web analytics

Doğu ve Güneydoğu ‘da uyandırılan Kürt Milliyetçiliği

“Silahlı mücadeleyle bir “Büyük Kürdistan” ulus – devleti oluşturmaya çalışmak,zaten bir çok zorluk yaşamış bir halkın üzerine daha fazla felâketler yükleyecek bir illüzyondur.”
Ingmar Karlsson
Eski İsveç İstanbul Başkonsolosu

Eski İsveç İstanbul Başkonolosu Ingmar Karlsson “Kürt Sorunu “ olarak Tükçe’ye Turhan Kayaoğlu tarafından çevrilen kitabının sonunu böyle bitiriyor.(1) Bir çok bakımdan Kürtlerin kültürel geçmişi ve siyasi tarihi konusunda değerli bilgiler ihtiva eden bu kitabı Türkiye’deki “Kürt Açılımı “ kampanyası tartışmaları sırasında bir kez daha detaylı olarak inceleme fırsatım oldu.
Bugün açılımın ana nedeni olarak hükümet tarafından ortaya konan “Akan kanın durdurulması” kampanyası geriye doğru bakıldığında çok farklı yorumlara yol açacak siyasi oluşumları da tetikleyecek özellikler taşıyor.
Her şeyden önce sorunun tarif edilmesi gereken çok önemli ana kavramları olduğunu düşünmek gerekir.Bu düşüncelerin temellerine ve tarihine de atıflar yapmak gerekli bir düşünsel eylemi de beraberinde getirmektedir.
Karlsson kitabında , Güneydoğu Anadolu’da başlayan Kürt Milliyetçiliğinin giderek PKK silahlı terör eylemlerine dönüşümü ve nedenlerini bir çok siyasal dönemi inceleyerek ortaya koyuyor.
Bu dönemlerden ilki 1946 yıllarında çok partili sisteme geçişle birlikte DP kurmaylarının ,”CHP ‘nin Kürtlere baskı uyguladığı “ savını kullanarak Doğu ve Güney Doğu illerinden oy sağlamaya yönelik kampanyalar düzenlediğini ve DP tarafından Kürt Milliyetçiliğinin somutlaştırılarak siyasallaştırıldığını ileri sürüyor.Karlson ‘a göre 1950 seçimlerini büyük bir farkla kazanan DP, sürgündeki Kürt aşiret liderlerinin milletvekili olarak TBMM’ne girmesine olanak sağlıyor.
Karlsson on yıllık dönemde Kürt toprak ağalarının ve dini liderlerinin nüfuzlarını kendi çıkarları yönünde kullanarak bölgede uygulanmak istenen büyük toprak reformu ve ekonomik kalkınma modellerinin bizzat Kürt aşiret liderleri tarafından bloke edildiğini ve yozlaştırıldığını da ileri sürüyor.
Bu savın ortaya koyduğu gerçek, Kürt Açılımı’nın belirli siyasi dönemlere dayandırılarak incelenmesinin daha sağlıklı olacağıdır:
(1) Osmanlı Dönemi ve Kurtuluş savaşı Dönemi
(2) 1923-1946 dönemi, CHP ve İsmet İnönü Dönemi
(3) 1950-1960 dönemi, DP ve Adnan Menderes Dönemi
(4) 1961-1971 dönemi, Askeri iktidarlar ve Koalisyonlar Dönemi
(5) 1972-1980 dönemi Demirel ve Ecevit Dönemi
(6) 1983-1993 dönemi Askeri İktidarlar ve Turgut Özal Dönemi
(7) 1993-1999 dönemi Koalisyonlar Dönemi
(8) 2002-2009 dönemi AKP dönemi

Yukarıda sıralamaya çalıştığımız ekiz dönemin ötesinde bir sıradağ gibi bekleyen bir de Osmanlı İmparatorluğu tarihi ve öncesi dönemleri de vardır. Böylesine kapsamlı çalışmaların bazı önemli üniversitelerde akademik düzeyde ve siyasi düzeyde kültürel ve siyasi tarih anlamında yapıldığını biliyoruz. Önümüzdeki zaman içerisinde konuya ilgi duyanların sayısı arttıkça ve konunun üzerindeki kesif “siyasi sis” bulutu bir rüzgarla geçip giderse bu konunun daha da kapsamlı bir biçimde detayıyla ve belgelere dayandırılarak inceleneceğini söyleyebiliriz.
Devletlerin ve üniversitelerin arşivlerinde bu konuyla ilgili sanırım sonsuz belge vardır. Bu belgelerin ne zaman ve ne şekilde ve amaçla ortaya çıkacağını da şu anda bilmemiz mümkün değildir.
Siyasal anlamda ilk dönemlerde hortlatılan üniter devlet ulus devlet kavramının anti tezi “Etnik Milliyetçilik” kavramlarının zamanla silahlı eylemlere dönüşmesiyle de pandoranın kutusu açılmıştır. Üniter devlet kavramının ne anlam geldiği de Cumhuriyetin ilanından bu yana siyasal dalgalanmalarla malesef yeterince anlaşılmış değildir. Her siyasal iktidar “ateşdeki kestaneler “ tabir edilen “Kürt sorunu” ile başbaşa kalmıştır. Uzun bir sure “Kürt” kelimesinin bile telaffuz edilemediği baskı dönemlerini yöneten siyasi oluşumlar, kısa vadeli kolay ve ucuz hedefler uğruna kördüğüme dönen sorunun üzerine gitmekten çekinmişlerdir.Aslında bugün de bu dengeler çok fazla değişmiş değildir. Bazı siyasi çevrelerin konunun açılmasına bile tahammülleri yoktur.
Bugün gelinen noktada yukarıdaki sekiz dönemde meydana gelen siyasi olaylar ve sonularına belgelerle değinmeden ilerleme kaydetmek kanımca oldukça güç olacaktır.
Dağdaki eli silahlı unsurları ovaya indirecek siyasi tavizin karşılıklı olarak ne olduğu hala belli değildir. Toplumun çok önemli bir kesimi ekonomik sorunların altında ve geçim derdindedir. Bu konularda gerek iktidar gerekse de muhalefet kurumları kamuoyuna açık bir tartışmayı göze alan ve hedefleyen bir açılım içinde görünmemektedirler. Dolayısıyla bu şartlar altında neyin ne olduğunu anlamakta zorlanan bir kamuoyu ve ciddi anlamda siyasal kutuplaşma içinde bulunduğu öne sürülen medya ile nekadar ilerleme kaydedileceği de kuşkuludur.
Gerektiğinde ve iktidarların ihtiyaçları doğrultusunda gündeme getirilen “Kürt Sorunu “ ne zaman ve ne kapsamda tartışılmaya başlanabilecektir bilmiyoruz. Bu yazı dizisinin ana amacı da bu konuya ilişkin satır başlarını temin etmekten ibarettir.
En azından TRT ‘de başlatılan Kürtçe yayınların hangi lehçede yapıldığı ve kaç kişi tarafından yeterince anlaşılabildiği büyük bir merak konusudur . Karlson ‘a göre Türkiyede kaç kişinin Kürtçe konuştuğuna ilişkin ilk belge 1965 yılı nüfus sayımında ortaya konmuştur.Bu oran % 20 civarındadır . 2008 yılında bu oranın % 30 lara vardığı konusunda tahminler vardır . Bu sayıların devlet istatistik kurumları tarafından doğrulanması gereklidir.Türkiye nüfusunun hangi oranda Kürt kökenli olduğu ve bunun bölgesel dağılımı istatistiki olarak resmen açıklanmamıştır.
Kürt Milliyetçiliğini hortlatan siyasi oluşumların hangi aritmetiği çıkış noktası olarak aldıkları da büyük bir merak konusudur .Havada uçuşan rakkamların doğruluğu konusunda ciddi endişelerin olduğu bu dönemde en büyük açılım bence en azından Kürt kökenli vatandaşların oranının ve temel istatistiklerinin dil,din,cinsiyet,yaş,aile büyüklüğü,coğrafya,vb. Temel verilerle açıklanmasının büyük bir ihtiyaç teşkil ettiğinin Kabul edilmesidir. Önce bu veriler açıklanmalıdır.Bu veriler olmadan yapılan her çalışmanın “Alevi Açılımı” gibi sonuçsuz kalacağı kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.

İkinci Bölümün Sonu
(1) Bir Diplomatın Gözüyle Kürt Sorunu : Ingmar Karlson ,Homer Kitabevi 2008
Çeviren:Turhan Kayaoğlu

Kürt Açılımı (2)

Post navigation