“Yeryüzündeki her din, inanç ve ideoloji, bazı tarih, gün veya geceleri
diğer zaman dilimlerinden farklı olarak kutsal, önemli veya daha itibarlı
kabul etmektedir. Buna bağlı olarak, toplumların hayatında inanç
ve gelenekten kaynaklanan bazı önemli günler, geceler ve aylar vardır.
Bu zaman dilimlerinde, meydana geldiği varsayılan veya gerçekten
meydana gelmiş olan bir takım olaylar sebebiyle, çeşitli kutlama
ve yas törenleri yapılagelmiştir. Böyle zaman dilimlerinin, ortak değerlere
sahip toplulukların sosyal ve kültürel hayatlarını hep canlı tutan
önemli unsurlar olduğu bir gerçektir.”Doç. Dr. Metin BOZKUŞ
“B-ism-i Şah, Allah Allah!
İmam Hüseyin’e, Onun soyuna ve dostlarına,
Selam olsun!
Yezid’e ve yandaşlarına yüz bin kere lanet olsun!
Hak matem oruçlarımızı kabul eylesin.
Gerçeğe hü!”[1]
İslam kültüründe Muharrem ayı bir çok bakımdan önemlidir. İslam Kütürü’nün 1433 yılda göstermiş olduğu gelişmeye göre de farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıkların kaynağı zamn içerisinde oluşmuş mezheplere ve geleneklere göre de değişiklikler göstermektedir.
Her şeyden önce İslami takvimin birinci günü yani yılbaşı olması itibariyle önemlidir. Hicri takvime göre yılbaşı Muharrem ayının birinci günüdür. Cahiliye dönemi olarak kabul edilen Arap Yarımadasındaki İslam inanışı öncesindeki geleneklere göre haram aylardan biri olarak kabul edilen bu ayda Samî , İbrahimî geleneğe göre savaşmak yasaktı. Yasakların ötesinde Muharrem ayı İslamiyet öncesinde oruç ayı olarak da biliniyordu.
Nuh Peygamber’den bu yana uygulanan bir ibadet bir ritüel olması itibariyle Muharrem orucunun Yahudi dininde Yom Kipur[2] olarak bilinen kefaret orucuyla bağlantılı olduğu ileri sürülmektedir. Efsaneye göre rabbin yolundan çıkan insanları cezalandırmak için kararlı olan Rab , Nuh’a bir gemi yapmasını ve gemiye her canlıdan bir çift almasını söyler. Yağmurlar başlar ve hiç durmaz. Dünya sularla kaplanır.
Günahkar insanlar boğularak can verirler. Nuh ve ailesi ve gemiye aldıkları canlılar kurtulurlar. Tufan sonrası dünyayı kaplayan sularda uzun süre yol alan Nuh Peygamber ve ailesinin yiyecekleri tükenmeye yüz tutmaya başlamıştır. Gemideki tüm canlılar açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar. Tanrının gazabı olarak nitelendirilen suların çekilmesi ve cezalarının bitmesi için Nuh Rabbine yalvardı. Ertesi sabah ağzında bir zeytin dalıyla gelen beyaz bir güvercin suların çekildiği müjdesini getiriyordu. Elde kalan tüm yiyecekleri bir araya getirerek yapılan yemekle açlıklarını gideren peygamber ve ailesinin ölümden kurtuluşunu sembolize eden bu oruç ve Aşura geleneği tüm Samî dinlerle irtibatlandırılmaktadır. İslamiyet’in doğuşu öncesinde Yahudi Hıristiyan kaynaklara göre özellikle Yom Kipur’da Yahudilerin Tişrin ayında tuttukları orucun Muharrem orucuna sekretize olduğunu ileri sürenler az değildir.
İslam kaynakları bu görüşü gerçeğe uygun bulmamışlardır. Alevi kaynaklara göre bu yıl Muharrem Orucu, 12-13-14 Kasım 2012 tarihinde Masum-i Pak orucu ile başlayacaktır. Masum-i pak orucu isteğe bağlıdır. Muharrem orucu ise 15 Kasım 2012 tarihinde başlayıp 26 Kasım 2012 tarihinde tamamlanacaktır. 24 Kasım 2012 Cumartesi günü Hz Hüseyin’in şehadet günü olması nedeni ile anma ibadeti düzenlenir. 27.Kasım.2012 ise Matemin 13. Günü peygamberin soyunu devam ettiren imam Zeynel Abidin’in sağ kalması aşkına isteyen kurban keser.
Ayrıca matem bitimi Nuh’un tufandan kurtulmasını sembolize eden Aşure çorbası lokma olarak dağıtılır. Muharrem’in onuncu günü Hz Hüseyin’in aynı zamanda kurtuluş günüdür. Bu manada bazı yörelerde ve dergahlarda Hz Hüseyin’in şehadet günü Aşure dağıtılmaktadır. İki günde diğer imamlar için oruç tutup matemin tamamlanması daha uygun görüldüğünden çoğunlukla aşure çorbası matemin 13. Günü yapılmakta ve matem tamamlanmaktadır. Matem ayı boyunca su içilmez, et yenmez, kan dökülmez, düğün-nişan-sünnet törenleri yapılmaz, karı koca ilişkileri kesilir, Çalgı çalınmaz,eğlence düzenlenmez . Oruç tutanlar yatmaya yakın niyet ederek oruca başlarlar. Ayrıca sahura kalkmak yoktur. Güneşin batımı ile oruçlar açılır. Oruç gösterişten uzak sade yemekler ile susuz açılır. Yoğurt, süt, gibi gıdalar az olmak şartıyla alınır. Kerbela çölünde şehit olan Hüseyin ve ailesinin halleri örnek kabul edilerek aşırılıktan kaçınılır. Gösterişe giren iftar yemekleri düzenlenmez. Başta fuzuli,yemini olmak üzere Hak aşıklarının deyişleri okunur. Muharrem’in 10. Günü [3]
“Hz. Peygamber’in torunu Hz. Hüseyin’in ve çoğu Ehl-i Beyt mensubu 70’den fazla insanın siyasi ihtiraslar uğruna Kerbela’da şehit edilmesi nedeniyle Müslümanların ortak hafızasında büyük bir acının tarihidir.”
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez
Âşura Arapça “aşara” on demektir. Âşura kelimesi de Muharrem ayının onunu tasfir etmesi gerekçesiyle Tükçeye “Aşure” olarak girmiştir. Özel bir tatlının adı olarak bilinmektedir. “Muharrem”[4] kelimesi de yine Arapçadan gelen bir kavram olarak Tükçeye girmiştir. Sözlük anlamı olarak: “haram kılınan, yasaklanan; kutsal olan, saygı duyulan” demektir. Mekke’de “Cahiliye dönemi”nde “Haram Aylar”dan biri olarak kabul edilen Muharrem ayı, savaşılmayan kutsal aylardan biri olarak bilinmekteydi. Kimi araştırmacılara göre Âsûrâ Günü , Yahudi geleneklerine göre Musa ve kavminin, Firavun’un zulmünden kurtulduğu ve oruç tutmakla mükellef olunduğu bir gündür. Bazı Araştırmacılara göre kutsal ay olarak kabul edilen Muharrem ayında aşağıdaki olayların meydana geldiği varsayılmaktadır.
- Âdem Peygamber ’in tövbesinin kabul edilmesi,
- Nuh Peygamber ’in gemisinin tufandan kurtulması,
- Yunus Peygamber’in balığın karnından çıkması,
- İbrahim Peygamber’in, Nemrut’un hazırlattığı ateşte yanmaması,
- İdris Peygamber’in diri olarak göğe çıkarılması,
- Yakup Peygamber ’in oğlu Yusuf’a kavusması,
- Eyüp Peygamber’in hastalıktan kurtulması,
- Musa Peygamber’in Kızıldeniz’i asasıyla yararak geçmesi,
- İsa Peygamber’in doğum günü,
Bu kutsal günleri çoğaltmak mümkündür. Muharrem ayına atfedilen kutsallık bazı inanç sistemlerinde özel kutlamalarla, farklı ritüellerle de irtibatlandırılarak günlük yaşamın akışında farklılık yaratacak bir konuma erişmiştir.
Örneğin Metin And’ın bazı çalışmalarında da etraflıca değindiği ritüeller ve değer yargıları karşımıza çıkmaktadır. “Bektâsîler, Alevîler, Kızılbaslar vb. kesimlerde Muharrem’in ilk on günü ve gecesinde su içilmez, tıras olunmaz, çamasır degistirilmez ve yıkanmaz/yıkanılmaz,aynaya bakılmaz, bir sey koklanmaz, sarkı söylenmez, çalgı çalınmaz, dans edilmez,gülünüp eglenilmez, dügün gibi toplantılara gidilmez, canlılar –böcek bile- öldürülmez,cinsel iliski olmaz, tütün içilmez, Ayn-ı Cem yapılmaz, zinet esyası takılmaz. Bu süre zarfında bir mâtem içerisine girilir. On iki İmam için on iki gün oruç tutulur.”[5]
Bu inanca göre ibadet edenlerin uymaları gereken kurallar bütününü özetleyen Metin And günümüzde giderek önemi artan bir Alevi Bektaşi geleneğini tasfir etmektedir. İslami Yılbaşı Muharrem ayı aynı zamanda İslami yılbaşı olarak da kabul edilmektedir. Her inanış sisteminde özel günler vardır. İslam inanışına göre Muharrem ayı kutsal bir aydır. Bu ayla ve özel günlerle alakalı Kur’an’da ayetler mevcuttur.
“Doğrusu ayların sayısı Allah yanında on iki aydır. Gökleri, yeri yarattığı günkü Allah yazısında, bunlardan dördü haram olanlardır. Bu, işte en payidar, en doğru dindir; onun için bunlar hakkında kendini,ze zulmetmeyin de müşrikler sizinle topluca savaştıkları gibi, siz de onlara topluca savaşın ve bilin ki, Allah korunanlarla beraberdir.” Tevbe Suresi, 2-36 Kur’an –ı Kerim’in yüce meali, Elmalılı m. Hamdi Yazır, s.109
Kerbela Muharrem ayının İslam dininde en büyük ayrılığın tohumlarının atıldığı bir ay olmasını da unutmamak gerekir. Haram aylardan kabul edilen bir ayda meydana gelen ve bir katliamla sonuçlanan saldırı islam dininde tamiri mümkün olmayan bir çatlak meydana getirmiştir.
Bu olayı Prof. Dr. B. T.Menemencioğlu’ndan[6] okuyalım. “Hicri takvime göre, Muharrem ayı Bektasiler ve Aleviler için özel bir önem tasır. Muharrem ayını bu denli özel kılan, Bektasi ve Alevi dünyası için yine çok özel olan, “Kerbela” olayının bu ay içinde meydana gelmis olmasıdır. Her yıl “Kerbela” olayının yıldönümüne denk gelen dönemde, özel törenler uygulanır. Türkçe karsılıgı “tasa” anlamına gelen “kerb” sözcügünden hareketle olayın gerçeklestigi yere, “Kerb-ü bela” adı verilmistir. Bagdat’ın 90 km kadar güneybatısındadır. Fırat’a olan uzaklıgı ise 25 km.dir. Kerbela olayı sadece Bektasi ve Alevilerce degil, tüm islam dünyasınca bilinen, anılan ve üzüntü duyulan bir olaydır. Ancak, bu olay, Bektasiler’de ve Aleviler’de çok derin izler bırakmıstır ve bir “ibret olayı” olarak yasantılarında, günümüzde de önemli yer tutmaktadır. Kerbela olayının temelinde iki temel karsıtlıgın savası yatar. Bu karsıtlıklardın biri “iyi”yi, digeri “kötü”yü simgeler. Esit kosullarda bir savas olmadıgı için, diger bir deyisle taraflardan biri, bir anlamda tuzaga düsürüldügü için ise , “mazlum” ile “zalim”in savasıdır ve bir zulmün hikayesidir.” Kerbela’da meydana gelen katliamın detaylı bir geçmişi de var.
Günümüzde etkisisini sürdüren ve İki akraba ailenin birbiri ile mücadelesinin , bir iktidar mücadelesinin de trajik hikâyesidir bu. [7] Kerbela olayı, bir çok din tarihçisi tarafından İslam dininde hizipleşmenin, mezhepleşmenin ana nedeni olarak gösterilir. Bu tartışmalarda görüldüğü kadarıyla ”Şia” ve ”Sünni” ve ”Harici” mezhep ayırımının ”teolojik” yanından çok siyasi sebep ve sonuçları belirginleşir. Din ve siyaset giderek ”inanç” ve esasları, ritüelik aykırılıklar, farklı bakış açıları yerine iktidar ve ”halifelik makamı” kutuplaşması büyük bir öneme sahip olur. Muharrem ayı, günümüzde toplumun Şiî kesimi tarafından ”Matem” ayı olarak kabul edilir. Bu matem Kerbela’da işlenen cinayetin matemidir. İnananlar bu ayda oruç tutarlar. Muharrem orucu 12 gün sürer. Muharrem ayının onuncu günü ise âşure kaynatılır ve matem sona erer. Muharrem Orucu, bir susuzluk orucudur.
Kerbela’da Yezid tarafından uzun süre susuz bırakılan ve sonra katledilen Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’in ve ailesinin anısına yas tutulur, su içilmez bir tür empati yapılır. Muharrem ayı ve onu takip eden Sefer ayı boyunca yas tutulur. Caferiler özel olarak ”Taşura” (dokuz) ve Aşura (on) günlerinde siyahlar giyerek, elleriyle başlarına ve göğüslerine , ellerindeki zincirlerle de sırtlarına darbeler indirerek yürürler. Bu yürüyüş Hz. Hüseyin ve ailesinin çektiği ızdırabı remzeder. Hilafet Mücadelesi Hz. Muhammed’in vefatından sonra oluşan idari ve ruhani boşluğu doldurmak amacıyla ”Halifelik” makamı etrafında ileri gelen kabileler arasında bir iktidar mücadelesi ortaya çıkmıştır.[8] Hz. Muhammed hem devlet başkanı hem de dini lider olarak müstesna bir iktidara sahipti.
Ebubekir’in (632-634) ilk halife seçilmesi konusunda farklı görüşler mevcuttur. Ali taraftarları Ebubekir’in halife seçilmesini ruhani değil siyasi bir manevra olarak görürler. Esas fikir ayrılığı Kur’an’ın muhtevası üzerinde değil,Hz. Muhammed ile ”kan bağı ” konusunda ortaya çıkmaktadır. Ali taraftarları ”Ehl-i Beyt” mensubu olmayan birinin halife seçilemeyeceğini ileri sürerler. Bazı tarihçilere göre Hz. Muhammed sonrası ”Dört Halife Dönemi” olarak bilinen dönemde hilafet mücadelesinin çok kanlı geçtiği anlatılır. Ebubekir’in vefatı etrafında da farklı görüşler vardır. Onun vefatıyla vasiyeti üzre yerine Ömer(634-644) seçildi. Ömer’in vefatı üzerine halife olan Osman(644-656), Mısır, Küfe ve Basra’dan gelenler tarafından Miladi 656 yılında öldürüldü. Onun yerine Ali (656-661) seçildi. Burada seçimlerde belirgin rol oynayan Haşimi, Emevi, gibi kabilelerin ileri gelenleri olduğu söylenir. Ali’nin halifelik dönemi anlaşmazlıkların arttığı, kabileler arasında husumetin çoğaldığı bir dönem oldu.
Cemel savaşı, Sıffin savaşı, Ali, Ayşe, Muaviye taraftarları arasında binlerce müslümanın öldüğü üzücü olaylardır.Ali’nin bir suikastle öldürülmesi ardından Ali’nin oğlu Hasan, halife ilan edildi. Mısır ve Şam valileri ise Muaviye’ye bia’at edip Hasan’a itiraz ettiler. Savaş kaçınılmaz olmuştu. Hasan belirli şartlar ileri sürerek halifelik talebinden vaz geçebileceğini Muaviye’ye bildirdi. Muaviye şartları kabul etti ve halife seçildikten sonra oğlu Yezid Hasan’ı zehirleyerek öldürmesi için eşi Ca’de yi bir şekilde ikna etti. Sözlü tarihe göre Yezid’in , Ca’deye 10 bin dirhem gümüş, Irak’ta 10 pare köy ve kendisini alacağını vaat ettiği söylenir. Hasan ’ın yüz kadar kadınla evlilik yaptığı da rivayetler arasındadır. Ca’de’nin de cinayet sonrasında gittiği Şam’da Muaviye tarafından öldürüldüğü söylenir.
Muaviye dönemi İslamiyet Tarihi’nin dört halife döneminde başlayan ”hilafet”[9] geleneğinin ”saltanat”[10] haline dönüştüğü ve rekabetin ortadan kaldırılması için suikastlerin yapıldığı, cinayetlerin işlendiği ve toplu katliamların yapıldığı çok kanlı bir dönem olmuştur. Yezid babası Muaviye’nin işaret ettiği Ehl-i Beht muhtemel muhalefeti ortadan kaldırmak için kendisine bi’at eden valilere Hüseyin ve ailesinin ortadan kaldırılması talimatını vermiştir.Bu talimatlara göre hareket eden Ubeydullah, Rey valisi tayin ettiği kıyıcılığıyla bilinen Ömer’i Hüseyin ve ailesini ortadan kaldırmakla görevlendirdi.[11]