Pisidia bölgesi antik çağda büyük küçük şehir devletlerinin bulunduğu, bereketli ovaların kıyısında korunaklı tepelere doğru kurulmuş şehirlerin mükemmel mimarisiyle dikkat çekiyor.
Pisidia bölgesini bugünkü Isparta ve Burdur il sınırlarıyla tarif etmek mümkün ama antik çağda Pisidia diye anılan coğrafyayı Batıda Lysis akarsuyu (Erençay-Bozçay), ve Söğüt dağları, Doğuda Karalis (Beyşehir) Gölü, Trogitis (Suğla) Gölü, Kuzeyde Askania (Burdur) Gölü ve Limnai (Eğirdir) Gölü, Güneyde ise bereketli Pamphylia ovasını çevreleyen dağlar olarak tarif etmek de mümkün.
Pisidia bölgesi şehir devletlerinden en önemlilerini doğa yürüyüşleri sırasında ziyaret ettim : Sagalassos, Adada, Kremna, Selge, Kibyra, Temessos, vb. Bu şehirlerin kalıntıları farklılık gösteriyor. Üç döneme farklı açılardan bakmak gerekiyor. Bugün gördüğümüz kalıntılar çoğunlukla Roma ve Bizans yapıları veya restorasyonları. Örneğin Sagalassos Roma döneminde çok gözde bir şehir olması nedeniyle mimari açıdan her biri bir şaheser olan yapılarla dolu. Öte yandan Adada ve Pednelisos daha çok Helen dönemi yapılarıyla dikkat çekiyor. İri kesim taşların yığma ve destekleme tekniğiyle kullanıldığı Helen mimarisi çok belirgin bir biçimde bu antik kentlerde görülüyor. Harç kullanılmadan yapılan bu duvarların nasıl olup ta bu kadar yıl ayakta kaldığı da hayranlık verici. Günümüzde en kabadayı binanın elli yüz yıl dayandığı düşünülürse binlerce yıl ayakta kalan bu antik yapıların yapı tekniğinin üstünlüğü daha iyi anlaşılabilir.
Antalya’ya 75 KM. uzaklıkta bulunan Pednelissos antik kentine Gebiz Köyü’nü geçtikten sonra Kozan Köyü yakınında bulunan Bodrumkaya adı verilen tepeye çıktığınızda ulaşıyorsunuz. Yukarı şehir diye adlandırılan tepeye yakın bölgede karaçam ormanları arasında şehrin kalıntılarına rastlanıyor. Yukarı şehri aşağı şehre bağlayan antik cadde, hafif aşağı doğru eğimle tepeye paralel bir hat izliyor. Belli ki bu şehir planlanarak inşa edilmiş. Bir otorite de planın gerçekleşmesini temin etmiş. Bölgede iki yüzey araştırması yapılmış ama henüz arkeolojik kazı yapılıp yapılmayacağına karar verilmemiş. Bodrumkaya tepesine çıkıldığında atının üzerinde bir Seleukos kumandanının verdiği emri duyar gibi olursunuz.
” Şehrimizi bu tepeye kuracağız.”
Bütün Pamphylia ovası ayaklarınızın altındadır artık. Bu tepeden bakınca ovadaki en ufak hareketi bile çıplak gözle görebilirsiniz. Şehir uzmanlar tarafından MÖ. ikinci yüzyıla tarihleniyor. İskender’in ölümünden sonra Anadolu’ya dağılan İskender’in komutanlarının Anadolu’da kurduğu şehirlerin sayısı hiç de az değil.
Pednelisos’un çevresi 4,5 metre yüksekliğinde ve 1,5 metre genişliğinde surlarla çevriliymiş. Dört yönde burçlarla takviye edilen şehir surlarının kalıntıları hala yerinde duruyor. Şehre girişin bir kaç kapıdan yapıldığı anlaşılıyor. Surlar içinde göze çarpan üç katlı Agora (Pazar Yeri) kalıntıları dikkat çekici. Sırasıyla kamu binalarının yer aldığı iyi planlanmış yerleşim planında hamamlar, tapınaklar, çeşmeler, anıtlar ve caddelerin kalıntıları oldukça belirgin.
Sarnıçlar yukarı şehrin Kuzey yamacında tepenin en yüksek noktasında yer alıyor. Sarnıçlar iki tür su kaynağı kullanıyor. Kaynak suyu ve yağmur suyu. Yüzey araştırmalarında Kuzey yamacında altı büyük sarnıca rastlandığı belirtiliyor. Bazı sarnıçların halen faal olduğu ve köylüler tarafından çeşitli amaçlar için kullanıldığı ifade ediliyor.
Şehir kalıntıları arasında Apollon tapınağı ve bazilika kalıntılarının bulunması da anlamlı. Şehirde iki belki de daha fazla inanç sisteminin bir arada bulunduğu sonucu rahatlıkla çıkarılabilir.
Pednelisos antik şehrinin büyük bir bölümünün bölgedeki heyelan nedeniyle toprak altında kaldığı tahmin ediliyor. Kuzey yamaçlarda oluşan kızılçam ormanı da büyük bir olasılıkla kalıntıların ortaya çıkmasını engelliyor olabilir. Çam ağaçları arasında döşeme yol kalıntılarına, parçalanmış sütun başlıklarına ve büyük bir olasılıkla define avcıları tarafından yok edilen nekropol kalıntılarına rastlanıyor.
Köy ahalisinin antik şehrinin bulunduğu ve aslında sit alanı olması gereken bölgeyi yavaş yavaş işgal ettiğini görüyoruz. Alel acele açılmış tarlalar ve zeytin fidanlarının hazine arazisine 2B özelliği kazandırarak ucuz toprak elde etme amacı taşıdığını hemen hemen tüm bölgelerde görmek mümkün. Şark kurnazı ahalinin antik eserlere ya da doğaya saygı gibi bir derdi yok.
Yine dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz. Kendi kısa dönem menfaatlerinden başka hiç bir şeye aldırmayan bölge ahalisinin bilinç ve farkın dalık katsayısının çok düşük olmasının getirdiği bir dizi sorun var. Öncelikle yerel yönetimlerin tepkisiz kaldığı doğa katliamlarına gözlerini kapatıyorlar. Orman yangınları, Hes projeleri, maden ocakları, fabrika atıkları, ağaç katliamları, betonlaşma, v.b. gibi çok ciddi konularda yanlış tarafta duruyorlar. Yani sermayenin yanında yer alıyorlar. Bu konumu bilerek seçen bu ahaliye hiç bir sempati beslemediğimi söylemeliyim. Gebiz köyünün meydanında yan yana beş altı kahvehane var. Hepsi de tıklım tıklım dolu. Masaların üstünde okey takımları duruyor. Ahali bu masalarda akşama kadar kumar oynuyor. Yanı başlarında duran hazinenin farkında değiller. Pednelisos antik kenti orada toprak altında duruyor. İlgilenen yok.
Pednelisos kaynakçası:
- Gül Işın: The Ruins at Kozan Bodrumkaya,Adalya ayrıbasım ; III, 1998,ISSN 1301-2746,s.111
- Abdullah Çördük, Yunan ve Roma mimarisindeki yapı teknikleri, Yüksek lisans Tezi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı, İzmir 2006,
- Ahmet Çinici, Landscapes of Pednelisos, Doktora Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 2013
Gebiz’in tarihi konusunda konusunda rehberlerimiz Cemal Ertugay ve Ümit Durak otöbüste ve köy kahvesinde otururken bilgi verdiler. Köyün ahalisinin Macaristan göçmenleri olduğu iddiası varmış. 2006 yılında Macaristan’dan gelen bir Macar araştırma grubu Gebiz’i kardeş köy ilan etmiş. Bu kardeşlik anısına ağaçtan yapılmış bir anıt(Kapı) da köy meydanına dikilmiş.
Köy ahalisine bakıldığı vakit diğer köylerden bir farkı görünmüyor. Kaç zamandır bu bölgeyi karış karış geziyorum. Yörük kültürünün hakim olduğu bu bölgelerde eski ahalinin Rum ve Ermeni olduğu eski yapıların mimari tarzından anlaşılıyor. Gebiz ‘in ahalisinin Macar kökleri olduğu savı bana göre zayıf bir sav. Ne yapılar ne de ahalinin sosyal davranışları Yörük kültüründen farklı değil. Konuyla ilgili bir internet araştırması yaptığımda karşıma ilginç yazılar çıktı. Göründüğü kadarıyla bu Macar göçmenleri savı Macar Araştırmacı Beder Tibor’un ortaya sürdüğü bazı kanıtlardan kaynaklanıyor. Belki de doğrudur. tarihçilerin bu konuya açıklık getireceğine eminim. Macar kahvesi olarak bilinen kahvehanenin sahibi eskiden duvarda asılı olan bazı fotoğrafları maalesef kaldırmış. Onları göremedik. Ahaliye sorduğumuzda da tatmin edici bir cevap veren olmadı.
Aşağıda bu linkleri veriyorum.
- Mustafa Kozak Haberi: http://www.aksam.com.tr/guncel/macar-miyiz-acaba–66559h/haber-66559
- Deniz Karadeniz Makalesi: http://konurlular.blogcu.com/macarlar-sulalesi/12740186
- Orhun Beli Batu Makalesi : http://www.belgeselyayincilik.com/ismail-kahraman/makaleler/antalya%E2%80%99da-yasayan-400-yillik-gebzeliler-2