çoğunlukla Asur, Hellen ya da Roma tarihçilerinin eserleridir. Bu tarih yazıcıları da objektif gözlemlerden çok dönemin hâkim olan iktidarının görüşleri paralelinde eser vermişlerdir. Örneğin Heredotos Perikles döneminin ideolojisini tarihi olaylarda Hellenleri üstün göstererek yansıtmıştır.
Frig ya da Lydia tarih yazıcıları var mıydı ben bilmiyorum. Pers tarih yazıcılarından söz edildiğini de hiç duymadım. O nedenle bölgede yaptığım gezilerde ip uçları arıyorum. Taşlar üzerindeki sembollerden, yazılardan, heykellerden anlamlar çıkarmaya çalışıyorum. Saklı gizemleriyle ve mitoslarıyla çok büyük bir kültür coğrafyası Phrygia. Sonbahar renkleri de muhteşem.
[1] Akurgal, Ekrem, Anadolu Kültür Tarihi, s.192
[2] “paganus” teriminden türetilmiştir. Bu terim, 4. yüzyıldan itibaren Hristiyanlar tarafından Roma İmparatorluğundaki çok tanrılı inançlara ait pratikleri yerine getiren insanları ifade etmek için kullanılmıştır.
[3] İslam öncesi dönemine verilen ad.
[4] Microsoft Word – Turnitin tez 27 Aralık 2019.docx (ankara.edu.tr)
[5] Lydia dağı Tmolos (Bozdağ) Dionysos dininin kaynağı olarak gösterilir. Ayrıca kraliçe Omphale’nin kocasına verilen addır. Tmolos adlı başka bir Lydia kralından da söz edilir. Ares’in oğlu olan bu kral Artemis’in arkadaşlarından birine saygısızlık etmiş, tanrıça da üstüne azgın bir boğa salmış, onu öldürtmüş. Oğlu ölüsünü Bozdağ’a gömmüş, bu yüzden dağa Tmolos adı verilmiş.
[6] Silenos – Vikipedi (wikipedia.org)