Sonbahar renklerinin coştuğu ekim ayının son haftasında güneyde ilk akla gelen yer Kovada Gölü. Her ne kadar Yedigöller, Gölcük, Borçka, Abant, Mengen, vb. gibi göllerdeki renk zenginliği daha çoksa da güneyde fazla alternatif yok. Bu ağaç türleriyle alakalı bir gerçek. Kayın, akçaağaç, gürgen, çınar, meşe, dişbudak, kavak, huş, vb. gibi yaprak dökenler sonbaharda en güzel renklerin oluştuğu yerlerdir. Ekim ayının sonlarına yaklaştıkça Yedigöller ve Yenice ormanları renk cümbüşünü yakalama telaşı beni sarıyor. Aslında sonbahar renkleri için bir çok yere gidilebilir.
Tüm Karadeniz ve Doğu Anadolu ormanları bu renk coşkusunu yaşıyor. Yedigöller en gözde mekan olması itibariyle ne kadar fotoğrafçı varsa orada. Hafta sonlarında trafik o kadar yoğun ki insanı canından bezdiriyor. Geçen yıl bir pazar günü turla gittiğime bin pişman olduğumu hatırlıyorum. Her yer cıvık cıvık insan ve araç dolu. Arkalarında çöp dağları bırakıyorlar. Pazartesi günleri özel çöpçü orduları bunların atıklarını topluyorlar. Yetkili belediye çareyi böyle bulmuş. “Sen at, ben toplarım.” mantığı. Kuzeyde kayın ormanlarını aramak gerek. Düzce, Mengen, Pınarbaşı, Bartın, vb. Bakalım bu yıl nasıl bir plan yapacağız. Antalya’ya en yakın sonbahar gölü Kovada gölü.
“Kovada Gölü Akdeniz Bölgesi’nin Isparta ili sınırları içindedir. 1970 yılında milli park ilan edilmiştir. Yüz ölçümü 6.551 hektardır. Eğirdir Gölü’nün güneye devamı olan Kovada Gölü, aradaki dar bölgenin alüvyonlarla dolması sonucu ayrı bir göl halini almıştır. Jeolojik olarak karstik tektonik bir polye olan göl, Eğirdir ve Beyşehir Göllerinde olduğu gibi turkuaz mavisi sularıyla bilinir. Kızılçam, endemik bir ağaç türü olan Kasnak meşesi (Quercus vulcanica) ve çınar, milli parkın başlıca ağaç türleridir. Otsu flora bakımından da zengin olan milli park, sazan, tatlı su levreği ve ıstakozu sucul fauna türleri ile tilki, sansar, yaban domuzu, tavşan, sincap, kirpi gibi memeli hayvan türlerine ve ötücü kuşlara sahiptir. “
Kaynak: Milli parklar Gen. Md.
Hafta sonu kalabalık olur diye göle perşembe günü gidiyorum. Göle yaklaşırken gördüğüm sıra sıra otobüsler bana yanıldığımı anlatıyor. Beş otobüs sayıyorum. Tur otobüsleri. Tıklım tıklım insan dolu. En az iki yüz kişi demek bu.
Bu kötü haber. Şimdi bu insanlar gürültü yapacak kuşları ürkütecekler. Çöp atacaklar, fotoğraf kareme girecekler. En iyisi onlardan uzağa gitmek.
Gölün yarımada yaptığı batı tarafında günübirlik yürüyüş parkurları seyir terası ve kuş gözlem kuleleri var. Turlar genellikle bu alana geliyor, mangalda sucuk ekmek filan ikramı oluyor. Canım orman kuyruk yağı kokuyor. Buraya gelen turistler yürüyüş yapmaktan çok göl kıyısında yemek yemeğe odaklanıyorlar. Bizi ilgilendirmez. Ne isterlerse onu yapsınlar. Yeter ki uzakta olsunlar. Gözlerim onları görmesin, kulaklarım konuşmalarını ve müziklerini işitmesin.
Adanın kuzeyine doğru kaçmak gerek. Ormanlık alanın geçit vermediği kıyılara doğru gidiyorum. Uzaktan hafif de olsa insanların konuşmaları duyuluyor. Mırıltı halinde. Açık arazide ses çok uzaklara kadar yayılıyor.
Hava güneşli. Bol ışık var. Tripodumu kurup çekimlere başlıyorum. Bulutlar yağmur sonrası daha mı beyaz oluyor nedir? Belki de yüklerini boşalttıkları içindir. İlerde sararan ve kızaran ağaçlar yeşil ve mavinin arasından göz kırpıyor.
Çekim için ideal bir gün.