Doğu Anadolu kış mevsimine girdi. Kimi sıcak evinde kimi çadırda…
Van Gölü ve uçsuz bucaksız uzayıp giden topraklar… Binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan insanların ızdırabı hiç bitmedi. Savaşlar ve doğal afetler hiç eksik olmadı. Göç nedeni işte bu felaketlerden kaçış aslında… “Bereketli Hilâl”in Kuzeyindeki sallanan kayalarda yerleşen yeni göçmenlerin göç etme vakti geldi. Ama geç kaldılar. Hiç gecikmeden her dönem olan depremler yeniden başladı, sallanan toprakların üzerine yağan kar yine yağdı işte. Bahara kadar da yağmaya devam edecek… Göçmenlerin büyük bir bölümü zarar görecek.
Van yöresindeki toprak sallanmaya devam ediyor. Önümüzdeki altı ay sallanmaya ve can almaya devam edecek.
Bu toprakları terk edip gidenlere yenileri eklenecek. Başka diyarlara göç eden topraksızlar ve sallanan topraklarını terk etmek istemeyen topraklıların paradoksu.
Bölgeyi en iyi bilen “Harranlı Bâbâ”nın Kehanetleri kitabında sallanan topraklardan ve göçmenlerden söz ediliyor.:
“Savaşlarda göçmenlerin çoğu ölecek, ölmeyenleri de depremler öldürecek. Depremin öldüremediği insanları da yağan kar öldürecek.”
” Güneş Ülker burcundan üç kez doğduğu yıl göçer kabilelerin en ileri gelenleri arasından seçilmiş baş lider, alimlerine ve komutanlarına harita üzerinde depreme dayanıklı bölgeleri ve dayanıksız bölgeleri işaretletti. Sallanan topraklar derhal iskâna kapatılacak, orada yaşayan insanlar ve hayvanlar sallanmayan topraklara yerleştirilecekti. Ulu Sin onları kutsasın , yüz binlerce kişiyi ve hayvanı bir yerden başka bir yere taşıyacaksınız. Her beyliğe göçmen kabul etmesi için ödenek verilmesi töre gereğidir. Seçilmiş kişi göçün maliyetini hesapladı ve ulaklar çıkardı. Para çok kısa sürede toplanabilirdi. İkinci hilâl gökte göründüğünde gönderilen ulaklar bir haberle döndü. Dokuz vilayetin kıralı toplanan parayı sarayı için istiyordu. Eğer bu bir savaş olsaydı ve bu savaşı yöneten bir seçilmiş kişi olsaydı ve hatta salanan topraklardaki insanların eli kılıç tutsaydı bu ızdırap çok çabuk sona erebilirdi. Seçilmiş kişi bunu düşündü. Dokuz vilayetin kıralına karşı çıkmak ölümdü. Eğer o yapmazsa zaten göç başlayacaktı. Ölümden ve soğuktan kaçan insanlar sallanmayan topraklara göç edecekler. Oralardaki insanlarla savaşacaklardı. O vilayetin beyleri de ya savaşacak ya da iş isteyene iş, aş isteyene aş, eş isteyene eş vermek zorundaydı… Sallanan topraklardan göç edenlerin yerine yeni göçmenler gelecek ve oralara yerleşecekti…”
Harranlı Bâbâ’nın Kehanetleri Kitabı’ndan….