Önce Modernizmi anlamak gerekir .
Modernizm genelde, on dokuzuncu yüzyıl sonu ile ikinci dünya savaşı’nın başlangıcına kadar olan dönemde, bilhassa sanat ve edebiyatta meydana gelen büyük çaplı değişimleri tanımlamakta kullanılan bir terim sayılmaktadır.
Öte yandan, modernizmin açıkça sınırı belirlenmiş bir bitiş tarihi yoktur.
İkinci dünya savaşı’ndan beri gerçekleşen değişimleri tanımlamak için postmodern terimi kullanılıyorsa da, bazı düşünürler modernizmin hâlâ sürdüğünü iddia etmekte, bazı yazarlar da, modernizmin ölümünün söz konusu tarihten çok daha önce gerçekleştiğini belirtmektedirler.
Modernite ve rasyonalitenin farklı düzeylerde nasıl gerçekleştiğiyle ilgili çalışmaların dikkatle incelenmesi bize modernlik ve modernliğin ideolojisi konusunda bazı fikirler verebilir .
Teknik ve iktisadî ilerleme, toplumsal, siyasal, fikrî ve ahlakî ilerlemelerin çekici gücü, modernitenin lokomotifi olarak bilinmektedir .
Öte Yandan Modernitenin karşısına bir anti tez olarak çıkan Postmodernite ise şu düşünceleri temel almaktadır :
Genel geçerlik iddiası taşıyan önermelerin reddedilmesi,
Dil oyunlarında, bilgi kaynaklarında, bilim adamı topluluklarında çoğulculuğun ve parçalanmanın kabul edilmesi,
Farklılığın ve çeşitliliğin vurgulanıp, benimsenmesi,
Gerçeklik, gerçek, doğruluk anlayışlarının tartışılmasına yol açan dilsel dönüşümün yaşama geçirilmesi,
Mutlak değerler anlayışı yerine yoruma açık seçeneklerle karşı karşıya gelmekten çekinmemek, korkmamak, güvensizlik duymamak, gerçeği olabildiğince (sonsuzca) yorumlamak,
Belli bir zaman ve mekânın sözcüklerini kullanmak yerine, gerçekliği kendi bütünlüğü-özerkliği içinde anlamaya çalışmak,
İnsanı ruh-beden olarak ikiye bölen anlayışlarla hesaplaşmak,
Tek ve mutlak doğrunun egemenliğine karşı çıkmak.
Modernizm, genellikle dünyanın “Bir ve Tek ” olduğu, açıklamaya çalışır . Kendi içinde bütünlüğü bulunan tek bir açıklama dizisi yardımıyla açıklanabilir bir dünya . Bir etik sorunu olan “insancı” inanç üstüne kurulu kültürel bir dönemi anlatmaya çalışır .
Yüzyıllar içinde gerçekçi anlayışla, temsilci siyaset yaklaşımıyla, deney bilimleriyle iyiden iyiye yerleşmiş bu inanç, bütün inanç dizgeleri ile bütün değer yapıları için tek bir ortak dayanak bulunduğu, bu dayanağın da akıl yoluyla kavranabilir olduğu yollu temel varsayımla örtüştüğü gibi, söz konusu varsayımın taşıdığı bütün sakıncaları da aynı ölçüde taşımaktadır.
Söz konusu inancın zamanla giderek daha dünyevi, daha maddeci pratiklerle gelişmesi üzerine, evrensel olmak adına ortaya atılmış savlarının güvenilirliklerinde de büyük boşluklar meydana gelmeye başlamıştır.
Nitekim Rönesans’tan sonra evrensel uygulanabilirlik gibi alabildiğine bütüncül (totaliter) bir yapı sergileyerek, aşama aşama “tanrısallık” tasarımından “sonsuzluk” tasarımına doğru derin bir başkalaşım geçirmiştir.
Bu başkalaşımın görülebileceği en iyi yerlerden birisi kuşkusuz, zaman ile zamanın sonsuzluk doğrultusunda yeniden yapılandırıldığı Rönesans sanatı ile yeniçağ bilimidir.
Modernitenin iflas ettiği ikinci dünya savaşından sonra antitez olarak postmodernizm çıkmıştır .
Postmodernizmin yeterince anlaşıldığını söylemek güçtür . Medeniyetler çatışması kuramı altında yeniden moderniteye bir dönüş yapılmıştır . Neo -con siyaset ,Orta Doğu petrolünü ve halklarını silah gücüyle köleleştirme yolunda iri adımlar atmıştır . Bu bağlamda öldürülen milyonlarca insan ve kültürel değerler artık bir geri dönüşü göstermektedir .
Yaşanan bu terör ve zorbalık postmodernitenin de iflasını gösteriyor .
Neo -Modernizme hoş geldiniz .