Antalya bölgesinde sayısız şelale var. Toros dağlarının her kıvrımında milyonlarca yıldır uzanan kanyonların içinden akan derelerin oluşturduğu irili ufaklı binlerce şelale. Bilinenleri var bilinmeyenleri var. İlkyazda akan sonbaharda kuruyanlarda var. Azalan var çoğalan var, yok olan var. Son yirmi yılda bölgede yok olan şelalelerin göllerin, kuruyan derelerin sayısını kimse bilmiyor. Sadece Antalya körfezine dökülen 32 şelaleden geriye 2 şelale kaldığını söylemek yeterli olacaktır. Bu tahribatların iklim krizine, yönetici beceriksizliğine değil de insanların inançlarına bağlayarak sorumluluğunu savuşturmayı amaçlayan din tüccarları bilimin verilerine yüz çevirip kolay yolu seçiyorlar. Sebebi de çok aşikar. Yağmur duasına çıkan belediye başkanları, valiler bile var.
Torosların doğu ve batı bölgelerini yıllardır adım adım yürüyorum. Yine de görmediğim çok yer var. Kasabalardan köylerden uzak doğa alanları var. “Giden gelmez “ dağlarının ücra kanyonları, yaban hayvanlarının barınakları bulunan saklı cennetler. Kar fotosafarisinden döndükten sonra Toros dağları keşiflerime devam etmeye karar verdim. Daha önce gittiğim yerlerden çok hiç gitmediğim, kimsenin bilmediği bölgeleri araştırıp seyahat planlarımı ona göre yaptım. Bu yerlerden biri de Kocaçay Şelalesi. Diğer adıyla Ekşili şelalesi.
gittik gezdik: KOCAÇAY ŞELALESİ
Antalya merkeze yaklaşık 45 kilometre mesafede Isparta yolu üzerinden Ekşili köy sapağından sonra göletlere ulaşılıyor. Esas itibariyle iki derenin oluşturduğu Kocaçay ve Ekşili derelerinden beslenen Hatipler göleti ile Ekşili göleti arasında yer alan şelaleye orman içinden yürüyerek ulaşılıyor. Ana yoldan şelalenin yakınına kadar ulaşan toprak yolda hiçbir yön işareti yok. GPS kullanarak ulaşmak ise bazı yanlış yönlere sapmaya sebep oluyor. Bir kaç denemeden sonra civardaki köylülerden birine sorduk. En doğrusu civardaki köylülere sorarak ilerlemek.
Orman içerisindeki Kocaçay Şelalesi, keşfedilmeyi bekliyor-Memurlar.Net
Hatipler gölü levhasından sonra şelaleye ulaşan toprak yol ambalaj atıklarıyla dolu. Özellikle de bira şişe ve kutuları. Belli ki civar köylerin gençleri şelale yolunda kafa çekip boşalan ambalajları sağa sola atıyorlar. Bu sağa sola çöp atma veya bırakma konusu çok ciddi bir çevre problemi. Şelaleye yürünen patika, dere kenarları ambalaj atıklarıyla dolu. Nereye gitsem gördüğüm tablo bu. Bu ambalaj atıklarını etrafa atan, çöpleri bırakanlar maalesef çoğunlukta. Eğitim seviyesi düştükçe çöp atma kat sayısı da artıyor. Araçların park edildiği yol kenarında belediyeye ait iki çöp konteynırı var. Nu da belediyenin zaman zaman buradan çöpleri topladığını gösteriyor.
Şelaleye ulaşan patikaya dere içinden geçilerek ulaşılıyor. Yaklaşık 1 kilometre yürünerek büyük şelaleye ulaşılıyor. 10 metreden dökülen sular geniş bir havuz oluşturmuş. Büyük bir olasılıkla yaz aylarında bu havuzda serinleyenler vardır. Etrafta ziyaretçilerin yaktıkları ateşlerin izleri var. Orman kenarında da bir çöp dağı oluşturulmuş. Ziyaretçilerin çoğu çöplerini buraya bırakıyor. Belediyenin buradan çöpleri gelip alması da pek olası değil. Etrafta dolaşan köpeklerin bu çöplerle beslendikleri anlaşılıyor.
Yerel idareler bu tür doğal alanlara hizmet götürmüyorlar. İlgili bakanlık da yani Tarım ve orman bakanlığı belediyeleri yetkilendirmiyor. Şelale yolunda derme çatma bir gözlemeci organizasyonu göze çarpıyor. Masalar, sandalyeler dere içinde oturma köşkleri. İzinli ya da izinsiz. Maddi çıkar sağlayan bu gözlemeci acaba doğayı ne kadar koruyacak?
Nereye gidersem gideyim aynı tabloyu görüyorum. Beceriksiz ve vurdum duymaz yerel idareler, aç gözlü özel girişimciler, çöp yığınlarıyla dolu doğal alanlar. Doğal alanlara gelen halkın tatil günlerini değerlendirme biçimi açık havada mangal yapma ve çöp atma eylemiyle sınırlı. Bu konuda idarelerin hiçbir eğitim faaliyeti yapmadığını ve giderek çöp atanların oranının arttığını görüyoruz. İdare “millet bahçeleri” adı altında çöp atan mangalcıları teşvik ediyor. “Tabiat Alanları” da, milli parklar da çöp dağlarıyla doluyor. Yerel idareler çöpleri bir sorun olarak görmüyor. Bu alanlara kayırmalı ihaleyle verdikleri işletmecilerin çöp sorunu halletmesini bekliyorlar.
Şelalenin fotoğrafını çekmek için tepeye tırmanıyoruz. Yaklaşık 200 metre tırmanıyoruz ama ağaçlardan şelaleyi göremiyoruz. Şelale suyunun geldiği yönde ilerlemek için özel ekipman gerekli. Bu da ayrı bir keşif gezisinde birkaç kanyon uzmanıyla yapılmalı. Torosların şelaleleri aslında keşfedilmeyi bekliyor. Ziyaretçilerin rahatlıkla yön bulmaları için yön levhalaması ve çevre düzenlemesinin yapılması gerekiyor. Belki de Büyük Şehir belediyeleri bu görevin asal görevleri arasında olduğunu bir gün idrak ederler.
Şelale dönüş yolunda asırlık çınar ve çam ağaçları göze çarpıyor. Yerel halkın “Gavur değirmeni “adı verdiği bir su değirmeninin kalıntıları var. Bölgede mübadele öncesinde yaşayan Rumlardan kalma yapılar da var. Çoğu harabe halinde. Bölgede mantar gibi biten prefabrik evlerin yazlık amacıyla kullanıldığını anlıyoruz. Çok çirkin derme çatma yapılar. Belirli bir standardı olmayan gelişi güzel yapılaşmalar. Dere yataklarına konan prefabrik yapıların ilk selde yıkılacaklarına kesin gözle bakılabilir.
Antalya’nın Gizli Hazinesi: Kocaçay Şelalesi-Raşit Araz | Antalya Solu