Bölgenin adı konusunda yine bir ikilem ile karşı karşıyayız. “Karia”mı, yoksa “Karya” mı? İsmin kökenini Karia Tarihi’ni akademik bir çalışmayla tez haline getiren Ömer Balamir’den öğreniyoruz. İsim Anadolu’nun eski halklarından Luwi’lerin deyişiyle “Karuwa” olarak biliniyor. “Kar”, “uç” ya da “dağbaşı”, doruk anlamına geliyor. Türkçe “kar” iler hiçbir alakası yok. O dönemde bölgede konuşulan diller arasında Türkçe hiç yok. Olması da mümkün değil. Her ne kadar her kelimeyi Orta Asya’ya bağlamaya meraklı olanlar var ama yine de Türkçe’nin bu topraklara giriş yapmasına daha 1500 sene var. Helenizasyon döneminde kelime fonetik değişikliğe uğruyor ve “Karia” haline geliyor. Günümüzde de Türkçe ses uyumuyla “i” düşüyor onun yerine “y” sesi geliyor ve Karya halini alıyor. Aynı şekilde Luwi dilindeki “Assuwa” da Helen ses uyumuyla Asia yani Asya oluveriyor. (Balamir, s.8).
Karia Yolu adlı internet sitesinde Karia tarihi şöyle özetleniyor:
Karya MÖ 11. yüzyıldan MÖ 545′e kadar bağımsızlığını muhafaza etti ve özellikle başlangıçta denizcilikle uğraştılar. Kıyılarda eski Yunan kolonilerinin kurulmaya başlamasından sonra da, iç bölgelerde Karya hakimiyeti ve kültürü devam etti.
MÖ 545 sonrasında Karya Pers İmparatorluğu’nun Karka satraplığı haline gelmiştir. Yerli hanedanın ve Pers satrapının yaşadığı en önemli şehri Halikarnas (Bodrum) olmuş, diğer önemli yerleşimleri arasında Mylasa (Milas), Latmus Heraclea’sı (günümüzde Bafa Gölü üzerindeki Kapıkırı köyü), Laodicea’u (Denizli),Tabae – Kale Mindos (Gümüşlük), ve Alabanda (Çine) yer almıştır.
Kaynakça:
- George E. Bean (1971) Turkey beyond the Maeander ISBN 0-87471-038-3. Frederick A. Praeger, Londra.
Charles Thomas Newton, Richard Popplewell Pullan (1863) (İngilizce). A History of Discoveries at Halicarnassus, Cnidus and Branchidæ. Day&Son, Londra. – Tam metin
Karia bölgesinin en eski halkları arasında Luwi’ler ve Leleg’ler sayılıyor. Bu iki halkın karışarak Karia halkını oluşturdukları hipotezi Heredotes ve Strabon tarafından tam olarak doğrulanmıyor ama bunun aksini gösteren bir belge de yok. Belge olarak elimizde kesin bir şey yok. Halkların “gelenlerle” orada “olanlar” karışımıyla oluştuğuna inanan biri olarak kendi hesabıma Karia halkının Luwi ve Leleg karışımı olduğu hipotezi bana daha yakın geliyor. Nitekim Strabon Mausollos’un sekiz Leleg şehrini Halikarnassos’da birleştirdiğinden söz ediyor.(Strabon XIII, 59) Nitekim Miletos ve Priene şehirleri nekropollerinde Leleg mezarlarından da söz ediyor.
Hitit döneminde Latmos bölesi “Karkisa” olarak biliniyor. Bazı Hitit metinlerinde “Karkisa”ya komşu ülkeler arasında “Lukka” ve “Mira” da yer alıyor. Latmos dağında Suratkaya’da bir kaya üzerinde Hitit hiyeroglif yazıtı keşfediliyor. Bir Hitit Krallık mührü olduğu anlaşılan ve üç işaretten oluşan kartuş II. Murşili’nin (MÖ. 1318-1290) evlatlık yeğeni ve Mira kralı Maşuiliwa’nın evlatlık oğlu Büyük Prens Kupanta-Kurunti-ya’ya aitmiş. Bu mühür büyük olasılıkla bir sınır işareti olarak değerlendiriliyor. Hititlerde sınırları belirlemek için hayvanları anımsatan arazi şekillenmeleri kullanılıyor. (Balamir)
Troya savaşından sonra Anadolu’ya “Dor”(Doris) göçü başlar. Kimdir bu Dor’lar? Hint Avrupa kökenli göçebe kabilelerin oluşturduğu bir demir çağı topluluğu. Antik Yunanistan Argos’dan (Mora Yarımadası) gelen deniz insanları olduğu söyleniyor. Hellos’a yani güneşe tapan savaşçı bir topluluk. Miken uygarlığını yıkan Dor’lar tüm İon adalarını ve Batı Anadolu’yu istila ediyorlar. Bronz (Tunç) çağı[5] ile demir çağı[6] arasına sıkışan medeniyetlerin geçiş süreçlerinde teknolojik olarak üstün taraf hep kazanan taraf olmuştur. Bugün de böyle değil mi? Burada sözü edilen Tunç ve demir çağları Danimarkalı antikacı Christian Thomsen (1788-1865)’in geliştirdiği arkeoloji metodları ve tekniğiyle alakalı bir tanımdır. Sonradan icat edilen kurgu tanımlar. Dünya üzerinde çağ geçişleri her yerde aynı zamanda olmamıştır. Demir ve çeliği icat edenlerin zamanlaması her yerde farklıdır. Dorlar’ın da çeliği bir çok medeniyetten (Özellikle Mikenlerden) önce icat ettikleri ve kılıçlarını kendilerinden daha zayıf kabileler üzerinde denedikleri söylenebilir. Bir Aka kabilesi olan Mikenler tunç çağına geçişte etkili olmuşlardı ama Dor’ların çelik kılıçlarına dayanamadılar. Karia bölgesi de bu çelik kılıçlı istilacıların karşısında duramadı. Antik dönemde Karlar kendilerinden daha zengin olan İonia’ya kıyasla fakir bir halk idi. Karialı erkeklerin çoğu ailelerini geçindirmek için paralı asker olarak uzak diyarlarda savaşıyordu. Yaygın olarak da Filistin ve Mısır’da görev yapan Karialı savaşçıların varlığı bazı belgelerde rastlanmıştır. Karlar vatanlarını korumuşlar, Dorları sadece kıyı bölgelerinde kalmaya zorlamışlardır. Dor kolonizasyonu bu nedenle kıyılarla sınırlı kalmıştır.
Karia dili ile yazılmış yaklaşık 250 belgenin bulunduğu biliniyor. Çoğu Mısır’da bulunan bu belgeler orada paralı asker olarak bulunan Karia’lıların kısa grafitolarıdır. Ayrıca en önemli belgelerden biri Kaunos (Dalyan) kenti kazılarında bulunan Yunanca ve Karca çift dilde yazılmış bir belge bulunmuştur. 18 satırı Karca 8 satırı ise Rumca[7] yazılı belge, kar dilinin anlaşılmasında büyük rol oynamıştır. Nümismatik ve epigrafik verilere göre Kar dili Helenleşme sürecinde birkaç nesil sonra yerini Rumcaya bırakmıştır.
MÖ. 499 yılında başlayan İonia ayaklanması bölgenin kaderini değiştiriyor. Miletos öncülüğünde örgütlenen isyanı bastırmak için Miletos üzerine yürüyen Pers ordusu Karia’yı geçerken ağır kayıplar verir. Marsyas çayı civarında başlayan savaş Karialı’ların Miletos güçleri ve diğer müttefikleri desteğiyle Pers ordusunu Pedesa yolu üzerinde yok etmesiyle son bulmuştur (MÖ. 497/496). Perslerin yenilgisinden sonra İonia kıyılarında Sparta savaş gemileri cirit atmaya ve bölgede hakimiyet kurmaya başlamıştır. Fakat MÖ. 387 yılında Spartalılarla Persler arasında yapılan Antalkidas barışı neticesinde Karia yeniden pers hakimiyeti altına girmiştir.
Persler İonia isyanında yaptıkları hatayı tekrar etmemek için bu kez “Synoikismos” tipi bir örgütlenme yoluna gittiler. Buna göre dağlık Karia bölgesinde dağınık halde bulunan bazı yerleşimler tek bir polis idaresi altına alındı. Satrap Hekatomnos ve oğlu Mausollos (MÖ.377-353) idaresinde Karia bu süreçte en parlak dönemini yaşamıştır. Pers geleneğine uyarak kız kardeşi Artemisia ile evlenen Mausollos ,ülkede geniş çapta imar çalışmaları yaptırmıştır. Mausollos’un ölümünden sonra Artemisia’dan tahtı devir alan ağabeyi Idrieus da geleneği bozmayıp kız kardeşi Ada ile evlenerek hanedanı devam ettirmiştir.
Bugün hala sağlam olarak yerinde duran 7 km.’lik Heraklia kent surları onun zamanında yapılmıştır. Synoikismos idaresi gereği küçük kentler Halikarnassos’a bağlanmıştır. “Koinon” adı verilen Karca “birlik” anlamına gelen küçük yerleşimlerin aralarında kurdukları yapı hiçbir zaman bozulmamış, Hellen etkisinde bile varlığını sürdürmüştür. İskender’in Anadolu kampanyasında ona en çok direnen Halikarnassos olmuştur. MÖ. 333 yılında Persleri kesin bir yenilgiye uğratan İskender Karia’nın idaresini sürgünde olan Ada’ya bırakmıştır. Böylelikle Pers döneminden sonra Karia’da Hellen dönemi başlamıştır. MÖ. 188 yılına kadar süren Hellen döneminde siyasi karışıklıklar İskender’in generallerinin güç savaşlarıyla sürdü. Bölgede hakimiyetini artıran Roma güçleri Karia’nın idaresini Rodos’a bıraktılar. Pax Romana döneminde geniş çapta imar faaliyetleri görülen yaklaşık 120 yerleşim yeri belirlenen Karia bölgesi keşfedilmeyi bekliyor.