Kral yolu adı verilen döşeme yolda yürüyoruz. Yol kırmızı ve beyaz boyalarla işaretlenmiş. Karia Yolu projesi kapsamında işaretlendiğini sanıyorum. 820 km. uzunluğunda bir yürüyüş yolu projesi bu. İşaret levhalarını geçtiğimiz yerlerde görüyoruz. Bu yol Antik Heraklia’yı diğer kentlere bağlıyor. İskender’in ölümünden sonra bölgeye hakim olan Pleistarkhos adlı Makedon generalin bu döşeme yolları yaptırdığı söyleniyor. Bölgenin doğal taşları olan granit ve gnays oluşumlardan kesilerek elde edilen döşeme taşlar hala iyi durumda. Dağlık arazilerden geçtiği için de tahrip edilmemiş. Amacımız döşeme yolu bir süre takip ettikten sonra tepelere surlara doğru tırmanmak. Gözetleme kulelerini gördükten sonra Yediler Manastırı adı verilen zeytin imalathanesini görmek. Sonra da geri kalan gözetleme kulelerini takip ederek Gölkaya köyündeki Apollon tapınağına ineceğiz. Manastırın MS. 7. Asırda Abbasilerin önünden kaçan erken Hıristiyan keşişler tarafından kurulduğunu öğreniyoruz. Manastır gnays kayaların arasına kuytu bir yere inşa edilmiş. Gnays kayalar zaman aşımıyla çeşitli geometrik şekillere girmiş. Hayvan ve insan biçimini alan kayalar dikkat çekiyor. Bu taşlar oyularak nişler oluşturulmuş. Büyük bir olasılıkla çilehaneler oluşturulmuş. Savunma amaçlı bir de küçük kale var. Kayalardan birinin iç tarafına çok canlı freskler boyanmış. İsa tasvirleri. Doğumu, Ürdün nehrinde vaftiz edilişi vb. Freskler yer yer tahrip edilmiş. Keşişler erken dönemde ünlenen Kapadokyalı Bazilyos adlı ruhani liderin koyduğu kurallara göre dünya nimetlerinden el çekerek yaşamak için Latmos bölgesini seçmişler. Vergiden muaf oldukları için de refah içinde yaşadılar. Çünkü Latmos eski günlerdeki gibi değil limanın kapanmasından sonra giderek herkesin terk ettiği bir yerdi. Gözlerden ve Araplardan uzak olmak isteyen Yemen, Filistin ve diğer yerlerden gelen keşişler Latmos bölgesine yerleştiler. Yediler manastırı da bu yerlerden biri. Bafa Gölü üzerindeki adalarda ve civar tepelerde çok sayıda manastırın kalıntısı bulunmaktadır. Bir zamanlar piskoposluk merkezi olan yerler bile var. Tepelere doğru çıkmaya devam ediyoruz. Artık işaretli parkurun çok dışındayız. Zaman zaman kayalardan tehlikeli geçişlerden geçiyoruz. Sol yanımız uçurum. Tırmanmayı sürdürüyoruz. Bu tırmanmanın iki ödülü var. İlki muhteşem Bafa Gölü manzarası, diğeri de sportif tırmanış zevki. Bölgedeki maden ocakları “feldspat “ cevheri çıkarıyormuş. Bir tür mineraller grubu olduğunu söylüyorlar. Bafa bölgesi gnays kayaları feldspat mineralleri bakımından zenginmiş. Bu aslında çok kötü bir haber. Maden ocağı lisansı sahiplerinin bizden çok farklı amaçları var. Yerel idareleri de anlamak mümkün değil. Bu dağlarda dünyanın hiçbir yerinde olmayan neolitik kaya resimleri, manastır, kale vb. gibi antik eserler varken dağı yavaş yavaş kemirerek yok edecek olan bir maden şirketine yol veriyor. Kendi bindiği dalı kesme her halde buna denir. Böylesine büyük bir aymazlık görülmüş şey değil. Ama maalesef son on yılın yerel idareleri antik eserlere ve doğaya saygı duymayıp yok edilmesine göz yumuyorlar.