Bir Osmanlı aydını trajedisi ve yobazların zaferi:
Hukuk devleti tanımı yıllardır tartışılan bir konudur. Monarşi düzeni hukuk devleti (1) kavramıyla ters kulvarlarda ilerleyen iki farklı akım olarak karşımıza çıkar. Monarşik düzende “tiran” ya da “despot” kendini kanun koyucu yerine koyar. İlk zamanlarda din adamlarının etkin olduğu kurullarda oluşturulan kararları onaylayan ya da reddeden despot daha sonra din adamlarından seçerek oluşturduğu yandaşlarına bu görevi yaptırmıştır. Seçilmiş kadıların görev yaptığı Osmanlı monarşi düzeni cumhuriyetin ilanıyla ortadan kalkmıştır.
“Temelden yenileştirici olması gereken bir hukuk anlayışı, tümüyle daha önceden varolan hiç bir öğretide bulunamaz Eğer her devlet belirli bir tipte bir uygarlık ve yurttaş yaratmaya ve bunu tutundurmaya, bazı tedbirleri ve davranışları yok edip yerlerine başkalarını getirmeye kalkarsa, hukuk bu amaca hizmet eden bir alet olur.” Antonio Gramsci
23 Ocak 1495 tarihinde At Meydanında ( Sultan Ahmet Meydanı) başı kılıçla kesilerek idam edilen , Fatih Sultan Mehmet döneminin bilginlerinden Molla Lütfi (Mevlana Lütfi ), ‘nin trajik hikayesi bilim,din , devlet ve adalet anlayışının Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk kuruluş yıllarında nasıl oluştuğunu göstermesi açısından günümüzün kimi olaylarına da ışık tutacak özelliklere sahiptir.
Tokat doğumlu olan Mevlana Lütfi, devrin Osmanlı âlimleri arasında sezgisi, zekâsı, yorumları, çeşitli öteki olumlu özellikleri ile apayrı bir yere sahipti. Cesur, çekinmesiz, sözünü esirgemeyen, hiçbir otorite önünde baş eğmeyen, sözü ve eli can yakan Mevlâna(Molla ) Lütfi, çoğu üst kesim devlet bürokrasisinin tepkisini çekmiştir. Dürüstlüğü ve sadakati, gösterişten nefreti, sahte değerleri, rüşveti ve riyakarlığı hiç çekinmeden yerden yere vurması, Molla Lütfi’nin trajik sonunu hazırlamıştır.
Molla Lütfi’nin üst mevkilerde bulunanlara yönelttiği eleştiri okları çok ses getirmiştir. Hak etmeyen bir kişinin öğretmen olarak atandığı “Darülhadis” (üniversite) in, bu yüzden “darülhadese” (tuvalet) e dönüştüğünü yazdığı “Harnamesi “ ünlüdür.
Devrin ” âlimlerinin” yanlış ve kusurlarını eleştirip, onların hatalarını dile getirince, kıskançlık ve düşmanlıklarını üstüne çekti. Zaman içinde tek başına kaldı. Bir kaç yıl içerisinde tüm bürokrasiyi kendine düşman etmişti.her geçen gün sayıları artan düşmanları çareyi hakkında “dinsiz ve imansızdır ” diye dedikodular yaymakta bulmuşlardır.
İmparatorluğun bir ölçüde içten içe çürümesine neden olan işte bu Molla Lûtfi karşısında toplanan ve ilk filizlerini veren taassup, aradan geçen yüzlerce seneye rağmen gücünden hiçbir şey kaybetmeden günümüz aydını için de çözümlenmesi gereken bir bulmacadır.
Molla Lütfi’nin “dinsiz”,”imansız”,”zındık “ olarak suçlanmasının nedeni , aslında aranan bahane makamında namazda insanın tam olarak Tanrı’ya bağlanmasını örnekleyen şu olayı bir dersinde öğrencilerine anlatmış olduğu varsayımına dayanmaktadır .
“Bir savaş sırasında, Ali bin Ebu Talib’in kutsal bedenine ok girmiş. Vuruşma ve savaş nedeni ile bu ok kırılmış ve ucu onun bedeninde kalmış. O okun acısı Ali’nin ciğerine işlemiş, canını çok yakmış. Bu yaralayan okun ucundan açılan yara günden güne gelişip içine işlemiş ve temiz yaratılışlı Ali canından usanıp kendisinin bu biçimde bir derde uğramasından çok yaralanmış. O kan döken derdi (oku), bulunduğu yerden çıkarmak için cerrahlar işe girişince, o büyük adam dayanamayarak ağlayıp sızlıyormuş.
En sonunda, bir gün namaz kılarken, kendini tam olarak tanrıya verdiği sırada, cerrahlar işe girişip oku onun bedeninden çıkardılar. Fakat o yüce yaradılışlı bunu duymadı ve oku çıkardıklarını bile anlamadı…”
Molla Lütfi’nin bu öyküyü aktardıktan sonra, şu cümleyi söylediği söylenir:
“Gerçek namaz budur. Yoksa bizim kıldığımız kuru eğilip doğrulmadır. Onda yarar yoktur”.
Molla’nın düşmanları bu cümleye sarılmış ve hemen devrin padişahı Bayazıt Han ‘a yetiştirmişlerdir :
Bayazıt Han , karar vermeden once çok sevdiği ve değer verdiği bilim adamının bir bilimsel heyet tarafından yargılanmasını ister. Teşkil edilen heyet hemen araştırmalara başlar: Elimizde bir belge olmadığı için bu heyette kimlerin bulunduğunu bilmiyoruz.Ama Molla’nın tüm düşmanlarının eline büyük bir fırsat geçtiğini söylemeye gerek yok.
«Namaz dedikleri kuru bir eğilip doğrulmadır, onda yarar yoktur-,
Molla’nın çok eleştirdiği düşmanlarından oluşan heyet , cümlenin söylenme nedenini açıklamaz ve , devrin kadısı da tanık yeminine göre, Molla Lûtfi ‘nin dinsizliğine hükmederek, idamına karar verilir :
—————————————————————————————
(1)Hukuk Devletinin Tanımı :Hukuk devletinin birden çok tanımı olmakla beraber en temel tanımı, faaliyetlerinde hukuk kurallarına bağlı olan, vatandaşlarına hukuk güvenliği sağlayan, yönetimde
keyfiliğin egemen olmamasını sağlayan ve kendisini hukukla sınırlayan devlet
demektir. Bir hukuk devletinde hukuka uymak sadece vatandaşlar için değil, devlet
için de zorunludur. Anayasa Mahkemesi de hukuk devletinin tanımını birden fazla
şekilde yapmıştır. Bunlardan birisi de, “yönetilenlere en güçlü, en etkin ve en
kapsamlı biçimde hukuksal güvencenin sağlanması, tüm devlet organlarının eylem ve
işlemlerinin hukuka uygun olması”dır.