web analytics

Tanrıların dağı “İda” ya yolculuk başlıyor. Kaç sene sonra. Yeniden.  Dört gün dağın “vorteks” noktalarını ziyaret edeceğiz.  İnternet kaynaklarını taradım ama anlaşıldığı kadarıyla Türkiye^de  “vorteks” noktalarını ya da “ley” noktalarını bilen vardır da söz eden yok.

 İda dağının “efsane” olarak anlatılan bir iki noktası var. Sarıkız Tepesi, Hasanboğuldu şelalesi, Şahindere Kanyonu: Türkiye’de hangi doğa alanına (Özellikle şelale ve dağ zirvesi)  gidersen git aynı efsane üç aşağı beş yukarı benzer şekilde anlatılıyor.

Bey kızı (duruma göre ya Rum, Ermeni, vb.  kızı ya da padişahın kızı)  ve onun aşık olduğu yakışıklı çobanın dillere destan  aşkı. Kavuşmaları imkansız olan ve bir trajedi ile sonuçlanan aşk hikayeleri. Bu sadece Anadolu’da değil hemen hemen tüm kültürlerde ortak bir tema aslında.

Bu tema binlerce yıldır tekrarlanır durur. Mitolojiden kaynaklanan hikayeler. Mitolojik aşk hikayelerinde genellikle tanrılar veya tanrıçalar ile ölümlülerin hikayeleri anlatılır. Çoğu gerçek üstü öğelerle doludur. Antik Yunan Tregedya geleneği bu mitolojik hikayelerle doludur. Anadolu antik kent tiyatrolarında sahnelenen tanrıları, tanrıçaların aşk hikayeleri. Kybele, Apollon, Artemis, Afrodit, Adonis, Zeus, Orfeus, vb. gibi tanrıların ve tanrıçaların kurgu hikayeleri. Altınçağda (İlkçağ) tragedyalar halkın tek eğlencesiydi. Şehir devlet tiyatroları inşa ederek ve bakımını yaparak  halka hizmet etme geleneğini sürdürüyordu. Anadolu’da sayısı en az antik kentler kadar çok antik tiyatro olduğu düşünüldüğünde efsanelerin ve efsaneleri yazanların ve bunları sahneleyen aktörlerin önemi daha iyi anlaşılabilir.

İda dağının “Sarı Kız “ efsanesi de aslında bir Afrodit söylencesidir. Ağızdan ağıza değişikliğe uğramış günümüze ulaşmıştır. İda Dağı 1774 metre ile bulunduğu bölgenin en yüksek dağıdır.  Büyük bir olasılıkla bu söylence de civar kent tiyatrolarında sahneleniyordu.

Troya savaşı da halk arasında çok popüler bir tragedyadır, yaygın bir söylencedir. Homeros bu söylenceyi kitap haline getirmiştir.  Zeus ve Hera’nın  dağın tepesindeki altardan Troya savaşını izledikleri anlatılır. Zeus Troyalıları desteklerken Hera Akkaları desteklemektedir. Hile yaparak dağın zirvesini bulutlarla kaplayan Hera, Zeus’un görüşünü engellemiş Troyalılar yenilmiştir.

Bugün literatürü taradığımızda İda ( Kaz) Dağı’nın üç tane zirvesi olduğunu görüyoruz. Verilen bilgiye göre bunların en yükseği 1774 metre ile Karataş Tepesi’dir.

Sarıkız efsanesinin  “Türkmen” köylülerine ait olduğu söyleniyor. Sarışın bir Türkmen kızı olabilir mi? Efsane anlatıcıları bu sarılığın kafasına atılan yumurtalardan olduğunu söylüyorlar. Halk bu kızı neden sevmiyor da kafasına yumurta atıyor diye düşünmeden edemiyor insan. Bir terslik var esasında.

Bu Sarı kız efsanesi  İran ve  daha da ötesin de de anlatılmaktadır. Efsanenin farklı versiyonları bulunsa da hepsi  sarı saçlı ve güzel bir kızın haksız iftiralar sebebiyle bir dağın tepesinde inzivaya çekilmesine dayanmaktadır. Kybele, Artemis, Afrodit gibi tanrıçaların hikayeleriyle benzeşmektedir. Aslında Hasanboğuldu efsanesiyle Sarıkız efsanesi sanki birbirinden türemiş gibi görünmektedir. Bazı kaynaklarda tek bir efsane olarak anlatılmaktadır. Bir de Tepeye taşınan  40 kiloluk tuz çuvalı konusu vardır. Bunun da mitolojideki “Sisifus” efsanesinden türetildiğini düşünebilir miyiz acaba? . Köylü Hasan 40 kiloluk tuz çuvallarını İda Dağı’nın tepesine taşımaya zorlanmıştır. Zorlayan Zeus değil ama Zeus kadar güçlü kız babasıdır. Bana çok zorlanmış bir Sisifus hikayesi gibi geldi. Birileri bir şeyler anlatıyor sonra kulaktan kulağa yayılıyor.

Nedense arkeoloji ve mitoloji konusunda özellikle akademik dünyada Türk entelektüelleri  arasında  bana göre çok  yanlış yaklaşımlar var. Eski de olsa yeni de olsa Yunan olan her şeyi reddetmek eğilimi baskın gelen çalışmalar yapanlar var.  Anadolu’nun tarihi coğrafyasına aykırı yanlış bilgilerin yaygınlaşmasına sebep olan bu ne olduğu anlaşılmayan şoven milliyetçi bakış açısının bir faydası olmadığını da söylemek gerekir.

Terminoloji sıkıntısı özellikle MÖ. 600 ile MS. 200 arasındaki yıllarda Anadolu’da yaygınlaşan ve felsefeden sanata, mimariye yansıyan Helen yani Yunan kültürünü ve dilini reddetmek hangi gerçeklerle bağdaşabilir ki? Tüm antik kentlerde bulunan kitabelerde, ithaf stellerinde, el yazması kaynaklarda görülen antik Yunanca ve Rumca mübadele öncesinde yaşıyordu. Aklı evvel şoven milliyetçisi askerler önünü arkasını düşünmeden bu hazineyi kendi elleriyle Yunanistan’a hediye ettiler. Cumhuriyet yönetiminin en büyük hatalarından biri de mübadeledir  demek mümkündür. Daha sonra aynı faşist kafa 6-7 Eylül olaylarını sahneye koymuştur. Bu Rum düşmanlığı aslında ülkenin eğitimli ve ekonomik açıdan güçlü orta sınıfını yok etmiş meydan “Radikal İslam” güçlere bırakılmıştır.   Roma İmparatorluk döneminde bile Antik Yunanca ve onları konuşan Rum ahali Romalı olarak kabul edilmiş  ve korunmuştur.  

Bugün aradan iki bin yıl geçmesine rağmen bu topraklarda sadece Türk kültürü adı altında Arap İslam kültürünü empoze etmeye çalışanların ortaya koydukları belgelerin inandırıcılığı olmadığı gibi bilimsel temelleri de yoktur. Yine kabile Arap kültürünün hamaset dolu masallarıyla halk uyuşturulmak istenmektedir.  12 bin yıllık Anadolu tarihini ve halklarını, kültürlerini silmeye kimin gücü yeter ki? Belki bugün radikal İslami hareket halk nezdinde kabul görmektedir ama 21. Yüzyılda ortaçağ siyaseti ve mantığıyla yol almak mümkün değildir.

Mitos yazarları  bir tür tarih anlatıcılarıdır. Yazılı olmayan kulaktan kulağa söylenen hikayeler, özellikle de tanrılar ve tanrıçalar hakkındaki hikayeleri derleyip toparlayıp yazılı hale getiren yetenekli yazarların en tanınmışı hiç şüphesiz Homeros’dur.

 Homeros’un aktardığına göre Yunan mitolojisinin önemli karakterlerinden biri olan Paris, İda Dağı’nda büyümüştür. Ama hangi İda dağı?  Paris, yetişkinliğine adım attıktan sonra Zeus tarafından en güzel tanrıçayı seçmekle görevlendirilir, bu birçok anlaşmazlığı ve büyük bir savaşı beraberinde getirecek olan dünyanın ilk güzellik yarışmasıdır.

Olympos dağının nerede olduğu hep tartışılmıştır. Yunanistan’da mı, Anadolu’da mı yoksa Girit’de mi?

Tanrıların evi olarak bilinen Olympos Dağı literatürde Selanik’e 80 km. uzaklıkta Makedonya sınırındaki 52 zirveli sıradağdır. Mythikos adlı dağın 2,917 metrelik  zirvesi de  dağcıların gözde mekanlarındandır. Artık mitolojik anlamından mı yoksa farklı nedenlerle bilinmez milli park ilan edilen bölgede trekking parkurlarında binlerce doğaseverin yürüyüş yaptığı biliniyor. Öte yandan  Anadolu’nun Helenizasyon dönemine girmesi ile birlikte büyük bir olasılıkla  dini sebeplerle aralarında İda dağının da bulunduğu 12 dağa daha Olympos adı verilmiştir.

Günümüzde anılan ismiyle Kazdağları’nın Girit’teki İda Dağı’ndan dolayı İda adını aldığı söylenir. Dağların kutsallaştırılması ilkçağda çok yaygındı.  

 Zeus. Girit’teki İda Dağı’ndaki bir mağarada doğmuştur.

  • Homeros İlyada Destanı’nda; ‘Hera, dosdoğru yürüdü Gargaran doruğuna, İda’nın en yüksek tepesiydi bu. Bulutları devşiren Zeus, onu gördü. Görür görmez aşk sardı düşünceli kafasını. Ve Hera, Zeus’un dokuz eşinin birincisi oldu’ diye yazmıştır.
  • Zeus ve Hera İda Dağı’nın tepesinde törenle evlenirler.
  • Kral Priamos oğlu Paris’i İda Dağı’nda ölüme terk eder. Paris İda Dağı’nda bir ana ayı tarafından emzirilerek büyütülür.
  • Zeus düzenlediği bir toplantıya tanrıça Eris’i çağırmaz. Bunun üzerine Eris, o toplantıya altın bir elma gönderir ve elmanın en güzel tanrıçaya verilmesini ister.
  • Zeus bu durumdan sıyrılmak için Athena, Hera ve Afrodit’i yakışıklı delikanlı Paris’e gönderir ve onun seçmesini ister. Paris bu güzel kadınlardan hangisini seçeceği düşünürken ve kadınlar birer teklifle gelir. Böylece tarihin ilk rüşvet olayı gerçekleşir. Hera, Asya ve Avrupa krallığını, Athena savaşta dünyanın en büyük yiğidi olmayı ve insanüstü aklı vaat eder. Afrodit ise dünyanın en güzel kadınının aşkını teklif eder. Paris aşkı seçer. Böylece dünyanın ilk güzellik kraliçesi Afrodit olur.
  • Paris Sparta ziyaretinde Helen’e aşık olur. Afrodit Helen’i söz verdiği üzere Paris’e aşık eder. Evli Helen, Paris ile Truva’ya dönünce işler karışır ve ünlü Truva Savaşı ya da Troia Savaşı çıkar. Yani bu aşk bir savaş başlatmış olur.

Biga yarımadasının bu en büyük dağı şimdilerde parça parça altın elma arayıcılarıyla işgal ediliyor. Kazdağı’nın kalbine demir gövdelerle girip asırlık ağaçlara bir kürdan muamelesi yapıyorlar. Endemik bitkiler yok ediliyor, kayalar dinamitleniyor, dev makineler girebilsin diye yollar yapılıyor, şantiyeler kuruluyor, sondaj alanları açılıyor, toprağına çaresi olmayan zehir sızdırılıyor, suları zehirleniyor ve havası karartılıyor.

Kaz Dağlarında 250-300 ton altın olduğu tahmin ediliyor. Bu altınlar toprağın altında zerrecikler olarak bulunuyor ve çıkarmak için ne yapmak mı gerekiyor?

  • Kazdağı’nda altın çıkarılırsa; 1 trilyon ton toprak işlenecek, 400 bin ton siyanür kullanılacak.
  • Kazdağı’nda altın çıkarılırsa; 2 milyon 580 bin dönüm orman, 10 milyon zeytin ağacı etkilenecek.
  • Kazdağı’ nda altın çıkarılırsa; su kaynakları azalacak ve kirlenecek.

Altın arama, taş ocağı vb. gibi projelere ruhsat veren yetkililerin İds Dağı’nın lanetine uğramalarını bekliyoruz.

İda Dağı Fısıltıları

Post navigation