TODOSK (Toroslar Doğasporları kulübü) ‘un düzenlediği yürüyüşe katıldım. Sabah saat sekizde iki otöbüsle Hisar Çandır köyüne hareket ettik. Başlangıç noktasında yürüyüşümüzle ilgili bilgi aldık. Yürüyüş takriben 12 kilometrelik bir iniş parkuruydu. Bin sekiz yüz metreden başlayarak Göynük kanyonuna işaretli parkurdan inecek, kanyonun bitiminde dağ sularının yapay olarak toplandığı havuzda serinleyerek yürüyüşü sonlandıracaktık. Yürüyüşe elli kadar doğa sporu sever katılıyordu. Ben ilk kez böyle bir etkinliğe katıldığım için biraz yabancılık çekiyordum. Katılımcıların arasında Avustralyalı ve Rus sporcular da vardı. Gözlemlediğim kadarıyla, kadın erkek oranı yarı yarıya:Yaş grubu kırk üzeriydi.Öğretim seviyesini de üniversite olarak tahmin ediyorum. Son derece disiplinli, kibar ve hevesli sporcuların oluşturduğu bir mucizevi bir sivil hareket diyebiliriz. Böylesine bir sivil hareketin varlığı geleceğe ilişkin büyük umutlar vaad ediyor bence. Yürüyüş parkuru kırmızı ve beyaz renklerle kayalar üzerine işaretler konarak belirlenmişti. Todosk yetkileri parkuru şöyle tarif ediyorlar: Sarı çınar dağının(1811m.) ve Delik dağın (1654m.) doğusundan; İnce geriş tepenin(1630m.) ve Çam dağın (1356m.) batısından ormanlık ve makilikler arasından geçerek Göynük kanyonunda son buluyor. Parkurun başlangıcı oldukça dik, küçük ve orta büyüklükte kaya parçalarıyla dolu olması itibariyle son derece dikkat gerektiriyor. Başlangıçta bitki örtüsü sedir ve kızılçam ağaçlarıyla dolu olması nedeniyle Ağustos sıcağını hissetmiyorsunuz. Devasa sedir ağaçlarının mükemmel biçimleri şaşkınlık verici. Parkur aşağılara inildikçe yerini maki ve likenlere bırakıyor. İşin tuhaf yanıbu yürüyüş sırasında bir tane bile kuş göremedim. Sadece ağustos böceklerinin cırcırı.. Bu haritayı elimdeki harita demeti içerisinden seçerek ürettim. sayın Sabri Aydal’ın sanırım kişisel çabalarıyla ürettiği bir haritayı yıllar önce Olimpos Dağı Çıralı Yanartaş turizm bürosundan almıştım. Doğrusu Sabri Bey’i kutlamak lazım. Son derece detaylı üretilmiş bir harita. Ondan izin almadan bu parçayı kişisel blogumda kullandığım için sanırım beni hoş görür. İnişimizin söylendiği kadar kolay olmadığını söylemek zorundayım. Parkurun bazı kısımları özellikle yaşlı ağaçların(Ölü ağaçlar demek daha doğru) kapattığı dar alanlardan geçmeyi de gerektiriyor. Doğanın içinde olmak ayrı bir duygu veriyor insan. Hem de böylesine su olmayan bir parkurda yürümek hiç de kolay değil. yanıma üç litreye yakın su almama rağmen parkurun son kilimetrelerini otuz yedi derece sıcakta neredeyse yüzde doksan nem oranında susuz gitmek zorunda kaldım. Bu bana bir ders oldu. ne yapıp yapıp beş litreye yakın su alınmadan çıkılmaması gereken bir parkur burası bana göre. Sarıçınar Dağının eteklerinden akan Sarıpınar deresi tamamiyle kurumuştu. rehberlerimizin anlattığına göre bahar aylarında bu dere gürleyerek akarmış. Belki de Mart Nisan aylarında bu parkuru bir kez daha yürümek farklı olabilir. Yolumuzun üzerinde tek başına yürüyen bir İngiliz’ e rastladık. Sölendiği kadarıyla Likya Yolu parkurlarını yürüyen çok sayıda İngiliz ve Alman sporcu varmış. Bizim grupdaki sporcular İngiliz’in tek başına yürüyüşe çıkmasını çok sakıncalı bulduklarını söylediler. Bileğini burksa, ya da daha kötüsü olsa ona kim yardım edermiş.
Bana göre çok zorlu ve yorucu bir yürüyüşten sonra bitiş noktasına geldik. Gruptan kopmalar oldu. Çok zorlanan bir kaç kişi gecikmeli olarak sıfır noktasına vardılar. Çok antrenmanlı olmama karşın bu yürüyüş beni zorladı. Şimdi bu satırları ertesi gün yazarken ağrıyan bacak kaslarımın nasıl zorlandığını anlayabiliyorum. Bizimki zorlu bir “hiking” olmuş. Her sporu yaptığımda yeni kaslar keşfediyorum. Bu kez de öyle oldu. Sanırım dağ inişlerinde tandonlarda ciddi bir yük oluşuyor. Susuz kalmış olmanın da tesiri olabilir. Öte yandan bana göre İngiliz sporcunun yönü daha doğruydu. Sabah erkenden daha sıcak ve nem bastırmadan Göynük kanyonundan yürüyüşe başlayarak tırmanışa geçip Hisar Çandır ‘da bin sekiz yüz metrede bitirilebilir. O vakit daha serin bir yürüyüş olur kanaatindeyim. Öte yandan tırmanışın inişten daha fazla zaman aldığı düşünülürse belki de ” hiking” değil de “Trecking” yani gecelemeli olarak düşünülebilir. Zaten yolda kamp yerleri de gördük. Ateş yakmak için yerler yapılmıştı. Her şeye rağmen kanyonun serin sularına girmek ciddi bir ferahlama getirdi. Suyun sıcaklığı sanırım yirmi iki derece civarında olmalıydı. Sudan çıktıktan sonra yorgunluğumun geçtiğini fark ettim. Kas ağrıları çok sonra akşam eve gelince başladı.
Uzun bir süredir kafamda gezdirdiğim Likya Yolu yürüyüşünü nihayet gerçekleştirmiş oldum. Her ne kadar son etabını yani Hisar çandır Göynük etabını yürümüş olsam da, çok zorlanmış olsam da yürüyüşü tamamlamış olmak büyük bir mutluluk kaynağı. TODOSK yöneticilerine ne kadar teşekkür etsem azdır. Bir rüyam daha gerçekleşmiş oldu. Bakalım artık sonbaharda düzenlenecek olan beş günlük Likya trecking programına katılmaya cesaret edebilecek miyim?