Kars tarihi ve iklimiyle doğunun en ilginç vilayetlerinden biri. Kentin mimari yapısı diğer doğu kentlerinden çok farklı. Kente girer girmez ilk dikkati çeken bu oluyor. Stockholm’de uzun yıllar yaşayan biri olarak Kars’daki koyu renkli, taş yapıların Baltık tarzı olduğunu söyleyebilirim. 1877 yılında Rusların işgal ettiği kent 1918 yılına kadar Rus hakimiyeti altında kaldı. 41 sene Rus idaresinde kalan kentin özellikle kamu binaları işte bu Baltık tarzı adı verilen koyu bazalt taşlardan yapıldı.
Kars’ta Rus Dönemi Eserleri Baltık Mimarisi (rotasenin.com)
XIX.YY Baltık Mimari Örnekleri (ktb.gov.tr)
08-KARSTAKI-RUS-DONEMI-(1878-1918)-YAPILARININ-CATI-VE.pdf (catider.org.tr)
Otele yerleştikten sonra lobide buluşup Puşkin restorana gidiyoruz. Restoranda yerel fotoğrafçılarla buluşacağız. Restorana yürürken bazı kafe ve restoranların Rus sanatçı isimlerini kullandıklarını okuyorum. Tolstoy kafe, Gorki restoran, Troçki kafe, vb. Bu da kent ahalisinin Ruslara bakış açısını yansıtıyor olabilir. Günümüzde burada bir Rus sempatisinin büyüdüğünü görmek mümkün.
Kış aylarında Kars turizm açısından oldukça hareketliymiş. Puşkin restoran da kalabalık bir Ankaralı grup yemek yiyordu. Ani harabeleri ve Çıldır gölü Kars’ın önemli turizm bölgeleri. Genellikle Kars kent otellerinde geceleyen turistler ertesi gün Ani harabelerini ve Çıldır gölünü ziyaret ediyorlar. Bizim programımız da öyleydi.
Kar ve soğuk Kars’ın önemli iki özelliği. Kars platosu yüksek dağlar arasında denizden yüksekliği 1800 metre ve Sibirya soğuk havasının baskısı altında 7 ay süren kış mevsimi ile doğu Anadolu’nun en sert kara ikliminin görüldüğü bir coğrafyadır. Bu bölgede orman varlığı çok az. Çam ve meşe korulukları yüksek dağ yamaçlarında görülür. Göz alabildiğince uzayıp giden otlaklar, meralar hayvancılık için çok uygundur. Bu coğrafyada hiçbir şey kalıcı değil. Savaşlar, göçler ve ölümler bu coğrafyanın tarihini anlatmaya yetmez. Yüz elli yıl öncesinde bölgede yerleşik ahalinin çoğunluğu göç etmiş durumda. Önce Safeviler, sonra Ruslar kentin demokrafik yapısında önemli değişiklikler yapmışlar.
Puşkin restoranda fotoğrafçı dostlarla kar altındaki Kars fotoğraflarını konuşuyoruz. Kızıl tilki, Ani Harabeleri ve Çıldır gölü bu bölgede fotoğrafçıların ilgisini çeken konular arasında. Aslında bu üç konu da yoğun ilgi nedeniyle değerinden bir şeyler kaybediyor kanımca. Ekonomi kuralları fotoğraf sanatında geçerli olmuyor. Talep yükselince değer artmıyor, tersine değeri düşüyor. Konular sıradanlaşıyor. Bunun en iyi örneğini Bolu Yedigöller’de sonbahar fotoğrafları döneminde görüyorum. Her yıl kasım ayının ilk iki haftası fotoğrafçıların akın akın toplandıkları Yedigöller’de adım atacak yer kalmıyor. Otobüslerle gelen gruplar nedeniyle fotoğraf çekmek için erken saatleri kollamak gerekiyor. Aynı şekilde Kayseri yılkı atları, lavanta bahçeleri vb. Her geçen yıl fotoğraf meraklılarının sayısı artıyor. Kış aylarında doğu ekspres treniyle tur düzenleyen seyahat şirketleri Ankara’dan Kars’a gelip Çıldır gölü, Ani harabeleri ziyaretlerinden sonra yine trenle dönen programlarıyla çok ilgi çekiyor.
Ertesi sabah otelde yaptığımız kahvaltıdan sonra ilk olarak Ani harabelerini daha sonra da Çıldır gölünü fotoğraflayacağız. Ani terk edilmiş bir şehir. Anadolu’daki terk edilen ne ilk ne de son antik kent. Antik kentin ortaçağdan kalma yapıları özellikle de hala ayakta duran kiliseleriyle ilgi çektiği söylenebilir.
Otopark alanı otobüs ve minibüslerle dolu. Oysa daha sabahın erken saatlerindeyiz. Güneşli ama soğuk bir havada antik kenti fotoğraflayacağız.
Tapınakların Kenti; Ani Harabeleri (neoldu.com)
Tanıtım broşürlerinde ve levhalarında nedense Ermeni tanımından kaçınılmış. Oysa bu bölge kadim Ermeni toprakları. Tarihi inkar etmeye hevesli şoven seçilmişler gerçekleri değil ideolojik hikayelerini anlatmayı tercih ediyorlar. Bu toprakların kültürünü inkar eden dar bakış açısıyla geçen yıllarda Ermenistan sınırına birkaç kilometre olan bu Ermeni şehrini farklı gösterme gayreti içindeler.
“Anahit “adı kısaltılarak Ani olmuştur. Ana tanrıça Anahit adına kurulan bu şehrin kuruluş tarihi büyük bir olasılıkla MÖ 5. Yüzyıla kadar uzanıyor olmalıdır. Medlerin ana tanrıçası “Anahita” Ermeni krallığında “Anahit” adını almıştır. Coğrafyanın belirlediği inanç grafiği burada da kesişmiştir. Hemşerimiz Strabon Ermenilerin Med ve Pers tanrılarını ithal ettiklerini söyler. Oysa Sümer Akkad geleneklerini sürdüren Pers ve Med krallarının ana tanrıça kültlerini yerel halk inanışları kapsamında benimsedikleri de söylenebilir. Ani harabeleri Ermeni kralı 3. Tridates döneminde som altından ana tanrıça Anahita heykeli en görkemli tapınakta bulunuyordu. Bu tapınakların daha sonra Hıristiyanlığa geçiş sürecinde kiliselere dönüştürüldüğünü söylemeye de herek yok sanırım. Fotoğraflarını çektiğimiz bu kiliseler Anahita tapınaklarının üzerine inşa edildi. Tarihçi Plinus’a göre Romalı askerler Ermenistan zaferinden sonra Anahita som altın heykelini parçalanarak aralarında paylaştılar.
Karlarla kaplı antik kentte sadece kilise ve diğer yapılar görünüyor. Bu yapıların çoğu da son beş yüz yılda yapılmış olmalı. Antik kent derin bir vadinin içinden akan Aras nehrinin kolu olan Arpaçay kıyısına kurulmuş. Günümüzde Ermenistan sınırı da Arpaçay’a paralel uzanıyor. Kent tarihi İpek Yolu üzerinde üç derin kanyona cepheli bir konuma sahip. Alagöz ve Dumanlı dağları eteklerinde askeri ve ticari stratejik özellikleriyle doğunun 100 binlik başkentlerinden biriymiş. Ani yaklaşık 300 yıl önce yani 1700 lü yıllarda terk edilmeye başlamış. Depremler, savaşlar, kuraklık ve salgın hastalıklar nedeniyle kentin ahalisi kademeli olarak başka diyarlara göç etmişler.
1839 yılında antik kentte incelemelerde bulunan ünlü Fransız seyyah Charles Texier yayınladığı kitabında gravürlerle antik kentin tanınmasını sağlamıştır. Ani 2016 yılında UNESCO dünya mirası listesine alınmıştır.
ANİ ANTİK KENTİ TARİHİ – Bernamegeh
Karlarla kaplı kanyonların fotoğraflarını çekiyorum. Arpaçay üzerinde yıkılmış köprünün sadece ayakları kalmış. Kanyonun kıyısında bir kilise var. Tepeye tırmanıp kiliseyi kanyonla birlikte kadraja almayı planlıyorum. Kilise yapıları hakkında aslında çok az bilgim var. Her yapının bir hikayesi olmalı. Kim finanse etti? Hangi mimar çizdi, hangi ustalar yaptı, ne malzeme kullanıldı? Ne kadar sürede tamamlandı? Kaç kapısı var, neden? İşte fotoğrafını çektiğimiz bu yapıların bir de hikayesi var. Kayıt altına alınmış mı? 1065 yılında Alpaslan’ın orduları şehre giriyorlar, katedrali camiye çeviriyorlar. Kim çevirdi, hangi mimari eklemeleri yaptı, kayıt tuttu mu? Bütün bu soruların cevabını bilmiyorum. Oysa böylesine önemli bir kültür hazinesinin bulunduğu yerde bir kütüphane kurulamaz mı? Ani kentiyle alakalı tüm belgelerin saklanacağı üniversiteye bağlu uluslararası bir araştırma merkezi ne zaman yapılacak? Belki de hiçbir zaman yapılamayacak. Aradan bin yıl geçmiş ama geriye ne belge kalmış acaba?
Ani antik kenti (Kars) – Danışman Hocam (danismanhocam.net)
.